3 Mayıs 2015 Pazar

HİDAYET VE DELALET.

Lügatta hidâyet kelimesi; "doğru yolu bulmak ve yol göstermek" manasınadır, Şöyle denilir : "Ona
dini gösterdi.""Ona yolu gösterdim."  "Ona evi tanıttım." Yine lügatta dalâlet kelimesi; "doğru yolu bulmanın zıddı bir manayı ifade eder."

Şerî yönden hidâyet ise; "İslâm'ı bulmak ve ona iman etmektir." Dalâlet'in manası da; "İslâm'dan sapmaktır." Resul (S.A.V);
 "Ümmetim dalâlet üzerinde ittifak etmez." buyurmaktadır. Allah (c.c), Cenneti hidayeti bulanlara, Cehennemi de dalâlette olanlar için yaratmıştır. Yani Allah (c.c) hidayette olana sevap, dalâlette olana azab verecektir. Sevab ve ikabın hidayet ve dalâlete bağlı bulunması, hidayet ve dalâletin; insana ait birer insanı fiiller olduğunu, yani Allah'a ait fiiller olmadığını gösterir. Zira hidayet ve dalâlet Allah'tan olmuş (yönlendirmiş) olsaydı; hidayetten dolayı kula sevap, dalâletten dolayı da ikab vermemesi icab eder. Çünkü böyle bir durum Allah’a zulüm isnadına götürür. Allah'ın, Kendisinin saptırdığı kimsenin saptırmasından dolayı azab etmesi ona zulüm olur. Halbuki Cenabı Hak zulümden münezzeh ve Yücedir.

 "Rabbın kullara zulmedici değildir." (Fussilet: 46)

 "Ben kullara zulmedici değilim." (Kaf: 29)

Ancak hidayet ve dalâlet kelimelerinin Allah'a nisbet edildiğini gösteren bir çok ayetler varid olmuştur. Bu ayetlerden hidayet ve dalâletin kula değil, Allah a ait fiiller olduğu hususu anlaşılıyor. Beri tarafta hidayet ve dalâleti kula nisbet eden bir çok ayetler vardır ki, insan onları okuyunca hidayet ve dalâletin kula ait fiiller olduğunu anlayabilir. Gerek bu ayetler gerekse diğer ayetlerin şerî bir kavrayışla anlaşılmaları lazımdır. Yani bunların şer an belirlenmiş manalarının bilinmesi lazımdır ki ancak o zaman Allahâ isnat edilen hidayet ve dalâlete ait manaların kula isnat edilen hidayet ve dalâlete ait manalardan farklı şeyler olduğu meydana çıksın. İşte ancak bu şekilde şerî manası açık ve seçik olarak teberrüz eder.

Evet Allahâ hidayet ve dalâleti nisbet ve isnat eden ayetler, hidayet ve dalâleti verenin yalnız Allah olduğu hususunda sarih ve açıktırlar. Meselâ;
Deki; Şüphesiz Allah dilediğini dalâlete, tevbe edeni de hidayete erdirendir." (Ra’d : 27)

Muhakkak ki Allah dilediğine dalâlet, dilediğine de hidayet verir." (Fatır:8)

Böylece Allah dilediğini dalâlete, dilediğini de hidayete erdirir." (İbrahim : 4)

Fakat Allah dilediğine dalâlet, dilediğine hidayet verir." (Nahl: 93)

 "Allah, kime hidayet verirse onun kalbini İslâm için genişletir. Kimi de dalâlete sürüklemek isterse onun kalbini daraltır ve sıkıntıya boğar, sanki göğe çıkıyor gibi" (En'am: 125)


"Allah kimi dilerse onu sapıtır, kimi dilerse onu da dosdoğru yola
iletir." (En’am: 39)

 "De ki; Allah, doğru ve hakka hidayet eder." (Yunus : 35)

"Bizi buna hidayet eden Allah'a hamd olsun. Eğer bize Allah hidayet etmemiş olsaydı, biz hidayete eremezdik, derler."
(A'raf: 43)

 "Allah kime hidayet etmiş ise o, hidayeti bulmuştur. Kimi de dalâlete şevketmiş ise, sen onun için yol gösteren hiç bir dost bulamazsın." (Kehf: 17)


"Şüphesiz sen sevdiğine hidayet edemezsin. Allah dilediğine hidayet eder." (Kassas : 56)

Bu ayetlerin ifade ettiği manalara bakıldığı zaman açık olarak hidayet ve dalâletin ancak Allah tarafından olduğu serahaten anlaşılır. Hidayet ve dalâletin Allah'a ait bir iş olduğu serahatle anlaşılır. Kulun bundan herhangi bir rolü bulunmamaktadır. Bundan şu husus anlaşılıyor : Kul ne kadar çaba gösterirse göstersin, kendiliğinden hidayeti bulamaz. Ancak Allah ona hidayet ederse kul hidayet bulur. Yine Allah onu dalâlete sevk ederse dalâlete gider.

