28 Nisan 2015 Salı

RIZKI TAKDİR EDEN DE VEREN DE SADECE ALLAH'TIR


Dünyada her canlıya olduğu gibi insana da rızkını takdir eden ve veren sadece Allahu Teâlâ'dır. Akıl, güç ve iradeden yoksun ufacık bir böcek bile bir taş kovuğunda dahi olsa rızıksız kalmıyor. Rabbımız ona rızkını bir şekilde mutlaka gönderiyor. Rızık kesinlikle Rabbımızın elindedir. Zira Rabbımız rızkı Ben takdir ediyorum, Ben dağıtıyorum diyor. 
Şöyle buyuruyor :
 "Muhakkak ki Rabbın rızkı dilediğine çok, dilediğine az verir. Şüphesiz ki o, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür."
(İsra : 30)

Geçim endişesi ile çocuklarınızı öldürmayin. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz." (İsra : 31)

Rızık hususunda müslümanlar genelde ağızlarıyla rızkın Allah'ın elinde olduğunu söylüyorlar, ama bu, hakiki bir iman seviyesinde görülmüyor. Zira bir noktada meselâ; "Bu malı nereden aldın?" diye sorulduğunda, "Allah'a çok şükür Rabbım verdi" demiyor. "Bu' iş için çok çalıştım, plan yaptım, bu konuda uzmanlaştım, bu yüzden çok kazandım" diyorlar. Müslümanlarda bu kanaat ya da yanlış anlayış maalesef çok yaygınlaştı. Bunun en önemli sebeblerinden birisi de: halkın dinlerini kendilerinden öğrendikleri hoca ya da alim diye bilinen kimselerin yanlış anlayış ve anlatımlarıdır. Diyorlar ki; "Her ne kadar rızık Allah'ın elinde olsa da çalışmadan rızık gelmez. Rızkın gelmesi senin çalışmana bağlıdır. Az çalışan az, çok çalışan çok rızık elde eder, hiç çalışmayan ise hiç rızık elde edemez. Onun için insan işinden gücünden olacak davranışlardan uzak durmalı, yoksa aç kalır." işte böyle düşünüyorlar. Sanki rızkımız Allah'ın
elinde değil de devletin ya da işverenin elindedir.!..

Buna binaen günümüz insanları ne kadar çalışırsan o kadar mal, mülk rızık sahibi olursun, kanaatına sahip oldular. Halbuki İslâm akidesine göre rızkı çok ya da az veren Allahu Teâlâ'dır, başkası değil.. Bunun böyle olmasının sebebi de sadece O'nun dilemesidir, başkası değil.. Zira rızkın az ya da çok oluşu da Allah'a kullukla imtihanın bir konusudur. Buna rağmen müslümanlar bilhassa günümüzde rızık hakkında öylesi bir kötü kanaata düştüler. Bu kanaat müslümanlara nereden geldi? Zira önceleri onlarda böylesi bir kanaat yoktu. Bunun sebebi müslümanların İslâm akidesi ve dinini anlamak ve yaşamakta gösterdikleri zaafiyet neticesinde imanlarının tadını tadamayışları, buna bağlı olarak da iç ve dışarıdaki kâfirlerin ahlâkı ile ahlâklanmalarıdır. Zira Yahudi ve Hristiyan din adamları cenneti bile rüşvetle satıyorlar. Allah'ın dinini, hükümlerini az bir pahaya bile tahrif ediyorlardı. Yani menfaat uğrunda hükümlerle oynuyorlardı. İşte bu huy bir çok müslümana da sirayet etti. Meselâ; zekat vermemek için, zekat zamanı gelince elindeki parayı bir başkasına borç vererek aklı sıra hile yapıp zekat sorumluluğundan kurtulacağını sanıyor. Halbuki daha önceleri müslümanlar zekat ve hatta sadakayı vermekten kaçmak için değil onları vermek için koşuyorlardı. Sadaka vermek müslümanlar için bir huzur ve saadet vesilesi idi. Müslüman Allah için uygun bir yere sadaka verebildiğinde kendisini mutlu hissediyordu.. Günümüzde ise değil başkasına Allah için mal vermek, bilakis başkalarının hakkını bile alabilmekte, hatta gerekirse onun için o insanı öldürmekte mutluluk arıyorlar.

