27 Mayıs 2015 Çarşamba

ŞERÎ HÜKÜMLERE BAĞLANMANIN FARZIYETINE DELALET EDEN AYETLER VE HADİSLER

Şeri nedir: Şeriata ait şeriatla ilgili islamiyetin temel kaidelerine ve İslam dininin emrettiği dünya nizamına uygun olan şeriata uygun.

Şeriat nedir: Allah’ın kulları için koyduğu dindir.

Şeri hüküm nedir: Şariin (şeriat koyan) kulların fiillerini ilgilendiren hitabıdır.

Şariin hitabı: Rasülüne lafzan ve manen vahyedilen Allah’ın kitabıdır ki bu da Kur’anı Kerimdir, yada lafzan değilde manen vahyedilendirki o ise sünnettir.

Bu tariflerden anlaşıldığına göre şeri hükümlere bağlanmak hayatın temelidir. Ve bu İslama inanmanın meyvesidir.

Şeri hükümlere bağlanmak İslam Akidesinden kaynaklanmakla beraber İslam akidesinden ayrılmaz bir bütündür.

Şeri hükümlere bağlanmak Müslümanda İslam Akidesinin bulunduğuna dair bir delildir.

İslam Akidesi: İbadetle boyun eğmede, yaşamada yalnız’ca Allah’ı birlemeyi Allahtan gayri putlardan, tağutlardan, heva ve arzulardan herhangi birine kulluğu’da red etmeyi gerektirir. Nitekim delaleti kati olarak bir çok ayeti kerime şeri hükümlere bağlı olmanın farziyetini göstermektedir.
Bunlardan bazıları şunlardır.

Allahü Teâla şöyle buyuruyor:

“Hayır Rabbine yemin olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıkta seni (İslam şeriatını) hakem kabul etmedikleri ve sonra senin verdiğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan ve tam olarak teslim olmadıkları müddetçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa:65).

Ve yine diğer bir ayette.

“Rasül size ne getirdiyse onu alın sizi neyden nehyettiyse onu bırakın, Allahtan korkun, şüphesiz Allah’ın ikabı (cezası) şiddetlidir.” (Haşr: 7)

Bu ayetler şeri hükümlere bağlanmanın farziyetine kesin olarak delalet eden ayetlerdir.

Allahü Teâla, bütün müslümanlara Rasulullah’ın, Allah’ın onların farz veya mendup veya mubah kıldığı hususlardan getirdiği bütün hükümlere sarılmayı emretti. Yine Allah onlara Allah’ın onların haram veya mekruh kıldığı hususlardan Rasulun nehyettiği şeylerden kaçınmayı emretmektedir. Böylece Rasulullah (s.a.v.) ‘in Allahtan getirdiği her talebe bağlanmak farzdır.

İster bu taleb farz gibi yapılması kesin olsun. İster mendup gibi kesin olmasın. İster bu taleb haramlar gibi terkedilmesi kesin olsun. İster mekruh gibi kesin olmayan bir taleb olsun. İster bu taleb mübah gibi yapmak ve terketmek arasında bir muhayyerliği (serbestliği) ifade eden bir taleb olsun bunların hepsi

“Rasul size ne getirdiyse onu alın, sizi
neyden nehyettiyse onu bırakın.”
(Haşr:7) ayetinin manası kapsamına girer.

Farz: Kesin bir taleple emrolunan işlenmesi sevap terk edilmesi günah olan şeydir.

Mendup: İşlenmesi şer’an caiz olan. Mübah: İslami açıdan yapılması yasaklanmamış olan yapılıp yapılmaması günah veya sevabı beraberinde getirmeyen Mekruh: Şeri olarak haram edilmemekle birlikte ancak zaruri hallerde caiz olan ve normal hallerde terk edilmesi iyi görülen şey.

