24 Nisan 2015 Cuma

HALİS NİYET,ZAFERİN SEBEBİNE GÖTÜREN HUSUSLARDANDIR.

Allah için yapılacak işlerin temeli niyettir. Fakat, bu işlerin Allahu Teâla indinde kabulunun sebebi halis niyettir. Niyet, yalnız Allah için halis değilse o işler Allah indinde kabul edilmez. İmam Ibn Hanbel ve Nesai, Ebu Umâmâ'dan şunu rivayet ettiler: “Bir adam Resulullah (S.A.VVe geldi ve şunu dedi:-Bir adam hem sevabı için hem şöhreti isteyerek Gazve'ye katıldı. Bu adam ne kazanır? Resulullah (S.A.V); ‘Hiç bir şey kazanmaz.* dedi. Bunu üç defa tekrarladı. Ondan sonra Resulullah şunu söyledi : “Bir iş Allah için halis değilse ve yalnız Allah için yapılmazsa Allah onu kabul etmez.*

işte bu Hadis-i Şerif şu ayete uymaktadır :

*Hiç bir kimse Allah indinde bir nimete (sevaba) sahip olmaz ki ancak Yüce Rabbı için ameli yaparsa (sevaba nail olur).*
(Leyl : 19-20)
Hadiste geçtiği gibi bir kimse hem sevabı hem şöhreti isteyerek Cihada katılmak ve diğer
salih işler yapmak isterse niyetine başka bir şey katmış olur. Yani niyetinde şirk yapmış olur.

Ebu Davud, buna benzer bir şeyi Ebu Hureyre'nin kendisinde tahriç etti : ‘Bir adam Nebî (S.A.V)'e gelip dünyevî bir istekte bulunarak Allah uğrunda Cihada katılmak isteyince Resulullah, onun hakkında şunu dedi : ‘Hiç bir sevabı kazanmaz.' Resulullah bunu üç kere tekrarladı*

Bu nedenle; halis niyetin,

Allah için yapılan salih amellerin kabulünün sebebi olduğu ortaya çıkmaktadır. Halis niyet olmazsa o kişi yalnız sevaptan mahrum olmuyor, aynı zamanda Allah indinde cezalandırılır. Niyetine Allah’ın rızasından başka bir şey katarsa günah işlemiş olur.

İmam Ibn Hanbel ve Müslim, Ebu Hureyre'den şunu rivayet ettiler :

Resulullah'ın şunu dediğini işittim; ‘Kıyamet Gününde hesaba çekilecek ilk kişi olarak savaşta şehit düşmüş adam getirilir, Allah ona verdiği nimetleri gösterip tanıtır. O adam o anda onları tanır ve Allahu Teâlâ ona sorar, ‘-Bunlardan ne
yaptın?' O adam şunu der: ‘-Şehit oluncaya kadar senin için savaştım Allahu Teala, ‘-Yalan söylüyorsun bu adam cesur denilsin diye savaştın ve zaten öyle denildi/ der. Allah onun hakkında emir verir, yüzü çekilip cehenneme atılır. Bir adam ilmi öğrenip ve Kur'an'ı okudu. (Kıyamet gününde) getirilip kendisine verilen nimetleri tanıtılır. onları tanır. Allahu Tealâ ona der ki: ‘-Bunlarda ne yaptın?' Bu adam der ki; ‘-Senin için ilmi öğrenip öğrettim ve Senin için Kur'an'ı okudum.' Allahu Teâlâ ona der ki; ‘-Yalan söylüyorsun, fakat alim desinler diye ilmi öğrendin ve Kur’an'ı okuyor denilsin diye okudun, nitekim de öyle denildi/ Yüzü üzerine çekilip cehenneme atılır. Bir adam da Allah onun rızkını genişletip her çeşit mal verdi. (Kıyamet gününde) getirilip nimetleri kendisine tanıtılır onları tanır. Allahu Teâlâ ona der ki; ‘-Bunlarda ne yaptın?' Adam der ki; ‘-Harcanmayı sevdiğin bir yolda Senin için harcamadan onu bırakmadım. Allahu Teala ona der ki; '-Yalan söylüyorsun fakat, bu adam cömert denilsin diye bunları harcadın, nitekim öyle denildi.* Ondan sonra onun hakkında emir verilir, yüzü üzerine çekilip cehenneme atılır."

