14 Mayıs 2015 Perşembe

ÜMMET KARIŞIK ZİHNİYETTEN İSLAM ZİHNİYETİNE DÖNMELİDİR

İslam ümmeti, diğer ümmetlerden kat kat farklıdır. Bu farkı taşımış olduğu İslâm akidesinden almaktadır.

Fakat bugün bu farkın yok oluşu veya ayırt edilemeyişi bizleri ümmet üzerinde düşünceye sevk ediyor.

Ne oldu da yeryüzünün adalet temsilcisi bir toplum, üzerlerinde küfrün hakimiyetini, coğrafyalarında küfrün sömürgesini buldular?

Tabii ki bu noktaya ümmet bir anda gelmiş değildir. Bu noktaya geliş ancak kendisini, her ne kadar daha önceden varlığını ortaya koymuş olsa da , ancak farkına zihinlerde hiç yıkılamayacağı düşünülen Hilâfetin kaldırılışıyla varılır. Cumhuriyetin ilânı müslümanlarda İslâm zihniyetinin en zayıf noktasına düştüğünün tescili olur.

Allah (c.c.)’nin hükümlerinin kaldırılışı toplumu o kadar da sarsmaz. Yerini insan yapması nizamlar alır. Bu son durum ümmeti kökten sarsar ve de darmadağın eder.

Tabii ki bunlar kısa bir an içerisinde olmuş değildir. İsterseniz kısaca filizlerin atıldığı günlere dönerek konumuzu aydınlatmaya çalışalım.

Biliyoruz ki; İslâm’ın hayata inişi Resulullah (S.A.V.)’e peygamberliğin gelmesiyle başlar. O dönemden bize yansıyan insanların çırkef içerisinde yüzmeleridir. Bu halde olmaları şirk içerisinde oluşlarından kaynaklanmaktadır. Gücü yeten, her hangi bir put adına nizamlar koyarken İsa (A S.) getirmiş olduğu dinin bozulmuş hali de insanlar arasında konuşulur. Kök olarak tek bir zihniyet (şirk) insanlarda yer edindiğini söylerken değişik zihniyetin de yaşadığını görmek mümkündür. bu oluşun herhangi bir inanç açısından değil maslahatlarından doğan zihniyetleridir.

İşte böyle bir ortamda Hz. Muhammet (S.A.V.) İslâm ile insanlığı müşerref kılmak için Allah tarafından peygamber olarak gönderilir.

Bu çıkış ilk etapta tepkisini bulur. Çünkü,karışık zihniyet yüklü insanlar hiç duymadıkları bir şeyle karşı karşıya kalırlar. Çağrılan nokta ve hedef tektir. Hatta o günün ortaklaştığı hiç bir noktadan esintilenmeyen bir netlik. Bu öylesine bin netliktir ki kabul edenlerin her türlü zihniyetten uzaklaşmasını sağlayan ve sadece kendi akidesinden fışkıran düşüncelerin zihinlerde odaklaşmasını gerçekleştirir. Öyle bir zihniyete sahip olunur kı onda başka tortular bulmak imkansızdır. Silip atmak öldürülmekle bile gerçekleştirilemeyecek bir şekildedir.

Ortaya çıkan manzara fikir nettir, fikrin temsilcilerinde oluşan zihniyet tektir. Hayat ölçüleri tek kaynaktan beslenir. Bu yapıyı taşıyan sahabe İslâm ümmetinin ilk nüvesidir. Ve de övgüye mashar olan, cennetle müjdelenen tek temiz bir toplum. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle buyuruyor.

“ilk muhacirler ve Ensar’dan kişiler ile ihsan ile onlara uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlarda Allah’tan hoşnutturlar.” (Tcvbe.1oo)

13 yıllık sürede 73 kişiyle kayıtlı kalan Müslümanların sayısı kısa bir süre sonra yani Medine’de Sulta’nın ele geçirilmesiyle hızlı bir şekilde artar. Fetihler gerçekleşir ve İslâm coğrafyası genişler.

Resulullah (S.A.V.) hayatta iken ümmette ikinci bir zihniyetin oluşumuna yer verilmez. Resul vasıtasıyla uyarılır, münafıklar bertaraf edilir. İslâm sultasını devamlı tepelerinde hissetmeleri ortaya çıkmalarına da engel olur. Resulullah (S.A.V.)’ın vefatıyla beraber, geçmişten esintileri olan bir kısım insan irtidat eder.

