23 Mayıs 2015 Cumartesi

İSLÂM VE MODERNİTE

Müslümanlar, hayatlarını sarmış olan küfür sistemleri ve mefhumlarının öylesine kıskacında sıkışıp kaldılar ki; artık düşünceleri, hayata bakışları, vakıalara getirdikleri izahları, çözüm arayışları tamamen onların (batıkların) anlayışları gibi oldu. İşte bunlardan bir tanesi de adına sempozyumlar düzenlenen “Islâm ve modernite”dir.

İlk etapta şu soruyu sormak gerekir; müslümanlar olarak ve de müslüman aydın gözükenler acaba İslâm’ı ne kadar tanıyor ve tanımaktadır?

Aslında böylesi tartışma ve sempozyumlar düzenleyenler ve de müslümanların geneli oturup yeniden İslâm’ı tanımaları gerekir. İslâm’ın neresinde olduklarını bir gözden geçirmeleri kaçınılmazdır. İman etmiş olmaları dahi kaypak bir zemin üzerinedir. Derin ve sağlam bir düşünce sonucu meydana gelmiş değildir. Buna dayalı kaynakları dahi öğrenip araştırmaktan uzak olan müslümanlar, bu gün sahabelerin anlayışını yakalamaktan uzak oldukları gibi, müctehid imamlar dediğimiz kişilerin anlayışını bile yakalamış değillerdir. Hatta onların çabaları sonucu elde edilen ictihadî konuları sıhhat derecelerini inceleme konumundan dahi aciz durumdadırlar.

İşte böyle bir hâl içerisinde iken müslümanların önüne çıkıp böylesi fikirler ortaya atmak ne derece
sıhhatlı olur? Ortaya atılan böylesi fikirler İslâmî olmadığı gibi, net bir İslâmî fikirle cevap verme imkânları da şu anda kendilerinde yoktur. Bulanık olan bu zihinlerin İslâmî anlayış yerine bilerek veya bilmeyerek küfrün düşünce ve mefhumlarından esinlenmeleri kaçınılmazdır. Çünkü müslümanların zihinlerinde veya bu iddiayı ortaya atanların zihinlerinde İslâm netleşmiş değildir. Bu durumda böylesi fikir ve düşüncelerin arkasında hangi kastın yattığı kolay kolay ümmet tarafından sezilemez. İslâm kültürünün düşünce ve mefhum olarak müslümanların zihinlerine ve hayatlarına yerleşmesini temenni ederek, modernite konusuna bir nebze olsun değinmek istiyoruz.

Moderniteyi kelime olarak ele alırsak; kelimenin eşyalarla alakalı olduğunu, son dönem gelişim geçirmiş eşyanın insan hayatında hizmeti şeklinde tarifi mümkündür. Yani gelişmiş eşya içerisindeki yaşantı, faydalanma tarzıdır.

Istılahı manada tarifi olmadığı halde kelimeye zorunlu olarak bazı ifadeler yüklenmiştir. Modern, çağdaş, medenî yaşantı denildiğinde devamlı olarak batı ülkeleri gündeme gelmiştir. Bununla beraber onların modern yaşantılarından öte kültürel hayatları devreye girmiştir. Yani modernde çağrışımın batının kültürüyle eşleşmiş olarak takdim edilmiştir. Diğer türlü olmuş olsaydı kelime bütün insanlığa mal edilmiş olurdu. En lüks yaşantıyı süren bir Afrikalı,
batı kültürüne sahip değilse gerçek anlamda modern bir insan olarak anılmaz. Hatta batı ülkeleri seviyesinde olan devletler dahi modern, çağdaş devlet konumunda görülmez. Çin’in, Japonya'nın v.b. ülkelerin durumu gibi. Modernite batının yaşantı anlayışı ve yaşantı tarzında algılanmış ve kamuoyuna böyle lanse edilmiştir.

İslâm’da modernite anlayışı da temeli batı kültürü içerisinde bir anlayışa yönelmedir. Yani batı ülkeleri bu günkü konumlarını nasıl elde ettiler ise, İslâm’ı da aynı anlayışla modern bir yaşantı içerisine çekebilmektir.

Müslümanların böyle bir saplantıya düşmeleri ise hadaret ve medeniyet arasında gerçek manası ile bir ayırımı yapamamalarındandır. Oysa ki (<hadaret hayat hakkındaki mefhumların bütünüdür. Medeniyet ise yaşantıda kullanılan maddi şekillerdir.”

Batı kültürü de bu konuda açık ve net konuşmadığı gibi modernlik, medeniyet arkasına saklanarak insanlara kendi hadaretini taşımaktadır.

Eğer bu iddiayı ortaya atanların maksadı modernliği yakalamak olsa idi İslâm buna bir engel koymuş değildir. Aksine bunu teşvik etmiştir. Hadaretten (kültürden, inançtan) doğan medenî ve modern anlayışı reddederken, ilimden doğan medenî, modern şekilleri reddetmemiştir. Bunları evrensel görmüştür.

Fakat görüyoruz ki; bu tartışmaların konusu modernite adı altında İslâm’da yönetim tartışmasına dönüşmüştür. Modernite adı altında
İslâm’ın yönetim yapısına nasıl bir değişiklik kazandırılabilir çalışmaları gündeme gelmektedir. Daha açıkçası batı tarzındaki bir din anlayışının İslâm’da ve müslümanlar üzerinde deneyimidir. Batı bugünkü konumunu bildiğimiz gibi Rönesans ile yakalamıştır. Yani bunun esası devlet ile din işlerinin ayrı, ayrı yürütülmesi, devletin dine, dinin de devlete karışmadığı lâiklik esasıdır. Yani ruhî cihetin kiliseye verildiği gibi, İslâm’ı da ancak vicdanlara hapsedilip hayattan tamamen kopartmaktır. Dünya işlerinde insanların kendilerine bırakmaktır. Böylece toplum modernite adı altında batıyı ve onun medeniyetini yakalamış olsun. İşte modernite anlayışının tezahürleri kısaca bu şekildedir. Yani yeni bir reformculuğun adıdır.