İşte bu çarpık zihniyet, insanı en
vahşî hayvanlardan bile acımasız, vahşî mahluk kılmaktadır. Ve insanlığa bu vahşeti yaşatmaktadır. Pazusu kuvvetli olan bir avuç kapital sahibi azınlık, dünyadaki mustaz'af (zaafa uğramış) insanların mallarını çalmak, talan etmek yani sömürmek için gerektiğinde o insanları en modern silahlarla toplu halde öldürmek uğraşısı ve de yarışı içindedirler. Bir ahtapot gibi sömürü ağı ile dünyayı kuşatmış durumdalar. Özellikle de müslümanların petrollerini, madenlerini, servetlerini çalıyorlar ve onları öldürüyorlar. O kadar çok sömürmelerine rağmen gözleri hiç doymuyor. Bu gözü doymazlığın, bu açgözlülüğün, bu vahim tamahın sebebi nedir?..

İşte bunun asıl sebebi; rızkın kişinin kendi çalışmasına bağlı olduğu anlayışıdır. Çalışırsan rızık olur, çalışmazsan aç kalırsın, verirsen biter yine aç kalırsın.. Onun için haklı haksız, helâl haram demeden mala, mülke ulaşmaya çalış, anlayışıdır. Aslında bu insanın yapısında var olan bekâ içgüdüsünden kaynaklanan, hayatta tutunma, mal-mülk sahibi olma tutkusuna esir olma halidir. İşte bu anlayış ya da mal tutkusu, insanları gözü dönmüş vahşî mahluklar haline getirmektedir.

İnsanlığı bu vahşetten ancak İslâm akidesi kurtarır. Zira bu akide insan yapısındaki diğer bütün duygu ve ihtiyaçları Allah'tan gelen bir ölçü ile terbiye edip insanı vahşetten temizlemiştir. Rızkın Allah'ın elinde olduğunu, az ya da çok rızık verenin ancak Allah olduğunu, az ya da çoklukla imtihan edildiğini bildirerek, insanda kanaat, sabır ve hatta cömertlik, ikramda bulunma faziletlerini yerleştirmiştir. Yani vahşet hastalığını temelden tedavi etmiştir. Kanaat, sabır, cömertlik, kendisi mala muhtaç iken başkasına ikramda bulunma faziletleri ile vasıflı bir ümmet inşaa etmiştir. İnsanlık gerçek insanlığı, hayrı işte bu ümmet elinde görmüştür. Bu İslâm akidesi anlaşılıp yaşandıkça, bu faziletler var olacaktır. Bu akide üzerine devlet kurulup aleme taşıdıkça, bu faziletler de yaygınlaşacak, sömürgeci ahtapot görünümlü pis kâfirlerin zulmü ve zulümatı ortadan kaldırılacak, alem İslâm'ın nuru ile tekrar aydınlanacaktır, dün olduğu gibi..

Evet kapitalist ya da materyalist rızık anlayışından doğan aşırı mal sevgisi, sanki insanın tabiatını dejenere edip vampir tabiatlı kılmaktadır. Daha kârlı olduğunu gördüğü için fabrikadaki binlerce içşiyi, zorunlu parasız izine çıkartıp, binlercesini tamamen işten çıkartıp da onlara vereceği parayı faize yatıran, binlerce kişinin çoluk ve çocuğu ile aç-susuz-hasta kalması pahasına faizden elde edeceği kârları salyası aka aka hesap eden vampir işadamlarına bakın; devletin geliri olursa hemen ona çullaşan, devletin borcu olursa hemen malını dışarıya kaçıran vampir kapitalistlere bakın; insanlığın ne kadar alçalabileceğini, vahşileşebileceğini, vampirleşebileceğini görürsünüz..