Bunun için Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

"Bana herhangi bir şeyi ortak kılmadan Bana kulluk ediyorlar." (Nur : 55) ve şöyle buyurdu :


"Kim Rabbi olan Allah'la karşılaşmayı diliyorsa salih amel işlesin ve O'na kulluk ederken hiç kimse ve bir şeyi O'na ortak koşmasın." (Kehf : 110)

Allahu Teâlâ'ya kulluk O'na ortak kılmadan ve niyetine başka şeyi katmadan Allah'a halis olarak yapılmalıdır. Mü'minin salih ameli Cihad etmek, Islâm Davetini taşımak, Dini öğrenip ve öğretmek, Kur'an'ı okuyup okutmak ve başkalarına öğretmek, marufu emretmek, münkeri nehyetmek ve diğer salih amelleri yapmak olmalıdır. Bunların hepsi Allah'a kulluk etmek veya ibadet etmektir. Bunda asıl olan niyeti Allah'a halis kılmaktır. Allah’a niyeti halis kılmazsa o amel ondan kabul edilmez. Kötü niyet veya Allah için niyet ederken başka bir niyet katarsa amelini bozdurur ve Hadisi Şeriflerde geçtiği gibi Kıyamet Gününde azab görür.

Bunu açık şekilde Adem (A.S)'-ın çocuklarında görürüz. Ayette
şöyle geçti :

Gerçekle Adem'in iki oğlunun haberini onlara anlat her birisi Allah için bir kurban kesti. Fakat birisinden kabul edildi, diğerinden kabul edilmedi. Kendisinden kurban kabul edilmemiş kardeş diğer kardeşine dedi ki; -Seni öldüreceğim, ölümle tehdit edilen kardeş dedi ki; -Allah ancak takvalı olanlardan kabul eder."
(Maide ; 27)

İşte, iki kardeş birer kurban kestiler, fakat birisinden kabul edilmedi. Çünkü niyetini Allah'a halis kılmadı, kardeşi ona demişti ki; "Allah ancak takvalılardan kabul eder." Takvalılar, Allah'tan korkarak ve O'nun rızasını isteyerek veya halis ve sadık niyetle salih ameli yapanlardır. Allah tarafından kurbanı kabul edilen kardeş Allah'tan korkuyor ve yalnız Allah'ın rızasını istiyor. Şu ayet buna delalet eder :

"Beni öldürmek için elini uzatacak olursan, seni öldürmek için elimi uzatmıyacağım. Çünkü, Alemlerin Rabbı olan Allah'tan korkuyorum." (Maide : 28) Salih ameli yapmada halis niyeti göstermek, Allah indinde bu amelin kabulünün sebebidir. Müslüman yalnız Allah'ın rızasını istemeden ya da niyetinde
başka şeyi isteyerek yani ibadetinde başka şeyi ortak kılarak salih ameli yaparsa ondan kabul edilmez.

Müslim, Ebu Hureyre'nin hadisinden şunu tahriç etti : "Resulullah (S.A.V) şöyle dedi "Allahu Teala şöyle diyor; Ben ortaklar koşulmaya muhtaç değilim. Kim bir ameli yaparken Benimle beraber başka bir şey veya başka bir kimseyi katarsa şirkiyle beraber onu terk ederim."

