13 Mayıs 2015 Çarşamba

TÜRKİYE MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENERALLERİNE VE ORDUSUNA HİZB-ÜT TAHRİRDEN BİR ÇAĞRI

BİR BEYAN
4 Rebiülahir 1418 tarihli "Hizb-üt Tahrir, ” imzalı "Türkiye Milli Güvenlik Kurulu Generallerine Ve Ordusuna Hizb-ut Tahrir ’den Bir Çağrı ” ismini taşıyan bir beyan dağıtılmıştır. Okuyucularımıza faydalı olur düşüncesi ile bu beyanı yayınlıyoruz.

TÜRKİYE MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENERALLERİNE VE ORDUSUNA
HİZB-ÜT TAHRİRDEN BİR ÇAĞRI
Genel Kurmay Başkanı
: İsmail Hakkı Karadayı
Genel Kurmay 2. Başkanı : Çevik Bir
Hava Kuvvetleri Komutanı (eski) : Ahmet Çörekçi Kara Kuvvetleri Komutanı (eski): Hikmet Koksal Deniz Kuvvetleri Komutanı (eski): Güven Erkaya Jandarma Genel Komutanı (eski): Teoman Koman MGK Genel Sekreteri (eski) : İlhan kılıç
: (yeni) : İlhan Kılıç : (yeni) : Hüseyin Kıvrıkoğlu : (yeni) : Salim Devrişoğlu : (yeni) : Fikret Özden Boztepe : (yeni) : Ergin Celasin

(YIL-2015-BU GÜNKÜ ORDU VE GÜÇ SAHİPLERİNE DE GEÇERLİDİR BU ÇAĞRI.)

Not:Yıl 2015 bu gün de aynı olup sadece batılın göz boyaması vardır değişen.

Allah ’ın selâmı Hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Evrensel İslâmî siyasi bir parti olarak bu çağrımızı size yöneltiyoruz. Bizim partimiz İslâm Akidesi üzerine kurulu, şeri hükümleri benimseyen, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Alihî Vesellem’in metoduna bağlı, İslâmî hayatı tekrar başlatmak için çalışan bir partidir. Bu gayesini gerçekleştirmek için tüm Müslümanları Hilâfet Devletinin çatısı altında birleştirecek, Allah’ın Kitabı ve Resulünün sünnetine göre hareket etmek üzere kendisine biat edilecek olan Müslümanlar için bir halife nasb ederek, ilişkileri, toplumu ve devleti İslâm hükümleriyle değiştirme esasına bağlı kalarak çalışır. Zira tüm Müslümanlar tek ümmet, ülkeleri de tek ülkedir. Aynı şekilde Hizbu’t Tahrir, sakinlerinin ya Müslüman olmalarını ya da İslâm hükümlerine ve Hilâfet Devletinin otoritesine boyun bükmelerini sağlamak maksadı ile Islâm’ın tüm dünyaya, hidayet mesajı ve nur olarak davet ve cihad yolu ile taşınması için çalışır. Çünkü İslâm bütün insanlar için everensel bir mesajdır. Allah’u Teala şöyİe buyurmaktadır:

 “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Sebe:28)

 “ De ki; Ey insanlar, gerçekten ben sizin hepinize Allah’ın (gönderdiği) elçiyim.” <Araf:158>

Mesajının taşıyıcıları olmalarından, tüm insanlığın hidayetinden ve insanların işlerinin İslâm’la güdülmesinden sorumlu olmalarından dolayı Allah-u Teâla Müslümanları şereflendirmiş ve onurlandırmıştır.

Ey Generaller!!!

Muhakkak ki biz size yönelik bu çağrımızı; Türkiye’nin İslâmî bir belde, İslâm aleminden bir parça olması ve halkının da Müslüman olması yanı sıra bizim çalışma alanımızın kapsamında olması esasına binaen yapmaktayız. Türkiye’nin durumu Mısır, Irak, Suriye, Hicaz, Ürdün, Yemen, İran, Pakistan, Endonezya, Özbekistan ve diğer İslâm beldeleri gibi bizi ilgilendirir.

