20 Mayıs 2015 Çarşamba

İCMA-İ SAHABE

Alimler icmayı şöyle tarif ettiler: Muhammed (S.A.V.)’in ümmetinden olan müçtehidlerin Hz. Peygamberin vefatından sonraki herhangi bir durumda şerî bir hüküm hakkında ittifak etmeleridir.

Müçtehitler icmanın her devirde yapılabildiğini aşağıdaki delillerden çıkardılar “Benim Ümmetim bir sapıklık üzerinde birleşmez. ” (İbni Mace)

“Benim ümmetimin sapıklık üzerinde birleşmemesi dileğinde bulundum, Allah dileğimi verdi. ” (Ebu Davut)

Bu hadislerden İslâm ümmetinin bir konuda birleşmesi halinde, bu birleşmenin hatalı olmayacağı mefhumunu çıkardılar.

Bu hadislerden bu mefhumu çıkarmaları doğru değildir. Zira hadis metninde ümmetin dalalette birleşmeyeceği geçiyor. Dalaletin şerî manası İslâmdan çıkmaktır. Dolayısıyla hadisin mefhumu ümmetin topyekün olarak İslâmî terketmeyeceğidir. Bu açıdan bu hadisler icma-ı ümmetin delil almasına kaynak olamaz.

Aynca bir şeyi teşrî kaynağı alabilmemiz için o kaynağın teşrî kaynağı olabileceğine dair katî nasların bulunması gerekir, oysa bu hadisler katî nas değildir. Bu hadislerden yola çıkarak bu devirde müçtehitlerin icmasının teşrî kaynağı olabileceğini düşünmek doğru değildir.

Ümmetin hatada birleşmeyeceği zikredilen rivayetler de vardır.

“Benim ümmetim hatada birleşmez. ” Fakat bu rivayetler zayıftır. Onun için bu rivayetler delil kabul edilemez. Diğer bazı delilleri incelediğimizde sadece sahabenin icmasının hüccet olabileceği gözükür

Allah’u Tealâ şöyle buyurmaktadır:

“Birinci dereceyi kazanan muhacirler ve ensar ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah bunlar için -kendileri içinde ebedi kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu en büyük bahtiyarlıktır.” (Tevbe: 100)

Resulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor:

“Ben ashabım için emanım, ashabım da ümmetim için emandır. (Müslim)

Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadiste: “Rabbime benden sonra ashabının (içine düşecekleri) ihtilafları sordum” bana şöyle vahy buyurdu:

“Ey Muhammed, senin dostların benim katımda gökteki birbirinden güçlü ve herkese kendisinden ışık saçan yıldızlar gibidir. Binaenaleyh her kim ashabın ihtilaf ettiği hususlardan birine sarılırsa benim nezdimde o doğru yoldadır.

Sonra Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:

“Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz ”

Bu ayet ve hadislerde sahabeler Allah ve Resulü tarafından övülerek onların icmasının teşrî kaynağı olduğu, onların sözlerine itibar edilmesi gerektiği ve onların doğruluğu bildirildi. Eğer bir iş üzerinde birleşirlerse onların yaptığı icmanın doğru olduğu, onların icmasının kesin hüküm olduğu bildirildi.

Aklımıza tevbe suresi 100’de “Birinci dereceyi kazanan muhacirler, ensar ve onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur” ayeti takılabilir.

Bu ayette tabiin de sahabelerle birlikte övülüyor. Ancak bu ayette tabiine olan övgü sahabelere uydukları için geldi. Direkt olarak tabiinin kendisine gelmedi. Bundan dolayı tabiin icması da şerî delil olur denemez. Öyle olması için tabiine direkt övgü katî naslarla gelmesi gerekir.

