8 Mayıs 2015 Cuma

İSLAM DAVETİNİ YÜKLENİRKEN KENDİSİ DAVETTEN ETKİLENMEYEN BİR KİŞİ BAŞKALARINA ETKİLİ OLAMAZ

İslam davetini yüklenip taşırken insanlara etkili olabilmesi için kişinin önce kendisi davetin hakikatlarından etkilenir durumda olması gerekir. Aksi halde daveti diğer insanlara taşırken etkisi silik olur. Onun için daveti yüklenip taşımak isteyen kişinin öncelikle kendisini davetten etkilenir kılması gerekir. Bunun için de şu hususlan göz önünde bulundurması gerekir:

1- Allah'ın sevap vadini düşünmek. Alla-u Teâla’nın davetini-risaletini insanlara taşıyıp da onların senin elinde o davete icap etmesi Allah katında en sevimli salih amellerdendir. Farz olmasının yanısıra sevabı bol bir ameldir. Müslümarıın yaşamındaki tüm uğraşısının inancı ve hayatının gayesi gereği seyyiatını/kötülüklerini günahlarını azaltıp hasenatını/iyiliklerini sevaplarını çoğaltmak için olması gerekmez mi? O halde bu işte hasenat çoktur. Nitekim Allah-u Teâla bunu şöyle bildirmiştir:


"Salih amel işleyerek ve ben müslümanlardanım diyerek (insanları) Allah'a (kulluğa) davet eden kimseden daha güzel sözlü kim vardır?" (Fussiiet.-33) 

Rasül SAV de şöyle dedi: "Vallahi, senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır. ” (Buhari, Müslim, Ebu

2- Kendisini Allah ve nefsiyle başbaşa bırakıp Ahreti, cenneti, cehennemi, hayatın gayesini Efendimiz nebi SAVi ve onu örnek edinmeyi düşünmek. Daveti yüklenen kimse şöyle düşünmelidir: Ben Allah-u Teâla'nın mahlukuyum. O, beni boşuna ve başıboş olarak yaratmadı. Yaşam gayem sadece beni yaratan yüce Allah'a kulluktur. Zira yüce Rabbim yaşama gayemin ne olduğunu şöyle bildirdi:

 "Ben cinleri ve insanları sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım. ’’ (Zariyat: 56)

Allah'a kulluk ise, hayatta O'nun dinine göre yaşamaktır. O halde O'nun dinini yaşantımın her alanına hakim kılmak ve onun için çalışmak Allah'a kulluğun gereğidir. Allah-u Teâla bu kulluğun nasıl olacağı hususunda bana Rasül SAVi örnek kıldı, ve benim ona tabi olmamı Rızasını kazanmamın tek yolu olduğunu belirtti. Şöyle buyurdu:

"And olsun ki, Rasulullah'ta sizin için, Allah ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır."
(Ahzab. 21)

Bizim için en mükemmel örnek kılınan Rasül SAV bu dini -daveti- risaleti insanlara ulaştırmak ve de hakim kılmak için gece-gündüz yılmadan, bıkmadan, usanmadan Rabbısına dayanıp kendisinden emin bir şekilde çalıştı. Çeşitli hakaretler, eziyetler, imkânsızlıklar görmesine rağmen çalışmaktan geri durmadı, Risalet vazifesi ile yükümlü kılındığında: 'Ya Hatice, artık bize bugünden sonra rahat yoktur " demiş ve gerçekten de daveti/risaleti taşıma uğrunda hiç rahat yüzü görmemiştir. Zira sıkıntı ve zorluklada karşılaşmanın
risaieti yüklenmenin esprisi olduğunu Rabbımız Allah-u Teâla şöyle bildirmektedir:

 (Ey mü'minler!) yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız! Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet 'Allah'ın yardımı ne zaman gelecek' dediler. İşte o zaman (onlara) 'Şüphesiz Allah'ın yardımı yakın' (denildi)." (Bakara: 214)