Bu çağrımızı, sizin Türkiye ordusunun üst düzey komutanları olmanız, Türkiye ordusunun, Türkiye’de anayasal kurumların perde arkasındaki fiili yöneticisi konumunda olması, Türkiye ordusu generallerinin ve subaylarının yönetimi etkilemeye, yönetim şeklini değiştirmeye, Hilâfeti kurup Allah’ın indirdikleri ile yönetimi yeryüzüne tekrar getirmeye muktedir olmaları esası üzerine yapmaktayız.

Ey Generaller!!!

İslâm’a karşı mücadele etmekle meşgul oluşunuz ve açık bir şekilde ona karşı düşmanlığınızın ortaya çıkması hükümet değişmeden önceki Türkiye Milli Güvenlik Kurulunun son toplantılarında; İslâm’a ve Müslümanlara karşı laikliği İslâm tehlikesinden korumak bahanesi ile almış olduğunuz kararlar, kesinlikle bir ideoloji ve nizam olması sıfatı ile İslâm’a hatta sadece İslâm ismine karşı ve İslâm ile yönetimi tekrar geri getirmek için çalışanlara ya da sloganını yükseltenlere karşı içinizdeki saklı olan kinin boyutunu göstermektedir. Halbuki Türkiye İslâmî bir belde, Türk halkı da Müslüman bir halktır. İslâm’ı sevmektedir ve sizler de Müslümanların evlatlarısınız. Buna göre sizlerin; Kafirlerin eliyle İslâm’m yıkılması için bir araç, İslâm’ın toplum, devlet ve hayata tekrar dönüşü ve Hilâfetin tekrar kurulması önünde engelleyici bir barikat olmanız değil, laikliğe ve her türlü küfür fikir ve hükümlerine karşı çıkıp, İslâm’a ve Müslümanlara kötülük yapmak isteyen herkese karşı İslâm’m savunucuları olmanız gerekir.!!!

Muhakkak ki sizler şunu bilmelisiniz ki; kendinizi kafir laikliği, küfür hükümlerini ve nizamlarını korumaya adamanız, İslâm’a ve Müslümanlara karşı kin dolu kararları almanız ile; hayat sistemi olan komünizmin çökmesi ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, hayat için bir ideoloji ve nizam olması vasfıyla İslâm'ı kendilerine öncelikli düşman ilan eden küfür devletleri olan Amerika ve Batılı devletlere icabet ederek ve küfre niyabeten Allah’a, Resulüne, dinine, İslâm ile yönetimin geri gelmesi için çalışan herkese hatta bütün Müslümanlara karşı savaş ilan etmiş oluyorsunuz.

Şunu da bilmelisiniz ki; siyasi işlere ve yönetime direkt bir şekilde yada anayasal kurumların perdesi arkasında müdahale etmenizle ve hegemonya sağlamınızla ülkeyi ifsat ettiniz. Türkiye’yi sürekli krizlere sürüklediniz, istikrazsız konuma düşürdünüz. Çünkü siyaset ve yönetim, askerlerin işinden ve amelinden değildir. Askerlerin işi, ideolojiyi, devleti, ülkeyi ve halkı korumak, savaşmak ve savaş planları çizmektir. Çünkü insanların işini gütmek, siyasilerin işindendir, askerlerin işinden değildir.

Ey Generaller!!!!

