19 Nisan 2015 Pazar

METOD ÜSLUP,VASITA, BİRBİRİNE KARIŞTIRILAN FARKLI KONULARDIR.

Bu asırda müslümanların çoğu aşağıda bahsedeceğimiz konuları birbirine karıştırdılar. Çünkü İslâm'ı derin ve ince şekilde araştırmıyor.Bir çok konada da böyle davranıyorlar.Daha önceleri demokrasiyi, şura ve seçimle nasıl karıştırdıklarını göstermiştik. Şimdi ise; Metod, Üslup ve Vasıta aralarındaki farkı göstereceğiz. Ancak bu şekilde metoda bağlı kalınır ve doğru çalışma yapılır.

Zira İslâm; dü ş ü n c e ve metottan oluşur. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :

"Her ümmet için bir şeriat ve bir minhac (yol) tayin ettik."
(Maide: 48)

Metod, düşünceyi uygulamak için kılınmıştır. Çünkü şeriat; insanların amelleriyle ilgili Allah'ın, Resulüne vahyettiği hükümlerden ibarettir. Hükümler birer çözümlerdir. İslâm; akidesiyle birlikte İslâm düşüncesini oluşturur. Böylece düşünce; akide ve çözümleri kapsar. Minhac veya metod ise; akideyi korumak çözümleri uygulamakve davayı yüklenmekle ilgili değişmeyen yollardır. Zira metod; sabit, değişmeyen bir keyfiyettir. Ve bu, şerî hükümlerle tesbit edilmiştir. Bu nedenle metod, düşünce cinsindendir. Aslında metod, düşünce cinsinden olmalıdır. Çünkü düşünce, metodun hükümlerini belirtir. Nitekim bir
düşünce, metodu belirtmezse hayali bir felsefe olur. Yunan felsefesi gibi.. Ayrıca ideoloji; düşünce ve metottan ibarettir. Bir çalışma veya bir hareket; bir ideolojiye dayalı değilse, boş bir çalışma ve boş bir hareket olur. Halbuki toplumsal çalışma ve hareket, bir ideolojiye dayanmalıdır. Bir toplumu değiştirmek veya kalkındırmak isteniliyorsa, mutlaka hayat problemlerini çözen bir düşünceye ihtiyaç vardır. Nitekim değişim veya kalkınma, ancak bir fikirle gerçekleşir.

Fikirleri yaymak, insanlara benimsettirmek ve uygulamak için metoda ihtiyaç vardır. Hem de metod, düşünceden fışkırmalıdır ki çelişki doğmasın, sağlam ve doğru çalışma olsun. Misal olarak; biri,İslâm düşüncesini demokratik yolla uygulamaya kalkışırsa çelişkiyi görür. Namazı, demokratik yolla uygulayalım, bakalım nasıl olacak?! Demokrasi diyor ki; insan serbesttir. Böylelikle namaz kılabilir de kılmayabilir de, hiç bir zaman zorlama yoktur. Böylelikle namaz kılana niçin namaz kılıyorsun denilemiyeceği gibi, namaz kılmayana da niçin namaz kılmıyorsun denilmeyecektir. Çünkü, ibadet hürriyeti vardır. Halbuki namazla ilgili İslâm metodu, her müslümanı namaz kılmaya mecbur kılar. Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur : "Çocuklarınız dokuz yaşına girince namazı kılmazlarsa onları dövün."(Ebu Davud ve îbni Hanbel) Buluğ çağma erişince; Şafi, Maliki ve İbni Hanbel gibi bazı müçtehitler; namaz kılmayanın öldürüleceğini, Ebu Hanife gibi bazı müçtehitler de namaz kılmayana hapis cezası verileceğini belirtmektedirler. İşte bu, tamamen demokratik yola aykırıdır.

Eğer biri demokrasiye uyacaksa, İslâm metodundan vazgeçecek demektir. Davayı yüklenmenin metodu da demokrasiye aykırıdır. Demokraside fikir serbestliği ve değişik fikirlere dayalı partiler kurulur, iktidar da partilerin elleri arasında değişir. İslâm'da ise yalnız İslâm fikrine ve bu fikre dayalı kurulan partilere müsaade verilir. İşte bu konudaki dava metodu üzerinde duracağız.