Buna ilaveten Allah, şeri hükümler dışında başka hükümleri ittihaz eden kimseyi şöyle vasıflandırdı:
“Ey Muhammed sana ve senden önce indirilmiş bulunanlara iman ettiklerini iddia edenleri görmedinmi? Onlar tağutla muhakeme olmak istediler halbuki tağutu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa saptırmak istiyor. Onlara Allah’ın indirdiğine ve Rasule (Allah ve Rasulunun hükümlerine yani İslam şeriatına) gelin denildiği zaman münafıkların senden büsbütün yüz çevirdiklerini görürsün.”(Nisa:60-61)


“Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Rasule
(Allah ve Rasulünün hükmüne yani şerî hükme) götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.”(Nisa:59)

“İhtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah’a mahsustur.”(Şura: 10

“Allah ve Resulu bir hususta hüküm verdiği zaman, erkek ve kadının o hususta (o hükme tabi olup olmamakta) serbestiyet yoktur. Her kim Allah ve Resulüne isyan ederse (Allah ve resulünün hükmüne uymazsa) apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”
(Ahzap 36)

 “Biz sana hak ile kendisinden önce indirilen kitapları doğrulayıcı ve onlara egemen olarak(onların hükmünü geçersiz kılarak) Kitabı indirdik o halde Allah’ın sana indirdiği ile hükmet sana gelen haktan uzaklaşıp onların arzularına uyma” (Maide 48)

Kurâna inanmayı iddia etmek, Kurânla hükmolunmayı gerektirir ve kesinlikle Kurânın getirdiğine bağlanmayı gerektirir. Kurânın dışındaki şeyle hükmolunmayı isteyen kimsenin mümin olduğunu iddia etmesi batıldır. Çünkü mümin olan kimsenin tağutu inkar etmesi için emir verilmiştir. Bunun için İslam’a inanan kimsenin İslam şeriatına bağlanması gereklidir. Aksi taktirde küfür yolu takip etmiş olur.

Şeriat kadı ve emirler gibi idareciler hakkındada hükümler belirtmiştir.
Bunlarda diğer müslümanlar gibi şeriata bağlanmakla emredilmişlerdir. Fakat Allah Subhanehü Teala bunlar hakkında özel hükümler indirmiştir. Bunlar

“Allah’ın indirdikleri ayetlere göre hüküm vermeyenler, kafirlerin ta kendileridirler”.(Maide: 44).

Bu hüküm zaman ve mekan sınırlarınıda aşmaktadır. Bu hangi kuşakta olursa olsun Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyen herkesi kapsamına alan genel bir hükümdür.

Yani Allah'ın indirdiğinden başka sistemlerle hükmeden kimse bu hükmettiğinin daha iyi olduğuna, şeriatın yeterli olmadığına itikat ederse o kafirdir. Eğer bu şekilde itikat etmiyorsa o kimse asilerdendir. Onun için Allah’ü Teala ikinci ayette şöyle buyuruyor: 

“Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler zalimlerin ta kendileridirler.” (Maide: 45)

“Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler fasıklarm doğru yoldan çıkanların ta kendileridirIer.”(Maide: 47)

Bundan dolayı şeri hükümlere bağlanmayan kimse ister idareci olsun isterse diğer insanlardan olsun ya kafir ya zalim yada fasık olur. Herhangi bir kişi bir meseleyi çözmek için Islamın yani Şeriatın elverişli olmadığına diğerinin yani (demokrasinin) elverişli olduğuna inanirsa kafir olur. Fakat İslam’ın insanların meselelerini çözeceğine inanıp idareciden korkarak idarecinin kanunları ile beraber yürürse yani ona göre hareket ederse zalim veya fasık olur.

İşte şeri hükümlere bağlanmak ister idareci olsun isterse olmasın her müslümanın üzerine farzdır. Allah idareciler hakkında ya kafir, ya zalim yada fasık olacaklarını açıklamıştır. İslamın bir hayat nizamı olduğuna inanip inanmama durumuna göre ya kafir, ya zalim yada fasık olur.

