26 Mayıs 2015 Salı

DEMOKRATİK FİRAVUN

ikinci defa değil, dördüncü defa aynı yerden sokulmaya hangi akıllı mümin hazır olur? Kim bunu kabul eder? Ve ne pahasına hazırlanıyor ve kabul ediyorlar?

İnsan yaratılış itibarı ile akıllı bir varlıktır. Çünkü hayvanlardan ve diğer mahlukatlardan üstünlüğü aklını kullanması sayesinde olur. Akıl sahibi olmakla değil aklı kullanmakla üstün olunur. Başka ifadeyle düşünerek doğruyu arayarak olur. Düşünmezse veya aklını kullanmazsa veyahut doğruyu aramazsa, doğruyu öğrenip de buna uymazsa, hayvanlardan bile aşağı olurlar.

İnsanı yaratan Allah’u Teâla bunu şöyle bildiriyor:

“And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.” (A’raf: 179)

Buna benzer başka ayetler de var. Aynı zamanda bir çok ayette Allah’u Teala şöyle diyor: “...Akletmiyorlar mı? (düşünmüyorlar mı)... hatırlamaz mısınız mesela


" Ey milletim! Onları kovarsam, Allah'a karşı beni kim savunur? Düşünmez misiniz? " (Hud 30).

Yani daha önce gördüklerinden veya duyduklarından ders alıp düşünmüyorlar mı?

 Bu insanlara ne oluyor ki hiç bir söz anlamaya yanaşmıyorlar.”
(Nisa 78)

Ayrıca, insanlar düşünmeyenleri hep kınarlar, hakir görürler, veya kötülerler. Hatta hayvanlara veya oduna veyahut taşlara, duvarlara benzetirler.

Demek ki, insan aklını doğru bir şekilde kullanırsa üstün olur ve övülür. Allah’u Teala insanı en güzel yaratık olarak yaratınca insanın en esfeli safilin, (en aşağı mahluk) haline düştüğünü bildirmiştir. Ancak iman edip Salih amel yapanları müstesna kılmıştır. Tin süresine bakın. Öyleyse üstün olan veya aklını kullanan kimse, iman edip Salih amel işleyenlerdir.

İman ise: Allah’a, Meleklere, Peygamberlere, kendilerine Allah’tan indirilen kitaplara, Kıyamet gününe, kaza ve kaderin hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.

Allah’a imanın manası: Yalnız
Allah’ın yaratıcı olduğuna inanmak değil, Cahili Araplar buna inanıyorlardı. Allah’ın hakimiyetine ve bu hakimiyete insanın boyun eğmesinin gerekli olduğuna inanmaktır ki, Cahili Araplar buna inanmıyorlardı. Cahili Araplar tam laik ve demokratik idiler. Allah’ın yaratıcı olduğuna inanıyorlardı. Fakat Allah’ın indirdiğine, şeriatına inanmıyorlardı. Atalarının yollarına izlerine ilkelerine tabi idiler.

“Kendilerine Allah’ın indirdiğine uyun denilirse, onlar şöyle derlerdi: Ancak baba ve Atalarımızın üzerinde bulundukları şeylere uyarız. Peki baba ve ataları hiç düşünmemiş ve doğruyu, hidayeti bulamamışlarsa (yinede aynı ilkeler üzerine devam edecek misiniz?)
(Bakara: 170)

Fakat, Allah’a inanıyoruz diyorlardı. Onun yaratıcı olduğuna inanıyorlardı

“And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir? " diye sorsan, "Allah'tır" derler. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur", ama çoğu bilmezler.”
(Lokman: 25)

Hz. Muhammed (s.a.v)’e dediler ki, “Bizim dinimize karışma, senin dinine karışmayız. Gel yöneticimiz
ol, beraber Mekke’yi yürütelim.” Koalisyon yapmak istiyorlar. Ama din ayrı devlet ayrı olsun. Resulullah (s.a.v) bunu red edip onlara dedi ki: “Allah’a ve Resulüne inanın İmanın manası yalnız Allah’ın yaratıcı olduğuna inanmak değil, çünkü buna inanıyorlardı. Ancak Allah’ın Resulüne indirdiğine uyun demektir. Peygamberlere ve bizzat Resulullah (s.a.v)’e iman etmek ise Resulün getirdiğine, kendisinin örnek olduğuna ve onun izini takip etmenin farz olduğuna inanmaktır. Nitekim, Allah (cc) şöyle buyurdu:

 “Ey İnananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah en güzel örnektir.” (Ahzab: 21) 

Bundan dolayı Resulün yolunu izlemek farzdır. Ancak Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler Resulullah (s.a.v)’ın mücadele metodunu izlerler. Resulullah (s.a.v) Mekke’nin Laik ve demokratik rejimine hiç taviz göstermedi. Onlarla işbirliği yapmayı ve onların koalisyonlarına katılmayı red etti. Onların ilkelerine veya anayasalarına veya kanunlarına göre bir parti kurmadı. Sadece İslam’ın ilkelerine göre bir hizb, bir parti kurdu. Onlar Allah’ın Hizbidir. Onlar Hz. Muhammed (s.a.v) ve sahabeleridir. 

