18 Nisan 2015 Cumartesi

CİHADI TERK EDİP MALI GELİŞTİRMEKLE MEŞGUL OLMAK, KENDİNİ TEHLİKEYE ATMAKTIR

Müslümanlar, Emevîler döneminde Kostamtiniyye (İstanbul) etrafını kuşatıp surların kapılarını açmak için teşebbüs ederken iki müslüman kendilerini kâfir Bizans Rumları üzerine atıp ölünceye kadar savaşınca (intihar operasyonu yapınca) bazı müslümanlar;

 "Ellerinizle kendinizi tehlikeye sokmayın. " (Bakara : 195) 
ayetine binaen, "Bunlar günah işlediler" dediler. Çünkü kendilerini tehlikeye (ölüme) attılar.

İstanbul'da Eyüb adını alan mahallede yatan sahabe, Ebu Eyüp El-Ensari onlara şöyle cevap verdi: "Hayır, öyle değildir. Ancak bu ayet bizim Ensarlar hakkında nazil oldu. Allah, Resulüne yardım edip İslâm'ı muzaffer edince, dedik ki; "Mallarımız yanında oturup geliştirmeye çalışalım." Hemen Allahu Teâlâ (yukandakı) ayeti indirdi. Ellerimizle kendimizi tehlikeye sokmak ise, malın yanında kalıp geliştirmeye çalışmak ve cihadı terk etmektir." (Ebu Davudi

Bu nedenle, bazı gazvelerde bazı müslümanlar ölünceye kadar savaşmak üzere Resulullah (S.A.S)'e söz vererek düşmanlar üzerine kendilerini atıyorlardı. Ebu Bekir halifeliği döneminde sahabeler, Yalancı Müseyleme'nin surlu sarayını ve bahçesini muhasara ederken bazı müslümanlar kapıları açmak için düşman üzerine kendilerini attılar. Sahabeler bu hareketi kabul ettiler.

İşte gerçek müslümanların cihadı, Allah'ın uğrunda çarpışmayı ve ölmeyi nasıl her şeye tercih ettiklerini görürüz. □


İSTİŞHAD İNTİHARDIR DİYENLERE REDDİYE

22 Ocak 2013, 20:45
Şehadet Eylemi - İstişhad Eyleminin Hükmü?

Şehadet Eylemine İntihar Diyerek Kafirlere Destek Vermek Batılıların literatürlerinde "şehadet" kavramı olmadığından, Müslümanların cihad esnasında şehadeti göze alarak gerçekleştirdikleri eylemleri onlar "intihar" olarak adlandırıyorlar.
Bu isimlendirme bazı İslami zannedilen yayın organlarına da aynen yansıyor ve halkın dilinde "intihar saldırısı" ismi dolaşmaya başlıyor.
Böyle olunca da "İntihar etmek haram olduğuna göre bu insanlar bu fiilleri neye dayanarak yapıyorlar?" sorusu akla geliyor
"Mu'minlerden öyle adamlar vardır ki, ALLAH'a verdikleri söze sadık kaldılar.
 Onlardan kimi (ALLAH yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır." (Ahzab, 23)
Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak, Buhari, Muslim, Tirmizi ve daha başkalarının Enes ibnu Malik (r.anh)'ten rivayet ettiklerine göre, Enes ibnu Malik (r.anh)'in amcası Enes ibnu Nadr (r.anh) Bedir savaşında bulunamayınca: "Rasulullah (s.a.v.)'ın girdiği ilk çarpışmada bulunamadım. Eğer ALLAH bana Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir çarpışmaya katılmak nasip ederse, mutlaka nasıl (kahramanca) hareket edeceğimi görecektir" dedi.
Bu kişi Uhud savaşında şehid edildi. Bu savaşta öldürülünceye kadar kahramanca savaştı.
Bedeninde kimi gürz, kimi kılıç, kimi de ok yarası olmak üzere seksen küsur yara görüldü. Bu ayeti kerime de onun hakkında indirildi. (Bu konudaki rivayeti Buhari, Cihad, 12; Tefsir, Ahzab suresi tefsiri, 3; Tirmizi, Ahzab suresi tefsiri, 2,3'de rivayet etmiştir.)