Şunun cahili olduğunuzu zannetmiyoruz: Laikliği, batı nizamları ve küfür hükümlerini küfrün başı olan İngiltere’nin emirlerini uygulayarak ve onlarla entrika çevirerek, işbirliği yaparak İslâm ile yönetimi ve Hilâfeti ilga ettikten sonra aslı Yahudi olan ve İngilizlerin ajanı olan Mustafa Kemal Türkiye’ye getirmiştir. Hem Hilâfetin hem de İslâm ile yönetimin ilgası ve Türkiye’de laik devletin ilam, Türkiye’nin bağımsızlığının tanınması için İngilizlerin koymuş olduğu şartlardandır. İşte böylelikle Türk halkı Müslüman bir halk olmasına rağmen devlet ve yönetim bir küfür devletine dönüşmüş oldu. Zira yapılan bu işlemle Türkiye’nin
ruhu ve manevikuvveti yok edildi. Ki o ruh ve manevi kuvvet Hilâfet ve İslâm’dır. Nitekim
bunu zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon açıkça şöyle ilan etti;

“Mesele şudur: Biz Türkiye’nin işini bitirdik. Çünkü biz ondaki manevi kuvveti yok ettik. O Kuvvet Hilâfet ve İslâm ’dır. ”

İşte Hilâfetin yıkılışı, tamamen ortadan kaldırılışı, İslâm’ın devlet için anayasa, ümmet için yasama ve hayat için nizam olmaktan tamamen uzaklaştırılışı, kafir İngilizlerin eliyle kafirlerin İslâm’a ve Müslümanlara karşı düzenledikleri en tehlikeli entrikalar içinde ajanları M. Kemal’i, kullanarak, İslâm’ı ve Müslümanları içine düşürdükleri en iğrenç felâket içinde böylece tamamlanmış oldu.

M. Kemal samimi olsaydı, Hilâfeti ve İslâm ile yönetimi muhafaza ve kendini Müslümanların halifesi ilan ederdi. Hilâfetin güçlenmesi, ıslahı ve İslâm'ın onun içinde en güzel şekilde tatbiki ve Müslümanlardan uzaklaşan güç ve izzetin geri dönmesi için çalışırdı.

Fakat o, bunu yapacağına, İngilizlerin ona gönderdiği, Müslümanların kuvvet kaynaklarının ve izzet adreslerinin (Hilâfet ve İslâm’ın) yok edilmesini talep eden bir mesajın gereğini yerine getirdi. Ta ki Müslümanlar için bir sütun, destek kalmasın. İslâm; hayat devlet ve toplumdan uzak kalsın da küfür nizamları, hükümleri ve devletleri Müslümanlara ve ülkelerine hakim olup hegemonyalarını kurabilsinler.

İngilizler ve ajanları M. Kemalin Türkiye’ye dayattıkları laiklik, dinsizliktir. Laiklik, dini hayattan uzaklaştırma akidesine (inancına) dayanır. O, kafir batının akidesidir. Fasit bir küfür akidesidir. Artık onun ayıbı açığa çıkmış, iğrenç ve tiksindirici kokusu burunları rahatsız edici olmuştur. Zira o, insanlığı felaketlere sürüklemiştir. Çünkü bu akide maddi değeri yani menfaati tek genel geçer değer kılmaktadır. Ruhi, ahlaki ve insanı değerlere hiç önem vermemiştir. Nitekim halkların sömürülmesi, servetlerin yağmalanması onun neticelerindendir. Aynı şekilde cinsi taşkınlıklar, şehvetlerin ardından hayvani koşuşturmalar onun eserlerindendir. Öyle ki, batılı medyada ara sıra yayınlanan istatistiklere göre çocukların yarıya yakını zina yoluyla meydana gelmektedir.

Şarkısını söyleyip durdukları, övdükleri demokrasiye gelince; o aldatmacı fasid bir demokrasidir. Amerika ve Batılı devletlerin diğer halklar üzerinde üstünlük ve hegemonya sağlamak hususunda sergiledikleri tavır, demokrasinin bozuk ve aldatmaca bir şey olduğunu gayet açık bir şekilde gösterir. Aynı şekilde Türkiye’de ard arda gelen hükümetler ve ordunun adamlarının çoğunlukta oldukları halde Müslümanlar üzerindeki hegemonyaları, onları hayat için bir nizam ve ideoloji olarak İslam hakkında konuşma haklarından mahrum bırakmaları, İslâm’ı tekrar yönetime getirmek için siyası olarak yüklenenleri engellemek istemeleri, bu demokrasinin bozukluğu, fesadı ve aldatmaca bir şey olduğuna dair gayet açık, net ve kesin delildir.,

Ey Generaller!!!