Buradan anlayabiliyoruz ki, zaferin müsebbiblerinden (zaferin sebebine yol açacak hususlardan) en önemlisi, Allah'a niyeti halis kılmaktır. Çünkü, zafer Allah indinden gelir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu :

"Zafer ancak Aziz ve Hakim olan Allah'ın katındandır." (Ali Imran : 126)

Kim niyetinde Allahu Teâlâ'yla beraber başka bir şeyi katarsa Allahu Teâlâ onu terk eder ve onu muzaffer kılmaz. Çünkü, bu Din Allah'a aittir. Allah onunla istediğini aziz kılar. Şöyle buyurdu :

"De ki, Allah'ım mülkün sahibi Sensin, mülkü İstediğin kişiye verirsin istediğin kimseden çekip alırsın, istediğin kimseyi aziz kılarsın, istediğin kimseyi zelil kılarsın. Hayır Senin elindedir. Sen herşeye kadirsin." (Ali Imran : 26)
39-40

Tirmizi, Ka'b b.Malik'in rivayet ettiği şu hadisi tahriç etti : "Ka'b dedi ki, Resulullah (S.A.V)'in söyle dediğini işittim: 'Alimlerle yarışmak, beyinsizlerle tartışmak ve insanları kendi tarafına çekmek için, kim ilim öğrenirse Allah onu Cehenneme sokar.*

Tirmizi de, Ebu Hureyre'den şu hadisi tahriç etti :

"Ebu Hureyre dedi ki, Resulullah (S.A.V)'in şöyle dediğini işittim : 'Cubul Hazen den (Hüzün Vadisi'nden) Allah'a sığının.' Dediler ki; ’Ya Resulullah, Cubul Hazen nedir?- Resulullah dedi ki; ’Cehennem'de bir vadidir ki. Cehennem kendisi ondan hergün yüz defa Allah'a sığınıyor.* Dediler ki; *Ya Resulullah, kim ona giriyor?* 'Amelleriyle riya yapan okumuş kişiler.*

Yine Tirmizi, Ebu Hureyre'den ve Ibn Ömer'den şu hadisi tahriç etti: dediler ki, Resulullah şu hadisi söyledi : 'Zamanın sonunda öyle adamlar çıkacaklar ki dünyayı dinle süsleyip övünecekler, insanlar için koyun derileri giyecekler, onların dilleri baldan tatlıdır, kalpleri kurt kalbidir. Allahu Teala onlara dedi ki: Benimle mi aldanıyorsunuz yoksa Bana mı iftira ediyorsunuz? Kendime yemin ettim ki onlara öyle bir fitne göndereceğim ki sakin olup derin düşünenleri bile hayrete düşürecektir.*

iki Şeyh (Buhari ve Müslim), Ebi Vail'den şu hadisi tahriç etti; dedi ki, Usama'nın şu dediğini işittim; Resulullah şunu dedi :
'Kıyamet gününde bir adam getirilip Cehenneme atılır. Karnının içindeki mide ve barsaklar dışarıya dökülür. Eşeğin değirmende döndüğü gibi bunlar da dönecektir. Cehennem ehli ona koşup toplanırlar, ona derler ki; -Ey filan, sen marufu emretmiyor ve münkeri nehy etmiyor muydun? Der ki ; -Evet, marufu emrediyordum, fakat onu uygulamıyordum, münkeri nehy ediyordum, fakat onu yapıyordum.*

Muaz hadisinden El-Hâkim şunu tahriç etti; dedi ki; "Riya az da olsa şirktir." El-Hâkim bu hadisin senedi sahihtir, dedi.

Bu hadisleri inceleme neticesinde şunu görüyoruz : Halis niyet dünyada ve ahirette kazanmak için zorunlu bir husustur Çünkü, Islâm Allah'ın Dinidir ki Allah samimi kullarından istediği kimseleri onunla yükseltir ve onlarla Dine zaferi gerçekleştirir. Şu var ki, bu konu herhangi bir konu gibi değildir. Diğer insanlar ve kâfirler, başka gayeler için mücadele ederler ve savaşırlar. Onlar, kendi egemenliklerini ve sultalarını kurmayı menfaatlerini ve çıkarlarını gerçekleştirmeyi hedef ediniyorlar. Böylece sayılarına, güçlerine ve hilelerine göre kazanıp zaferi elde ederler. Aynen, bu günlerde Kapitalizmin Sosyalizmi yendiği gibi. Fakat, Allah Dininde zaferi gerçekleştirmek, kuvvet ve sayıyla, idrak ve uyanıklıkla, güzelce davranmak ve güzelce planlamakla beraber niyeti Allah'a halis kılmakladır.