Ve bu şeri hükümlere bağlanmak çağa, zamana, mekana ve olaylara bakılmaksızın her müslümana farzdır. Zaman ve mekanın değişikliği ile değişmeksizin kıyamet gününe kadar geçerlidir. Fakat hükmün meydana gelmesine sebeb olan olay değişirse hükümde değişir.

Misal: İçki sirke olduğu zaman mübah olur. Çünkü sirke mübahtır. Fakat şunu unutmamak lazımdır ki içkinin kendisi içki olarak kaldığı müddetçe kıyamet gününe kadar haramdır.

Burada ayrica İslam memleketleri hakkındaki şeri hükmü gösterebiliriz. Bu hüküm İslam memleketlerinin birleşmesidir. Bu memleketlerin birleşik olmasını şeri hüküm iktiza eder (İktiza= ihtiyaç).

O halde bu memleketler parça parça bölünürse, bu parçalanma ve bölünme haramdır. Bu nedenle bu bölünmelere susmak caiz değildir. Bu bölünmeye son verilmelidir ve bütün İslam memleketleri tekrar birleştirilmelidir. Nitekim bütün İslam memleketleri tek bir devlettir. Bu devletin yöneticiside tektir oda halifedir.

Amr Ibn El As (r.a.)’dan şöyle rivayet edilmiştir. “Rasulullah (s.a.v.)’den şunu işittim. Kim bir imama (halifeye) avucunu ve kalbinin semeresini vererek gücü yetiyorsa ona biat etsin. Bundan başka ikinci bir halife çıkarsa bu İkincinin boynunu vurun ”.

Ebu Said El Hudri (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle rivayet ediyor. “İki halifeye biat edilirse İkincisini öldürün ”,

Bu hadislerin delaleti sarihtir, ve İslam memleketlerini devletlere bölmeyi yasak kılmaktadır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) İslam memleketlerini bölen kimsenin
boynunun vurulmasını emretmiştir. Çünkü imam ve halifenin kendisi bir devleti temsil etmektedir. Bu halde yeryüzünde bir halife olduğu halde başka bir yerde başka birisi çıkıp kendisine biat edilmesini isterse Allah bu kimsenin öldürülmesini emretmiştir. Çünkü bu kimse (yani sonradan halife olmak isteyen) İslam memleketlerini devletlere bölmek istiyor. Bunun için müslümanların İslam memleketlerini bölmek haramdır günahtır. Ayrıca müslümanların bugünlerdeki bölünmeyi kabul etmeleri günahtır. İslam memleketlerindeki bölünmeleri örnek verebilir.

İslam memleketlerinin parçalanması haramdır ve bu şeri hüküm kıyamete kadar geçerlidir. Bu nedenle kim bunu uygularsa haddi aşmış olur. Bu sebeble günah kazanır. Bununla birlikte bir vacibi terkettiği için günah kanzandığı gibi birleşmeyi terkettiği içinde günah kazanmış olur.

Yukarıda zikrettiğimiz bu ayetlerle birlikte şeri hükümlere bağlanmanın farziyetine sarih olarak delâlet eden bir çok hadislerde vardır.

Rasulullah (s.a.v.) buyurduki “Size öyle bir şey bıraktım ki, ona sarıldığınız müddetçe yolunuzu sapıtmazsınız-Bunlar Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir. Bizim emrimize uygun olmayan bir işi yapan kimsenin o işi red olunur”

Müslim’in Cabir b. Abdullah’tan rivayet ettiği bir hadiseye göre Rasulullah (s.a.v.) hutbelerinde şöyle diyordu: “Bundan sonra sözlerin en hayırlısı Allah ’ın kitabıdır. Yolun en hayırlısı Muhammedin yoludur. İşlerin en şerlileri, sonradan uydurulan ve ihdas edilendir her bid’at dalâlettir” Tirmizi Irbad b. Sariye’den şunu rivayet etti: Sariye şöyle demiştir “Bir gün Rasulullah (s.a.v.) bize namaz kıldırdıktan sonra, bize döndü ve beliğ (etkileyici) bir vaazda bulundu. Bu vaazdan gözler yaşardı ve kalpler
ürperdi. Bir kimse ya Rasulullah bu veda edip giden bir kimsenin vaazı gibidir. Bize ne tavsiye edersiniz dedi”.