Fakat bu şekilde anlayışa karineler mani olmaktadır. Şöyleki : Bu karineler doğrudan doğruya hidayet ve dalâleti Allah isnat ve nisbet etmekten ayırıp başka bir anlam ve manaya götürmektedir. Bu da hidayet ve dalâletin yaratılmasının Allah'tan olmasıdır. Doğrudan doğruya hidayet ve dalâlet fiilini kul işlemektedir. Bunların yaratılması ancak Allah'a aittir. Bu karineler hem şerî, hem de aklîdirler. Şeri oluşlara Bir çok ayeti kerimeler hidayet ve dalâleti, başta dalâlete sürükleme işini kula nisbet ve isnat etmektedirler. Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır :

 "Kim doğru yolu (hidayeti) bulmuş ise kendi için doğru yolu bulmuştur. Kim dalâlete gitmiş ise yine kendini dalâlete sürüklemiş olur." (İsra : 15)

"Siz hidayette olursanız, dalâlete düşmüş olanlar size zarar veremez."(Maide : 105)

"Hidayeti bulan kimse kendi nefsi için bulmuş olur." (Zümer: 41)

 "İşte hidayeti bulanlar onlardır." (Bakara : 157)

 "Rabbımız cin ve insanlardan bizi dalâlete sevk edenleri bize göster, derler." (Fussilet: 29)

"De ki; Eğer ben dalâlete gitmiş isem, bu kendi nefsimi dalâlete götürmemdir." (Sebe1: 50)

 "İlimsiz olarak insanları dalâlete götürmek için Allah'a yalan isnad eden kimseden daha zalim kim olabilir?" (En'am : 144) 

"Rabbımız, onlar senin yolundan insanları saptırmak için." (Yunus : 88)

 "Bizi ancak mücrimler dalâlete götürdüler." (Şuara : 99)

 "Onları Samiri dalâlete götürdü." (TaHa : 85)

 "Rabbımız, şunlar bizi dalâlete götürdüler." (A'raf: 38)

"Kitap ehlinden bir taife sizi dalâlete sevk etmekten hoşlanırlar. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini dalâlete götürürler." (Ali İmran : 69)

"Eğer sen onları helâk etmeden terk edersen, onlar senin kullarını dalâlete götürürler." (Nuh : 27)

 "Kim onu veli (dost) edinirse, onu dalâlete götürür ve onu Cehennem azabına sevk eder." (Hacc : 4)

 "Halbuki şeytan onları dalâlete götürmek istiyor." (Nisa : 60)

İşte bu ayetlerin hepsi, hidayet ve dalâlet işinin insana ait birer fiil olduğunu, mana ve mefhumlarıyla açıkça göstermektedir. İnsanın hem kendi nefsini hem de başkasını hidayet ve dalâlete sevk edebileceğini göstermektedir. İnsan gibi şeytanın da, dalâlet fiilini işleyebildiğini ayetlerden açıkça anlamak mümkündür. Hidayet ve dalâlet isnadı, hem insana hem de şeytana yapılmıştır. İnsan kendi nefsine hidayet ettiği gibi, kendi nefsini dalâlete sevk edebilir.

İşte bu hidayet ve dalâletin, Allah'a nisbet edilişi doğrudan bir isnat olmayıp, hidayet ve dalâleti yaratması bakımından olduğunu gösteren bir karinedir. Bu konudaki ayetler bir araya getirilip, birbirine eklendiği ve şerî anlamlarıyla anlaşıldığı vakit, bu ayetlerin bambaşka bir anlam ortaya koyduğu görülür. Meselâ:

"De ki; Allah, doğru ve hak olana hidayet eder." (Yunus : 35)

"Kim hidayeti bulmuş ise, kendi nefsi için hidayeti bulmuştur." (Nemi: 92)

