7 Nisan 2015 Salı

ŞİRKE VE ZULME BOYUN EĞMEYEN ALİMLERE OLAN İHTİYAÇ. İSLÂM DEVLETİ HİLÂFETE GİDERKEN MESELELERİMİZ

Yaratılışımızın gayesi olan sadece Alemlerin Rabbı Allahu Tealaya kulluk yapmak, ancak İslâmî hayatı yaşamakla mümkün olur.Yani hayatın her sahasında Allah (c.c)'ın Resulü (s.a.v) vasıtasıyla bize göndermiş olduğu emir,nehiy ve nizamlara göre yaşamak.. İslâmî hayatı yaşamak ise, ancak İslam Cemiyetinin olmasıyla mümkündür. Çünkü Allah (c.c) insanı İçtimaî (sosyal bir varlık olarak yaratmıştır. Yani insan tek başına ferdî bir yaşam değil de İçtimaî bir yaşam sürmektedir. Bu fıtrî özelliği gereği insan.içinde bulunduğu cemiyetin hayatını yaşar. Yani cemiyet hayatı insana tesir eder ve ona yön verir. Bundan dolayı müslümanların İslâm Cemiyetinde yaşamaları gerekir. İslâm Cemiyeti ise; İslâmî fikir,mefhum,duygu,kanun ve nizamların insanların hayatına hakim olması ile oluşur. İslâmî fikir,mefhum,duygu ve nizamları hayata hakim kılacak olan İslam Devleti yani Hilâfet Devleti olmadan da İslâm Cemiyeti olmaz. 0 halde, Hilâfet Devletinin kurulması olmazsa olmaz cinsinden bir zaruret ve aynı zamanda tüm müslümanlar üzerine farzdır.

Ummet içerisinde bu farz ve zarureti idrak edip de gerekli çalışmayı yapmakta olan müslümanlar yok değil, elbetteki vardır. Fakat bu çalışmanın önüne bin bir güçlük,zorluk,engel çıkmaktadır. Geçen sayıda bu engellerin birisine "Tağutların kapı kulluğunu yapmakta olan ulema kisvesine bürünmüş dalkavuklar zümresinin varoluşu" şeklinde değinmiş ve bunun İslâm Devleti Hilâfete giderken bizleri en çok meşkul eden bir engel olduğunu belirtmiştik. Bu sayımızda da aynı konuyla ilgili olarak "Şirke ve zulme boyun eğmeyen alimlere olan ihtiyaca" Abdu'l Aziz el-Bedrî'nin ifadeleriyle değineceğiz inşaallah. . .

Hamd, âlemlerin Rab-bı Allah'a Salât ve selam; Efendimiz Hz.Muhammed'e âl'ine,ashabına ve Kıyamete kadar İslâm Dâvasını güdenlere...

İslam Devletinin uzun tarihi içinde alimlerin daima örnek olacak yaşayışları ortaya çıkmıştır. Tarihe şan veren hayatlar; doğruluk,cesaret,Allah'a ve O'nun Dinine samimiyetle bağlanmakla vücut . bulmuştur. Alimler; hayatın karanlıklarında
idareci ve halkın kendileri ile hidayet bulduğu rehberler ve yol göstericiler olmuştur.

Bu devirlerde alimler, İslâm'ın şerefini yücelttiler. Yüce İslam şeriatının hakikatini saf, temiz ve sağlam olarak ortaya koydular.Şeriatın tam tatbik edildiği zamanlarda, kıl kadar İslâm'dan yüz çeviren idarecilere karşı bile... İdarecilerin yönettiği ve halkın kuvvetine boyun eğdiği bütün
devlet işlerinde onları hataya düşmekten korudular. Alimler, felaket ve musibet anlarında halkın toplandığı her yerde yaptıkları konuşmalarla gerektiğinde eza ve cefâlara katlanarak cesaretle yüce İslâm Şeriatının esaslarını açıkladılar. Gerçekten alimler, görüşlerini en zalim devlet başkanı yanında bile söylemekte , devletin güçlülüğüne ve ordunun baskısına aldırmadan ne netice verirse versin açıklamaları gereklidir. Bunda hayret edilecek bir durum yoktur.Çünkü onlar bu makama layıktırlar ve İslâm sancağının gerçek taşıyıcılarıdırlar.