Allahu Teâlâ, iman edip salih amel işleyip de Allah'a kulluk ederken onunla hiç bir şeyi ortak kılmayanlara zaferi ve iktidarı vaad etti. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu :


'Allah sizden iman edip salih amel işleyenlere şu vaatta bulundu, yeryüzünde eski mü'minleri halife kıldığı gibi onları halife kılacak, kendilerine razı olduğu Dine imkan kılacak ve korkularını değiştirip emniyet sağlıyacaktır ki Allah'la herhangi bir şeyi ortak kılmadan O'na kulluk edecekler.* (Nûr : 55) 

İktidarla, emniyetle ve dinlerinin hakimiyetiyle vaad edilmiş salih amel işleyen mü'minlerin sıfatı, Allah'a ortak koşmadan, başka ifadeyle Allah'ın rızası dışında başka niyet taşımadan, Allah'a kulluk etmeleridir. Onlar şöhreti düşünmezler, iktidar sahibi olma hevesine sahip olmazlar, liderlik sevgisine de sahip değiller. Onlar ancak, bunu yaparken bir emaneti boyunlarında hissederler. Onu yerine getirirler, bunun mesuliyetini yüklenirler. Bunu yaparken de güttükleri gaye Allah'ın rızasını istemektir. Çünkü, Allahu Teâlâ, emanetleri yerine getirmeyi ve mesuliyeti yüklenmeyi bunun ehli üzerine vacib kıldı. Küçük veya büyük işlerde niyetlerini Allah'a halis kılarlar. Allahu Teâlâ, Kendisine (Dinine) yardım edip sahip çıkmalarını kendilerine yardım etmesinin sebebi olarak kıldı. 

Şöyle buyurdu :

‘Eğer Allah'a (Dinine) yardım ederseniz. Allah da size yardım eder (muzaffer kılar) ve ayaklarınızı sabit kılar."
(Muhammed : 7)

Ayette () "Eğer" kelimesi şart harfidir.

Allahın zaferine nail olabilmenin şartı O'nun Dinine yardım etmektir. Bu Dine yardım etmek. Allah'ın Dini için çalışırken halis niyeti göstermekle olur. Bununla beraber; bunun uğrunda gücün tümünü harcamaktır. Müminin bundan dolayı başına gelecek musibetlere karşı sabretmesi eziyete ve belalara karşı dayanması gerekir. Müminler kâfirlerin imamlarıyla, inançlarıyla ve fikirleriyle cihad ederken, mücadele ederken ve çatışırken o hususlar gerekli. Ta ki onlar, vaziyet üzerindeyken Allah onlar İçin zaferi gerçekleştirsin. Onlar davetleri üzerine ısrar ederken kendilerini bundan kimse vazgeçiremesin ve durduramasın. Eziyet ve belâ kesinlikle müminlere dokunacaktır. Bu samimî müminlerin kendisinden kurtulamıyacakları bir merhaledir. Bundan sonra zafer gelir çünkü, Allahu Teâlâ şöyle buyurdu :

'And olsun biz sizi deneyeceğiz ki içinizden cihad edenleri ve güçlüklere sabredenleri bilelim, yaptığınız işler hakkındaki haberlerinizi sınayalım.* (Muhammed : 31)

Ve şöyle buyurdu :

"Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk öyle bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki. öyle ki Peygamber ve beraberindeki mü'minler; -Allah'ın yardımı ne zaman? diyorlardı. Dikkat edin, kuşkusuz Allah'ın yardımı pek yakındır." (Bakara : 214)

Bu belâ ve imtihandan sonra, Allah'ın zaferi yakın olur. Allah uğrunda eziyet çekmek zillet değil, onur ve şereftir. Bu nedenle sabretmek gerekli olur. Çünkü sabretmek, zaferin sebebine götüren vesiledir. Hadis-i Şerifte şöyle geçti ; "Bil ki zafer sabırla gerçekleşir."