Hilâfet ise, Müslümanları ve İslâmî beldeleri birleştiren, onların izzetlerinin ve kuvvetlerinin kaynağı olandır. Onların ve bütün İslâm beldelerinin ve İslâm’ın koruyucusu, İslâm’ı aleme bir risalet (mesaj) olarak taşıyıcısıdır. Müslümanlar onun gölgesi altında yaşıyorlardı.

Hilâfet Devleti, Raşidi Hilâfet’in kuruluşundan Rum ve Fars Devleti’ni ortadan kaldırdıktan sonra Osmanlı Hilâfet Devletinin sonuna kadar dünyada 14 asra yakın bir süre birinci devlet olarak kaldı.

Hilâfet, devletlerarası siyasette ve konumda siyasi karar kaynağı idi. Ordusu mağlup olmayan orduydu. O ordu Arap, Fars, Türk, Kürt, Hindistanlı, Afrikalı Müslümanlardan oluşuyordu. Bu Müslümanların hepsi de onun tebaası olmaları, İslâm’ı Hilâfeti ve İslâm beldelerini korumak, İslâm’ı davet ve cihad yoluyla taşımak bütün Müslümanlara farz olmasından dolayı o orduyu oluşturuyorlardı.

Hilâfet Devleti, silahını kendisi yapıyordu. Böylelikle silahını kullanmakta kendisi karar veriyor ve iradesini uyguluyordu. Çünkü o, silahında başkasma dayanmıyordu.

Hilâfet Devleti, Raşidi Hilâfet günlerinden Osmanlı Hilâfetinin son günlerine kadar İslâm’ı yeryüzünün diğer bölgelerine taşımıştır. Fetihlerdeki hedefi, insanların baskı ve zorlama olmaksızın İslâm’a girmeleridir. Bu hususta baskı ve zorlama yoktur. Çünkü Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan ve eğrilikten ayırt edilmiştir.” (Bakara256)

Fetihlerdeki bir hedefi de, o ülkenin insanlarının ve beldelerinin İslâm’ın otoritesine boyun bükmelerini sağlamaktır. Sömürgeci devletler olan İngiltere, Fransa, ABD, ve diğerlerinin yaptıkları gibi insanları sömürmek ve servetlerini yağmalamak değildir. Nitekim İslâm, yeryüzünde bu fetihler ile yayıldı.

Osmanlı Hilâfet Devleti, mücahit bir devletti. Viyana surlarına kadar Avrupa’ya İslâm’ı taşıdı. Avrupa, beş asra yakm onun otoritesine boyun bükerek yaşadı. Bütün bunlar Osmanlı Devletinin, bir İslâm Devleti olması, İslâm’ı taşıması, bütün Müslümanların devleti olması ve hepsinin de onun askeri olmasından dolayı idi. Zira ona bu kuvveti, heybeti, büyüklüğü, bu siyasi varlığı, dünyanın büyük bir kesimindeki bu egemenliği ve dünya siyasetinde karar merkezi olmayı sadece İslâm sağlamıştır.

Hilâfet Devleti, Askeri bir devlet değildi. Bilakis o, bir ideoloji ve risalet, en üst seviyede fikri, kültürel, ilmi ışınların etrafa yayıldığı kaynak devlet idi. Halbuki Avrupa da dahil olmak üzere dünya, cehaletin karanlığına gömülmüş iken İslâm alemi Hilâfet Devletinin gölgesinde etrafa kültür, edep ve edebiyat, fikir ve ilim ışınları yayıyordu. İslâm toplumunda en üst seviyede alimler, müçtehitler, düşünürler, siyasiler kaynıyordu.