Mukayese için bir de insanlığın güzide asrına, saadet asrına bakın; orada gerçek insanlıktan örnekler göreceksiniz. Zengin de olsa vahşileşmeyip de Allah için mal harcamakta yarışan, fakirlere, muhtaçlara ikramlarda bulunan, İslâm Devleti'ne yardım eden, hatta kendileri muhtaç iken başkalarını kendi nefislerine tercih eden fazilet nişanelerini göreceksiniz. Gerektiğinde devlete Allah yolunda cihad için malının üçte birini, yarısını hatta tamamını getirip gönül rahatlığı ile veren bundan da sürür duyan güzide insanları görürsünüz. Zira onlar bu işlerin ebedi hayat olan ahirete yatırım olarak görüyorlardı. Allah'ın şu sözüne kulak veriyorlardı:

"Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine daha da fazla verir. Allah geniştir, her şeyi bilir. Mallarını Allah yolunda hayra verip de sonra başa kakmayan, onların gönlünü kırmayan kimselerin Allah katında kendilerine has mükâfaatları vardır. Onlara korku olmadığı gibi, onlar üzülmeyecektir." (Bakara : 261-262) 

İslâm akidesindeki rızık anlayışından uzaklaştıkça vampirleşen kişilerin kafalarında da kalplerinde de yerleşen tek şey para sevgisidir. Bu sevgi onu Kabe gibi kutsal bir yerde anne gibi kutsal bir varlıkla 70 defa zina yapmaktan daha kötü bir vakıa olarak, Allah ve Resulü ile savaş olarak vasıflandırılan faize koşturmaktadır ve faizi savundurmaktadır Boşuna dememişler; "Para insanın aklında olursa, ya kölesi ya da delisi olur" Kur an da da faiz alanların mezardan şeytan çarpmış gibi kalkacakları bildiriliyor (Bakara : 275) Onlar daha mezara gitmeden şeytan çarpmışa dönüyorlar, ya da deliriyorlar, ya da stres içinde bunalıma düşüyorlar..

Islâm akidesindeki rızık anlayışı, insanı cömert kıldığı gibi kanaatkâr ve sabırlı da kılıyor. Rızkı dar olunca ortalığı velveleye vermiyor. Sabrediyor, hatta şükrediyor. Rızkının darlığını dışarıya bile yansıtmama olgunluğuna eriştiriyor.. İffetlerinden dolayı, fakirliklerini ne bir şikayet konusu kılıyorlar ne de bir duygu sömürüsü..

Rızkın kendi çalışmasına bağlı olduğunu zanneden kişi, Allah'ın ona bol rızık vermesi durumunda hakkı olmayan
bir üstünlük iddiasında bulunup şımarır, azar.

 "(Onların asıl durumunu) bilmeyen, iffetten dolayı gösterdikleri tok görünümlerine bakarak onları zengin sayar. Sen onları görünce, yüzlerinden tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler." (Bakara : 273) 

Rızkın Allah'ın elinde olduğunu, iman ettikleri sürece müslümanlara geçim dert olmuyordu. Çünkü mal-mülk onların kalplerinde değil ellerinde idi. Ellerine geçerse helâl yolda harcıyorlardı, ellerine geçmezse yine hallerine şükrederek sabrediyorlardı, dert etmiyorlardı. Zira onlar Allahu Teâlâ'nın şu hitabına kulak veriyorlardı :

"Andolsun ki biz sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile imtihan eder, deneriz. Sen sabırlı davrananları müjdele." (Bakara : 155)

Rızkın kendi çalışmasına bağlı olduğunu zanneden kişi, Allah'ın ona bol rızık vermesi durumunda hakkı olmayan bir üstünlük iddiasında bulunup şımarır, azar. Kârun gibi olur.. Bakınız Allahu Teâlâ ibret olsun diye onun durumunu nasıl tasvir ediyor :

"Karun Musa’nın kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarını güçlü, kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki; Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiğinden sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez. Karun ise; O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendisinden önceki nesillerden daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir). Derken Kârun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar; Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı, hakikat şu ki o çok büyük bir devlet sahibidir, dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler : Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir. Nihayet Biz onu da sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler; Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da verir, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazlarmış, demeye başladılar. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkibet, takva sahiplerindir." (Kasas : 76-83) 

Rızkın sadece Allah'ın elinde olduğuna şeksiz şüphesiz iman edenler, Allah'ın meselâ şu emrine icabet ederek, malını Allah yolunda infak etmekten tereddüt etmezlerdi:

"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse gözünüzü yummanız hariç, severek alamayacağınız derecede kötü ve değersiz şeyler vererek sakın hayır yapmaya kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övülmüştür. Şeytan sizi fakirlikle tehdit eder (korkutur) ve sizin cimri olmanızı emreder. Allah ise size katından bir mağfiret ve lütuf vaadeder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir." (Bakara : 267-268)

"Bir gün Ali (r.a) kapıda bir dilencinin durduğunu gördü. Oğlu Hasan veyahut Hüseyin'e; "Annene git, kendisine verdiğim o altı dirhemden birini sana versin, getir şu fakire ver" dedi. Çocuğu gidip döndükten sonra; "Annem o altı dirhemi un almak üzere sakladım, diyor." dedi. Bunun üzerine Ali (r.a); "Eğer kişi elindeki paradan çok Allah'a güvenmezse, imanı gerçek bir iman değildir. Git annene söyle, o altı dirhemin hepsini göndersin" dedi. Fatıma da o altı dirhemin hepsini gönderdi. Ali (r.a) onu dilenciye verdi. Ali (r.a) daha içeri girip elbisesini çıkarmamışken, satmak üzere bir devenin yularından tutup çeken bir adam yanından geçti. Ali; "Deveni kaça satıyorsun?" diye sordu. Adam, "Fiatı, yüzkırk dirhem" dedi. Ali, "Parasını sonra almak üzere deveyi kapıya bağla" dedi. Adam da deveyi bağlayıp gittikten sonra bir başka adam geçip, "Bu deve kimindir?" diye sordu. Ali, "Benimdir" dedi. Adam, "Kaça satıyorsun?" diye sordu. Ali, "İkiyiz dirheme" dedi. Adam da "Kabul" diyerek hemen parasını çıkartıp verdi ve deveyi çekip götürdü. Ali de alacaklısının parasını verdikten sonra artan altmış
dirhemi götürüp Fatıma (r.anha)'ya verdi. Fatıma, "Bu ne parasıdır?" diye sordu. Ali, "Bu, Allahu Teâlâ'nın Kim bir iyilik yaparsa, ona o iyiliğinin on katı verilir"" diyen peygamberinin diliyle, bize vereceğini vaad buyurduğu paradır" dedi." (El-Kenz-ul Ummal, c.3, s.311, İbni İshak)

Rızkın Allah'ın elinde olduğuna iman eden kişide başkasına karşı hasedi, çekememezliği ve tamahkârlığı tedavi ettiği gibi kendisi zaruret içinde iken bile başkalarını kendisine tercih etme makamına ulaştırır, felaha erenlerden kılar. Allahu Teâlâ'nın vasfettiği şu kimseler gibi:


"Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve göğüslerine imanı yerleştirmiş olanlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Ve onlara verilenlerden ötürü içlerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları, kendilerine tercih ederler. Her kim nefsinin tamahkârlığından koruna-bilmişse, işte onlar felaha erenlerin kendileridir." (Haşr: 9)

Rızkı kendi çalışmalarında görenlerin başında gelen kâfirler ise, mala düşkün ve de tamahkâr, aç gözlü oluşlarından dolayı daha çok mal sahibi olmak için, daha çok sömürmek için insanları kula kulluktan, zulüm ve zulümattan kurtarmak için gönderilen Allah yolu olan İslâm'dan uzaklaştırmak maksadı ile mallarını harcarlar ve harcayacaklar. Fakat mağlup olup kalplerinde bir hüzün olacaktır. Rabbımızın buyurduğu gibi :

 "Şüphesiz ki inkâr edenler, mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. (Fakat) sonunda bu, onlâra yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme sürükleneceklerdir." (Enfal: 36)

İşte ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve diğer küfür devletleri müslümanları ezmek, sömürmek ve vazgeçirmek için kredi vererek, propaganda yaparak, silah imal etmek gibi çeşitli üsluplarda paralar harcıyorlar. Ancak İnşaallah Hilâfet Devleti kurulunca, onların bu amelleri kursaklarında kalacak ve mağlup olacaklar. Yeter ki müslümanlar İslâm akidesine gereği gibi bağlanıp onun gereği olan dinlerini yaşamaya ve de hakim kılmaya çalışsınlar. Muhakkak ki istikbal İslâm'ın, zafer mü'minlerin olacaktır. Kâfirler ise hüsran olacaklardır.