Şu halde Rabbımıza kulluğun gereği risaleti taşırken Rasül SAV’i kendimize örnek edinip sabırla sebatla, yılmadan, usanmadan çalışalım, Ancak o zaman Peygamberi örnek edinmiş ve Rabbımızın hoşnutluğunu kazanmış oluruz. Zira Allah-u Teâla, Rızasını kazanmanın ve Allah'ı seviyor olma iddiasında samimi olmanın tek yolunun Rasülüne tabi olmak olduğunu açıkça şöyle bildirmiştir:

 "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana (Rasulullah'a) uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın, Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir" (Âli imran 31)

Unutmamalıyım ki, bu sınırlı imtihan süresi sona erecek ve bir gün öleceğiz Öldükten sonra da bu hayatta ne derece kulluk yaptıksa ondan hesaba çekilip cezalandırılacağız ya da mükâfatlandırılacağız. Mükâfat yeri cennettir. O ne güzel yer. Ebedi saadet yeri. Dünyada insan güzünün görmediği, kulağının işitmediği nice güzel nimetlerle dolu yer. Ceza yeri ise cehennemdir. O ise ne kötü yerdir. Şiddetli, çeşitli elim azaplarla dolu yer!.. O halde Cennet mi? Cehennem mi? Selam yeri mi, azap yeri mi? ."Allah (kullarını) selam yurduna (cennete) çağırıyor."(Yunus:25) "Güzel amel edenlere daha güzel mükâfat (cennet) bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir zillet- horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. \e onlar orada ebedi kalacaklardır. Kötü amel kazananlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir. Onları bir de zillet kaplayacaktır. Onları Allah'tan (azabından) koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri (kapkara olmuş) sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüşlerdir. İşte onlar da cehennem ehlidirler. Onlar orada sürekli kalacaklardır." (Yunus. 26-27)

3- Kendi üstünlüğünün farkına varmak.. İslam davetini yüklenmiş bir müslüman kâfirlerden daima üstündür. Zira o müslüman, hak olan Allah'a, Rasülüne, Ahirete ve Rasülüne inen risalete iman ediyor ve benimsiyor. Kâfirler ise bu hakikatlara iman etmeyerek onunla gelen izzet ve üstünlükten yoksun kalıyorlar. Zira Allah-u Teâla üstünlük ve izzetin ancak iman şerefi ile elde edilebileceğini şöyle bildirmektedir:


"Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın, Eğer mü'min iseniz üstün olan sizsiniz." (Âi-i imran.139)

 "Kim izzet ve şeref istiyorsa bilsin ki izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. ”(Fatır. 10)


"Üstünlük -izzet- ancak Allah'ın, Rasülünün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. ” (Minafukun. 8>

İslam davetini/risaletini yüklenen müslüman, şanlı Rasülün getirdiği, insanlığı zulumattan nura çıkaran şanlı risaleti taşıyor. İnsanları kula kulluk zilletinden Allah'a kulluk şerefine, izzetine çağırıyor, ve onun için çalışıyor. O halde, o müslüman davasında haklıdır ve güçlüdür. İnsanların tehdit ve kınamalarına aldırış etmemelidir. Bu daveti-risaleti taşımakla onur ve gurur duymalıdır.
İslam davetini yüklenen müslüman insanlar için çıkartılmış hayırlı-en seçkin bir ümmetin mensubu olduğunu unutmamalıdır. Onun işi, faaliyeti daveti aslında insanlığın hayrınadır. Onun için o müslüman, müşrik ve kâfirler, fasık ve zalimler hoşlanmasalar da daveti taşırken daima haklı ve asil olduğunu unutmamalıdır. Yaptığı iş, Allah'a inanarak marufu emretmek münkeri nehyetmektir.

 "Siz insanlar için çıkartılmış hayırlı bir ümmetsiniz marufu emreder, münkerden nehyeder Allah'a iman edersiniz." (Âli İmran: 110)

İslam davetini yüklenen kimse Allah'ın daima kendisiyle beraber olduğunun, kendisine yardım vaad ettiğinin, sadece ona tevekkül ettiğinin farkında olmalıdır.