Uygulamakla ve davayı yüklenmekle ilgili kesin emir varsa bu metottur. Bu kesin emir, kesin manayı taşıyan delille tesbit edilsin ya da zannı delâletle veya zannı delille, yani içtihatla tesbit edilsin fark etmez. Çünkü amelle ilgili hüküm, kesin delille ve kesin ifadeyle tesbit edildiği gibi, zannî delille ve zannî ifadeyle de tesbit edilir. İşte metod ahkâmı bu iki çeşitten ibarettir. Zira metod, tatbikatla ilgili kesin emir ifadesi taşıyan birer şerî hükümlerden ibarettir.

Şu var kı; İslâm daveti hem İslâm Devleti tarafından, hem de İslâmî hizbler tarafından taşınır. İslâm Devleti bu daveti dışarıya cihad yoluyla taşır. Bu metodla ilgili çok kesin deliller ve zannı deliller vardır. Kesin delillerden biri şudur:

"Fitne (küfür ve sapıklık) kalmayıncaya ve yalnız Allah'ın dini hakim oluncaya kadar onlarla (kâfirlerle) savaşın." (Bakara: 193)

İslâm hayatını yeniden başlatmak veya İslâm hükümlerini devlet yoluyla uygulamakla ilgili metod ise; İslâmî hizb kurup onun yoluyla mücadele vermektir. Bununla ilgili kesin delillerden bazıları şunlardır:

 "İslâm'a davet edecek, marufu (Allah'ın emrini) emredecek ve münkeri (Allah'ın nehyini) nehyeden sizden bir grub kurulsun. Felaha kavuşan onlardır."(Ali İmran: 104) 

"De ki; Benim yolum budur. Ben ve benimle olanlar (grubum) Allah'a basiretle (tam idrak ve kavrayışla) davet
ediyoruz." (Yusuf: 108)

Ayrıca İslâmî teşkilatı tesis etmekle ilgili olup da kesin emir ifadesini taşıyan bir çok sahih hadisler ve siyerde çok sahih rivayetler vardır. Bunlar, bu hususla igili detayları açıklar.
Davayı yüklenme metodu; sabır, dayanıldık ve sebatlığı gerektirir.
İnsanları İslâm'a davet etmenin keyfiyetini gösteren bir çok kesin deliller vardır. Bunlardan birisi ise şudur :

 "Rabbının yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et."(Nahl: 125)

Lügatta hikmetin manası; isabetli fikirdir. Bu ise ancak Kur'an ve Sünnet'tir. Buna göre Kur'an ve Sünnet'ten delil göstererek Allah'a davet etmektir. Güzel öğüt ise; insanların akıllarına hitap ederken onları duygulandırmaktır. "En güzel şekilde cedelleş"ifadesinin manası da; batıl ve yanlış fikirleri en güzel şekilde çürütmektir. Çünkü cedelleşme, cedel kelimesinden türedi. Arapçada cedel; örgü yapmaktır. Saçlar da bükerek örgü yapılır. Bu şekilde fikirler ise, bükülecek ve hak gösterilecektir. Yani çürütülecektir. Üstelik bu konuyla ilgili sahih hadisler ve siyerde (Resulullah'ın hayatını anlatan kitaplarda) da sahih rivayetler vardır.

Zira Resulullah (S.A.S)'in izlediği metodu izlemek ile ilgili bir çok kesin emir vardır. Bunlardan birisi ise şudur : "Şüphesiz ki Resulullah sizin için güzel örnektir. Kim Allah'ı ve Kıyamet gününü umuyorsa ve Allah'ı çok zikrediyorsa Resulullah'ı örnek olarak edinsin."(Ahzab : 21)

Buna göre metodumuz, Resulullah (S.A.S)'in metodudur. Ondan kılpayı kadar ayrılmak haramdır. Aynı zamanda bu metoda uymak Allah'a kulluk etmek demektir. Onun için bu metoda göre, İslâm fikirlerini açıkça bildirmeyi gerektirir.

