2 Mayıs 2015 Cumartesi

DEVLET ADAMI

Bugün müslümanların başındaki devlet adamı denilen varlıklar, gerçek devlet adamları değildirler. Ve ümmetin hiç bir meselesini halledemezler.

İnsanların çoğu "Devlet Adamı"nı idareci veya devlette hükümet işlerini doğrudan doğruya yöneten kimse sanmaktadırlar. Devlet başkanı, bakanlar ve bunlara benzeyenler bu vasfı vermekte ve bunlardan başkasının Devlet adamı vasfına sahip olmadıklarını kabul etmektedirler. İnsanları, devlet adamı ve vatandaş olarak iki sınıfa ayırmakta ve bütün memurlar ve müstahdemleri ikinci sınıfta göstermektedirler.

İnsanlardaki mevcut "Devlet Adamı" anlayışı hatalı bir anlayıştır. İdareci Devlet Adamı vasfını haketmiş olabilir veya olmayabilir. Vatandaş kendi arazisinde bir çiftçi veya fabrikada bir işçi veya bir tacir veya bir öğretmen olarak hükmetme işlerinden hiç birisini deruhde etmese (yüklenmese) bile aynı anda bir Devlet Adamı olabilir.

Devlet Adamı; icad edici siyasi bir lider olup hükmetme zihniyetine sahip, Devletin işlerini idare edebilecek, problemleri çözebilecek, özel ve genel ilişkilerde hükmedebilecek her adamdır. Devlet Adamı budur ve o, idareci olmasa ve hükmetme işlerinden herhangi birisini deruhde etmese bile insanlar arasında bulunabilir.

İslâm Devleti hicretin birinci senesinde kurulduğundan beri kendi zihniyetleri, nefis ve davranışlarında bu vasfı taşıyan adamlardan kalabalık bir cemaat içinde taşımakta idi. Bu hal altı yüz yıldan fazla yani; Abbasi Devletinin sonuna kadar sürmüştür. Hükmedici zihniyetlerin yetişmesinde kıtlık başlayınca onbirinci yüzyılın
(milâdi onsekizici yüzyıl) ortasına kadar Devlet Adamı vasfına sahip olan kişilerden mahrum kalmadı. Gerçek manada Devlet Adamı olarak adlandırılabilecek adamların sayısı azaldı. Ve Hilâfet yıkılınca kıtlık mes'elesinden öte Devlet Adamı yetiştirebilecek özelliklere sahip toprak yok oldu. Artık İslâm ümmeti hükmetme zihniyetinde adamlar çıkaramadı. Ve ümmet içinde onların varlıkları tükendi. Devlet Adamının yetiştirdiği ümmete gelince; o, kendi pratik hayatında, iç ve dış ilişkilerinde hükmetme fikrine sahip olacak, kendi sınırları dışında bulunan bütün insanların işlerine riayet edecek ve onların problemlerini çözecek, sorumluluk ihsasını taşıyacak veya halklar arasında kendi zatî kıymetini ihsas edecek lider yetiştiren, bütün dünyada yüksek bir yerde oturan, bilhassa liderlik merkezinde olmak için uğraşandır. Devlet Adamı ve hükmetme zihniyetine sahip olanı bünyesinde yetiştiren toprak budur. Bunun varlığı hilâfet yıkıldığından beri yok oldu. Artık ne ümmet böyle insanları doğurmağa döndü ve nede onları yetiştirme gücüne sahip olan toprağın mevcudiyeti kaldı.

Bu ümmet şimdiye kadar küllî fikirlerin en azametlisine, yani, kâinat, insan ve hayat hakkında küllî bir fikir olan akidelerin en üstününe, müslüman için hayatta saadet yönünü gerçekleştirecek özel görüş yönüne, hayatı en mutena vaziyette yaşayabilmek için müslümanları yükseltecek seçkin bir hadarete ve fikrin en yüksek mertebelerinde bunların hepsine sahip olmasına rağmen, ne pratik
ne de tatbiki yönü hayattan alınmayan, aksine, kitaplarda mevcut mücerret felsefi fikirlere ve alimlerin beyinlerinde ezberlenmiş bilgi olarak bulunan fikirlere sahip olanlar bulunsalar bile Devlet adamı yetiştiren toprak yok oldu. Bundan dolayı insanlar arasında bu sınıfın vücut bulması tabii olarak nadir olacaktır. Bir müslüman ne siyasi fikir ve ne de liderlik mefhumları ile beslenmedikçe siyasi liderliğe nasıl sahip olacaktır? Benzetme ve taklitçilik peşinde soluyarak koşarken icad edicilik ona nereden gelecektir? Ona göre hükmetme; sorumluluk değil, görev ve riayet etmek değil bir ganimet, büyük Devletlerle yarışma ve onlara karşı çıkma değil onların rızasında görünmek olduğu sürece hükmetme fikirleri ona nereden gelecek?