Bu unsurlar zaferin sebebine götüren hususlardır. Bunlar bizzat tahakkuk ederse, şüphesiz Allahu Teâlâ bizim için zaferi gerçekleştirir.

Zaferin sebebine götüren en önemli husus, Allah'a halis
niyeti göstermektir. Bununla beraber sabretmek, eziyetlere karşı dayanmak, hazırlık yapmak ve güç oluşturmaktır. Çünkü, Allahu Teâlâ bunu emretti. Şöyle buyurdu :

"Onlar için elde edebileceğiniz güç ve kuvveti hazırlayın." (Enfal : 60) 
Yine tam uyanıklık ve idrak da gerekir. Bunun delili şu ayettir :

"De ki. benim yolum budur ki. tam bir basiret üzere (idrakle ve uyanıklıkla) ben ve bana tabi olanlar. Allah'a davet ediyoruz." (Yusuf : 108) 
Zaferin sebebine götüren hususlardan bir kısmı da; çekişmemek, davada sebatlılık göstermek, küfürle, küfrün yardımcılarıyla, uşaklarıyla ve dostlarıyla Cihad ederken ve mücadele ederken de sebatlılık göstermektir. Ayrıca, Allah'ı çok anmak, O’na ve Resulü'ne itaat etmek, aynı davayı yüklenen âmirlerimize itaat etmek, zaferin sebeblerine götüren hususlardandır. Bütün bu hususlar şu ayetlerde toplandı :

"Ey iman edenler! Bir gurupla karşılaştığınız zaman sebattık gösterin ve Allah'ı çok anın. Umulur ki Allah sizi felaha kavuşturur. Allah ve Resulüne itaat edin. Aralarınızda çekişmeyin, yoksa gücünüz yok olur. Sabr edin de. Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle beraber olur. Şımarık. gösterişli ve riya göstererek evlerinden çıkan insanlar gibi olmayın." (Enfal : 45-46-47)

Bütün bu hususlar bizde gerçekleşirse Allah kendi izniyle
bizi muzaffer kılacaktır. Butun bu hususlar Allah'ın iradesi olan zaferin sebebine götürenlerdir. Bunlarla zafer gerçekleşir, Allah sadık olduğumuzu, gerçek mümin olduğumuzu, Allah uğrunda savaşıp öldürenler ve öldürülenlerden olduğumuzu, Allah tarafından Cennet karşılığında canları ve malları satın alınan kimselerden olduğumuzu bildikten sonra ancak zafer gerçekleşir. Çünkü Tevrat'ta, İncilde ve Kur anda Allah'ın vaadi budur. Allah'tan daha vefakâr var mıdır? Öyleyse Allahu Teâlâ'yla yapılan bu alışverişimizden dolayı sevinelim. Gerçekten büyük başarı budur.

Sahabeler (r.a), Resulullah (S.A.V)'le arkadaşlık yaptıkları, ona ve getirdiği Dine yardım ettikleri için kendilerinden sonra gelip kendilerine güzel şekilde uyanlardan daha üstündürler. Fakat, bu sahabeler insanlar üzerinde çalışma, ıhlas ve fedakârlık bakımından diğer insanlardan ustun değiller. Belki, onlardan daha fazla çalışma yapan, daha fazla fedâkârlık gösteren ve daha ihlaslılık gösteren müminler çıkabilir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu :


‘Muhacirlerden ve Ensarlardan ilk öne geçenler ile bunlara güzelce uyanlar, Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır.'
(Tevbe : 100)