Zalim idareciler,bir zaman İslâm'ın yönetimini ellerine geçirdiler. Fakat arzularını yerine getirmek ve sapık iddialarını tasdik ettirmek için her türlü kuvvete sahip olmalarına ve bütün gayretlerini sarfetmelerine rağmen samimi alimleri kendi emellerine boyun eğdiremediler. Çünkü bu çok tabii idi. Alimler ve bütün müslümanlar Allah Teala'nın şu sözü ile zalim idarecilere yardımcı olmaktan nehyolunmuşlardır.

"Bir de zulm edenlere meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur."(Hud : 112)

Bunun için alimlerden,idarecileri sorguya çeken ve işlerinin kötülüğünü ,davranışlarının çirkinliğini ve sözlerinin haksızlığını suratlarına çarpanları görüyoru z.
İlim adamları arasınla idarecilere öğüt veren , hediyelerini kabul etmeyen ve onların eziyetlerine katlananları buluruz.

Ayrıca alimlerden idarecilerle yüz yüze gelmek istemeyenleri de görüyoruz, bazan hakikatları te'vile kaçmaksızın saklayıp gizlemeden söyleyen Islâm'ın emirlerini tereddütsüz olarak açık ve cesaretle anlatmak için idarecilerle karşılaşmaya : (kınayanın kınamasından korkmadan) can atan alimleri de görüyoruz.

Bazan da bu alimleri zalim idarecilerin zindanlarında Allah'a daha :: rukü' ve secde ediciler olarak görüyoruz. Allah’ın rahmetine sığınıyorlar ve sadece onun rızasını istiyorlar.İs-lâma hizmet ve müslümanlara doğru yolu göstermek için yazıyorlar, eserler te'lif ediyor lar ve insanları en doğru söze.Kur'ana çağırıyorlar. İşte bu onların hem dünyalarında ve hem de ahiretlerinde fayda verecek şeydir.Çünkü onlar Resulüllah'ın şu örnek sözlerine candan bağlıdırlar;

"İnsanoğlu öldüğünde amel defteri kapanır.Ancak şu üç grubunki kapanmaz;

a) Sadaka-i cariye sahibi,

b) Kendisinden yararlanılan, İlmî eser bırakanlar,

c) Kendisine ölümünden sonra dua edecek sâlih evlat yetiştirenler. (Sahih-i Müslim)

Alimler nerede olurlarsa olsunlar, ışık saçan mumlar ve etraflarını aydınlatan lambalar durumundadırlar.Ayrıca onlar cihad ve düşmanla karşılaşmalarda ordunun kumandanları ve şehid düşenlerin ilkidirler.

Geçmiş büyük alimler ulemanın■bu halini,sırf İslâma bağlılıklarına bağlamaktadırlar.Onlar gerçekten "Peygamberlerin varisleridirler."..

İslam Devleti yıkıldığında, sömürgeci gayri müslimler, müslümanların gafletinden faydalanarak kurnaz plânlar, kâfir sömürgecilerin kültürünü kabullenen ve arzularına boyun eğen bazı müslüman kılıfına bürünmüş hainlerin hıyanetiyle, İslâm Şeriatını yürürlükten kaldırmaya muktedir oldular.Hem de Kur'an-ı Kerim'in şu açık tehdidini duyduklaları halde;

"Şeytanın kendilerine va'dettiği şeyler ise,aldatmadan başkası değildir."(Niaa:120)

İslâm Devleti,Fars ve Bizans İmparatorluklarını ve onların peyklerinden hükümranlığı söküp almakla 1300 küsür yıldan beri alemde ön sırayı koruyordu.Hattâ şarka işaret ettiğinde şark boyun eğiyor, garba işaret ettiğinde garp boyun eğiyordu.

Dünya bilginleri İslâm'ın yüce medeniyet ve kültürünü delilleri ile ortaya koydular.Böylece bütün nazarlar İslâma çevrildi.