Bunlardan birinci ayette hidayeti verenin Allah olduğunu, ikinci ayet ise hidayete erenin insan olduğunu ifade ediyor. Birinci ayette Allah (c.c)'ın hidayet vermesi demek; insan nefsindeki hidayetin yaratılması demektir. Yani insandaki hidayet kabiliyetini icad etmektir. İkinci ayet ise, Allah (c.c)'ın insanda yaratmış olduğu hidayet kabiliyetini, insanın direkt olarak icraat safhasına koyması ve böylece de hidayete ermesine delâlet eder. Bunun için Cenabı Allah başka bir ayette şöyle buyurmaktadır :

"Biz ona iki yol gösterdik." (Beled : 10)

Yani hayr ve şer yolunu, Biz insanda hidayet kabiliyeti yaratarak kendi kendine hidayeti bulma işini ona bıraktık. İşte insana hidayet ve dalâlet isnadını yapan ayetler, hidayetin direkt olarak Allah'tan ayırıp kula vermesi hususuna delâlet eden şerî karinelerdir.

Bu husustaki aklî karineye gelince; Bilindiği gibi Allah insanları hesaba çekecektir. Hidayette olana sevab, dalâlette olana da azab edecektir. Hesabı, insanın amellerine göre yapacaktır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır :
"Kim ki iyi iş yaparsa kendi nefsi için ve kim de kötü iş işlerse o da kendi nefsi içindir. Rabbın hiç bir zaman kullara zulmedici değildir." (Fussilet: 46)

"Kim zerre miktarı hayr işlerse o, zulümden ve tahkir edilmekten korkmaz." (Zelzele : 7-8)


"Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır." (Tahr : 112)

"Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır."
(Nisa: 123)

 "Allah münafık erkek ve münafık kadınlara ve kâfirlere, içinde ebedî kalacakları Cehennem azabını vaadetti." (Tevbe : 68)

Eğer hidayet ve dalâlet mefhumlarını direkt olarak Allah'a nisbet edersek Allah'ın; kâfir, münafık ve asilere azab etmesi zulüm olur. Halbuki Allah, bu nevî şeylerden münezzeh ve yücedir. O halde hidayet ve dalâletin doğrudan Allah'a atf edilmeleri doğru olmaz. Bu ifadelerin Allah'a atf edilmeleri, Allah'ın bunları yaratması noktasından ele alınması lazımdır. Hidayete muvafak olması Allah'a nisbet edilir. Direkt olarak hidayet ve dalâlet fiillerini kul işlemektedir. Bundan dolayı hesaba çekilecektir.

Bu, hidayet ve dalâleti Allah a nisbet eden ayetlerin bir bölümünü meydana getiriyor. Hidayet ve dalâleti dileme (meşiet) ile birlikte zikreden ayetlere gelince; meselâ;

Dilediğine dalâlet, dilediğine hidayet eder."
(Fatır : 8)

Burada meşietin manası iradedir. Bu ayetlerin manaları özetle şöyledir : Hiç bir kimse zorla Allah tarafından hidayete erdirilemiyeceği gibi, hiç bir kimse de zor ve cebren dalâlete sevk edilmez. Belki Allah'ın iradesi ve meşietiyle hidayete eren kimse hidayeti, yine onun irade ve meşietiyle dalâlete giden kimse de dalâlete gitmiş olur.

Ayetlerden anlaşılan bir mesele kaldı ki o da, hiç bir şekilde hidayete eremiyecek kimselerin durumudur. Nitekim Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır :

"Küfredenleri uyarsan da uyarmasan da onlar iman etmezler. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını müherlemiştir. Gözlerinin üzerinde de perde vardır."
(Bakara : 6- 7)

"Hakikat onların kalpleri paslandı." (Mutejf
ifin : 14)

"Nuh'a vahyedildi ki senin kavminden daha önce iman edenlerden başkası iman etmeyecektir."
(Hud : 36)

Bu ayetler hususî bazı insanların hiç iman etmeyeceklerini Allah tarafından peygamberlere bildirilmesidir. Bu, Allah'ın ilmine dahil şeylerdir. Buradan bazı insanların iman edecekleri, bazılarının da iman etmiyecekleri önceden belirlenmiş bir şey olduğu anlaşılmamalıdır. Ancak her insanda iman etmek kabiliyeti mevcuttur. Peygamberler ve onlardan sonra gelip daveti yüklenen kimseler, bütün insanları imana davet etmekle mükelleftirler. Bir müslümanın mutlak olarak herhangi bir kimsenin imanından ümitsizliğe düşmesi caiz olmaz. İman etmiyeceği Allah'ın ilmiyle bilinse bile, onu ancak Allah bilir. O nun ilmi her şeye ihate etmiştir. Bildirdiklerinden bize haber vermediği hususlarda, hüküm yürütmemiz caiz olmaz. Nebilere Allah'ın haber vermediği kimsenin imansızlığına hiç bir nebî hüküm vermemiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır :

 "Allah, fasık kavme hidayet etmez." (Saf: 5)

 "Allah, zalim kavme hidayet etmez." (Saf: 7)

 "Allah, kâfir olan kavme hidayet etmez.” (Bakara : 264)

 "Sen her ne kadar onların hidayet bulmaları için haris isen de, Allah dalâlete sevk ettiğine hidayet etmez." (Nahl: 37)

"Allah, yalancı olan müsrife hidayet etmez." (Gafır: 28)

Bu ayetler onlara Allah'ın hidayet, yardım ve tevfikinin olmayacağını ifade ediyor. Çünkü hidayete tevfık etmek Allah'tandır. Fasık, zalim, kâfir dalâlette olan, yalancı olan müsriflerin hepsi hidayete aykırı düşen vasıflarla muttasıl bulundukları için Allah bu kimselere hidayetini nasip etmeyecektir. Çünkü hidayet için Allah'ın tevfıki, insan için hidayetin sebeblerini açıklamaktır. Bu sıfatları kendi nefsinde bulunduran kimse için hidayet sebebleri yerine dalâlet sebebleri hazırlanmış olur. Bunun en iyi misali :

"Bizi doğru yola hidayet et." (Fatiha : 6)

"Bizi doğru yola hidayet et." (Sad : 22)

Yani hidayeti bulmamız için bize yardım et, bizi hidayetin sebeblerini kolaylaştır, demektir. □





7 yorum:

  1. Eğer hidayet ve dalâlet mefhumlarını direkt olarak Allah'a nisbet edersek Allah'ın; kâfir, münafık ve asilere azab etmesi zulüm olur. Halbuki Allah, bu nevî şeylerden münezzeh ve yücedir. O halde hidayet ve dalâletin doğrudan Allah'a atf edilmeleri doğru olmaz. Bu ifadelerin Allah'a atf edilmeleri, Allah'ın bunları yaratması noktasından ele alınması lazımdır. Hidayete muvafak olması Allah'a nisbet edilir. Direkt olarak hidayet ve dalâlet fiillerini kul işlemektedir. Bundan dolayı hesaba çekilecektir.

    YanıtlaSil
  2. Hidayet ve dalâlet konusunda sorumluluğun ferde râci olduğu ortaya çıkıyor.
    Peygamber, kâfirlere karşı bu kitapta cihad etmekle emrolundu. Akıllar ve ruhlarla cihad etmek için yalnız Kur'an'a dayanmak
    yeterlidir. Bu Kur'an'dadır ruhları kökünden tutan, duygulara yol
    açan, kalbleri yerinden oynatan ve sarsan unsurlar. Bundan sonra
    savaş ancak mü'minlerin fitneden korunması ve bu Kur'an'la davet
    hürriyetinin teminat altına alınması için meşru kılınmıştır. Çeşitli
    sultalara karşı koyabilecek ve şeriatı ilâhiyi uygulayacak prensipleri
    yerleştirmek için.. Davetin tarzına gelince bunun için Kur'an yeterlidir:
    "Ve Kur'an okumakla da..."
    "Kim doğru yolu bulmuşsa yalnız kendisi için bulmuş olur. Kim
    de sapıtırsa; de ki: "Ben sadece uyaranlardan biriyim."
    Bu ifade de Allah'ın mizanındaki ferdî mesuliyet prensibi belirtiliyor
    Hidayet ve dalâlet konusunda sorumluluğun ferde râci olduğu
    ortaya çıkıyor. Mesuliyetin ferde râci olması insana verilen bir değerin ifadesidir. Ki İslâm bunu garanti etmektedir., Kişiyi bir bölüğün, bir sürünün girişi gibi imana sevketmemektedir. Bunun yerine Kur'an okuyarak ve Kur'an'm ruhlara işlemesini sağlayarak onun ince, derin nizamının kökleşmesini ve fıtratın derinliklerinde yer etmesini istemektedir.
    De ki: "Hamd olsun Allah'a."
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/03/hidayet-ve-dalalet-konusunda.html