 "Resule düşen görev, apaçık tebliğ yapmaktır. '(Nur: 54) 

O zaman, davayı taşırken kapalı sözler kullanılmaz. Apaçık şekilde Allah'ın indirdiği duyurulur. Nitekim bunu yapmayanların lânetli oldukları açıklanmıştır.

"Şüphesiz ki Kitap'ta Biz, insanlara belirttikten sonra indirdiğimiz açıklamalar ve hidayeti kim ketmederse (saklarsa) Allah ve lânetleyenler tarafından lanetlenir." (Bakara : 159)

Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur: "Kim bir ilmi ketmederse, Allah onun ağzını ateşten bir gemle gemliyecektir."

Davayı yüklenme metodu; sabır, dayanıklık ve sebathğı gerektirir. Taviz göstermeyi red eder. Bununla ilgili kesin delillerden bazıları şunlardır :

 "Allah hüküm verinceye kadar sabret." (Yunus : 109)

 "Emir olunduğun gibi sen ve Allah'a tevbe edip seninle beraber olanlar (cemaatın), hepiniz yol üzerine dosdoğru olun ve yürüyün. Allah'ın emirleri dışına çıkmayın. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızı görür.
Zalimlere dayanmayın, yoksa Cehennem ateşi size dokunur. Nitekim Allah dışında dostunuz yoktur (dost bulamazsınız). Sonra muzaffer olamazsınız."
(Hud: 112-113)

"Yalanlayanlara hiç uyma. Onlar istediler ki, kendilerine yağ çekesin, onlar da size yağ çeksinler."(Kalem : 8-9)


"Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız sizi geriye döndürürler, böylece hüsrana uğrarsınız. Halbuki sizin dostunuz yalnız Allah'tır. O, zafer verenlerin en hayırlısıdır.''(Ali İmran: 149-150)

 "Az kaldı ki sana vahyettiğimizden saptıracaklardı. O zaman seni dost edineceklerdi. Sana sebatlık vermeseydik, az bir miktarda onlara dayanacaktın." (İsra : 73-74) 

"Emrolunduğun şeyi açıkça duyur.” (Hicr: 94)

Bu ayet, metodla ilgili bir merhaleyi belirtiyor. Resulullah (S.A.S) cemaatını gizlice yetiştiriyordu. Bu ayet nazil olunca cemaatını ortaya çıkarttı. Böylece İkinci Merhaleyi başlattı. Nitekim kendisi bir fert olarak ilk günden itibaren davayı duyuruyordu.

"Kalk ve uyar." (Müdessir: 2)

Fakat bu esnada bir grub yetiştiriyordu. Bir hizb ortaya çıkınca Kureyş şaşkına döndü. Böylece kendisi ve cemaatı Kureyş'in saldırısına maruz kaldı.

İslâm'ı uygulamıyan, zalim yöneticilere çatmak, metottan bir parçadır. Şöyle ki :
 "Kıyamet gününü yalayanları gördün mü? O yetimi kovar ve miskini yedirmeyi teşvik etmez."
(Ma'un: 1-3)

Bu ayetlerin; Kureyş'in bir lideri olan Ebu Sufyan veya başka lideri olan El-As b. Vail Essehmi hakkında nazil olduğu rivayet edildi. Bu lider, hafta sonu deve kesiyordu. Sadece ileri gelenleri çağırıyordu. Yani bir parti düzenliyordu veya bir kokteyl veriyordu. Yetimleri ise kovuyordu ve miskinleri de yedirmek için bir siyaset çizilmesine karşı çıkıyordu.