İşte, sahabelere güzelce uyanlar kendileri yani sahabeler gibidirler Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'tan memnun oldular. Bunlar bir zamanla sınırlandırılmadılar. ‘Ümmetimin en hayırlısı yaşadığım yüzyılda yaşıyanlar onlardan sonra gelenler ve bunlardan sonra gelenlerdir. Ondan sonra yalan söylemek yayılır." diye geçen Hadis-i Şerif, iman, çalışma ve ihlaslıkla sahabeler gibi hayırlı müminler çıkmayacak demek değildir. Bu hadisin manası o üç nesilden sonra insanlar arasında yalan söylemek yayılacaktır. Fakat bu hadis, hayırlı ve sadık olan mü'minlerin gelmesini red etmiyor. Sahabeler Udul (güvenilir, sadık) kimselerdi. Yine Tabiin ve Tabî tabiin de öyle idiler. Fakat, bunlardan asırlar geçtikten sonra gelenlerde araştırma yapmalıyız ki Udul olanları tanıyalım. Çünkü, insanlar arasında yalan söylemek yayılacaktır. Resulullah (S.A.V) şöyle buyurdu :

‘Ümmetim yağmura benziyor, bu yağmurun ilk kısmı mı hayırlı yoksa son kısmı mıdır, hiç belli değildir.*

Bu hadisi Enes rivayet etti. Tirmizî kuvvetli rivayet tahriç etti. Ebu Şaybe'nin oğlu, Abdurrahman b. Cubeyr b. Nufeyr'in rivayet ettiği şu sahih hadisi tahriç etti :

"Resululah (S.A.V) şöyle buyurdu : ‘Mesih (a.s), sizin gibi veya üç kat daha hayırlı olan kimselerin zamanına yetişecektir. Birincisi ve sonu Mesih olan ümmeti Allah rezil etmiyecektir."

İmam Ahmed, Dârîmi ve Tabarâni sahih rivayetle Ebu Cumanın rivayet ettiği şu hadisi tahriç ettiler :
'Ebu Ubeyde Resulullah (S.A.V)e şöyle dedi : ‘Seninle müslüman olduk ve seninle Cihad ettik. Bizden daha hayırlı kimse var mı?' Resululah dedi ki : ‘Sizden sonra gelen bir gurup insanlar beni görmeden bana inanırlar.*

Müslim, Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği şu hadisini tahriç etti: ‘Islâm garip olarak başladı ve başladığı gibi garip olarak başlayacaktır, gariplere ne mutlu.* Ebu Davud ve Tirmizi, Se'lebe'nin rivayet ettiği şu hadisi tahriç ettiler : ‘Günler gelecek ki, o günlerde çalışanların ecirleri elli kattır.' Denildi ki : ‘Onların elli katı yoksa bizim elli katımız mı ya Resulullah?' Resulullah dedi ki : ‘Sizin elli katınız.*

Sahabelerin üstünlüğü, Nebî (S.A.V)'le arkadaşlık yapmaları, ona yardım etmeleri ve bunun sevabını kazanmalarıyla olur. Resulullah, onları bize güvendirdi, şöyle buyurdu : "Maşaallah. sahabelerim ne güzel! Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz." Böylece, onlar bizim için Udul oldular. Onlara ve rivayetlerine güveniriz. Fakat, onları güzelce izleyenleri arayacağımız bunları bulduğumuz zaman onlara ve rivayetlerine güveniriz. Fakat, onları deneyeceğiz, işledikleri salih ameli göreceğiz ve sadık niyetlerinden emin olacağız. Çünkü, Resulullah (S.A.V) sahabelerin sadık niyetlerinden emin oldu, fedâkârlıklarını gördü, davete ve Allahu Teâlâ'nın Dinine yardım etmek için ne kadar hırslı olduklarını bildi.