    YanıtlaSil
  3. RAŞİDİ HİLAFET İSTİYORUM: Hidayet ve dalâlet ...
    28 Mar 2014
    Hidayet ve dalâlet konusunda sorumluluğun ferde râci olduğu ortaya çıkıyor. Peygamber, kâfirlere karşı bu kitapta cihad etmekle emrolundu. Akıllar ve ruhlarla cihad etmek için yalnız Kur'an'a dayanmak yeterlidir.
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.com/
    RAŞİDİ HİLAFET İSTİYORUM: "Bundu sonra Allah dilediğini ...
    24 Kas 2013
    Kim dalâlet yolunda yürürse dalâlete düşer. Kim de hidayet yolunda yürürse hidayeti bulur... Gerek hidayet gerekse dalâlet Allah'ın meşiyetine göre tecelli eder. Ve bu meşiyete göre vazetmiştir Hakteâlâ hayat kanunlarını.
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.com/
    RAŞİDİ HİLAFET İSTİYORUM: Sana Duyurulanı açıktan ...
    04 Ara 2013
    Hidayet ve dalâlet bu kanunlara göre cereyan eder. Hadiselerin sonunu, hesap ve cezayı da bu kanunlar tayin ederler. Nitekim sûrei celile içindeki bölümlerin hepsi de bu değişmez kanunları doğrulayıcı misâllerle doludur.
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.com/
    her şey allah'ın varlığına delil - raşidi hilafet istiyorum
    24 Şub 2014
    İnsanlar dünyasından alınan küfür, dalâlet ve karanlıklar tablosunu engin kâinattan alınan iman, hidayet ve nur tablosu izliyor. Bu tabloda içinde bulunan herşey ve herkesle birlikte mevcudat temsil oluyor. Hepsi müşahhas ...
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.com/
    http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/#uds-search-results

    YanıtlaSil
  4. “Allah, dilediğini dalalette bırakır, dilediğini hidayete ulaştırır, mealindeki ayetleri Kur’an’ın Allah merkezli dil yapısına göre anlayıp yorumlamak gerekir. Kaldı ki Allah hidayet ve dalaletin hangi şartlarda gerçekleştiğini tekrar tekrar anlatmıştır.
    ***
    http://www.iktibasdergisi.com/kuranda-yesau-fiilerinin-anlami-ve-hidayet-ve-delaleti-allahin-vermesi/

    Şüphesiz ki Allah’ü Teâlâ’nın meşiyeti sübhaniyesi İnsanın varlığında hükmünü icra eder. Ve bu hüküm şöyle tecelli eder İnsan bünyesini karışık bir kabiliyette yaratır. Hem hidayete, hem de dalâlete müstait bir fıtratta halkeder. Bunun yanı sıra insan fıtratına tek bir rububiyet makamını anlayacak ve ona yönelecek olarak kabiliyetini de verir. Ayrıca dalâlet ve hidayeti ayırıcı aklı da İhsan eder. Buna ilâve olarak akıl ve diğer cihazlar atalete uğrayıp hidayet yerine dalâleti seçtiği takdirde uyarıcı mucizeler getiren Resulleri gönderir.
    ***
    http://seyyitkutubtefsiri.blogspot.nl/search?q=hidayeti+ve

    ***
    İşte bu ayetlerin hepsi, hidayet ve dalâlet işinin insana ait birer fiil olduğunu, mana ve mefhumlarıyla açıkça göstermektedir. İnsanın hem kendi nefsini hem de başkasını hidayet ve dalâlete sevk edebileceğini göstermektedir. İnsan gibi şeytanın da, dalâlet fiilini işleyebildiğini ayetlerden açıkça anlamak mümkündür. Hidayet ve dalâlet isnadı, hem insana hem de şeytana yapılmıştır. İnsan kendi nefsine hidayet ettiği gibi, kendi nefsini dalâlete sevk edebilir.

    İşte bu hidayet ve dalâletin, Allah'a nisbet edilişi doğrudan bir isnat olmayıp, hidayet ve dalâleti yaratması bakımından olduğunu gösteren bir karinedir. Bu konudaki ayetler bir araya getirilip, birbirine eklendiği ve şerî anlamlarıyla anlaşıldığı vakit, bu ayetlerin bambaşka bir anlam ortaya koyduğu görülür.
    ***
    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/05/hidayet-ve-delalet.html
    ***

    YanıtlaSil
  5. http://bredaholland.blogspot.com/2018/07/allah-hidayeti-vermiskurankullanma.html

    YanıtlaSil
  6. “Allah, dilediğini dalalette bırakır, dilediğini hidayete ulaştırır, mealindeki ayetleri Kur’an’ın Allah merkezli dil yapısına göre...
    Müslümanların bugün içinde bulunduğu en önemli çıkmazlardan birisi, içinde bulunduğu çağa örnek bir model sunamamasıdır.
    https://t.co/79DHEStqx2

    YanıtlaSil