 Muslim'in naklettiği bir hadise göre Enes ibnu Malik (r.anh)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) Uhud gününde ensardan yedi ve Kureyş'ten iki kişiyle birlikte yalnız bırakıldığında, müşriklerin onun üzerine ok yağdırmaları ve kendilerine doğru yaklaşmaları üzerine: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu.
Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Sonra yeniden üzerine ok atmaya başladılar. Rasulullah (s.a.v.) tekrar: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu.
Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı.
Bu şekilde tam yedi kişi şehid oluncaya kadar devam etti!!!.
Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) yanındaki iki sahabisine: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" diye buyurdu." (İmam Nevevi, MUslim Şerhi'nde hadisin sonundaki: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" ibaresini şu şekilde açıklamıştır: "Yani Kureyşliler, ensara insaf etmedi. Kureyşliler çarpışmaya çıkmazken ensardan olanlar teker teker çarpışmaya çıkarak şehid edildiklerinden böyle denmiştir.")
Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Rasulullah (s.a.v.)'a zarar gelmesini önlemek için müşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Rasulullah (s.a.v.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir. Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.
Enes ibnu Malik (r.anh)'ten rivayet edildiğine göre Bedir'de mUşrikler Müslümanlara yaklaşınca Rasulullah (s.a.v.): "Genişliği göklerle yer kadar olan cennet için kalkın" diye buyurdu. Ensardan Umeyr ibnu'l-Humam: "Genişliği göklerle yer kadar olan bir cennet mi ey Rasulullah?" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Evet" dedi. O da: "Tamam, tamam" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Seni "tamam, tamam" demeye yönelten ne oldu?" diye sordu. O da: "VALLAHi, oranın (o cennetin) ehlinden olma arzusundan başka bir şey değil, ey Rasulullah!" dedi.
Rasulullah (s.a.v.): "Sen oranın ehlindensin!" diye buyurdu. (Umeyr) sonra heybesinden birkaç hurma çıkardı ve onları yemeye başladı.
Sonra: "Ben eğer bu hurmaları yiyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir hayat olur" dedi ve yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar onlarla çarpıştı.!"
(Bunu Muslim, İmare, 145'te rivayet etmiştir.) İmam Nevevi, Muslim Şerhi'nde bu hadisle ilgili açıklamasında şöyle der: "Buradan bir kişinin kafirlerin birliklerinin arasına dalmasının ve kendisini şehadete atmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır.
Bu hareket ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre caizdir ve hiçbir keraheti yoktur."
ALLAHu Teala şöyle buyurur: “İçinde burçları bulunan göğe and olsun; söz verilen kıyamet gününe and olsun; şahidlik edene ve edilene and olsun ki, insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir.
Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, iman etmiş kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!
Bu inkarcıların, iman edenlere kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan ALLAH'a iman etmiş olmalarındandı. ALLAH her şeye şahiddir.” (Buruc :1-9)
Muslim, Sahih’inde, Suheyb’den (r.anh), Rasulullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Sizden önce bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala: “Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder ve sihir yapmayı öğreteyim!” dedi. Kral da öğretmesi için ona bir genç gönderdi. Gencin geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında oturup onu dinliyordu. (Bir gün) sihirbaz, delikanlıyı yanına gelince dövdü. Genç de durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona: “Eğer sihirbazdan korkarsan, “Ailem beni oyaladı!” de; ailenden korkacak olursan, “Beni sihirbaz oyaladı” de!” diye tenbihte bulundu.
O bu halde (devam eder) iken, insanlara engel olan büyük bir canavara rastladı. Kendi kendine, “Bugün sihirbazın mı, rahibin mi daha üstün olduğunu bileceğim!” dedi.
 Bir taş aldı ve, “ALLAHım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür ve insanlar geçsinler!” deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü.
İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı.
Rahip ona: Evet oğlum, bugün sen benden üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın beni anlatma!” dedi.
 Çocuk, anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi ediyor, insanları diğer hastalıklardan da kurtarıyordu. Onu kralın gözleri kör olan bir arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: “Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir” dedi. O da: “Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden ALLAH’tır. Eğer ALLAH’a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!” dedi.