Bunun üzerine Rasulullah buyurdu ki: “Size Allahtan korkmayı, Habeşli bir kölede olsa idarecilerinizi dinleyip itaat etmeyi tavsiye ediyorum. Sizden yaşayan kimse bir çok ihtilaflar görecektir. O halde üzerinize düşen benim sünnetime sarılmaktır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılın dikkat edin. Sonradan çıkan işlerden sakının. Şüphesiz sonradan ihdas edilen her şey bidattir ve her bidat dalalettir. ”

Benden sonra ölmüş olan yani unutulan bir sünnetimi diriltene onunla amel edenlerin ecri kadar sevap vardır. Bununla beraber ona verilen eçir amel edenlerin sevabından bir sey eksiltmez. Her kimde Allah Resulunun rıza göstermediği sapık bir bidati ortaya atarsa o bıdatla amel edenlerin günahları kadar kendisine günah vardır, ama yüklendiği bu günahlar taklitçilerin günahlarından zerre kadar bir şey eksiltmez. Tirmizi ve ibni mace

Rasulullah (s.a.v.)’den şunu rivayet ettiğini tahriç etti. Rasulullah (s.a.v.) buyurduki:

“Ben size Allah ’ın Kitabını ve sünnetimi bıraktım. Allah ’ın kitabı olan Kuran ’ı benim sünnetimle konuşturun . ”

İşte bütün bu hadisler Allah’ın Kitabı ve Rasulunun sünnetine sımsıkı sarılmaya yani şeriat ahkamına sımsıkı sarılmaya delalet ederler. Böyle yukardaki ayetlerde şeri hükümlerle kayıtlı olmaya dalalet etmektedir.

Bütün bu deliller en ufak bir cedelle ve münakaşaya yer vermeyecek şekilde şeri hükümlere bağlanmanın farziyetine delalet ettiği gibi müslüman ferdin hayatında bu şeri hükümlerin esas olduğuna da delalet ediyorlar.

Bazı fertlerin günlük yaşantılarında bu hükümleri ihmal etmeleri, fertler arasındaki ilişkilerde bunları hakim kılmamaları
fertlerin günlük yaşantılarının dayandığı esasların ve fertler arasındaki alakaların dayandığı esasların değerini düşürmeye yol açtı. Bunun için fert in İslâmî yaşantının üzerine kurulduğu esasları gerekse ferdi ilişkilerin dayandığı İslami hayatın esaslarını kaybetmiş bulunan fertler tarafından bir İslâm devletinin kurulmasını beklemek abes olur.

Bunun için daveti yüklenenlerin İslam hayatını yeniden başlatmak ve dünyaya İslam davetini taşımak in çalışırlarken omuzları üzerine atılan en önemli şey fertlere ait hayatın dayandığı esasların değerini iyice izah etmeleri ve fertler arasındaki ilişkilerin dayandığı esasların değeri konusunda topluluklar arasında bir kamuoyu meydana getirmeye çalışmalarıdır.

Zira bu İslam düşüncesine dayanan iktidarın kurulması için yapılacak işlerin en önemlilerindendir. İşte bütün bunlar ancak şeri hükümlere bağlanmayı müslümanlar arasında sadece şeri hükümlere bağlanmayı insanlara hakim olan tek bir fikir haline getirmekle gerçekleşir.

Müslümanlar arasında ferdi meselelerde şeri hükümlere bağlanan kimseler bulunmasına rağmen genel hayat ile ilgili konularda müslümanlar şeri hükümlere bağlanmada titizlik göstermiyorlar ve yine müslümanlar arasındaki alış verişte İslam hükümlerini kendi ticaretine hakim kılabilir. Ayrıca ferdi davranışlardada İslam’ı önder olarak kabul eder. Fakat günümüzde ezici müslüman çoğunluk genel hayat ile ilgili konularda şeri hükümlerle hiç ilgilenmemektedir. Müslümanlar hükmetme nizamında İslam dışındaki kapitalist ve demokrasi nizamlarıyla idare edilmektedir.