Müslümanlar kendilerini kalkındırabilmek için Devlet Adamı çıkartma ve onları çoğaltma yolunu aramalıdırlar. Ancak bu, İslâm akidesi yani, kâinat, insan, hayat hakkında küllî düşünce üzerine inşa edilen siyasi İslâm kültürüyle kendilerini kültürleştirmedikçe tamamlanmaz. Bu kültür müslümanların hepsini kapsadıkça ve onun vakı'ası hasıl oldukça Devlet Adamı yetiştirmeye başlar ve bu adamlar ne zaman bulunursa o zaman kalkınma olur. Ve değişme başlamıştır veya başlamak üzeredir.

İçinde Devlet adamı bulunacak hava veya durum budur. Her idarecinin Devlet Adamı olması beklenmez. O, seçimlerle gelen veya askeri ihtilâlle tansip edilen (uygun görülen) veya kendisini hükmetme mevkiine parasının çokluğu ile yükselten, etrafında ne olacağını idrak etmiyen ve burun ucunun gerisinde olanı görmiyen değil, ancak; ümmet içinde önceden yetişen icad edici siyasi kimse liderdir. Devlet adamının hükmetme mevkiine nasıl geleceğinin yolu ise şöyledir: Evvela çevrresinde bulunanlara kendisini kabul ettirip sonra kendi beldesi ve iklimine kabul ettirecek ve sonra emniyet ve kudretiyle şöhret kazanıp hüküm mevkiine tayini yapılacak veya seçim yoluyla hükmetmeye ulaşacaktır. Bu muhlis Devletlerde ve uyanık halklarda olur. Lâkin şu anda İslâm dünyasındaki devletlerde olduğu gibi bir Devlet Adamının hükmetmeğe ulaşma yolu; evvela insanların liderliğini almak için uğraşmak sonra mevcut iktidarı düşürüp işleri eline geçirmek için onu tehdit edecek kitle veya etkili kuvvetli toplumda bulundurmaktır. Şu anda bizim ülkemizde hasıl olan seçimler, ancak, sathi ve kiymetsiz idareciler getirmektedir.