Bu sebeple Allah’u Teala bunlara şöyle
seslendi.:

“Sen ve seninle beraber tövbe edenlerle beraber emr edildiğin gibi dosdoğru olun, bu emirleri hiç aşmayın. Allah sizin yaptıklarınızı görür. Ve bu nedenle zalimlere dayanmayın. Yoksa cehennem ateşi size dokunur. Üstelik Allah dışında bir yardımcı bulamazsınız. Ondan sonra hiç zaferi elde edemezsiniz” (Hud: 112-113)

Salih amel işleyen kimseler ancak Resülun metodunu izlerler. Çünkü, imanın gereği Resulullah (s.a.v)’in takip ettiği adımları takip etmektir. Nitekim salih amel imandan fışkırıyor. Salih amelin ölçüsü şeriatın hükümleridir. İmanın gösterdiği ölçülerdir.

Ahirete inanmak ise, bu dünyanın geçici olup baki ve daimi hayat yalnız ahiret hayatı olduğuna inanmaktır. Bu sebeple dünyayı kazanmak uğrunda Allah’ın emrine, vahye ettiği Resulün metoduna muhalefet etmemek gerekir. Çünkü mümin hep ahireti ve oradaki akıbetini düşünür.

Ahirette güzel hayatı istiyorsa veya cenneti arzu ediyorsa dünyada imanlı olarak salih amel işler. Bu nedenle, Allah’ın rızasını ve ahireti umuyorsa Resulüllah (s.a.v)’in çalıştığı gibi çalışır. Atatürk rejimini ve ilkelerini ret eder. Laik rejimi ve
ilkelerini ayak altına alır,ve bu ilkeleri ret eder. İnsan ürünü olan demokrasiyi çöpe atar. Bunlara saldırır ve İslam’ı apaçık ve net bir şekilde izah eder. Çünkü, Resulüllah (s.a.v) Mekke’nin cahili sistemine, ilkelerine, inançlarına, kanunlarına ve yöneticilerine saldırdı ve çattı. O zaman şimdiki cahiliye olan Atatürkçülük, laiklik, demokrasi, Cumhuriyet sistemi milliyetçilik ve vatancılığa karşı büyük savaş açmak lazım. Müminler öyle yapmak için Resulüllah (s.a.v)’in teşkilatı gibi bir grup kurmazlarsa ve çalışmazlarsa nasıl ahireti kazanacaklar?. Hatta dünyayıda kayb ederler ve rezil olurlar. Tamamen günümüzde demokratik yolu izleyenler gibi.

Nitekim Nur süresinin 55’inci ayeti kerimesinde Allah’u tealanın belirttiği gibi zafer sadece iman edip salih amel işleyenlere vaat edildi. Ama kafirler ve ilkelerine uyanlar Ali İmran süresinin 149’uncu ayetinde belirtildiği gibi hüsrana uğrarlar. Veyahut yukarıda gösterdiğimiz hud süresinin 113’üncü ayetinde belirtildiği gibi zalimlere ve onların sistemlerine dayananlara cehennem ateşi dokunacak, Allah dışında yardımcı bulamayacaklar ve hiç zafer göremeyecekler. Nitekim de öyle oldu.

Bütün bunlardan sonra, niye tekrar aynı sapık olan demokratik yolu izliyorlar? Neden (FP) kurdular? RP’nin akıbetinden ve acı meyvesinden başka bir şey çıkacak mı? Daha önce MSP. ve MNP. ‘nin uğradığı akıbetleri ve kötü sonuçlarından ders alınmıyor mu? Hem de kafirler şimdiden tehdit etmiyorlar mı? RP’ yi kapattıkları gibi FP’ yi kapatırız demiyorlar mı? Hem de bu yol müminlerin yolu değil, Resullah (s.a.v)’in yolu da değil. Şeytanın ve şeytanimsi kimselerin yoludur. Şeytanın hizbi partisi laik demokratiktir.