Cumhur şöyle dediler : ‘Bir
sahabe amellerde kusur gösterirse de ResulullahIa arkadaşlığın bir üstünlüğü vardır. Onlardan sonra gelenlerin üstünlüğü çok ecri kazandıran çok iş yapmakla gerçekleşir.* Abdul Bari'-in oğlu şöyle dedi : "Sahabeler, birer fert olarak değil toplamlarıyla kendilerinden sonra gelenlerden üstündürler." Şevkanî şöyle dedi : “Sahabelerin üstünlüğü hakkında nassın geçmesi Resulullah'la arkadaşlık yapmaları itibariyledir, hayır işleri yapma itibarı hususunda ise diğerleri gibidirler, kendilerinden sonra gelenler içinde onlardan daha fazla ameller yapan çıkabilir veya bazı sahabelerden daha fazla amel yapanlar çıkabilir. Böylece, bunlar daha fazla sevap kazanırlar. Bu bakımdan onlar üstündürler. Sahih hadislerde sahabelerle ilgili geçen konular toplanırsa görülüyor ki onların üstünlükleri yaptıkları amellerin sevaplarına göre olur. Resulullah'la arkadaşlık faziletinin itibariyle değildir. Çünkü hadiste şöyle geçti :

“Biriniz Uhud Dağı kadar hayır işler, yaparsa bir sahabenin yaptığı işin bir kısmına veya yarısına eşit değerli olamaz.* Fakat, Salabe'nın rivayet ettiği hadiste geçtiği gibi, o günlerde amel yapanların sevabının elli kat olduğu gösterildi. Bir de Resulullah, elli sahabenin ameli olduğunu açıkladı. Bu, üstünlüğünün amel yapmada olduğu açıkça görüldü. Birinci hadis, sahabelerin üstünlüğünün amellerde olduğunu gerektirdi. İkinci hadis, kendilerinden sonra gelenlerden amel yapanların sevabının elli sahabenin sevabı kadar olduğunu gösterdi.
Selebe'in rivayet ettiği hadisin başka lafızlarında; “Sizin arkanızda öyle günler var ki onda sabretmek, kör ateşi avuçta tutmak gibidir. Salih ameli yapan kimsenin sevabı elli kimsenin sevabıdır.’ Bazı sahabeler dedi ki; ‘Bizden mi yoksa onlardan mı?“ Resulullah : “Sizden* dedi.

Şevkanî şöyle devam ediyor : "Bu hadislerin toplamından anlaşılan husus, sahabelerin bir özelliği vardır kİ, onlardan sonra gelenler kendilerine bu özellikte ortak olmazlar. Bu ise; Resulullah'la arkadaşlık yapmaları, onu görmek onunla beraber Cihad etmek, emirleri yerine getirmek ve nehiylerinden vazgeçmektir. Ondan sonra gelenlerin bir özelliği vardır ki, sahabeler de onda ona ortak olamazlar. Bu ise; onların gaybe inanmalarıdır. O zaman Resulullah (S.A.V)'in Şerefli zatını görmedikleri zamandır. Çünkü, o zatı gören ona inanmadan kendini tutamaz; ancak bedbahtlığı hak etmiş olanlar müstesna."

işte, Allahu Teâlâ, bu sahabeler için zaferi gerçekleştirdi ve Dini onların vasıtasıyla muzaffer kıldı. Medine'de Islâmın zaferini Mus'ab b. Umeyr vasıtasıyla gerçekleştirdi. Mus'ab b. Umeyr; kendisini kovmak ve Allah Dinine davet etmek için geldiği yerden uzaklaştırmak için, o zaman daha müslüman olmamış olan Useyd b. Hudeyr gelince, Assa'd b. Zurare Mus'ab'a dedi ki; “Bu kavminin efendisidir, onunla konuşurken Allah'a sadaket göster, yani onu Islâm'a ve Islâmın nusretine davet ederken Allahu Teâlâ'ya halis niyet göster.”
Bunun için ve bunların tümü için; Allah'ın Dinine davet ederken ve O'nun için çalışırken ve O'na yardım ederken Allah'a halis ve sadık niyeti göstermemiz gerekir ki, Allah bizi muzaffer kılsın, vaadi bizimle gerçekleştirsin. Bununla beraber, zaferin sebebine götüren diğer hususları da itibibara almalıyız. Umulur ki, Allah yakın zamanda bizi muzaffer kılsın. Çünkü, O bu sözü söyledi ;