Bütün bu izahlarla anlatmak istediğimiz, rızkın çalışmaya bağlı olduğu, rızkı verenin kişinin işi, dükkanı ya da işvereni olduğu anlayışının yanlışlığını, kişide oluşturduğu kötü hal ve sıfatları görerek müslümanların bu yanlışı terk etmeleridir. Müslümanlara yakışan çalışmayı, rızka ulaşmak için Allah ın bir emri olarak, şerî bir hüküm olarak bilip amel etmeleri, ancak rızkı takdir eden ve de verenin ancak Allah olduğuna inanmalarıdır. Allah'ın emri gereği çalışır ancak rızkı elde edemiyebilir. Allah'ın emri gereği savaşılır ancak zafer de kazanılamıyabildiği gibi.. Çünkü zafer ancak Allah ın katındadır. Bunun gibi rızık da ancak Allah'ın katındadır. Dilediğine verir, dilediğine az, dilediğine çok verir. Çalışmak rızkın sebebi değil, rızka ulaşılan hallerden bir haldir. Sebebi olsa idi, hiç çalışmayan kimseler asla rızka ulaşmamaları gerekirdi, ya da az çalışan az, çok çalışan çok rızık elde ederdi. Ancak pratikten de görüldüğü gibi vakıa öyle değil.. Miras gibi, bahşiş gibi çalışmadan rızık gelmekte, çok çalıştığı halde az gelmekte, bazen de hiç rızık gelmemekte..

Pratikten de görüldüğü gibi, rızkı getirenin çalışma olduğuna iman, kişinin ufkunu nasıl daraltmakta ve o kişiyi nasıl cimri kılmaktadır.. Rezzak olanın yani rızkı bizzat verenin Allahu Teâlâ olduğuna, çalışmanın rızkın hallerinden bir hal olduğuna iman da
rızık bakımından kişinin ufkunu nasıl genişletmekte, ona iman edenleri nasıl rahatlatmaktadır. İşte rızkı getirenin çalışma olduğuna iman eden her kesimden kimseler, işlerinden çıkartırlar ya da ticaretlerine mani olunursa açlıktan öleceklerine itikad eder duruma düşmüşlerdir. Onun için böylesinin rızkı elde etmek hususunda ufukları dar olduğu için ne kadar yüksek mevkilere gelseler, ne kadar çok mala sahip olsalar da yine dar bir hayatta yaşarlar.

Buna göre Allah'ın rezzak olduğuna dair iman, rızkı temin için Allah'ın beyan ettiği yolda çalışmayla birlikte olunca, tembel olmayı ve yan gelip oturmayı değil, rızık hususunda geniş bir bakış ufkuna sahip olmayı meydana getirir. İşte bize bunu kazandıran, rızkı takdir edenin de verenin de sadece Allahu Teâlâ olduğunu beyan eden delâleti katı ayet-i kerimelerden bir kaçı:

 "Rızkını taşımayan (yeryüzünde) nice canlılar vardır. Allah onları ve sizi rızıklandırır. O, işiten ve bilendir." (Ankebut: 60) 

"Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah üzerinedir. Allah onların yerleştikleri yeri ve barındıkları yerleri ve saklandıkları yerleri de bilir. Her şey Kitabı Mübindedir." (Hûd : 6) 
"Şüphesiz ki Allah, çok çok rızık verendir. O, sonsuz kudret sahibidir." (Zariyat: 58) 

"Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır." (Bakara: 212)

 "Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir. " (Ra'd : 26)

 'Çocuklarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin. Onları ve sizi Biz rızıklandırıyoruz." (İsrâ : 31)

"Onlar, Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan rızıktan hiç bir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen şeylere tapıyorlar." (Nahl: 73)


"Allah size verdiği rızkı kesiverse, sizi kim rızıklandıracak? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durmaktadırlar." (Mülk: 21)

Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini zikredin (hatırlayın). Gökten ve yerden Allah'tan başka sizi rızıklandıran bir yaratıcı mı var? O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. Öyle ise nasıl Allah'ı bırakıp şirke koşuyorsunuz?" (Fatır: 3)

Şu halde ey mü'minler! Madem ki her canlının olduğu gibi bizim ve çoluk çocuğumuzun rızkını veren sadece kendisinden başka ilah ve rezzak (rızık verici) olmadığına şehadet ettiğimiz Allahu Teâlâ'dır. Öyle ise niçin rızık endişesi ile Allah'ın dinini tekrar hakim kılmak, böylece zilletten kurtulup izzete ve ahirette saadete kavuşmak için çalışmaktan, mücadele etmekten geri duruyorsunuz?!. Haydin, bu yersiz, mesnedsiz endişeyi yani rızık endişesini kalplerimizden tamamen söküp atalım, rızık ve zaferde sadece Rabbımız Allahu Teâlâ'ya tevekkül ederek kendimizi tüm İslâm ümmetini hatta insanlığın içinde bulunduğu şu zillet ve zulümattan kurtarıp izzet ve aydınlığa kavuşturacak olan İslâm'ı hayatı başlatacak ve aleme hidayet, nur olarak taşıyacak olan ve de farz olan Raşidi Hilâfet Devleti'ni kurmak için ihlas ve azimle elbirliği ile hep beraber çalışalım. Çalışalım da Rabbımızın rızasına nail olarak kurtuluşa erenlerden olalım.!.. Allah, Yolunun yolcularına Yar ve yardımcıdır..□






**************************************************************

9 yorum:

  1. Şu halde ey mü'minler! Madem ki her canlının olduğu gibi bizim ve çoluk çocuğumuzun rızkını veren sadece kendisinden başka ilah ve rezzak (rızık verici) olmadığına şehadet ettiğimiz Allahu Teâlâ'dır. Öyle ise niçin rızık endişesi ile Allah'ın dinini tekrar hakim kılmak, böylece zilletten kurtulup izzete ve ahirette saadete kavuşmak için çalışmaktan, mücadele etmekten geri duruyorsunuz?!. Haydin, bu yersiz, mesnedsiz endişeyi yani rızık endişesini kalplerimizden tamamen söküp atalım, rızık ve zaferde sadece Rabbımız Allahu Teâlâ'ya tevekkül ederek kendimizi tüm İslâm ümmetini hatta insanlığın içinde bulunduğu şu zillet ve zulümattan kurtarıp izzet ve aydınlığa kavuşturacak olan İslâm'ı hayatı başlatacak ve aleme hidayet, nur olarak taşıyacak olan ve de farz olan Raşidi Hilâfet Devleti'ni kurmak için ihlas ve azimle elbirliği ile hep beraber çalışalım. Çalışalım da Rabbımızın rızasına nail olarak kurtuluşa erenlerden olalım.!.. Allah, Yolunun yolcularına Yar ve yardımcıdır..□

    YanıtlaSil
  2. "Karun Musa’nın kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarını güçlü, kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki; Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiğinden sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez. Karun ise; O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendisinden önceki nesillerden daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir). Derken Kârun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar; Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı, hakikat şu ki o çok büyük bir devlet sahibidir, dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler : Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir. Nihayet Biz onu da sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler; Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da verir, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazlarmış, demeye başladılar. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkibet, takva sahiplerindir." (Kasas : 76-83)

    YanıtlaSil
  3. Hayatınızı değiştirecek bir video ...