"İster önlerinde isterse arkalarında insanlarla alay edenin vay haline! O çok para toplayıp saydı. Zannediyordu ki onun parası kendisini kurtaracaktır."
(Hümeze: 1-3)

Bu ayetler; Kureyş'in lideri olan Ubey b. Halef hakkında nazil olmuştur.
 "Şu sıfatlara sahip olan herkese uyma; durmadan yemin eden, aşağılık, herkesle alay eden, sözü götürüp getiren, hayra engel olan, saldıran, günahkâr, kaba ve bununla beraber veledüzzina olan."(Kalem : 10-13)

Bu ayetler, Kureyş'in lideri olan Velid b. Muğire hakkında indirilmiştir. Buna benzer yöneticiler üzerine nice ayetler vardır. Bu sebeble zalim yöneticileri hedef edinmek metottan bir kısımdır. Çünkü küfür ahkâmı uygulayan, zulmü yapan ve bunları sürdüren onlardır. Zira yöneticilere ve siyasetlerine güven sarsılırsa yönetimleri sarsılır.

Toplumdaki yapılan icraat ve uygulanan sisteme çatmak ve bunları çürütmek de metottan sayılır ki şöyledir:

"Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yapar, kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar."(Müteffifin : 1-3) 

"Diri diri olarak gömülen kızlara, hangi günahla öldürüldünüz diye sorulduğunda.."
(Tekvir: 8-9)

Toplumdaki icraata ve yapanlara çatarken, onları bu işlerden nehyediyor ve çözüm gösteriyor. Bu da metottan bir parçadır. Bir örnek verecek olursak ki o şöyledir :


 "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır. Zinaya yaklaşmayın, çünkü o fuhuş (açık bir kötülük) ve onun yolu pek çirkindir. Allah’ın haram kıldığı canı haksızca öldürmeyin. Kim zulmen öldürürse, onun velisine bir yetki verdik ki öldürmede israf yapmasın (katil dışında kimseyi öldürmesin). Nitekim ona yetki vermekle yardım edilmiş oldu. Yetimin malına dokunmayın, ancak bulûğ çağına erişinceye kadar en güzel şekilde onun malını geliştirerek ona yaklaşın. Söze ve ahde vefakârlık gösterin. Çünkü insan verdiği sözden sorulacaktır. Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. İyi olan budur, sonu güzel olan da budur." (İsra: 31-35)

Bugünkü toplumda mevcut olan sorunlara değinmek, küfür ve zalim icraatı çürütmek, bu icraatı yürütenlere ve yürürlüğe koyanlara çatmak ve İslâmî çözüm göstermek İslâmî hizbin metodundan bir parçadır.

Dış siyasetle ilgilenmek ve onun hakkında İslâmî görüş göstermek de metottan bir kısımdır. Resulullah ve sahabeler, Rumların Perslerle savaşmaları hakkında şöyle ilgilenip çözüm gösterdiler ki bu da kesin delillerdendir. Şöyle ki:

"Elif Lâm Mim. Rumlar yenildi. (Araplara bulunduğu) en yakın bölgede bu olay oldu. Onlar bu yenilgiden sonra (Persleri) yenecekler. Bir kaç yıl içerisinde olacak. Bu (yenilgilerden) önce ve sonra her şey Allah’ın elindedir. Mü'minler, Allah’ın zaferiyle sevinecekler. Allah, dilediğine yardım eder. Galip gelen ve rahmet veren ancak O’dur. Bu Allah’ın va'di (sözü)dür. Allah, va'dinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.'\Rum:l-6) Sahih hadise binaen Perslerin Kısra'sı ölünce onun kızını Kraliçe olarak tayin edilince Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur : "Bir kavim başlarında ulul-emir olarak bir kadını tayin ederse felaha kavuşmaz.” (Buhari)

Resulullah (S.A.S) nusret, yardım ve güç bulmak için çalıştığına dair şu ayet vardır:

 "De ki; Rabbim beni hep
sadakat gösteren yere sok ve sadakat gösteren yerden çıkart. Bana katından nusret veren (yardım eden) bir sultan temin et." (Isra : 80)