Dünyanın dört bucağından ilim tahsil etmek için ona koştular. Sayısız İslâm alimlerinden ilim tahsil ettiler. İdare eden ve edilenlerin, İslâm’ın mukaddes sancağını terk edişlerine kadar bu hal devam etti.Sancak düştükten sonra Şeriatın kendilerine yüklediği emirleri yerine getirmediler,vazifelerini .yapmadılar.

Bu hal onları, hâkimi'yetten esârete düşürdü. Müslüman alimleri istenen cesareti gösteremediklerinden; müslümanlar şark ve garpta dinsiz , emperyalis, kâfir , kindâr düşmanlarının Islâm aleyhindeki sözlerini aynen almaya başladılar.

Bugün İslâm, müslümanlardan özellikle alimlerinden; İslâmî Daveti yüklenerek sarahat ve cesaretle İslâm’ın esasını ayakta tutmak için varlıklarını ortaya koyarak İslâm’ın hükümlerini açıklamakta bütün gayretlerini ve imkânlarını sarfetmelerini istiyor. Alimler hakka yardım etmeyip batıla karşı çıkmazlar, İyiliği emredip kötülükten sakındırmazlar, idarecileri kontrol etmezlerse, o takdirde varlıklarının ne manası olabilir? Müslümanlıklarının değerini yitiren âlimler savaşta yani iman ve küfür savaşında yenilgiye uğradılar. İslâmî hayatın başlaması için gayretlerin gösterildiği bu devrede; İslâmî tam yaşandığı şekle döndürmek,yardıma muhtaç halden ve gevşeklikten kurtarmak için, bilhassa alimlerin ilmi ile amil ilk selefin yoluna uymaları gerekir. Ancak bununla Din,alimler ve tabileri şeref bulur.Küfür ordusu ve yardımcıları hezimete uğrar.

Önce toptan Allah'ın Dinine dönmeliyiz.Hâlisâne O'na bağlanır şeriatına uyarsak; muhakkak ki gerçek yardım ancak O'nun katindadır. Islâm Dâvasını yüklenmek,Kur' anın hükmünü yerleştirmek ve Allah'ın Kelâmını yüceltme uğrunda şahadet mertebesine ulaşmak için bütün gayretimizi sarfetmeliyiz.Zalimler ve kafirler istemeseler de... Tembellikten uzak kalmalıyız.Nefislerimizden korkaklığı gidermeliyiz. Bizi peşinden sürükleyip duran "ölmeyecekmiş gibi yaşama" emelini söküp atmalıyız. Muhakkak ki bu müsamahakâr Islâm Şeriatını sırtlayan ve Efendimiz Hz.Muhammed'e uyan muhlis âlimlerin yolundan başkası değildir.

Bugün İslâm alimleri gerçekten Peygamberlerinin varisleri olmalıdırlar.Alimler, idarecilere ve müslümanlara peygamberlerinin mirasını adilâne dağıtırlarsa ,
böyle bir toplumda ne zulmeden ne de zulme uğrayan bulunur.

Bugün İslâm, dünden daha çok İslâm aleminin bir ucundan diğer ucuna müslümanların başındaki yöneticilerden kendilerine dönmelerini ve İslâmî yönden kaybettikleri şeylerin muhasebesini yapmalarını istiyor.

Şunu katiyetle bilsinler ki; uzun yıllar yöneticilik yapmaları İslâm'ın uzun hakimiyeti yanında kısa bir an mesabesindedir. Ömür süratle biter, tükenir. Kabrin imtihanı,sorgu ve suali çok yakındır.Şüphesiz ki Allah'ın hesabı ise çok çetinder...

Müslümanların,İmânın kendisine davet ettiği İslâmî hayata dönmeleri ve O'na sımsıkı sarılmaları gereklidir. Çünkü iman, İslâm'ın emirlerine kayıtsız şartsız bağlanmayı öğütler. Ayrıca helâlını helâl,haramını da haram olarak tanımak bilmek,hükümlerini bütün hayatlarında tatbik etmek,insanları İslâm'a davet yolunda mücadele etmek,savaşmak...İman bunu gerektirmez mi?.. Bunlarsız iman,dünya ve ahirette insana fayda verebilir mi ?..