İrtıdat olayları zihniyet kargaşası doğurmaz. Yine netlik vardır. Yani Müslüman ile kâfir olanların konumları bellidir. Bu belirlilik ümmetin üzerinde tehlike arz etmez. Çünkü, düşman ve düşüncesi ortadadır.

İkinci asrın başlarında irtıdat olaylarının bittiğini görüyoruz. İşte bundan sonra sessiz bir tehlikenin zemin bulduğu daha sonraları ortaya çıkacaktır. Bu tehlike doğmadan tehlikenin önünün alınmasını isteyen şu ayeti kerimenin varlığı geç anlaşılır.

“Bedeviler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama “boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah (c.c.) çok bağışlayın, çok esirgeyendir.” (Hucurat:14)


-Ganimetten pay almak isteyenler,

-Geçmiş dinlerinden tamamen sıyrılamamış olanlar,

-İslâm’a ve Ümmet’e kin besleyenler,

Bunlar Müslüman olmalarına rağmen geçmişte ki zihniyetten uzaklaşmış değillerdir. Çevirilerin yani Fars, Yunan, Hind felsefesinin de İslâm ümmeti içerisine taşınması daha da cesaretlendirir. Artık ümmet içerisinde tek zihniyet zedelenmeye başlar.

-Hıristiyanlıktan kalma gaybla ilgili düşünceler ve Allah’ın sıfatları hakkında tartışmalar gündemi meşgul eder.

-İslâm’ın gelmesiyle körleştirilen kavmiyetçilik zihinlerde daha sonra yer bulur, hatta öylesine ileri gider kı bu konuda hadisler dahi uydurulur.

-“Araplar insanların en namlısıdır” (Suyutı: Mevzu Hadisler s.50)

-‘‘Arşın etrafındaki melekler Farsça konuşur. ” gibi uydurma hadisler dizdiler. Bir hayat nizamı olan İslâm’ı nefis terbiyesi adı altında mistizm yani tasavvufu yaşamaya başlarlar.

18. asra gelindiğinde durum daha da vahim bir hâl alır.

Hızla asıl noktasından uzaklaşan ümmet, Rönesans ile tanışır. Rönesans ile beraber makineleşmenin getirdiği etki müslümanlarda hayret uyandırır.

Müslümanlar zihinlerinde İslâm’ın bir çok fikir ve düşüncelerini silmeye başlar. Çünkü asıl kalkınmanın makineleşmeye giden zihniyeti yakalamak olarak görürler.

Her ne kadar dinlerinden uzaklaşmadılarsa da küfrün getirmiş olduğu yenilik ve düşüncelerin hayranı olan bir toplum meydana gelir. Tepkileri bertaraf etmenin yolu küfür düşüncelerini İslâmdanmış gibi değer bulur, el üstünde tutulur. Hürriyet çağrışımları Hilâfet merkezinde yapılır. Meşrutiyet ilân edilir. Bütün bunların, İslâmi değerlerin tükendiği toplum, duyarsız kalır.

Günümüze gelindiğinde netlik olayı tamamen kaybolmuştur. Küfrün Müslümanlar üzerindeki hakimiyeti ve sürekli çalışan ümmeti tanınmaz hale getirir.

Bu gün Müslüman

-Allah’a inanmakla beraber, Allah’ın hayatta rolü olmadığına da inanmaktadır.

-Kâfirliği reddetmekle beraber, cumhuriyetçi, demokrat, lâik, komünist ve sosyalist de olabilmektedir.

-Allah ’a şirk koşulurken kızar köpürür, mecliste nizamlar yapmakta beis görmez.

-Annesine veya ailesine küfredilince ayağa kalkan Müslüman İslâm’a saldırılırken hoş görülüdür.

Kâfir toplumlarında göremediğimiz böylesi zihniyet maalesef müslümanlarda maya tutmuştur. Kâfir küfründe sadıktır. Asla Kur’an’ın kendisi için bir kitap olduğunu kabul etmez. Onların zihinlerinde İslâm’a karşı olan düşmanlıktan başka bir şey bulamazsınız. 

Ayette belirtildiği gibi:

 “... Gerçekten kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmuştur. İçlerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, şüphesiz size ayetleri açıkladık.” (Ali İmran.118)

Küfrün olanca baskısına rağmen Müslümanlar bunu fark edecek vaziyette değillerdir. Fark edip harekete geçen bir çok kitleler ve bireyler bulundukları ortamlardan etkilenmeden hareket edemezler. Çünkü zihinlerinde İslâm düşüncesi net bir şekilde yerleşik değildir. Bu yüzden gerçekleri, kalkınmaya gidecek yolu ve ölçüsünü tespit etmekte zorlanmaktadırlar. Karışık zihniyetten kurtulabilmek için düzenli tek bir zihniyete yönelmesi gerekir.