 "Allah mü 'minlerin velisidir (dostu ve yardımcısıdır).'' (Âl-i İmran: 68)
 "Mü 'minlere yardım etmek bize hak olmuştur. "(Rum 47)

4- Ümmetin haline, içine düşmüş olduğu konuma bakıp düşünmek... İnsanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet, en seçkin ümmet, şahit ümmet böyle mi olmalıdır? İzzet şeref, onur, haysiyet dururken zillet perişanlık, zafiyet içinde mi olacaktı? Hem de yeryüzünde en alçak varlıklar olan kâfirlere özellikle de en zelil mahluklar olan Yahudilere karşı zelil mi olacaktı?!.. Bütün bu vehametten etkilenmeyen kimse tüm duyarlılığını yitirmiş sanki bir robot olmuş demektir. Ya ölmüş ya da alımsızlaşmış demektir, "kızdırıldığı halde kızmayan ancak eşektir" sözüne muhatap olmuş demektir.

5- Allah'ın dinini, hakim kılacağını bildirdiği ayet ve hadisleri okumak da insanı motife eder. Nitekim Allah bu dini hakim kılacağını şöyle bildirmiştir:

 "Onlar ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemese de Allah nurunu
tamamlayacaktır. Müşrikler istemese de (hoşlanmasalar da) Dinini bütün dinlere hakim kılmak için Rasülünü hidayet ve hak ile gönderen O'dur." (Saff: 89)

Yani İslam yeryüzünde tamamen hakim olacak. Bundan emin olmak gerekir. Umutsuzluğa gerek yok. Ayrıca Rasül SAV'de bunu şöyle müjdeliyor: "Muhakkak ki Allah benim için yeryüzünü gözümün önüne serdi, Ben onun doğusunu, batısını gördüm, Ümmetimin mülkü bana gösterilen her yere mutlaka ulaşacaktır." (Müslim)

 "Daha sonra da tekrar nübüvvet metodu üzerine hilafet (Raşid hilafet) olacaktır." (Ahmed b. Henbel)

6- Ümmetin İslami dirilişi ve yönelişi de daveti yüklenenleri etkilemelidir. Zira artık ümmet, batı hadaratına hayranlığı terk ederek tekrar dinine yönelmiştir. İslam'ı tek çözüm, tek kurtuluş yolu olarak görmeye başlamıştır. Aslında yeryüzündeki diğer bütün sistemlerin fasitliği, çirkefliği ortaya çıkmıştır. Hatta batı bile kendi hadaratının ürünü olan sapıklıklar, cinsel sapıklıklar, taşkınlıklar, toplumsal ve siyasal kirliliklerden tiksinmeye başlamış ve bir arayış içerisine girmiştir.
Çağdaş tağuti zulumatta bunalıp şaşıran insanlığı nura ve hidayete götürecek tek ümmet İslam ümmetidir. İşte bu ümmete önder olup bu misyonunu yüklenenler, muhlis mü'minlerdir. O halde ne duruyoruz haydin gayretlerimizi artıralım. Dünya ve ahiretten tek kurtuluş yolu olan İslami hayatı başlatacak ve aleme nur ve hidayet olarak tatbik edecek ve cihad ile yayacak olan Raşidi Hilafet Devletini kurmak için gayretlerimizi artıralım.

De ki: Çalışın, Çalışmanızı Allah da, Rasülü de mü ’minler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir." Tevbe 105) □



1 yorum:

  1. Ümmetin haline, içine düşmüş olduğu konuma bakıp düşünmek... İnsanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet, en seçkin ümmet, şahit ümmet böyle mi olmalıdır? İzzet şeref, onur, haysiyet dururken zillet perişanlık, zafiyet içinde mi olacaktı? Hem de yeryüzünde en alçak varlıklar olan kâfirlere özellikle de en zelil mahluklar olan Yahudilere karşı zelil mi olacaktı?!.. Bütün bu vehametten etkilenmeyen kimse tüm duyarlılığını yitirmiş sanki bir robot olmuş demektir. Ya ölmüş ya da alımsızlaşmış demektir, "kızdırıldığı halde kızmayan ancak eşektir" sözüne muhatap olmuş demektir.

    YanıtlaSil