Bunu Allah Teala'nın şu sözü ne güzel doğrulamaktadır :

"İnsanlardan öyle kimseler vardır ki,kendileri iman etmiş olmadıkları halde,-Allah'a ve âhiret gününe inandik- derler. Halbuki onlar inanıcılar değildir. Allah'ı da iman edenleri de (güya) aldatırlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatmazlar da yine farkına varmazlar. " (Bakara : 9-lu)

Alimler,idareciler
ve tüm müslümanlar ancak İslâm'ı yaşamakla, onun emir ve yasaklarına gereğince uymakla izzet bulurlar.

İslâm yolunda mücadele ve O'na davet vazifesi korkarak yapılırsa, ona yeryüzünde hayat hakkı verilmemiş olur. O'ndan başka kanunlara hayat hakkı verilmekle, İslâm hayat sahasından tamamıyle kaybedilmiş olur. Bugün Islâm aleminde görüldüğü gibi; durumumuz şeref ve haysiyetten yoksun, öncülük ve hakimiyetini kaybetmiş bir halde olur. Hatta toplumların en aşağıları olan kâfirler bizi hakimiyeti altına almış olurlar.

Allah Teala'nın bir lütfü olarak, evimde tam bir sene zoraki göz hapsine alındım.(Zalim Abdulkerim-i Kasım zamanında 2.12.1959 dan 2. 12.1960 yılına kadar)

Bu zaman zarfında gerçek alimlerle idarecilerin hayat hikayelerini tetkik etmek için; si'yer, tarih,hâl tercümeleri ,tabakat kitablarını araştırmaya koyuldum. Resulullah (s.a.v)in Medine'de kurduğu İslâm Devletinden emperyalist kâfirlerin 1343 Hicrî .yılında yıkıp hakimiyetine son verdikleri Islâm hakimiyetini inceledim. Bu araştırma beni, başarabildiğim ve muvaffak olabildiğim ölçüde teferruatından can alıcı noktasına kadar yazmaya itti.İkinci kez hapis oluşumda, Allah'ın yardımına sığınarak onları düzeltmeye,ayıklamaya ,yorumunu yapmaya, onunla ilgili şeyleri yazmaya ve Allah Teala' nın bizlere bildirdiği programdan dışarı çıkmamaya çalıştım.
016 (fi ŞUBAT 89 -1409 RECEB

Bu âlimlerden bahsetmekle muhterem okuyucuya şu mühim noktayı hatırlatmak istedim.

İslâm'ın altın çağındaki âlimlerimiz,zalim idarecileri acı sözlerle ve müsamahasızca hesaba çekerlerdi. Ayrıca bu alimler,idarecilerin İslâm'dan kopanlarını zalimlikle,tekebbür,şiddetli inkârcılık ve gerektiğinde kâfirlikle, İslâm'dan ayrılma ile vasıflandırıyorlardı. Bununla da yetinmeyip idarecilerden saltanat ve hükümranlıkları zamanında İslâm'la yani İslâm Şeriatıyla hükmetmelerini istiyorlardı. Şayet bütün alimler bunu yapmış olsalardı, müslumanların bugünkü durumu meydana gelmiş olmazdı.


Güzide âlimlerimizle aynı asırda yaşayan idareciler, İslâm'ın hakimiyet ve hükmüne razı oluyor ve onu küçümsemilardı.Aksine onu bizzat tatbik ediyorlardı, islâm Şeriatı gereğince müslümanları yönetiyorlardı.Gerektiğinde Islam -düşmanlarıyle savaşıyorlardı. Böylece müslümanların izzetini muhafaza ediyorlar ve İslamı ciddi şekilde savunuyorlardı. Bazan saltanat ve hâkimiyete aldanarak bazı noktalarda dünyaya meyledenler ve nefislerinin arzularına uyanlar da bulunuyordu, Hakimiyet ve saltanat fitnesinden daha büyük fitne düşünülebilir möi ? bu tip bir idare, açık bir zulüm ve bariz kötülükten başka şey olabilir mi?..