Hilâfet Devletinin ekonomisi ise gelişmişti, parlıyordu. Serveti boldu. Geliri ihtiyaçlarını karşılıyordu. Üretimi ihtiyaçlarına yetiyordu. Sahasının genişliği, gelirinin çokluğu, üretimin çeşitliliğinden dolayı kendi kendisine yeterli bir konumdaydı.

Bu izahat, Hilâfet Devletinin vakıasına kısa bir bakıştır. Osmanlı Hilâfet Devletinin yok edilmesinden bu yana Türkiye’nin vakıası ile karşılaştırıldığında kendisine isabet eden zaaftan önce, faydalanmakta olduğu azamet, kuvvet ve heybet ile Türkiye’nin üzerinde bulunduğu konum arasında büyük fark açığa çıkmaktadır. Zira bugünkü Türkiye ideolojisini ve risaletini terk etti. Batıyı taklit eden, onun gözü kapalı taklitçisi olan, fikirlerini ve nizamlarını ondan ithal eden küçük bir devlet oldu. Devlet ve toplum olarak özünde kimliğinde parçalanmışlık krizi kendisine isabet etmiştir. Hilâfetin ortadan kaldırılışından günümüze kadar Türkiye Devleti, nefes nefese kalarak bir Avrupa devleti olmaya çalışmaktadır. Fakat bu gerçekleştirilemedi. Geniş çaplı ve mecburi batılılaşma operasyonu ile Türk insanının kişisel yapısı ve çehrelerinin değiştirmeye çalışılmasına, Avrupa elbisesine bürünmesi ve laikleşmesine rağmen Türkiye bunu gerçekleştiremedi. Bütün bunlara rağmen bir Avrupa devleti olamadı. Asli hüviyetini koruyan unsur kalmadı. Bilakis batılı devletleri körü körüne takip eden, onların yörüngesinde dönen, Amerika, Avrupa Devletleri ve NATO tarafından kendilerinin korunması, maslahatlarının gerçekleşmesi hususunda kullanılan bir devlet oldu. Onlar Türkiye’yi kendileri için bir kale, eski düşmanları Sovyetler Birliğinin tehlikesinden onları koruması için onun önünde duran doğulu bekçileri haline getirdiler.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra onlar; Türkiye’yi ideoloji ve nizam sıfatı ile kendilerine, maslahatlarına Orta Asya ve Ortadoğu düzeyinde tehlike teşkil eden İslâm’ı vurmak için önemli bir nokta haline getirdiler. Bütün bunlara rağmen Türkiye, devletlerarası konum ve siyaset için siyasi kararlarda herhangi bir tesire sahip olamadı. Türkiye; Amerika’ya, Batılı devletlere ve NATO’ya sunmuş ve sunmakta olduğu büyük hizmetlerine rağmen, daima onlar tarafından horlanmaya layık görüldü. Onlara sunmakta olduğu hizmetlerin karşılığını vermedikleri gibi onun maslahatına, ekonomisine ve istikrarına menfi etkileri olan tavırlar aldılar, almaktalar. Nitekim Türk ordusu 1974 senesinde Kıbrıs’ a askeri operasyon yaptığında onun karşısında durdular. BM, Türkiye’ye ekonomik ambargo uyguladı. Bunun Türk ekonomisi üzerinde çok kötü etkileri oldu. Bu ambargo uzun süre kaldı. Kuzey Kıbrıs’taki federe devleti de tanımadılar.

1991 yılındaki İkinci Körfez savaşında Türkiye Irak’a karşı müttefikler arasmda yer aldı. Yapacağı hizmetlerin karşılığının ve karşılaşacağı zararların kendisine ödeneceğine dair vermiş oldukları bütün vaatlerine rağmen, Türkiye onlardan hiç bir şey alamadı. Buna ilaveten Irak’a uygulanan ambargo Türk ekonomisini ve toplumu büyük bir şekilde direkt olarak etkilemekte olduğu halde karşılığında hiç bir şey alamamaktadır.