Müslümanlar İslâmî tatbik ettikleri ve onunla kültürleştirildikleri zaman Devlet Adamı vasfına sahip binlercesini yetiştirdiler. Bunlar; ister Ömer, Alî, Mutasım, Selâhaddin ve Fatih Sultan Mehmet gibi iktidarda, ister ibni Abbas, Ahmet ibni Kay s, Ahmet ibni Hambel ve ibni Teymiye gibi tebaa fertlerinden olsunlar. Çünkü bunların hepsi İslâm akidesinin içinden çıktılar. Ve O'nun siyasi yolunda yürüyorlardı. Bütün insanların hidayete ermeleri için, dahilde bulunanlardan ziyade İslâm davetini onlara tebliğ etmeyi ve onlar üzerinde İslâmî tatbik etme sorumluluğunu hissediyorlardı. Ömer ibni Hattab'ın: Irak arazisinde bir hayvan yere düşerse, onun yolunu ben neden düzeltmedim diye Allah’ın bana soracağından korkuyorum" dediğini biliyoruz. Ve Rum arazisinde bir müslüman kadının "Mutasım" diye çağırdığı Mutasım'a ulaştırılır ulaştırmaz o'na yardıma kalkıp kendi komutanlığı altında bir ordu hazırlayıp Rum imparatorunun doğum yerini işgal edinceye kadar beldelerini fethederek ülkelerine girdi. Ve Ahmet ibni Hambel'e Kur'anın yaratılmış olduğunu söyletmek için onu sıkıştırmağa ve dövmeğe teşebbüs edildi. O, onu söyleyip müslümanları saptırmamak için dayak ve hapishaneyi tercih ediyordu. Bu gibi sorumluluk ihsas. Devlet Adamı için zarurî bir şarttır. Lâkin bu günlerde müslümanlar çeşitli hastalıklara tutuldular. Önem bakımından bunların en hafifi ve az olanı Devlet adamı kaybetmeleri bu gün ümmette Devlet Adamı kaybolunca bu idareci ve icraatçılar meydana çıktılar. Ve bunların hepsi herhangi bir yönüyle asla Devlet Adamı vasfına sahip değildirler. Ümmetin maslahatlarını yürütmek, plân çizmek ve düşünme gücüne sahip olmadıklarından bütün bunları yani bu mes'eleleri yürütme işini büyük Devletlerin arzuları üzerine bırakıyor, onlara memleketlerinin geleceğinde tassaruf etmekte serbest davranma imkânı veriyorlar. Öyle ki, bu idareciler memur veya ırgatlar gibi oldular. Bu şartlar altında büyük Devletler sosyalizim, kapitalizim, vatancılık ve milliyetçilik fikirlerini yayma ve ilişkilerde ölçü yapmağa başladılar. Gerçek ile sahtesini karıştırmış ve onların evet dediklerine evet, hayır dediklerine hayır diyen yöneticiler halini almış oldular.... Böylece düşünme hükmetme asalet ve köklülük yok oldu. Aciz ve zayıflara mahsus olan taklit etmek asrı doğdu. Ve Kerim olan Resûl
(S.A.S): "Sizden öncekilerin yollarını kol kol, karış karış takip edeceksiniz, hatta onlardan birisi bir kertenkelenin deliğine girse siz de girecek ve onların birisi yolda kendi kadıniyle münâsebette bulunsa siz de bunu yapacaksınız" kavli gerçekleşti.İdareci ve insanların çoğunun problemlerini çözen ve davranışlarını düzenleyen düşünüşleri İslâm akidesinden çıkmamaktadır. Onlar batı fikirlerine meylettiler ve galip Devletlerin hükmetme fikirlerini okudular. "Emir" kitabını bir misak, "Mikefelli"yi de imam olarak seçtiler, idrak etmeden ve anlamadan okuduklarını tekrar etmeğe başladılar. Ancak bu fikirler kapitalist ve sosyalist bir topluma uygun olsa bile İslâm ümmetine uygun olamaz. Hatta bu devrede enver Sedat gibi bir idareci çıkıp İsrail'e yaptığı çirkin ziyareti sırasında ve sonra hadaret, hadaretleşme, nefis duvarını yıkma, kutsal görev, siyasi şeceat ve tarihi ziyaret kelimelerini tekrarlamaya başladı ve şairin: "Ben son zamanda gelmiş olduğum halde Benden öncekilerin yaptıklarını yapacağım" mısralarına bürünerek devletler arası ilişkilerde yeni bir açılım yapmış olduğunu ve öncekilerin hepsinden daha ileri gittiğini gururla iddia edip bütün kıymetleri, ölçüleri ve sözleri tersine çevirdi. Onun indinde zillet: hadaret, hiyanet ve İsrail'i tanımak: kutsal görev, alçaklık ise şeceat oldu. Bundan önce hiçbir hain Devletler arası ilişkilerde böyle bir fiili yapmağa cüret edememişti. Bu zındık kendi ümmetini, dinini ve vatanını hiçe saydı. Ümmette kendi halkı için endişe edeceği yerde kendi halkından korkan Hüseyin gibi bir idarece çıktı ve 1970 senesi Eylülünde müslümanları vahşice vurdu. Ki o, şayet isterse Yahudi liderlerini kendi halkından korktuğu için gizlice ziyaret eder.
Sanki Akabe ehlinin gözleri kördür. Ümmetten Suudi Arabistan'da Fahd gibi bir idareci bir Amerikan dergisine şöyle demeç verdi: "Hilâfeti yıkan Mustafa Kemal büyük bir adamdır. Yalnız, o, hata işledi. Çünkü, İslâmî yıkmak için tepeden uğraştı. Biz ise İslâmî yıkmak için tabandan uğraşılmakta."

Bu gibi idareciler, kişi yahut ümmet kıymetini ne düşünme ve ne de davranışlarında ihsas edecek liderler değildirler. Hepside Devlet adamı vasfı ile vasıflanmazlar. Hepsi de değersizdirler ve Resulullah (S .A.S) onlar hakkındaki bu kavli gerçekleşti: "insanlar için öyle aldatıcı yıllar gelecek ki, yalancıya inanılır ve sadık olan yalancı sayılır, haine emniyet edilir ve emin olan hain sayılır ve düşük adamın sesi çıkar" "Düşük adam kimdir" denildi. "Genel mes'elelerden söz eden (yönetici) değersiz adamdır." cevabını verdi.