İşte alimler bu gibilerin kötülüklerini bertaraf etmeye çalışarak zulümlerini suratlarına çarparak onlara karşı koydular. Zalim
idarecilere İslâmca söylenmesi gerekli sözleri te'vile sapmayarak söylediler. Alimlerin isteği, bütün idarecilerin Hulefa-i Raşidin misali olmalarıdır. Böyle olmak, şer'an hangi zamanda ve mekânda olursa olsun, müslümanların idarecisinden istenir. Alimler sadru ' 1 Islâmdaki idarecilerle sonraki idarecileri mukayese ettiklerinde,sonrakilerin tartıda çok hafif kaldıklarını gördüler. İşte bu devirde gerileme başladı. Açıkça sapıklıklar baş gösterdi.

Böylesi idarecilere karşı selefi salihin alimlerinin tutumu bu olursa, bugünkü idareciler içinde bulundukları ve yaşadıkları gayri İslâmî hayatta devam ettikleri sürece, alimler onlarla nasıl birlik olabilirler 2. İslâm tarihi, ibret levhaları, öğüt tabloları ve ibretâmiz şeref levhalarıyla doludur. Bugünün alimleri herşeyden önce İslâmın sesine kulak vermeliler. Bugün iftiharla ismini andığımız o büyük alimler; ilim,amel,takva , zühd , hakkı söylemekte cesaret,adalete sarılma,Şeriatın kanunlarını koruma,yer yüzünde Şer'î hakimiyet kurma ve Şeriat kanunlarını dünyaya tatbik etmek,taşımak için İslâm Davasını yüklenmede ve Allahtan yüz çeviren zalim idarecilere karşı tutumlarıyla temayüz ettiler.
Zalimlerin sonu ne fecidir? Bizler İslâmın ilk durumuna dönmeliyiz.islâm,alimler ve tüm müslümanlar ancak bununla şeref bulurlar, küfür ordusu ve yardımcıları ancak bununla hezimete uğrar. Böylece  islam en yüce makamına 
yükselir,küfür ise aşağıların aşağısına düşmüş olur. Allah işlediklerimizi hakkıyla bilendir,..

Bugünün idarecilerinin muhtaç olduğu en büyük şey; ölen zalim idarecilerden ibret almaları ve ayrıca İslamla şeref lenip, 0'nunla hükm edip, O'nun uğrunda gönül rızası ile Rabbisine kavuşan bahtiyar kişilerden olmaya çalışmalıdırlar.

Günümüz idarecilerinin kendilerine öğüt veren, durumlarını açıkça tebarüz ettiren ve bulundukları kötü hallerden kendilerini kurtaracak,onlara tedavi yollarını gösterecek gerçek ilacı kendilerine sunacak dürüst kişilere şiddetle ihtiyaçları vardır. Ne yazık ki; müslümanların başındaki idareciler hep bir birlerini çekiştiren, günah içinde yüzen ve kafir emperyalist düşmanların isteğine boyun eğen kimselerdir. Bunun için bugünün müslümanı, seleflerinin İslâm uğrunda onu yeryüzüne hakim kılmak için gösterdikleri gayretşinaslığı ve zalim idarecilere karşı direnişlerini en iyi şekilde bilmeleri gerekir.

Bu, İslâm'ın müslümanlardan istediği bir görevdir.Eğer müslümanlar İslâm Davasını yüklenmekte ihmalkârlık ve İslâmî yaşayışta kusur işlerlerse.günahtan kurtulamazlar. Bu meâlde Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Kendilerine (Peygamber) gönderilenlere mutlak soracağız.Onlara gönderilenlere (Peygamberlere) de her halde soracağız."(A'raf:6)

Umulur ki bu ayet aklı başında kişilere bir uyarı olur...

Bu yazı, doğru bildikleriyle hareket eden âlimlere bir ithaf.. Bildiklerine »ilimlerine göre hareket etme yerine} nemelazımcılık,korkaklık ve tembelliği ' tercih eden bilginlere de bir ikâzdır.'...