Amerika, İngiltere ve Fransa’nın talebi üzerine onlar ve başka bazı ülkelerden gelen askerlerden oluşan “Çekiç Güç” olarak da vasfedilen gücün topraklarında konuşlandırılmasını kabul etmesine rağmen Amerika, Çekiç Gücü PKK’yı desteklemekte kullandı. Amerika, Irak’ı parçalayıp kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak istiyor. Ki bu devlet Türkiye’nin hayati maslahatlarını tehdit edecek, Türkiye’yi parçalayacak ve içinde bir Kürt Devletinin kurulmasını doğuracaktır, Türkiye’yi istikrarsız bir konuma düşürüp kesilmeyen bir iç savaşa sürükleyecektir. Bu da Türkiye’nin ekonomisine darbe vurmaya ve kuvvetini zayıflatmaya sebep olacaktır. Aynı şekilde ABD, Türkiye’nin kendisinden parasını ödeyerek satın almış olduğu gemilerini, helikopterlerini ve silahlarını göndermedi.

Türkiye, Avrupa devletleriyle Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamasına ve bu anlaşma Ocak 1996 yılında yürürlüğe girmesine rağmen Avrupa ile ticari açığı Gümrük Birliği’nin başlamasından sonra daha da arttı. Buna ilaveten Türk sanayisinin Gümrük Birliğinden kaynaklanan zararları telafi bedeli olarak anlaşma metninde de zikredilen 3 milyar dolar yardımı da Avrupa Birliği Türkiye’ye henüz vermedi.

Türkiye Gümrük Birliği Analaşmasını imzalarken Avrupa Birliğine gecikmeden girebileceğini umuyordu. Fakat Avrupa Birliği Kıbrıs’ la birlikte beş Avrupa devleti bünyesine katma projesinde Türkiye’yi dışarıda bırakmasından sonra umudu boşa çıktı.

Silahlanma konusuna gelince; Türkiye bugün silahlanmasında, silahlarını Amerika’dan ve Batılı devletlerden satın almaya dayanmaktadır. Öyle ki Türk ordusu askeri bakımdan ve silahlanma bakımından %70 nispetinde dışa bağımlı haldedir. Bu da Türk ordusunun silahları kullanmaktaki iradesini ve kararını silahı satın aldığı devletlere bağımlı kılmaktadır.

Türkiye’nin güvenlik, savunma, eğitim, istihbarat ve yüksek teknoloji alanlarmda İsrail ile yapmış olduğu işbirliği anlaşmalarına gelince; Türk ordusunun Amerika ile ilişkilerinin gerginleşmesinden sonra Amerika'nın Türk ordusunun silahlanma konusundaki talebine karşılık vermemesi neticesinde, Amerika’nın da Türk ordusundan Türkiye’nin iç sistemindeki gelişmelere ve Kuzey Irak’ta da PKK ile görüşmelere müdahale etmemesi doğrultusundaki talebi neticesinde bu anlaşmalar yapıldı. İşte bu anlaşmalar, İsrail’e Türk ordusundaki silahlanmanın inceliklerine ve Türk ordusu ile alakalı her hususa vakıf olma imkanı sağlayacaktır. Bu çok tehlikeli bir husustur. Yine bu anlaşmalar İsrail’e Türk ordusu, kuvveti ve silahları hakkında malumat isteyen her devlete casusluk yapma imkanı bahşedecektir. Aynı şekilde İsrail’e şartlar değişip Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler kötüleştiğinde yüksek teknoloji ile geliştirilmiş Türk silahlarını yok etme imkanı verecektir. Zira Yahudiler gaddar ve hain bir topluluktur. Onlara güvenilmez. Onların dostlukları maslahatlarına bağlıdır. Onlar Ortadoğu’ya hakim olmak için koşuşturmaktalar. Onun için
Türkiye İsrail ile yapmış olduğu bu askeri anlaşmalar ile kendisini İsrail’e rehin (bağımlı) kılmıştır.