Adam derhal iman etti, ALLAH da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral: “Gözünü sana kim iade etti?” diye sordu. “Rabbim!” dedi. Kral, “Senin benden başka bir rabbin mi var?” dedi. Adam: “Benim de senin de rabbimiz ALLAH’tır!” cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve ALLAH’a iman etmesini sağlayan) gencin yerini de gösterdi. Genç de oraya getirildi. Kral ona: “Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!” dedi.
Genç: “Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren ALLAH’tır!” dedi. Kral onu da yakalatıp işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi.
Ona: “Dininden dön!” denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü.
Sonra genç getirildi. Ona da: “Dininden dön!” denildi. O da bundan kaçındı. Kral, onu da adamlarından bazılarına teslim etti. “Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse tamam, aksi takdirde dağdan aşağı atın!” dedi. Gittiler, onu dağa çıkardılar.
 Genç: “ALLAHım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana yardım et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler.
 Genç yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: “Yanındakilere ne oldu?” dedi. “ALLAH, onlara karşı beni korudu” cevabını verdi.
Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: “Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse tamam, aksi takdirde onu denize atın!” dedi.
Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Genç orada: “ALLAHım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana davran!” diye dua etti. Derhal gemileri alabora oldu ve boğuldular.
Genç yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral: “Yanındakilere ne oldu?” diye sordu. Genç: “ALLAH onlara karşı beni korudu” dedi. Sonra krala: “Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!” dedi. Kral: “O nedir?” diye sordu. Genç: “İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştirir ve: “Gencin Rabbinin adıyla” dersin. Sonra oku bana atarsın. Eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!” dedi.
Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Genci bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: “Gencin Rabbinin adıyla!” dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Genç, elini şakağına, okun isabet ettiği yere koydu ve ALLAH’ın rahmetine kavuşup öldü.
Halk: “Gencin Rabbine iman ettik!” dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti.
Sonra krala gelindi ve: “Ne emredersiniz? VALLAHi korktuğunuz başınıza geldi.
Halk gencin Rabbine iman etti!” denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral: “Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!” diye emir verdi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu: “Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin!” dedi.” (Muslim, hadisi Kitabu’z-Zuhd ve’r-Rekâik’te, Ashab-ı Uhdud, Sihirbaz ve Gencin Kıssası Bâbı’nda rivayet etmiştir. Ahmed, hadisi Suheyb’den RadıyALLAHu Anhu rivayet etmiştir) Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Muslim, Sahih’inde Ashab-ı Uhdud kıssasını rivayet etmiştir.
 Bu kıssada genç, dinin ortaya çıkması için kendisinin öldürülmesini emretmiştir.
 Bu nedenle, dört imam da, Müslümanlar için bir faydanın bulunması halinde, öldürülme ihtimali yüksek dahi olsa kişinin, savaş için kafirlerin safına dalmasına cevaz vermişlerdir.
Dolayısıyla kişinin, cihadın maslahatı için bir işi yerine getirmesine, öldürüleceğine inanmasına rağmen izin verildiğine göre, dinin maslahatının sağlanması ve hem dini hem de dünyayı bozan düşmanın zararının yok edilmesi için bir başkasının ölümüne sebep olacak bir işin yapılması öncelikle geçerlidir.
Zira kişinin kendisini öldürmesi, başkasını öldürmesinden daha büyüktür.” (Mecmuu’l-Fetava, 28/540) ******************************************* Cesaretli Yiğit Adamın ve Küçük Bir Grubun Şehadet Arzusuyla Çok Sayıdaki Düşmana Dalıp Onları Öldürmek ve Yaralamakla Kahretmenin Fazileti 901- İbni Ebi Hatem tefsirinde îkrime veya Said b. Cubeyr'den, o da İbni Abbas'tan:
"İnsanlardan kimileri Allah'ın rızasını kazanmak uğruna canlar satarlar." (Bakara: 2/207)
Yani canlarını Allah yolunda cihad etme ve hakkını yerine getirmek canlarını/nefislerini satın almış ve bu uğurda ölen kişilerdir. [Tefsir'ul-Kurtubi: 1/43. ] 903 Beyhaki'de Sunen'inde rivayet etmiş. Canın satan kişinin Nehavend gününde olduğunu nakleder.