Diğer ayet ve hadislerde de sahabeler övüldü:

 “Bilhassa o feyi, hicret eden fakirlere aittir ki onlar Allah’tan fazl ve hoşnutluk arar, Allah’a ve Peygamberine yardım edenlerden yurtlarından ve mallarınadan (mahrum edilerek) çıkarılmışlardır. İşte bunlar sadıkların ta kendileridirler. Onlardan evvel (Medine’yi) yurt ve iman (evi) edinmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlar verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç bulmazlar. Kendilerinde fakr ve ihtiyaç da bile onlar öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa işte muratlarına erenler onların ta kendileridir. (Haşr: 8)

Huzeyfe’den rivayet edilen hadiste Resulullah (S.A V.) şöyle buyurdu:

“Aranızda daha ne kadar kalacağımı bilmiyorum. (Allah ’ın resulü Ebu Bekir ve Ömer’i işaret ederek) benden sonra bu ikisine uyun, Ammar’ın yolundan giden İbni Mesud size ne söylerse kendisini tasdik edin. ” (Tirmizi)

Bize İslâm dini sahabeler yoluyla ulaştı. İslâm insanın Rabbiyle, nefsiyle ve diğer insanlarla olan alakasını düzenleyen dindir. Bu alakalar şerî hükümler yoluyla belirlendikçe onların kaynağı Kur’an ve sünnettir. Teşri kaynaklarından biri olan Kur’anı bize sahabeler ulaştırdı. Zira Kur’anı onlar hıfzetti, cem etti ve icma ile bize naklettiler.

“Kur’anı kendilerine biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr: 9)

Allah’ın Kur’anı koruması sahabelerin icması vesilesiyle oldu

Aklen sahabelerin de hata üzerinde birleşmeleri mümkündür, çünkü onlar da bizim gibi masum değillerdi denilebilir. Sahabeler de bizim gibi sınırlı ve aciz insanlardı, onlarda da ismet sıfatı yoktur, bizden hiçbir farkları da yoktur şeklinde aklımıza birşey gelebilir. Ancak şer’an onların hata üzerinde birleşmesi caiz değildir. Çünkü onlar hata üzerinde birleşti dersek İslâm’a şüphe sokmuş oluruz, akideye de şüphe sokmuş oluruz, çünkü Kur’anı hıfzedip, cemeden ve bize icma ile nakledenler olan sahabelerin hata üzerinde birleşmesi mümkün olsaydı, Kur’anda hata olabilirdi. Çünkü sahabeler Kur’anı icma ile cemedip naklettiler.

Not:Bireyler hatalı olabilir fakat icmada olmayacağı ayetlerle ve hadislerle sabittir.

 “Ona önünden de, ardından da batıl gelemez. O hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fussilet: 42)

Bu ayete istinaden sahabenin hata üzerinde birleşmesi caiz değildir. Allah’u Tealâ ayeti kerimede Kur’ana batıl gelemeyeceğini bildirdi. Kur’anı ise sahabeler cemedip nakletti. Şimdi elimizde olan Kur’an peygambere inen Kur’andır. Bize onu ulaştıran ise sahabelerdir. Bu ayet bu açıdan da sahabelerin icmasının hüccet olduğuna delildir.

Sahabelerin icmasında Resul’ün sözlerinden, fiillerinden, takvasından mutlaka bir delil vardır. Ama icma ettiklerinde bu delili vermemektedirler.
Zaten onların icmasını incelediğimizde onların icma ettikleri konuda delil vermedikleri gözükür. Ancak onların icması vahye dayanır, çünkü onların icması sünnete dayanır. Şöyle ki; onlar Resulullah’a şahit olmuş insanlardır. Sahabeler Hz. peygambere diğer insanlardan daha yakındırlar. Onlar hakkında vahiy nazil olan konulara şahit olmuşlardır. Şeriat maslahatlarını iyi kavrıyorlardı, ayetlerin inmiş olduğu şart ve durumları, Resul’ün hadisleri hangi şartlar altında hangi durumlarda söylediğini bizzat görmüşlerdir. Bundan dolayı onların icma ettikleri hükümler yine vahye dayanır.

Buna göre Resulullah’ın gerek kavlinden, gerek fiilinden, gerekse takririnden bir delil bildirdikleri halde ne sebepten olduğunu bilmemekle birlikte delil vermeden bir şeri hüküm üzerinde birleşmelerine icma-ı sahabe denir.

Cumhur-u Ulema icmanın yapılabilmesi için nastan, sünnetten bir delil olması gerekir derler. Şayet nastan, sünnetten delil verilmişse, o delil hüccet olur.