Buna ilaveten, bu anlaşmalar Türkiye’nin Ortadoğu devletleriyle siyasi alakalarının gerginleşmesine neden olmuştur. Bu anlaşmalar; İsrail’i bazı Arap devletlerine karşı savaş ilan ettiğinde Türkiye’yi kendisi ile birlikte bu savaşa girmeye sürüklemesi hususunda muharrik unsurdurlar.

MGK üyesi Generaller! Türk ordusundaki Generaller ve Subaylar!!!

Hilâfet Devletinin vakıası ile Hilâfet yıkıldıktan sonra Türkiye Devletinin vakıası arasındaki bu kısa karşılaştırma; iki devlet arasındaki kuvvet, büyüklük, devletler arası konum ve asalet, size yönelik bu çağrımızda daha önce sözünü ettiğimiz sıfatlar ve durumlar bakımından büyük bir farkın var olduğunu açıkça göstermektedir. Bütün bunlar sizi Türkiye’yi içine düştüğü bu kötü durumdan kurtarmanız için koşmaya davet etmektedir. Ey Generaller ve Subaylar! Muhakkak ki sizin Türkiye’yi kurtarmanız laikliği, batı fikirleri, küfür nizamları ve hükümlerini atıp onlardan tamamen kurtulmadıkça ve İslâm’ın asaletine dönmedikçe, İslâm’ı hayat, devlet ve toplum için nizam; ideoloji vasfi ile benimseyip onu Hilâfetin tekrar kurulması ve Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünneti ile yöneteceğine dair kendisine biat edilen bir halife nasb edilmesi ile tekrar tatbikini sağlamadıkça mümkün olmaz. Zira Halife İslâm’ı devletteki Müslümanlar arasında bağ kılar. İslâm’a ve Hilâfet Devletine bağlılık, Müslümanlar ve tebaasından diğerleri arasındaki bağdır. Müslümanları ve İslâm beldelerini Hilâfet devletinde tekrar birleştirmek için uğraşır. İslâm’ı aleme hidayet mesajı ve nur olarak taşır. Hilâfet devletini daha önce olduğu gibi devletlerarası konum ve siyasette karar kaynağı olduğu konuma tekrar getirmek için birinci devlet ile rekabete tutuşur.

Ey Generaller ve Subaylar!

Hiç şüpheniz olmasın ki Hilâfet tekrar kurulacaktır, Allah’ın indirdikleri ile yönetim Allah’ın izniyle kafirlerin karşı koymalarına rağmen yakında tekrar hakim olacaktır. İsrail, askeri yığınaklarına, Amerika ve bütün küfür devletlerinin kendisine yardımlarına rağmen yok edilecektir.

Ey Generaller ve Subaylar!!

Siz, Türkiye’deki yönetim nizamını değiştirmeye, laikliği ve kafir batının kanunlarını ilga etmeye muktedirsiniz. Allah’ın indirdikleri ile yönetim ve Hilâfeti tekrar getirmeye muktedirsiniz.

Bunun için biz sizi; Laikliği ve küfür nizamlarını ilga etmekle ve Hilâfet Devletini tekrar kurup Allah’ın indirdikleri ile yönetimi tekrar getirmekte geç kalmadan acele edip öncülerden olmaya davet ediyoruz. Müslüman Türk halkı sizi ilk destekleyecek olanlardır. Aynı şekilde yeryüzünün doğusu ve batısındaki Müslümanlar da sizi desteklerler.

Bu büyük şerefe nail olamaya koşun. Bunlar İslâm ve Müslümanlara karşı yapmış olduğunuz tasarruflarınıza kefaret olur. Bu da sizi ateşten kurtarır ve size cennette yüksek mevkiler kazandırır. Eğer bunu yaparsanız yeryüzüne ve üstündekilere varis olasıya kadar misk gibi güzel koku olarak zikriniz devam edecektir.