Demokrasi ve kapitalizm gayri İslam nizamlar ve hükümler olmasına rağmen müslümanlar buna karşı susmaktadırlar, ve bu münkeri izale etmek için de herhangi
bir teşebbüste bulunmuyorlar, buna razı olup susuyorlar.

Demokrasi: idarecilerin zulmünden ve din adıyla insanlara tahakkümlerinden kurtulmak için insanlar tarafından ortaya çıkartılmış orta yol olan bir yönetim düzenidir. Böylece bu düzenin kaynağı beşerdir. Vahy ile veya din ile hiç alakası yoktur.Hakem kabul etmeye ve şeri hükümlere bağlanmaya davet ettiğinde bunu şeriatın bütün hükümlerine bağlanmaya çağırmalıdır. Bu çağırma ister namaz, evlenme ve kesme hususlarında olsun, ister İslam memleketlerindeki bölünmeye karşı savaşmak, kafirleri dost edinmemek olsun ve genel hayatla ilgili hükümlerde olsun aynıdır.

Son olarak şu mesajla Allah’ın selamı ve bereketi üzerimize olsun. İslam kendi şemsiyesi altında toplayan bir nihai kaynak olmak üzere gönderilmiştir. İnsanların yaşamında Allah’ın sistemini egemen kılmak üzere indirilmiştir. Yaşamın her alanını bu sistem üzerine oturtulacaktır. Yaşamda bu şeriat eksen kabul edilecek, onun buyrukları doğrultusunda hareket edilecektir. İnanç esasları, sosyal düzen, bireysel yada toplumsal davranışların nasıl olacağı bu şeriata göre belirlenecektir. İslam sadece okunsun öğrenilsin ve sonuçta defterler ve kitaplar arasına sıkışıp kalmış bir kültür olsun diye değil tam tersine Kur’ânın ayetlerine göre hüküm verilsin diye gönderilmiştir.

İslam her şeyi dikkatle inceleyen, kılı kırk yaran bir dindir. Yaşama ilişkin hiç bir meselede boşluk bırakmamıştır. Yaşama ilişkin hiç bir meselede onun koyduğu hükümler şu yada bu şekilde kesinlikle değiştirilemez. Bu konuda ya İslam hükmü vardır, yada keyfi arzular doğrultusunda belirlenen cahiliyye hükmü.

İnsanları uzlaştırabilmek biraraya getirebilmek için dini kolaylaştırmak yaftası altındada olsa hiç kimsenin İslam’a
fertlerin günlük yaşantılarının dayandığı esasların ve fertler arasındaki alakaların dayandığı esasların değerini düşürmeye yol açtı. Bunun için fert in İslâmî yaşantının üzerine kurulduğu esasları gerekse ferdi ilişkilerin dayandığı İslami hayatın esaslarını kaybetmiş bulunan fertler tarafından bir İslâm devletinin kurulmasını beklemek abes olur.

Bunun için daveti yüklenenlerin İslam hayatını yeniden başlatmak ve dünyaya İslam davetini taşımak in çalışırlarken omuzları üzerine atılan en önemli şey fertlere ait hayatın dayandığı esasların değerini iyice izah etmeleri ve fertler arasındaki ilişkilerin dayandığı esasların değeri konusunda topluluklar arasında bir kamuoyu meydana getirmeye çalışmalarıdır.

Zira bu İslam düşüncesine dayanan iktidarın kurulması için yapılacak işlerin en önemlilerindendir. İşte bütün bunlar ancak şeri hükümlere bağlanmayı müslümanlar arasında sadece şeri hükümlere bağlanmayı insanlara hakim olan tek bir fikir haline getirmekle gerçekleşir.