“And olsun ki. Resullerimizi ve mü'minleri dünyada ve ahiretie muzaffer kılacağız.* (mü'min : 51)

O'ndan daha sadık olan var mı? Ve O, şunu dedi : 

‘And olsun ki. Allah kendisine yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah, kuvvetli ve kendisine galip gelecek kuvvet yoktur.* (Hacc : 40)

Bundan sonra, şüphe var mıdır? Muhakkak ki Allah kendisine samimî olarak yardım edene yardım edecektir.

Burada tüm müslümanları, İslâmî hayatı tekrar başlatacak ve İslâm risaletini, aleme davet ve cihad yoluyla taşıyacak olan RAŞİD HİLAFET DEVLETİ'ni kurmak için halis niyetle çalışmaya davet ediyoruz.


‘Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat verene davet edince icabet ediniz.* (Enfal : 24)

<><><><><><><><><><><><>







1 yorum:

  1. Halis niyet dünyada ve ahirette kazanmak için zorunlu bir husustur Çünkü, Islâm Allah'ın Dinidir ki Allah samimi kullarından istediği kimseleri onunla yükseltir ve onlarla Dine zaferi gerçekleştirir. Şu var ki, bu konu herhangi bir konu gibi değildir. Diğer insanlar ve kâfirler, başka gayeler için mücadele ederler ve savaşırlar. Onlar, kendi egemenliklerini ve sultalarını kurmayı menfaatlerini ve çıkarlarını gerçekleştirmeyi hedef ediniyorlar. Böylece sayılarına, güçlerine ve hilelerine göre kazanıp zaferi elde ederler. Aynen, bu günlerde Kapitalizmin Sosyalizmi yendiği gibi. Fakat, Allah Dininde zaferi gerçekleştirmek, kuvvet ve sayıyla, idrak ve uyanıklıkla, güzelce davranmak ve güzelce planlamakla beraber niyeti Allah'a halis kılmakladır.

    Allahu Teâlâ, iman edip salih amel işleyip de Allah'a kulluk ederken onunla hiç bir şeyi ortak kılmayanlara zaferi ve iktidarı vaad etti. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu :


    'Allah sizden iman edip salih amel işleyenlere şu vaatta bulundu, yeryüzünde eski mü'minleri halife kıldığı gibi onları halife kılacak, kendilerine razı olduğu Dine imkan kılacak ve korkularını değiştirip emniyet sağlıyacaktır ki Allah'la herhangi bir şeyi ortak kılmadan O'na kulluk edecekler.* (Nûr : 55)

    İktidarla, emniyetle ve dinlerinin hakimiyetiyle vaad edilmiş salih amel işleyen mü'minlerin sıfatı, Allah'a ortak koşmadan, başka ifadeyle Allah'ın rızası dışında başka niyet taşımadan, Allah'a kulluk etmeleridir. Onlar şöhreti düşünmezler, iktidar sahibi olma hevesine sahip olmazlar, liderlik sevgisine de sahip değiller. Onlar ancak, bunu yaparken bir emaneti boyunlarında hissederler. Onu yerine getirirler, bunun mesuliyetini yüklenirler. Bunu yaparken de güttükleri gaye Allah'ın rızasını istemektir. Çünkü, Allahu Teâlâ, emanetleri yerine getirmeyi ve mesuliyeti yüklenmeyi bunun ehli üzerine vacib kıldı. Küçük veya büyük işlerde niyetlerini Allah'a halis kılarlar. Allahu Teâlâ, Kendisine (Dinine) yardım edip sahip çıkmalarını kendilerine yardım etmesinin sebebi olarak kıldı.

    Şöyle buyurdu :

    ‘Eğer Allah'a (Dinine) yardım ederseniz. Allah da size yardım eder (muzaffer kılar) ve ayaklarınızı sabit kılar."
    (Muhammed : 7)

    YanıtlaSil