Allah’ın selamı, Hidayete tabi olanların üzerine olsun!!!

HİZB- ÜT TAHRİR H. 4.REBİUL AHİR 1418

M. 07-08-1997
46
C.Ahir 1418 - 1997 Ekim






1 yorum:

  1. Türk ordusundaki Generaller ve Subaylar!!!

    Hilâfet Devletinin vakıası ile Hilâfet yıkıldıktan sonra Türkiye Devletinin vakıası arasındaki bu kısa karşılaştırma; iki devlet arasındaki kuvvet, büyüklük, devletler arası konum ve asalet, size yönelik bu çağrımızda daha önce sözünü ettiğimiz sıfatlar ve durumlar bakımından büyük bir farkın var olduğunu açıkça göstermektedir. Bütün bunlar sizi Türkiye’yi içine düştüğü bu kötü durumdan kurtarmanız için koşmaya davet etmektedir. Ey Generaller ve Subaylar! Muhakkak ki sizin Türkiye’yi kurtarmanız laikliği, batı fikirleri, küfür nizamları ve hükümlerini atıp onlardan tamamen kurtulmadıkça ve İslâm’ın asaletine dönmedikçe, İslâm’ı hayat, devlet ve toplum için nizam; ideoloji vasfi ile benimseyip onu Hilâfetin tekrar kurulması ve Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünneti ile yöneteceğine dair kendisine biat edilen bir halife nasb edilmesi ile tekrar tatbikini sağlamadıkça mümkün olmaz. Zira Halife İslâm’ı devletteki Müslümanlar arasında bağ kılar. İslâm’a ve Hilâfet Devletine bağlılık, Müslümanlar ve tebaasından diğerleri arasındaki bağdır. Müslümanları ve İslâm beldelerini Hilâfet devletinde tekrar birleştirmek için uğraşır. İslâm’ı aleme hidayet mesajı ve nur olarak taşır. Hilâfet devletini daha önce olduğu gibi devletlerarası konum ve siyasette karar kaynağı olduğu konuma tekrar getirmek için birinci devlet ile rekabete tutuşur.

    Ey Generaller ve Subaylar!

    Hiç şüpheniz olmasın ki Hilâfet tekrar kurulacaktır, Allah’ın indirdikleri ile yönetim Allah’ın izniyle kafirlerin karşı koymalarına rağmen yakında tekrar hakim olacaktır. İsrail, askeri yığınaklarına, Amerika ve bütün küfür devletlerinin kendisine yardımlarına rağmen yok edilecektir.

    Ey Generaller ve Subaylar!!

    Siz, Türkiye’deki yönetim nizamını değiştirmeye, laikliği ve kafir batının kanunlarını ilga etmeye muktedirsiniz. Allah’ın indirdikleri ile yönetim ve Hilâfeti tekrar getirmeye muktedirsiniz.

    Bunun için biz sizi; Laikliği ve küfür nizamlarını ilga etmekle ve Hilâfet Devletini tekrar kurup Allah’ın indirdikleri ile yönetimi tekrar getirmekte geç kalmadan acele edip öncülerden olmaya davet ediyoruz. Müslüman Türk halkı sizi ilk destekleyecek olanlardır. Aynı şekilde yeryüzünün doğusu ve batısındaki Müslümanlar da sizi desteklerler.

    Bu büyük şerefe nail olamaya koşun. Bunlar İslâm ve Müslümanlara karşı yapmış olduğunuz tasarruflarınıza kefaret olur. Bu da sizi ateşten kurtarır ve size cennette yüksek mevkiler kazandırır. Eğer bunu yaparsanız yeryüzüne ve üstündekilere varis olasıya kadar misk gibi güzel koku olarak zikriniz devam edecektir.

    Allah’ın selamı, Hidayete tabi olanların üzerine olsun!!!

    YanıtlaSil