Müslümanlar arasında ferdi meselelerde şeri hükümlere bağlanan kimseler bulunmasına rağmen genel hayat ile ilgili konularda müslümanlar şeri hükümlere bağlanmada titizlik göstermiyorlar ve yine müslümanlar arasındaki alış verişte İslam hükümlerini kendi ticaretine hakim kılabilir. Ayrıca ferdi davranışlardada İslam’ı önder olarak kabul eder. Fakat günümüzde ezici müslüman çoğunluk genel hayat ile ilgili konularda şeri hükümlerle hiç ilgilenmemektedir. Müslümanlar hükmetme nizamında İslam dışındaki kapitalist ve demokrasi nizamlarıyla idare edilmektedir.

Demokrasi ve kapitalizm gayri İslam nizamlar ve hükümler olmasına rağmen müslümanlar buna karşı susmaktadırlar, ve bu münkeri izale etmek için de herhangi
bir teşebbüste bulunmuyorlar, buna razı olup susuyorlar.

Demokrasi: idarecilerin zulmünden ve din adıyla insanlara tahakkümlerinden kurtulmak için insanlar tarafından ortaya çıkartılmış orta yol olan bir yönetim düzenidir. Böylece bu düzenin kaynağı beşerdir. Vahy ile veya din ile hiç alakası yoktur.Hakem kabul etmeye ve şeri hükümlere bağlanmaya davet ettiğinde bunu şeriatın bütün hükümlerine bağlanmaya çağırmalıdır. Bu çağırma ister namaz, evlenme ve kesme hususlarında olsun, ister İslam memleketlerindeki bölünmeye karşı savaşmak, kafirleri dost edinmemek olsun ve genel hayatla ilgili hükümlerde olsun aynıdır.

Son olarak şu mesajla Allah’ın selamı ve bereketi üzerimize olsun. İslam kendi şemsiyesi altında toplayan bir nihai kaynak olmak üzere gönderilmiştir. İnsanların yaşamında Allah’ın sistemini egemen kılmak üzere indirilmiştir. Yaşamın her alanını bu sistem üzerine oturtulacaktır. Yaşamda bu şeriat eksen kabul edilecek, onun buyrukları doğrultusunda hareket edilecektir. İnanç esasları, sosyal düzen, bireysel yada toplumsal davranışların nasıl olacağı bu şeriata göre belirlenecektir. İslam sadece okunsun öğrenilsin ve sonuçta defterler ve kitaplar arasına sıkısıp kalmış bir kültür olsun diye değil tam tersine Kur’ânın ayetlerine göre hüküm verilsin diye gönderilmiştir.

İslam her şeyi dikkatle inceleyen, kılı kırk yaran bir dindir. Yaşama ilişkin hiç bir meselede boşluk bırakmamıştır. Yaşama ilişkin hiç bir meselede onun koyduğu hükümler şu yada bu şekilde kesinlikle değiştirilemez. Bu konuda ya İslam hükmü vardır, yada keyfi arzular doğrultusunda belirlenen cahiliyye hükmü.

İnsanları uzlaştırabilmek biraraya getirebilmek için dini kolaylaştırmak yaftası altındada olsa hiç kimsenin İslam’a
aykırı davranmaya hakkı yoktur. Allah dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Ancak Allah şeriatının egemen olmasını istemektedir. Gerisi insanlara kalmış bir iştir.

 “Artık, Benden size hidayet (dosdoğru yol şeriat) geldiğinde kim Benim hidayetime (şeriatıma) uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de Benim zikrime (şeriatıma) yüz çevirirse, şüphesiz onun için dar bir geçim vardır ve Biz onu Kıyamet günü kör olarak haşrederiz.

O; Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben görür idim? der. Allah buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana ayetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun! Böylece israfa sapanı (şeriatımızın dışına çıkanı, emrimizi ve hükümlerimizi çiğneyeni) ve Rabbinin ayetlerine inanmayanı cezalandırırız. Rabbinin azabı elbette çok şiddetli ve süreklidir.” (Ta-Ha: 123-127)

“Allah sizlerden iman edip salih amel işleyenlere (şeri hükümlere bağlı amel işleyenlere) kendilerinden öncekileri halife (iktidar)
kıldığı gibi onlarıda yeryüzünde halife (iktidar) kılacağını onlar için razı olduğunu, dinlerini (İslam’ı) hakim kılacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra bunun yerine onlara emniyet (güvenlik) sağlayacağını vadetti. Çünkü onlar yalnız bana kulluk ederler. Hiç bir şeyi bana ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse işte bunlar asıl fasıklardır” (Nur 55)

MÜSLÜMANLARIN DİKKATİNE
Türkiye’de her gün basit meseleler ortaya atılıyor ve kamu oyu bununla meşgul ediyorlar. Kadının cenaze namazına katılması, Cuma namazına gitmesi, haiz iken namaz kılmasına cevaz vermesi ve benzerleri.

Bundan maksat Müslümanları Hilafet ve İslam hakimiyeti gibi ölüm kalım meselelerinden, Atatürk Laik Cumhuriyetinin zulmünden, eziyetinden ve sisteminin meydana getirdiği ekonomik sıkıntılar gibi büyük meseleleri bahsetmekten uzaklaştırmaktır. Susurluk gibi devletin cinayetleri, ve İsrail’le yaptığı anlaşmalarla ihanetlerinden kamuoyunun dikkatini başka tarafa çekmektir.

Prof unvanıyla ve normal kişi sıfatıyla veya tarikat şeyhi adıyla zalim devlet ve istihbarat teşkilatı (MİT) böyle şeyleri çıkartıyorlar. Arap devletlerinde aynı oyunları yaptılar. 1979’da Enver Sedat Mısır’ı İsrail’le anlaşmaları imzalarken bu tür basit meseleleri kamu oyunda tartıştırdılar. Analaşma imzalayıp bir müddet geçince birden bu meseleler gündemden düştü. Nitekim, CIA ve devletin raporları bunu gösteriyor. Müslümanları basit meselelerle uğraştırmaktır.Hıristiyanların,Melekler dişimi erkekmi diye tartışıp boşa zaman harcadıkları gibi.






1 yorum:

  1. MÜSLÜMANLARIN DİKKATİNE
    Türkiye’de her gün basit meseleler ortaya atılıyor ve kamu oyu bununla meşgul ediyorlar. Kadının cenaze namazına katılması, Cuma namazına gitmesi, haiz iken namaz kılmasına cevaz vermesi ve benzerleri.

    Bundan maksat Müslümanları Hilafet ve İslam hakimiyeti gibi ölüm kalım meselelerinden, Atatürk Laik Cumhuriyetinin zulmünden, eziyetinden ve sisteminin meydana getirdiği ekonomik sıkıntılar gibi büyük meseleleri bahsetmekten uzaklaştırmaktır. Susurluk gibi devletin cinayetleri, ve İsrail’le yaptığı anlaşmalarla ihanetlerinden kamuoyunun dikkatini başka tarafa çekmektir.

    Prof unvanıyla ve normal kişi sıfatıyla veya tarikat şeyhi adıyla zalim devlet ve istihbarat teşkilatı (MİT) böyle şeyleri çıkartıyorlar. Arap devletlerinde aynı oyunları yaptılar. 1979’da Enver Sedat Mısır’ı İsrail’le anlaşmaları imzalarken bu tür basit meseleleri kamu oyunda tartıştırdılar. Analaşma imzalayıp bir müddet geçince birden bu meseleler gündemden düştü. Nitekim, CIA ve devletin raporları bunu gösteriyor. Müslümanları basit meselelerle uğraştırmaktır.Hıristiyanların,Melekler dişimi erkekmi diye tartışıp boşa zaman harcadıkları gibi.

    YanıtlaSil