Hayatla olan alakalarında vakıalar üzerine vereceği hükmü tek bir hükme bağlanmak kişide karışık zihniyeti değiştirir. Müslümanların bugünkü hallerinden kurtulmaları tek bir zihniyete sahip olmaları ancak Resulullah (S.A.V.)’in şu çağrısına kulak vermeleriyle gerçekleşir: “Akletmekte olduğu aklı ben olmadıkça sizden hiç biriniz iman etmiş sayılmaz. ”

Müslüman şunu bilmelidir ki; İslâm diğer düzenlerin getirmiş olduğu zihniyet ölçüsünden başka bir ölçü getirmiştir. Zihniyetin değişimi ve oluşumunu İslâm Akidesi üzerine bina etmiştir. Karışık zihniyetin farkına varma ve ölçmek, İslâm akidesi üzerine bina edilen fikri kaidelerle çözülür. Böylece İslâm zihniyeti yakalanmış olur ki bununla doğru ve yanlışı seçerek tek zihniyete sahip olur. Bununla doğru ve yanlışı seçerek seçkin bir zihniyete sahip olurken o zihniyet kişiyi yükseklere taşır.

Bundan dolayı “İslâm zihniyeti” yalnızca İslâm’a göre düşünen zihniyettir. Aynı anada bu zihniyet sadece düşünmekle bırakmayıp hayat hakkında İslâm’ı ölçü kabul edip amelî ve de vakıa ile ilgili düşüncelerinin tamamını İslâm akidesinden doğru fikri kaideler üzerine bina eder.

Bundan sonra yapılacak iş zihniyeti kuvvetli kılmaktır. Ki birazda olsa zihniyette kargaşa meydana gelmesin, küfrün düşünce ve fikirlerini onaylayıp kabul etmesin.

Bunun içinde Müslüman İslâm akidesinden doğan fikirlerle iç içe olmalıdır. Onu açıklayıp izah etmekle kalmayıp hayatına aktarmalıdır. İmanının gereği itaatim artırıp, yükselme yolunda yürümek, sebat göstermek hatta fikirleri kendisinde cısımlendırmelıdir.Ki diğer zihniyetlerden apayrı bir zihniyete sahip olsun

Artık toplumda o kişi Allah’ın rızasını kazanmak için şer’i hükümleri gereği gibi yerine getiren biri olarak bilinir. Böylesi kişi dinini korumakta, yaymakta, yerine getirmekte gerekli cesareti göstermelidir. Küfre karşı sert olurken merhamet ve takvada oluşu gözden kaçmaz.

İşte İslâm, böylesi bir zihniyete tabii olup yükselecek insanların gelişini beklemektedir. Sahabenin gösterdiği tek zihniyeti günümüz dava adamlarından istemektedir. Ya bu zihniyeti yakalar ve yükselir, yüceliriz. Veyahutta karışık zihniyetimizle ezilmeye mahkum oluruz.

Sahabenin nail olduğu şu müjdeye nail olmayı bütün Müslümanlar için Allah’tan diliyoruz:

 “...Ve işte onlar felaha erenlerin ta kendileridir. Onlar için, Allah, içinde ebedi kalacakları ve altında ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu en büyük kurtuluştur.
.(Tevbe: 89)

Şaban 1418-1997 Aralık



1 yorum:

  1. Bu gün Müslüman

    -Allah’a inanmakla beraber, Allah’ın hayatta rolü olmadığına da inanmaktadır.

    -Kâfirliği reddetmekle beraber, cumhuriyetçi, demokrat, lâik, komünist ve sosyalist de olabilmektedir.

    -Allah ’a şirk koşulurken kızar köpürür, mecliste nizamlar yapmakta beis görmez.

    -Annesine veya ailesine küfredilince ayağa kalkan Müslüman İslâm’a saldırılırken hoş görülüdür.

    Kâfir toplumlarında göremediğimiz böylesi zihniyet maalesef müslümanlarda maya tutmuştur. Kâfir küfründe sadıktır. Asla Kur’an’ın kendisi için bir kitap olduğunu kabul etmez. Onların zihinlerinde İslâm’a karşı olan düşmanlıktan başka bir şey bulamazsınız.

    Ayette belirtildiği gibi:

    “... Gerçekten kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmuştur. İçlerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, şüphesiz size ayetleri açıkladık.” (Ali İmran.118)

    YanıtlaSil