Ey müslümanlar!. Sizin tarihiniz İslâmla irtibatlıdır. İslâmdan önce koyun veya deve için çatışan kabileler idiniz. İslâmdan sonra Allah nezdinde itibarı olmıyan ve değersiz şeyler için çatışacak ve çarpışacak Devletçikler oldunuz, islâmla düşünmeye ve davranmaya başlamaz ve o'nu bir hükmetme nizamı ve metodu yapmadığınız müddetçe şer tırmanışına devam edecek ve siz fasit dairede dolaşıp kalacaksınız.

Sizin izzetiniz ancak İslâm ile gerçekleşir. Sizin kaderiniz budur. Sizin için ondan kaçış yoktur. Hilâfet'in sizi gölgelendirdiği zamanlar sizden binlerce veya onbinlerce Devlet Adamı vasfı ile vasıflandırılabilecek insanların bulunduğu ispat edildi. Artık bu binlerce kişileri iade ettirmenizin zamanı geldi. Onların ortaya çıkmaları kuvvetli ve etkili bir düzeyde olmalıdır. Bunlar bulunmazsa sizde hiçbir kalkınma ve değişme hasıl olmayacaktır. Sizde hükmetme zihniyetini oluşturmak, siyasi liderlik hasıl etmek ve sonrada bu düşük adamlardan kurtula bilmek için, sizi İslâm kültürü ile kültürleşmeye çağırıyoruz. Ve devlet adamı vasfı ile vasıflanan adamları, siyasi liderliğe uygun ve o güce sahip kimselerin bu günlerde bulunduğunu size temin ederiz. Bu zafer değişmenin yaklaşmasına bir işaret ve müjdedir. Ey müslümanlar.. Bu, üstün bir ümmet ve büyük bir devlet haline döneceğinizin ümit ışığıdır. Böylece İslâm bayrağını yükseltecek, fetih ordularını terar başlatacak, İslâmî ve hadaretini bu hasta dünyaya yüklenerek zafer müjdeleriyle tekrar hareket edeceksiniz. Bütün bunlar Allah için zor değildir. 
"insanlar için öyle aldatıcı yıllar yelecek ki, yalancıya inanılır ve sadık olan yalancı sayılır, haine emniyet edilir ve emin olan hain sayılır ve düşük adamın sesi çıkar"







1 yorum:

  1. Ey müslümanlar!. Sizin tarihiniz İslâmla irtibatlıdır. İslâmdan önce koyun veya deve için çatışan kabileler idiniz. İslâmdan sonra Allah nezdinde itibarı olmıyan ve değersiz şeyler için çatışacak ve çarpışacak Devletçikler oldunuz, islâmla düşünmeye ve davranmaya başlamaz ve o'nu bir hükmetme nizamı ve metodu yapmadığınız müddetçe şer tırmanışına devam edecek ve siz fasit dairede dolaşıp kalacaksınız.

    Sizin izzetiniz ancak İslâm ile gerçekleşir. Sizin kaderiniz budur. Sizin için ondan kaçış yoktur. Hilâfet'in sizi gölgelendirdiği zamanlar sizden binlerce veya onbinlerce Devlet Adamı vasfı ile vasıflandırılabilecek insanların bulunduğu ispat edildi. Artık bu binlerce kişileri iade ettirmenizin zamanı geldi. Onların ortaya çıkmaları kuvvetli ve etkili bir düzeyde olmalıdır. Bunlar bulunmazsa sizde hiçbir kalkınma ve değişme hasıl olmayacaktır. Sizde hükmetme zihniyetini oluşturmak, siyasi liderlik hasıl etmek ve sonrada bu düşük adamlardan kurtula bilmek için, sizi İslâm kültürü ile kültürleşmeye çağırıyoruz. Ve devlet adamı vasfı ile vasıflanan adamları, siyasi liderliğe uygun ve o güce sahip kimselerin bu günlerde bulunduğunu size temin ederiz. Bu zafer değişmenin yaklaşmasına bir işaret ve müjdedir. Ey müslümanlar.. Bu, üstün bir ümmet ve büyük bir devlet haline döneceğinizin ümit ışığıdır. Böylece İslâm bayrağını yükseltecek, fetih ordularını terar başlatacak, İslâmî ve hadaretini bu hasta dünyaya yüklenerek zafer müjdeleriyle tekrar hareket edeceksiniz. Bütün bunlar Allah için zor değildir.
    "insanlar için öyle aldatıcı yıllar yelecek ki, yalancıya inanılır ve sadık olan yalancı sayılır, haine emniyet edilir ve emin olan hain sayılır ve düşük adamın sesi çıkar"

    YanıtlaSil