[Es-Sunen'ul-Kubra: 9/46.] 904- İbni Avn, o da Muhammed'ten rivayet etmiş: "Doğu tarafından müşriklerin askerlerinden bir bölük geldi. Ensardan bir adam onlarla karşılaştı. Onlara hücum etti. Safı yardı çıktı. Sonra aynısını yaparak döndü iki veya üçkez daha yaptı. Bir de baktık ki Sa'd b. Hişarr. bunu Ebu Hureyre'ye anlatıyor. Ebu
Hureyre şu ayeti okudu: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki canlarını Allah'ın rızasını kazanmak uğruna satarlar." (Bakara: 2/207) İbni Ebi
Şeybe İbni Ebi Adiyy'den ve ondan rivayet etmiş. (Musannef: 5/322) 905- İbni Ebi Hatem.., Kays b. Ebi Hazım'dan o da Muğire b. Şu'be'den rivayet etmiş. Der ki: Bir gazada idik. Bir adam öne atılıp öldürülünceye kadar savaştı. "Kendini kendi eliyle tehlikeye attı" dediler.
Bu konuda Ömer'e yazdı. Ömer (r.anh) ona yazarak: "Onların dedikleri gibidir. O Allah'ın kendileri hakkında buyurduğu kimselerdendir: "İnsanlardan kimileri de Allah'ın rızasını kazanma uğruna canlarını satarlar" (Bakara: 2/207)
 906- Hakim ve İbni Ebi Hatem, Ebu İshak'tan o da Bera'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki: Bir adam ona: "Ey Ebu Ammare! Allahu Teala'nın: "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız..." (Bakara: 2/195)
Ayetindeki şahıs, düşman ile karşılaşıp öldürülünceye kadar savaşan mıdır?" "Hayır" dedi. Lakin o, günah işleyip, Allah onu bana bağışlamaz diyen adamdır." dedi. [Mustedrek Kitab'ut-Tefsir: 2/275-276; İbni Ebi Halem Tefsir: 1/128.] Hakim "ikisinin şartına göre sahihtir" demiş. 911- Der ki: Şafii (r,aleyh) şöyle dedi: "Ensardan bir şahıs Biri Mauna sahiplerinden geri kalmıştı. Arkadaşlarının öldürüldüğü yer üstünde kuşların toplandığını/uçuştuğunu gördü. Amr b. Umeyye'ye şöyle dedi:
Şu düşmanlara yönelip saldıracağım. Onlar da beni öldürecekler. Ben arkadaşlarımızın öldürüldüğü bir sahneden geri kal(a)mam. Söylediğini (hemen) yaptı ve öldürüldü. Amr b. Umeyye'nin dönüp Rasulullah'a (s.a.v.) bunu anlattı. O da (s.a.v.) onun hakkında güzel şeyler söyledi. Amr'a şöyle dediği de denilmektedir: Sen de ilerleyip saldırsaydın ya? [seriyye olarak gönderdi. 1117 Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100 ] 913- Bir çok kişi Tabii'nin tabiinin alimlerinden Kasım b. Muhaymire'den: "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız." (Bakara: 2/195) Ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiş.