    https://www.facebook.com/josefislam.com.tr/videos/1764079923890412/

    YanıtlaSil
  4. Ham fikir üreten şeytanın tuzağına düşmemek için Kurana başvuracaksın.
    Cennete giden yol şart.
    Cenneti kazanmak onay ve red meselesidir.
    http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/01/cennet-garanti-belgesi.html
    RIZKI TAKDİR EDEN DE VEREN DE SADECE ALLAH'TIR
    Şu halde ey mü'minler! Madem ki her canlının olduğu gibi bizim ve çoluk çocuğumuzun rızkını veren sadece kendisinden başka ilah ve rezzak (rızık verici) olmadığına şehadet ettiğimiz Allahu Teâlâ'dır. Öyle ise niçin rızık endişesi ile Allah'ın dinini tekrar hakim kılmak, böylece zilletten kurtulup izzete ve ahirette saadete kavuşmak için çalışmaktan, mücadele etmekten geri duruyorsunuz?!. Haydin, bu yersiz, mesnedsiz endişeyi yani rızık endişesini kalplerimizden tamamen söküp atalım, rızık ve zaferde sadece Rabbımız Allahu Teâlâ'ya tevekkül ederek kendimizi tüm İslâm ümmetini hatta insanlığın içinde bulunduğu şu zillet ve zulümattan kurtarıp izzet ve aydınlığa kavuşturacak olan İslâm'ı hayatı başlatacak ve aleme hidayet, nur olarak taşıyacak olan ve de farz olan Raşidi Hilâfet Devleti'ni kurmak için ihlas ve azimle elbirliği ile hep beraber çalışalım. Çalışalım da Rabbımızın rızasına nail olarak kurtuluşa erenlerden olalım.!.. Allah, Yolunun yolcularına Yar ve yardımcıdır..□
    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/rizki-takdir-eden-de-veren-de-sadece.html
    http://meerstr11.blogspot.nl/2017/01/bu-durumda-islam-bizden-ne-yapmamizi.html
    Ecel:
    http://namenstr8.blogspot.nl/search?q=ecel
    'Kur’an ve Sünnet ama HANGİ SÜNNET - Doç. Dr. Zeki BAYRAKTAR'
    https://www.facebook.com/yeryuzuiyilikhareketi/videos/1969087813348484/

    Not.Kişinin kendisinde bulunan eski fakat yanlış olan bilginin,Yeni duyduğu doğru bilgiyi HAZMETME si zordur.Süt içen bebeğe yemek sunulması gibi.
    https://www.youtube.com/watch?v=DJSbmhorYqE

    YanıtlaSil
  5. RIZKI TAKDİR EDEN DE VEREN DE SADECE ALLAH'TIR

    http://namenstr8.blogspot.nl/2015/04/rizki-takdir-eden-de-veren-de-sadece.html
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=434999950284745&id=100013242319421

    YanıtlaSil
  6. ZEKAT ında ZEKA ile bağı olduğunu ve ZEKAnin üreyen Şey olduğunu ve Zekatında üreyen harcamak olduğunu biliyormu idiniz?
    https://www.facebook.com/smetin.durali/posts/1698360456943283?__xts__[0]=68.ARD6oDD5SdhlEtuqWKDyAQggi2MzvtN5rNcrew0xRDRpbsFRMUcFCatnO6xkc3BpjwY7zaZe-a90AW70XyqYRVNEdb7BAsUxcZK-Aum62aNLTRbyZh8mXNUiisxLrDZdQSmuY-w&__tn__=-R

    YanıtlaSil
  7. https://plus.google.com/109838719669290377148/posts/R1ww4y8RUsE

    YanıtlaSil
  8. Ey iman etmiş kişiler! Mallarınızı –kendi rızanızla yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere– aranızda haksız yolla yemeyin, kendinizi öldürmeyin.
    İslamiyet iyi anlatılsa kişi kendini niye öldürsün
    Peygamberlik müessesesi ümmete
    İslamiyet güncellenmeli
    https://t.co/AsapUPqYFG

    YanıtlaSil
  9. Pınarın Kaynağından- 173.Bölüm(ALLAH'A YAPILAN İFTİRALAR)
    Kişinin sahip olduğu her şeydir.RIZK.
    Depremle uyanacağız-
    Eski dünyanın çöküşü, yeni bir dünyanın habercisidir.
    Kahramanlık değil açığa çıkma lazım.
    Doğru doğru da.Sana ne hakkın galip gelmesinden.
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=pfbid05gGXzyRVvmRCVZDGDV1KK6uLC8gtFahUWgyxS5uKpF1uBHWGPYdwHKqAmxfepWsfl&id=100013242319421

    YanıtlaSil