"De Habibim! Çalışınız! Allah,Resulü ve mü minler sizin çalışmanızı ve başarınızı göreçektir." (Tevbe:105)

....Abdu'1-Aziz el-Bedrî





BİR İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞ GAYESİ İÇİN TAKİP EDECEĞİ İSTİKAMET.
Beşeri ideolojiler ise, tıpkı maddenin vakıasını ve maddenin asli unsurlarının insanın gündelik işlerini kolaylaştırıcı yönünü inceleyen beşeri bilimler gibi deneme-yanılma yöntemiyle tecrübe edilerek değişime ve dönüşüme uğra(til)maları sözkonusudur. Aslında burada yapılan hata, insanın maddeye kıyas edilmesidir
*********************************
İdeolojinin istilahi/kavramsal anlamı, kendisinden nizamların çıktığı aklî akidedir. 
Bu Akide ise İnsan, Hayat ve Kâinat hakkında, Dünya hayatının öncesi ile sonrası hakkında ve Dünya hayatının öncesi ile sonrasının birbiri ile olan alâkası hakkında insanın zihninde mevcut olan temel sorulara (büyük düğüme) ilişkin akla kanaat getirici, fıtrata uygun ve kalbe güven verici cevaplar vermek zorundadır.
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2013/12/akide-ideoloji-ve-kitlelesme-baglaminda.html?spref=fb
Bu yazıları ve videoları tercüme ettirin ve dinleyin.
Sonra ahiretteki mahkemede ben duymadım deme.
Bak ben size anlatıyorum anlatmadılar filan deme..!
https://www.youtube.com/watch?v=Ji14QI0aj18
http://youtu.be/iCyCXRJrFFA
http://youtu.be/gQUV4OyvQjI
http://youtu.be/W5P0oZytD6A

*************************************************************
https://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.75/videos/vb.100000324607185/1057241437630000/?type=3&theater

4 yorum:

  1. Yaratılışımızın gayesi olan sadece Alemlerin Rabbı Allahu Tealaya kulluk yapmak, ancak İslâmî hayatı yaşamakla mümkün olur.Yani hayatın her sahasında Allah (c.c)'ın Resulü (s.a.v) vasıtasıyla bize göndermiş olduğu emir,nehiy ve nizamlara göre yaşamak.. İslâmî hayatı yaşamak ise, ancak İslam Cemiyetinin olmasıyla mümkündür. Çünkü Allah (c.c) insanı İçtimaî (sosyal bir varlık olarak yaratmıştır. Yani insan tek başına ferdî bir yaşam değil de İçtimaî bir yaşam sürmektedir. Bu fıtrî özelliği gereği insan.içinde bulunduğu cemiyetin hayatını yaşar. Yani cemiyet hayatı insana tesir eder ve ona yön verir. Bundan dolayı müslümanların İslâm Cemiyetinde yaşamaları gerekir. İslâm Cemiyeti ise; İslâmî fikir,mefhum,duygu,kanun ve nizamların insanların hayatına hakim olması ile oluşur. İslâmî fikir,mefhum,duygu ve nizamları hayata hakim kılacak olan İslam Devleti yani Hilâfet Devleti olmadan da İslâm Cemiyeti olmaz. 0 halde, Hilâfet Devletinin kurulması olmazsa olmaz cinsinden bir zaruret ve aynı zamanda tüm müslümanlar üzerine farzdır.

    YanıtlaSil
  2. https://twitter.com/drnevzattarhan/status/1021317763044913152

    YanıtlaSil
  3. Deizm REKOR Seviyede..Ateizm yayılıyor Sebebi ? Vatandaşın Görüşleri... - YouTube https://youtube.com/watch?v=w_MQCUg9yeU…
    Bu videoyu bir Müslümanın yapması lazım...!
    İnsan arzı imarla mükelleftir
    ALGILAMALAR DÜZELMEDEN ORTAM DÜZELMEZ.
    KAİDELER....DÜNYA'YA KÖKLÜ ÇÖZÜM...
    https://facebook.com/permalink.php?story_fbid=899697850481617&id=100013242319421

    YanıtlaSil
  4. ŞEBEK OLMADIĞIN GİBİ ÇÖMLEK DE DEĞİLSİN!
    DAVA ADAMLARI KAVİMLERİNDEN AYRILMADIKÇA...
    Zâlim Müslümanlar
    Ne de az öğüt alıyorsunuz!
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=926951257756276&id=100013242319421

    YanıtlaSil