Der ki: Tehlike, Allah yolunda infakı/harcamayı terketmektir. Biradam on bin kişiye de saldırsa yine bunda (bir) beis yoktur, 914- İbni Ebi Şeybe iyi bir isnad ile Mucahid'ten rivayet etmiş. Der ki: Düşman ile karşılaştığınızda onlara (direnip) saldırınız. Çünkü bu ayet infak konusunda nazil olmuştur. [Musannef: 5/331]
Bunun aynısı (veya benzeri) : [1086] Said b. Mansur, Sünen: 2/3/166; İbni Cerir Tefsir: 3/583. [1087] İbni Cerir Tefsir: 3/584. [1088] a.g.e: 3/583-586. [1089] a.g.e: 3/585-586. [1090] a.g.e: 3/586. [1091] a.g.e: 3/584. [1092] a.g.e: 3/587. [1093] a.g.e: 3/586 [1094] Beğavi Tefsir: 1/438. Ve'başkaları rivayet etmiş. [Said b. Mansur Mücahid'ten: 2/3/166 ve İbni Cerir tefsirinde: 3/583'de tahric etmiştir]
924- Sahihayn'de Yezid b. Ebi Ubeyd'ten. Der ki: Seleme b. Ekva'ya (r.a.) dedim ki, Hudeybiye günü Rasulullah (s.a.v.) ile ne üzere biat ettiniz? "Ölüm üzerine" diye cevap verdi [Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi, Babu Gazvet'il-Hudeybiy-yeti: 7/449, H. no: 4169; Kitab'ul-Ahkam, Babu Keyfe Yubayi'ul-îma-mu en-Nase: 13/193; Muslim Kitab'ul-İmare, Babu İstihbabu Mubayeat'il-İmam el-Leyş: 3/1486, H. no: 1860] (İbn Nehhas ; Cihad : Cilt :1)
ALLAH yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü ALLAH güzellik ve iyilik edenleri sever." Bakara 195
 Bunun için: ALLAH yolunda infak da yapın. Mal hazırlayıp harp ihtiyaçlarına sarfedilmek üzere vergi, yardım verin. Fakat yalnız mal kazanmak sevdasına düşüp de, Kendi kendinizi tehlikeye de bırakmayın. Sadece para kazanma ve istirahat etme sevdasının, insanları, esirlik istilası ve mahkûmluk gibi büyük tehlikelere düşüreceğini, bu tehlikenin önüne geçmenin ancak ALLAH yolunda harbetmek ve harbe alışmakla mümkün olacağını unutmayın.
Bu âyetin gelişi ve nuzul sebebi, ALLAH yolunda harb ve çarpışmadan ve o uğurda mal harcamadan kaçınmanın bir tehlike olduğunu hatırlatmak içindir.
Tirmizi ve Ebu Davud'da da, tahric olunduğu üzere rivayet ediliyor ki: "Emeviler devrinde Abdurrahman b. Velid kumandasında bir İslâm ordusu, Kostantiniye yani İstanbul şehrine gaza etmişti. Ebu Eyyub el-Ensarî hazretleri de bu askerler arasındaydı. Rumlar şehrin surlarına arkalarını dayamışlardı.
 O sırada müslümanlardan bir zat, kaledeki düşman üzerine açıktan hücum etmiş, bunu gören İslâm cemaati: 'Bırak, bırak! Lâilahe illALLAH, kendi kendini tehlikeye atıyor.' demişlerdi.
 Bunun üzerine Hz. Ebu Eyyûb el-Ensarî: 'Ey müslümanlar! Bu âyet biz Ensar topluluğu hakkında nazil oldu. O vakit ki ALLAH Peygamberine yardım etti ve dini olan İslâm'ı galibiyete mazhar kıldı.
 O zaman biz artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım mı? demiştik. ALLAH Teâlâ: 'ALLAH yolunda sarfediniz. Kendi kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayınız.' (Bakara, 195) âyetini indirdi.
Bundan dolayı kendini tehlikeye atmak, mallarımızın başında durup, onları ıslah ile uğraşmamız ve cihadı terketmemizdir.' demiştir.
Bunun üzerine hiç durmayıp ALLAH yolunda cihada girişmiş ve nihayet 90 küsur yaşlarında , İstanbul'un fethi için mücadele ederken şehid olmuştur. Kabrini ise vasiyeti üzerine İstanbul surlarına yakın bölgede defnolunmuştur." Ebu Eyyub el-Ensarî böylece kendini tehlikeye atmanın, ALLAH yolunda cihadı terketmek demek olduğunu ve âyetin bu hususta nazil olduğunu haber vermiştir.
 İbnu Abbas'tan, Huzeyfe'den, Hasen, Katâde, Mucâhid, Dahhak'tan da böyle rivayet edilmiştir. Bera' b. Âzib ve Ubeyde es-Selmanî hazretlerinden, "Elleriyle kendini tehlikeye atmak, günah işlemekle mağfiretten ümidi kesmek" demek olduğu da rivayet edilmiştir.