Cumhur delil vermeden icma etti denebilir. Buna diyeceğimiz, diğer nesiller sahabeler gibi Resul’ün sünnetine şahit olamadılar. Onlar ancak nakledileni bilebilirler. Bundan dolayı delil vermeseler bile mutlaka bilinen bir delile dayanmak zorundadırlar. Buna göre onların icma ettikleri hususta mutlaka bilinen bir şerî delil vardır, bu ise icmanın tarifine uymaz. Onların icma-ı ümmetin şerî delil olduğuna işaret eden hiçbir nasları yoktur. Onların üzerine dayandıkları delil zannî delillerdir.

İcma-ı sahabeye halifenin ikamesini örnek verebiliriz.

Resul’ün vefatı haberi sahabelere ulaştıktan sonra, halifenin nasbedilmesini görüşmek üzere Said oğullarının Sakıfe’sinde toplandılar. Fakat onlar, Sakife içinde tartışma içinde kaldılar. Ondan sonra ikinci gün biat almak için halkı mescidde topladılar. Böylece bu iş iki gece üç gün vakit aldı.

Tine Hz Ömer, hançerlendiğinde vefat edeceğini anlayınca, aralarından bir halifenin seçilmesi için Şura ehlini gösterdi. Bununla beraber, bu işi gerçekleştirmek için üç günlük bir süre belirledi. Eğer üç gün içerisinde bir halifenin seçilmesi üzerinde anlaşılamazsa, bu işi engelleyen kişiyi öldürmek için 50 müslümanı tayin etti. Her ne kadar onların içerisinde cennetle müjdelenmiş sahabeler olmasına rağmen herhangi bir ayırım yapılmadı. Bu durum sahabeler tarafından görülüp işitilmesine rağmen, onlardan Hz. Ömer’in bu icraatını kerih gören ya da ona muhalefet eden olduğuna dair hiçbir haber nakledilmedi. Bu iki gece üç gündüzden fazla müslümanların halifesiz kalmasının caiz olmadığını gösteren sahabelerin icmasıdır Sahabelerin hepsi de halife ikamesinin 3 gün 2 gece içinde gerçekleştirilmesi gerektiğini mutlak Resul’ün bir sözüne, bir fiiline, ya da bir takririne dayandırdılar. Fakat delili bildirmediler. Sahabelerden birisi böyle birşey olmasaydı itiraz ederdi.

Belli bir konuda Kur’an ve Sünnet’ten delil olduğu halde sahabeler yine onun üzerine icma ettiler. Fakat onların üzerine icma ettikleri konuya ait deliller nas değildi. Nas olmayınca ihtilâfi ortadan kaldırmak için icma ettiler. Örnek olarak geçmiş şeriattan delil olamayacağına dair icmadır.

“Sana da hak olarak kitabı kendinden verdik. Kitaptan tasdik edici ve onlara hakim olmak üzere gönderdik.”

*


***********************************************************

1 yorum:

  1. Aklen sahabelerin de hata üzerinde birleşmeleri mümkündür, çünkü onlar da bizim gibi masum değillerdi denilebilir. Sahabeler de bizim gibi sınırlı ve aciz insanlardı, onlarda da ismet sıfatı yoktur, bizden hiçbir farkları da yoktur şeklinde aklımıza birşey gelebilir. Ancak şer’an onların hata üzerinde birleşmesi caiz değildir. Çünkü onlar hata üzerinde birleşti dersek İslâm’a şüphe sokmuş oluruz, akideye de şüphe sokmuş oluruz, çünkü Kur’anı hıfzedip, cemeden ve bize icma ile nakledenler olan sahabelerin hata üzerinde birleşmesi mümkün olsaydı, Kur’anda hata olabilirdi. Çünkü sahabeler Kur’anı icma ile cemedip naklettiler.

    Not:Bireyler hatalı olabilir fakat icmada olmayacağı ayetlerle ve hadislerle sabittir.

    “Ona önünden de, ardından da batıl gelemez. O hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fussilet: 42)

    YanıtlaSil