Nusret talebiyle ilgili bir çok sahih rivayetler vardır. Resulullah (S.A.S), Ömer b. Hattab'ın veya Artır b. Hişam'ın (Ebu Cehil'in) İslâm'a girmesini ve yardımcı olması için Allah'a dua etmiştir. Davayı yaydıktan sonra bir çok memleketin ve kabilenin liderleriyle temas etmiştir. Kureyş, Taif, Kinde, Hanife, Amir b. Sasa, Kuleyb ve buna benzer kabilenin ileri gelenleriyle görüşüp onların İslâm'a girmeleri ve İslâm otoritesini tesis etmek için kendisine yardım etmelerini istemiştir. Bazıları ise şartlar koştular. Resulullah (S.A.S) de red etmiştir. Ancak Medine'de nusreti bulmuştur. Ve orada İslâm Devleti kurmuştur. Bununla ilgili çok sahih rivayetler vardır. Buna göre İslâm Devleti'ni kurmak için nusreti ve yardımı talep etmek metottur. Dâr-ul Erkam'da, evlerde ve dağların eteklerinde halakalar yapmakla ilgili rivayetler zannî olsa da sahihtir. Bu da metottan bir kısımdır.

Uslüplere gelelim : Uslüp; metodu uygulamak ve hedefi gerçekleştirmek için durumlara göre değişen keyfiyettir. Bunların bir kısmı uzun vadeli, diğeri sürekli değişir, bir kısmı da bir aşamaya geçinceye kadar devam eder. Bu kısmı da beraber uygulanacak bir kaç uslüpten oluşur. Buna, plan denilir. Buna misal olarak ise; bildiri çıkartıp dağıtmak bir uslüptur. Bildiri çıkartmak gerekli olunca bu vacib olur. Ki bu şu şerî kaide mucibince farz olur : Bir vacibi yerine getirmek için gerekli olan hususlar vacib olur. Ayrıca bir bildiri nasıl çıkartılacak, nasıl dağıtılacak, nerede dağılacak v.s. gibileri birer uslüplardir.
için fotokopi veya matbaa lazımdır. Buna benzer araba, uçak, tren, matbaa, teksir makinası v.s. birer vesilelerdir. Vasıtalar
Uslüp; metodu uygulamak ve hedefi gerçekleştirmek için durumlara göre değişen keyfiyettir.
Vesile, vasıta ise; bir uslübu uygulamak için gerekli araçlardır.
Vesile, vasıta ise;bir uslübu uygulamak için gerekli araçlardır. Bir bildiriyi basmak da uslüpler gibi değişir. Bazıları verimli ve gerekli olur ve bunlar devam ettirilir. Bir hizbin emiri bir uslüb benimserse ona itaat etmek vacibtir. Cemaat ise, o uslüpte hata görürse onu düzeltinciye kadar sabredip itaata devam eder. Fakat emir veya sorumlu cemaatı dinlerse veya tecrübeli veya olgun olanlara danışırsa daha güzel üslûba varılır. Zira verimli uslübu bulmak çok büyük bir şeydir. Derin veya aydın düşünmeye ve üstün zekaya muhtaçtır.

Şu var ki; uslüp, plan ve vasıtalarda aranan şartlar şunlardır :

1- Bunlar, şeriatın mübah kıldığı dairede seçilir. Şeriatın haram kıldığı şey kullanılmaz. Zira gaye, vasıtayı meşru kılmaz.

2- Metodun çerçevesine dahil olur. Metodun ana hatlarıyla çelişmeyecektir. Yoksa metod dışına çıkılır. Ki o zaman metottan sapma olur.

3- Verimli ve neticeyi gerçekleştirir olmalıdır. Sürekli en verimli uslüp ve vasıta aranmalıdır.

4- Bir uslüp, farzı yerine getirmek için gerekli ise veya ondan daha verimli yoksa, o zaman bunu kullanmak farz olur. Nitekim bu Bir vacibi yerine getirmek için gerekli olan hususlar vacib olur,şen kaidesi hükmünü alır.

5- Zarara götürecekse, o uslüp veya vasıta kullanılmaz. Çünkü İslâm'da zarar önlenir. Fakat bu zarar haram kılınan şeye götüren cinsinden olursa haram olur.