Bunun, infak karinesiyle: "Harcamada israf edip, yiyecek, içecek bulamayacak dereceye vararak telef olmak" mânâsına olduğu da söylenmiş, "Düşmana tesir etmeyecek bir şekilde harbe atılmak" demek olduğu da belirtilmiştir ki Ebu Eyyub'un itiraz ettiği ve nuzul sebebini söylediği cemaatin görüşü de bu idi. "Sebebin özel oluşu, hükmün genel oluşuna engel olmayacağından" ve bu mânâların toplanmasında da çelişki ve terslik bulunmadığından âyetin tamamına şamil olması da caizdir.
Bunun için İmam Muhammed, "Siyer-i Kebir"inde der ki: "Tek başına bir adam, bin kişiye hücum edecek olsa, eğer kurtulma veya düşmanı kırma ve tesir etme ümidi varsa, sakınca yoktur. Kurtulma veya düşmanı kırma ümidi yoksa mekruhtur. Çünkü müslümanlara bir faydası olmaksızın kendini ölüme atmış olur. Bunu yapacak olan kimse ya kurtulmak veya müslümanlara bir faydası bulunmak ümidi olursa yapmalıdır. Kurtulma ve düşmanı kırma ümidi olmadığı halde diğer müslümanlara cesaret versin ve böylece düşmanı tepelesinler diye misal gösterilecek bir örnek olmak üzere yaparsa sakınca yoktur.." Bu yasaklama sahihtir. Bundan dolayı dine veya mu'minlere hiçbir menfaati olmaksızın kendini öldürmek uygun değildir. Fakat kendini öldürmede dine ait bir menfaat varsa; o zaman da bunu yapmak, pek şerefli bir makam olur ki Cenab-ı ALLAH, Rasulullah'ın ashabını bununla övmüştür. "ALLAH, mu'minlerden canlarını ve mallarını kendilerine cennet vermek üzere satın aldı. Onlar ALLAH yolunda savaşırlar da öldürürler ve öldürülürler." (Tevbe, 111). Yine: "ALLAH yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri yanında rızıklanırlar." (Âl-i İmrân, 169) buyurmuştur. Ebu Eyyûb el-Ensarî hazretleri de bu makamı göstermiştir. Bundan dolayı sırf huzura düşkünlükte tehlike bulunduğu gibi, harp bakımından da tehlike bulunabilir. O da düşmana tesir icra etmeyecek, boş yere bir müslümanı yok edecek olan husustur.
Müslümanlara faydası olmadığı gibi aksine zararı bilinirse, o zaman harbe atılmak ve kendini öldürmek hiç caiz olmaz. Fakat insanlık gafleti, harbi, mutlak bir tehlike zannedebileceği için; bu âyet mal kazanacağız, rahat edeceğiz diye dalıp, cihadı terketmenin tehlike olduğunu hatırlatma hususunda nâzil olmuş ve o şerefli makamı göstermiştir.
Demek ki barış tehlikesi, ibare ile; savaş tehlikesi de işaret ile hatırlatılmıştır.
Ey müminler!
Bunlara dikkat edin, ve her hususta iyilikle muamele edin, yaptığınızı güzel apın, sizden asıl istenen, iyiliktir. Çünkü, ALLAH hep iyilik edenleri sever. Bunun için harcamayı da en güzel şekilde yapın ve herhangi bir kötülüğü, en güzel biçimde ortadan kaldırın. Aynı ile karşılık vermeyi, daha güzeli mümkün olmadığı zaman yapın. Kötülüğün cezası kötülük ise de, "Sen kötülüğü en güzel iyilikle bertaraf et." (Muminûn, 23/96) emri gereğince kötülüğü de en güzel şekilde savın. Harbi de en güzel sebep, en güzel vasıta kabul edip en güzel şekilde yapın ve ancak ALLAH yolunda yapın.
Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir Bakara 207
Hz. Ömer , Hz.Ali , Abdullah b.Abbas , Ebu Hureyre ve Hasan-ı basri'den nakledilen görüş : Canını Allah yolunda adayarak cihad eden ve iyiliği emredip kötülükten sakındıran herkesi ifade etmektedir.
Muğire diyor ki : "Ömer b. El-Hattab , bir ordu gönderip bir kaleyi kuşattı. Becile kabilesinden bir adam , ordunun önüne geçip düşmanla savaştı ve öldürüldü. İnsanlar onun hakkında çokça konuştular ve "Kendisini eliyle tehlikeye attı" dediler. Bu konuşmalar Ömer b. El-Hattab'a ulaştı. O da "Yalan söylüyorlar . Aziz ve Celil olan Allah : “İnsanlardan öylesi de vardırki Allahın rızasını kazanmak için canını verir. Allah kullarına karşı çok merhametlidir” buyurmadı mı ?” dedi .
 Ebu Hureyre ‘de , Hişam b. Amirin , düşmanın saflarına hücum ederek onların saflarını yardığı zaman onun hakkında "Kendisini eliyle tehlikeye attı" diyen kimselere karşı da bu ayet-i kerimeyi okumuştur. Hasan-ı Basri bu ayeti okuduktan sonra şunları söylemiştir : “Bu ayetin kimin hakkında indiğini biliyormusunuz ? Bu ayet şöyle bir Müslüman hakkında inmiştir. O , bir kafirle karşılaşır ve ona “ La İlahe İllallah” de . Bunu söylediğin taktirde , canını ve malını da korumuş olursun . Ancak canın ve malın hakkında cezayı hak etme durumun hariçtir…” der. Kafir ise bu sözü söylememekte diretir. Müslüman da “ Vallahi ben kendimi Allaha satıyorum “ der. İlerler ve onunla öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu ayet bu gibi müslümanlar hakkında nazil olmuştur.
Taberi de ayetin genel ifadesini göz önünde bulundurarak bu son izah şeklini tercih etmiş ve ayetin her iyiliği emredip kötülüğe mani olanları ifade ettiğini , bu itibarla Suheyb'in ve ebu Zer’in de burada zikredilen insanlara dahil olduklarını söylemiştir. (Taberi Tefsiri. c:1 sayfa 510) Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sh. 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir: "Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur...
Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesap ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevap alacağını umarım.
 Yine Maliki alimlerinden İbnu Huveyz Mikdad şöyle demiştir: "Bir kişinin bir gruba yahut kalabalık bir asker topluluğuna saldırması konusuna gelince: Bu kişi eğer kendisinin öldürüleceği ama bununla birlikte düşmana zarar verebileceği veya başarılı çarpışma yapabileceği ya da Müslümanların yararına olacak bir etki yapabileceği kanaatini taşıyorsa bu hareketi caiz olur." Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Rasulullah (s.a.v.)'a zarar gelmesini önlemek için müşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Rasulullah (s.a.v.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir.
Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.
Çağımızın meşhur alimleri de aynı şeyi vurgulamaktadırlar. İşte Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle: "Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi.
Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkitler ve lanetler yağdırmaya başladı...
Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler.
Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı.
 Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arap toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir.
 İsrail zihinleri yahudileştirdi.
 Medya,
Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi.
 Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi.
Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık...
Allah svt basıret versın
Selam hıdayete tabı olanlaradır (Taha 47)
Cengiz Karakuş

1 yorum:

  1. Vallahi ben kendimi Allaha satıyorum “ der. İlerler ve onunla öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu ayet bu gibi müslümanlar hakkında nazil olmuştur. Taberi de ayetin genel ifadesini göz önünde bulundurarak bu son izah şeklini tercih etmiş ve ayetin her iyiliği emredip kötülüğe mani olanları ifade ettiğini , bu itibarla Suheyb'in ve ebu Zer’in de burada zikredilen insanlara dahil olduklarını söylemiştir. (Taberi Tefsiri. c:1 sayfa 510) Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sh. 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir: "Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur... Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesap ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevap alacağını umarım.
    https://www.facebook.com/notes/huseyin-sasmaz/isti%C5%9Fhad-intihardir-diyenlere-reddiye/10151248682372945

    YanıtlaSil