Şunu iyi bilmek gerekir ki; İslâm’da böylesi bir zemine asla yer yoktur. İslâm Allah (c.c.)’a iman esası üzerine dayalıdır. Allah, insan, hayat ve kâinat için gerektiği şekilde insanların takip edeceği bir nizam koymuş ve Muhammed (s.a.v.) efendimizi İslâm dini ile göndermiştir. İslâm akidesi nizamın kökü ve aslıdır. Hayat hakkındaki bütün tasvirler (nizamlar) oradan kaynaklanır.

Allah (c.c.) ayeti kerimede şöyle buyuruyor:


“Allah indinde din ancak İslâm’dır” (AIi İmran: 19)

Müslümanlar için başka nizamlarda hayat tarzı aramaya kalkışmak inançlarıyla asla bağdaşmaz. Çünkü
İslâm kıyamete kadar bakî kalacağı gibi kıyamete kadar bütün problemlere de hâl çaresi göstermiştir. Bunu Allah (c.c.) şu ayeti kerimesi ile insanlara bildiriyor:

“...Bu gün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçtim...” (Maide: 3)

Buna işaret eden başka bir çok deliller bulmak mümkündür.

Bu gün eğer bir sıkıntı yaşanmakta ise bunun hal çaresini gayri İslâmî ortamlarda aramak ne derece doğrudur? İslâm her konuda olduğu gibi bu ve bunun gibi konularda da açıkça delillerini ortaya koymuştur.

Ne yazık ki; bu gün ümmetin düşmüş olduğu bu hal küfür sistemleri ve onların temsilcilerine İslam aleminde zemin hazırlamaktadır. Onların fikrî seviyelerinin düşük oluşu küfrün sistemini gözlerinde büyütmeye kadar götürmüştür. Oysa ki; yıllardır modern, çağdaş, maddi seviyeye ulaşacağının türküsünü çağıranlar kör gibidirler. Yıllardır İslâm alemi bu seviyeye ulaşabilmek için çalışırken, görmekteyiz ki; bunun tam tersi olmuştur. Halen İslâm aleminin bütün kaynakları küfür devletleri tarafından sömürülmektedir. Modernlik yerine ise küfre ait pislikleri İslâm alemine ve müslümanların zihinlerine ekilmiştir. Bu
gün müslüman olanlar demokrasi, Cumhuriyet, lâiklik, kapitalizm anlayışını veya onların ürünlerini taşır hale gelmişlerdir. Oysa bunların hepsi birer pisliktirler. Toplumu bozdukları gibi, insanları bireysel yaşam içerisinde, maddiyatçı ve menfaatcı kılmışlardır.

İşte bu günkü Türkiye’nin hali içler acısıdır. Kendi silahını dahi modernleştirmekten acizdir. 70 küsür senedir batı hayranı olarak yaşadığı halde batının modern teknolojisini hâlâ yakalayabilmiş değildir. Hatta o kadar acziyet içerisindedir ki; silahlarını modernleştirmesi için bütün gizli sırlarını İsrail yahudisine teslim edecek seviyeye düşmüştür. Bu vakıayı modernite çağrısı yapanlar görmemekte midirler?

Böylesi bir modernite anlayışından öte müslümanları yeniden, kendi nizamlarını anlamaya çağırıyoruz. O öyle bir nizamdır ki; hayatta insanları mesut ettiği gibi dünya saadetini de sağlamıştır.

Müslümanlara bu günkü kaybettikleri şahsiyeti yine bu nizam kazandıracaktır.

Öyleyse! Ey Müslümanlar!

Gelin küfür sistemleri içerisinde kalkınma yerine sizleri hem şerefli ve de sizi yeryüzünde kalkınmaya taşıyacak olan İslâm nizamına sahip çıkın ve onu hayata yeniden döndürün ki; hem dünyanız ve hem de ahretiniz aydınlansın.



1 yorum:

  1. İşte bu günkü Türkiye’nin hali içler acısıdır. Kendi silahını dahi modernleştirmekten acizdir. 70 küsür senedir batı hayranı olarak yaşadığı halde batının modern teknolojisini hâlâ yakalayabilmiş değildir. Hatta o kadar acziyet içerisindedir ki; silahlarını modernleştirmesi için bütün gizli sırlarını İsrail yahudisine teslim edecek seviyeye düşmüştür. Bu vakıayı modernite çağrısı yapanlar görmemekte midirler?

    Böylesi bir modernite anlayışından öte müslümanları yeniden, kendi nizamlarını anlamaya çağırıyoruz. O öyle bir nizamdır ki; hayatta insanları mesut ettiği gibi dünya saadetini de sağlamıştır.

    Müslümanlara bu günkü kaybettikleri şahsiyeti yine bu nizam kazandıracaktır.

    Öyleyse! Ey Müslümanlar!

    Gelin küfür sistemleri içerisinde kalkınma yerine sizleri hem şerefli ve de sizi yeryüzünde kalkınmaya taşıyacak olan İslâm nizamına sahip çıkın ve onu hayata yeniden döndürün ki; hem dünyanız ve hem de ahretiniz aydınlansın.

    YanıtlaSil