Mümin Resulün dediğine uyar aynı yerden iki defa sokulmaz. Çünkü, aklını kullanır, düşünür ve birinci sokulmasından ders ve ibret alır. Peki, dört defa sokulmaya hazırlananların ne kadar imanları var acaba? Bunlar Allah’tan korkmazlar mı, utanmazlar mı? Yoksa bunlar ciddi değiller mi? Anlaşılan odur ki,bunlar ciddi değiller. Çünkü Müslümanları hep oyalayıp hep kandırıyorlar. Çünkü amaçları Müslümanlarla ve dinle ticaret yapıp çok zengin olmak ve makam sahibi olmaktır!!!

Ama Resulüllah (s.a.v)’in yolunu izlemek, zahmetli, meşakkatlı ve zor derlerse onlara deriz ki, imanın şartı olan kaza ve kadere inanmıyor musunuz?

İnsanın başına kötü ve hoşlanmadığı bir şey gelecekse hiç kimse onu engelleyemez muhakkak gelir ne tedbir alırsa alsın. Allah’u Teala Tevbe süresi 51 ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:

 “ Deki bizim için ancak (levh-i Mahfuzda) yazılan şeyden başka başımıza bir şey gelmez. Yalnız Allah bizim
yardımcımızdır. Öyleyse Müminler Allah’a tevekkül etsinler”

Ayrıca; Allah Teala bir çok ayette müminleri imtihan edeceğini bildirmiştir. Bakara süresinin 214’üncü ayetinde müminlere bildiriyor ki;

“Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz?”

Onlara zorluk, şiddet, sıkıntı ve zarar dokunmadı mı? Hatta o kadar sıkıntıya girdiler ki sarsıldılar ta ki Resul ve onunla birlikteki müminler şöyle dediler: “Allah’ın zaferi ve yardımı ne zaman gelecek?”Bundan sonra ancak Allah yardımı ve zaferi geleceğini bildiriyor.

Ali imran süresinde (142)’inci ayetlerinde:

 “Allah sizden gerçek mücahit, sabırlı ve dayanıklı olanları imtihan ederek ortaya çıkartmadan cennete mi gireceksiniz? “ diye bildiriyor.

Muhammed süresinin 31 ayetinde Allah müminleri imtihan edeceğini (başlarına musibetler indireceğini) ve bu şekilde cihad edenleri ve dayanıldı olanları ortaya çıkartacağına dair yemin ediyor. Ankebut süresinin 2-3üncü ayetinde insanlar imtihan edilmeden iman ettik demeleriyle kendi hallerine
bırakılacaklarını mı zannediyorlar. Hayır onlar değişik belalarla imtihan edilecekler, böylece gerçek müminler ile yalancılar birbirinden ayrılacaktır” diye bildiriyor. Aynı sürenin 10’uncu ayetinde bazı kimseler “iman ettik derken Allah uğrunda eziyet görünce insanların kendilerine bu çektirdikleri eziyeti Allah’ın azabı gibi sayıp doğru mücadeleyi terk ederler” diye bildiriyor.

Buna benzer çok ayet vardır. Bundan dolayı doğru mücadeleyi yapanlar veya başka ifadeyle Resulullah (s.a.v)’in metoduna göre mücadele edenler Allah uğrunda eziyet sıkıntı ve zarar görecekleri değişik musibetler ve belalarla imtihan edileceklerini bilirler. Hem de kaza ve kader akidesinin gereğince olacağına inanırlar.

Gerçek müminler bunlardır. Gerçek mücadele budur. Ama ikinci defa değil dördüncü defa için aynı çirkin yerden sokulmaya hazırlananlara ne oluyor? Akıllarımı yoktur, o zaman ders almıyorlar demektir. Yoksa imanları mı yoktur. Küfür olan laiklik ve demokrasi üzerine ısrar ediyorlar? Yoksa hiç mi ciddi değiller, sadece Müslümanları oyalarlar, ve onların amaçları şahsi çıkar ve makamdır?. Yoksa ihanetleri mi vardır. Müslümanları kandırıyorlar, Müslümanların doğru ve ciddi çalışmalarını engelliyorlar. Onları otuz sene zarfında olduğu gibi aynı boş dairede dolaştırıyorlar. Şu anda görüldüğü gibi Müslümanlara laikliği demokrasiyi, Atatürk ve
ilkelerini cumhuriyet sistemini, küfür anayasasını ve kanunlarını kabul ettirmek için adım adım hareket ediyorlar. Bunlar Allah’tan korkmuyorlar? Onların büyüğü ölüme yaklaşıyor, Allah’a ne hesap vereceğini düşünmüyor mu? Dünyada altınları, güzel evleri güzel elbiseleri ve her lüksü elde etti. Tam refaha ulaşıp dünyalık için her şeyi elde etti. Peki ahirette ne bekliyor? Amerika ve Avrupa aşırı zengin ve mureffah kafir oldular, ama onlar şimdi nerededirler? Allah’u Teala bu tip insanlar hakkında şöyle buyuruyor:

“Kafirler ateşe gösterildikleri gün (onlara şöyle denir) dünyadaki hayatınızda bütün güzel ve hoş şeylerinizi tadarak harcadınız. Onların zevkini tattınız. Bu gün (ahirette) ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz” (Ahkaf 20)

Peki, refah ve lükse düşkün olup büyüklük taslayanlar ve yoldan çıkanlar küfür olan laiklik demokrasi ve benzerleri üzerine ısrar ediyorlarsa bunlara uyan Müslümanlara ne oluyor? Niye akıllarını kullanmıyorlar? Niye ders ve ibret almıyorlar? Duygusallık o kadar olmamalıdır. Artık müslümanlar Allah’a ve Resulü’ne isyan
bayrağını açmış olan liderlere körü körüne uymaktan sakınsınlar, çünkü kıyamet günü önderleriyle birlikte olurlar.


“İşte o zaman kendilerine uyulup arkalarından gidenler uyanlardan hızlıca uzaklaşırlar ve orada her iki tarafta azabı görecekler, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanacaklar. Uyanlar şöyle diyecekler: Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden uzaklaştırdıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamayacaklar” (Bakara 166-167)


İstiyoruz ki, Resulullah (s.a.v)’i önder ve örnek edinsinler. Sahabeler (r.a) ve onlara uyanlar gibi olsunlar. O zaman bunlarla beraber olurlar ve bunlara uyanlardan olurlar. Cennetlik olurlar. Er geç dünyada Allah’ın yardımı ve zaferini görecekler. İslam Hilafet devletini kurarlar. Sümeyye ve kocası Yasir (Allah Onlardan razı olsun) gibi eziyet görüp şehit olup’ta zaferi görmezseler Resulullah(s.a.v) onlara vaat ettiği gibi cennetlik olacaklar. Umuyoruz ki, Müslümanlar Allah'ın emrettiği ve Resulünün izlediği yolu izlerler ve zafere ulaşırlar.






2 yorum:

  1. insanlar düşünmeyenleri hep kınarlar, hakir görürler, veya kötülerler. Hatta hayvanlara veya oduna veyahut taşlara, duvarlara benzetirler.

    Demek ki, insan aklını doğru bir şekilde kullanırsa üstün olur ve övülür. Allah’u Teala insanı en güzel yaratık olarak yaratınca insanın en esfeli safilin, (en aşağı mahluk) haline düştüğünü bildirmiştir. Ancak iman edip Salih amel yapanları müstesna kılmıştır. Tin süresine bakın. Öyleyse üstün olan veya aklını kullanan kimse, iman edip Salih amel işleyenlerdir.

    YanıtlaSil

  2. Ahirette güzel hayatı istiyorsa veya cenneti arzu ediyorsa dünyada imanlı olarak salih amel işler. Bu nedenle, Allah’ın rızasını ve ahireti umuyorsa Resulüllah (s.a.v)’in çalıştığı gibi çalışır. Atatürk rejimini ve ilkelerini ret eder. Laik rejimi ve
    ilkelerini ayak altına alır,ve bu ilkeleri ret eder. İnsan ürünü olan demokrasiyi çöpe atar. Bunlara saldırır ve İslam’ı apaçık ve net bir şekilde izah eder. Çünkü, Resulüllah (s.a.v) Mekke’nin cahili sistemine, ilkelerine, inançlarına, kanunlarına ve yöneticilerine saldırdı ve çattı. O zaman şimdiki cahiliye olan Atatürkçülük, laiklik, demokrasi, Cumhuriyet sistemi milliyetçilik ve vatancılığa karşı büyük savaş açmak lazım. Müminler öyle yapmak için Resulüllah (s.a.v)’in teşkilatı gibi bir grup kurmazlarsa ve çalışmazlarsa nasıl ahireti kazanacaklar?. Hatta dünyayıda kayb ederler ve rezil olurlar. Tamamen günümüzde demokratik yolu izleyenler gibi.

    Nitekim Nur süresinin 55’inci ayeti kerimesinde Allah’u tealanın belirttiği gibi zafer sadece iman edip salih amel işleyenlere vaat edildi. Ama kafirler ve ilkelerine uyanlar Ali İmran süresinin 149’uncu ayetinde belirtildiği gibi hüsrana uğrarlar. Veyahut yukarıda gösterdiğimiz hud süresinin 113’üncü ayetinde belirtildiği gibi zalimlere ve onların sistemlerine dayananlara cehennem ateşi dokunacak, Allah dışında yardımcı bulamayacaklar ve hiç zafer göremeyecekler.

    YanıtlaSil