6- Resulullah (S.A.S) ve sahabelerinin kullandıkları uslüp ve vasıtalara uymak şart değildir. Önemli olan onların metoduna bağlanmak şarttır ve farzdır. Misal olarak; Resulullah (S.A.S) davayı ikinci merhalede cemaatça ve açıkça göstermek isteyince sahabeleri iki safa dizdi. Bir safın başında Ömer, diğerinin başında da Hamza’yı yerleştirdi. Ve kendisi iki saf önüne geçti. Dâr-ul Erkam'dan Kabe'ye kadar yürüdüler. Sonra Kâbe etrafında yedi defa tavaf yaptılar ve ondan sonra Safa'ya geçti ve insanlara seslendiler. İşte bunların hepsi birer üslûplardandır. Bunları kullanmak şart değildir.

Metod ise; ikinci merhalede cemaatça ve açıkça davayı duyurmaktır. Çünkü yukarıda gösterdiğimiz gibi bunanla ilgili kesin emir vardır. Ama bu üslûplarla ilgili kesin emir yoktur. Bu demektir ki, kullanılabilir, kullanılmayabilir de. Bir yolu uygulamak için kesin emir varsa bu metottan olur, değilse uslüp olur ki bu mendup veya mübah dairesine girer. Eğer kesin nehy varsa haram olur, kesin nehy yoksa mubah olur.

Kâfirlerle işbirliği yapmak, onları dost edinmek, onların yönetimlerine veya koalisyonlarına katılmak, demokratik veya laik ilkelere göre parti ve buna benzer yollarla ilgili kesin nehy vardır. Böyle yollara başvurmak haramdır ve bu İslâm metoduna aykırıdır. Radyo, televizyon, gazete, dergi, fax, telefon, bilgisayar gibi vasıtalar davayı yaymak için kullanmak mübahtır. Çünkü şerî hüküm, bu tür vasıtalar mübah kılmıştır.

Şu noktalar üzerinde de durmak gerekir : Birinci merhalede gizliliğe başvurmak metottur. Çünkü onunla ilgili kesin emir vardır. İkinci ve üçüncü merhalede gizlilik şart değildir. Gerekirse ona başvurulur. Çünkü Resulullah (S.A.S), ikinci merhalede cemaatça açık tebliğ yapmıştır. Gizlilikten açıklığa cemaatça çıkmak için kesin emir gelmiştir. Kureyş, işini bozmasın diye bazı kabilelere gizlice gidiyordu. Biati gizlice aldı. Hicreti gizlice gerçekleştirdi. Sadece gerekli olduğu için gizlilik uslübuna başvurdu. Yoksa gizlilik dönemi birinci aşamada bitmiştir.

Şu var ki; gereksiz korkuya kapılmak, evham uydurmak ve yanlış değerlendirme yapmak çok zararlıdır. Ki bu aşırı tedbir almaya götürür ve cemaat efradını sıkıntıya uğratır. Belki korkaklığa götürür ve yapılması gereken işten vazgeçmeye sebeb olur. Yine, hiç tedbir almamak, yuları salmak ve dikkatsizlik de çok zararlıdır. Nitekim tehlikeli durumlarda tedbir almak farzdır.

 "Tedbirinizi alın.”(Nisa : 71)

Ayrıca işleri en güzel şekilde yapmak elzamdır. Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur : "Biriniz bir amel yaparsa, onu en güzel şekilde yapmasını Allah sever."

Mücadelede son çaba sarfetmek farzdır:

 "Allah uğrunda hakkıyla ve tam şekilde cihad edin.”(Hac: 78)

"Kâfirlere hiç uyma ve onlara karşı bununla (Kur'an'la) büyük cihad yap (mücadele ver)." (Furkan: 52)

Mümkün olduğu kadar metod, uslüp, vasıta arasındaki farkları özetlemeye çalıştık. Bu farkları idrak etmek, teşkilatın önderlerine ve elemanlarına farzdır. Yoksa karıştırılır, metodu uslüb veya tersini zannederler. Bunu idrak etmezlerse metottan ayrılırlar.

Ayrıca yeni uslüpler, planlar ve vasıtalar kullanılmazsa davada bıkkınlık olur, hatta tıkanıklık olur. Dava donar, elemanların dökülmesine götürür. İşi takip etmek, hesaba çekmek ve kusur gösterenlere ceza vermek gereklidir. Yoksa iş laşka olur, başarılı olmaz.

İşin başarılı olabilmesi için ciddî düşünmeye ve ciddî çalışmaya ihtiyaç vardır. Zihince ve vücutca tembellik, başarısızlığa yol açar. Hem de yalnız sorumlular değil her eleman ciddî düşünmeli ve hareket etmelidir. Çünkü pratik olan herkes sorumludur. Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur : "Her müslüman düşmana karşı bir suğur (hendek, kale, v.s) dursun ki düşman kendi tarafından gelmesin." 










2 yorum:

  1. Mümkün olduğu kadar metod, uslüp, vasıta arasındaki farkları özetlemeye çalıştık. Bu farkları idrak etmek, teşkilatın önderlerine ve elemanlarına farzdır. Yoksa karıştırılır, metodu uslüb veya tersini zannederler. Bunu idrak etmezlerse metottan ayrılırlar.

    Ayrıca yeni uslüpler, planlar ve vasıtalar kullanılmazsa davada bıkkınlık olur, hatta tıkanıklık olur. Dava donar, elemanların dökülmesine götürür. İşi takip etmek, hesaba çekmek ve kusur gösterenlere ceza vermek gereklidir. Yoksa iş laşka olur, başarılı olmaz.

    İşin başarılı olabilmesi için ciddî düşünmeye ve ciddî çalışmaya ihtiyaç vardır. Zihince ve vücutca tembellik, başarısızlığa yol açar. Hem de yalnız sorumlular değil her eleman ciddî düşünmeli ve hareket etmelidir. Çünkü pratik olan herkes sorumludur. Resulullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur : "Her müslüman düşmana karşı bir suğur (hendek, kale, v.s) dursun ki düşman kendi tarafından gelmesin."



    YanıtlaSil
  2. İslâm'ı uygulamıyan, zalim yöneticilere çatmak, metottan bir parçadır. Şöyle ki :
    "Kıyamet gününü yalayanları gördün mü? O yetimi kovar ve miskini yedirmeyi teşvik etmez."
    (Ma'un: 1-3)

    Bu ayetlerin; Kureyş'in bir lideri olan Ebu Sufyan veya başka lideri olan El-As b. Vail Essehmi hakkında nazil olduğu rivayet edildi. Bu lider, hafta sonu deve kesiyordu. Sadece ileri gelenleri çağırıyordu. Yani bir parti düzenliyordu veya bir kokteyl veriyordu. Yetimleri ise kovuyordu ve miskinleri de yedirmek için bir siyaset çizilmesine karşı çıkıyordu.


    "İster önlerinde isterse arkalarında insanlarla alay edenin vay haline! O çok para toplayıp saydı. Zannediyordu ki onun parası kendisini kurtaracaktır."
    (Hümeze: 1-3)

    Bu ayetler; Kureyş'in lideri olan Ubey b. Halef hakkında nazil olmuştur.
    "Şu sıfatlara sahip olan herkese uyma; durmadan yemin eden, aşağılık, herkesle alay eden, sözü götürüp getiren, hayra engel olan, saldıran, günahkâr, kaba ve bununla beraber veledüzzina olan."(Kalem : 10-13)

    Bu ayetler, Kureyş'in lideri olan Velid b. Muğire hakkında indirilmiştir. Buna benzer yöneticiler üzerine nice ayetler vardır. Bu sebeble zalim yöneticileri hedef edinmek metottan bir kısımdır. Çünkü küfür ahkâmı uygulayan, zulmü yapan ve bunları sürdüren onlardır. Zira yöneticilere ve siyasetlerine güven sarsılırsa yönetimleri sarsılır.

    Toplumdaki yapılan icraat ve uygulanan sisteme çatmak ve bunları çürütmek de metottan sayılır ki şöyledir:

    YanıtlaSil