3 Nisan 2015 Cuma

FİLİZLENEN İSLAM GENÇLİĞİNİN TUTUMU--İSLAM DEVLETİ HİLAFETE GİDERKEN

Gerçeği söylemek gerekirse; hiçbir hakikate dayanmayan çeşitli yanıltıcı tabelalar, kılıflar cahiliyye, küfür nizamları, tağutlara karşı koymak üzere harekete geçen İslâmî Hareketin önüne dikilen en büyük engellerden birisidir. Şu halde bu aldatıcı tabelaları indirmek gerekir mutlaka. Onların aldatıcı durumlarını açıkça ortaya koyarak gerçek durumlarını açıklamak bir zarurettir... İşte bu vazife genelde tüm müslümanların özellikle de İslâm gençliğinin omuzlarındadır. İslâm Gençliği, bu vazifeyi Aziz İslâm Davasını yüklenmiş olmanın şuuru ve Dava Adamının olgunluğu içinde yerine getirmelidir. . .
Bu davanın, İslâmî hayata tekrar dönmek için gerekli olan Hilâfet Devletini ikâme etme "davasının düşmanları" başka bir ifade ile İslâm Dininin düşmanları... Bilhassa günümüzdeki genç nesillerde gelişmeye başlayan İslâmî diriliş hareketini son derece korkunç şekilde gözetleyip duruyorlar.. Hem de İslâmî hareketin tarihini son derece titizlikle inceleyerek ve araştırarak gözetliyorlar. Ve bunun için de son derece bir dikkati itina ile kendilerinin planlayıp hazırladıkları ve hatti zatında yeryüzünün neresinde olursa olsun filizlenen ve. yeni yeni yeşeren İslâmî hareketi yok etmeyi, ezmeyi hedef alan; gelenekleri, fikirleri, hareket ve akımları, onlara "İslâm" armasını vurmakta ve üzerine "İslâm" tabelası asmaya çalışmaktadırlar. 
Buna örnek verirsek ; İslâm milliyetçiliği, İslâm vatanlığı, İslâm liberalizmi, İslâm demokrasisi  İslâm sosyalizmi, İslâm cumhuriyeti,... v.b. Bütün bunları yapmalarındaki gayeleri; sırf o yalancı tabelaların ve armaların arkasına gizlenmiş olan cahiliyetin gerçek çehresini gizleme ve müslümanların bu aldatıcı tabelaların peşinde koşarak hakiki cahiliyyete, küfre, tağuta karşı dikilmelerini engellemektedir...

Fakat bazı hareket ve sistemleri de aynı tarzda takdim edelim derken taktik hatası yaparak gerçek çehrelerini açıklamaktadırlar. İslama tamamen zıt düşen cahiliyetin yani küfrün yalancı çehresini açıklamak ve belirtmek zorunda kalmışlardır. Bunun en açık örneği Türkiye'de oynanan oyundur. Zira "Kurtuluş Savaşı"
"Kâfirleri denize döktük", "Ülkemizi kâfirlerden temizledik" slogan ve laflarının ardından ; sözle de kalmış olsa bile bir takım müesseselerin yıkılması yani Hilâfetin yıkılması, Şeriatın yürürlükten kaldırılması, kısaca İslâmın hayattan kovulması, yerine cumhuriyetin, demokrasinin, lâiklik akidesinden çıkan nizamların yani küfür nizamlarının getirilmesi ; Peygamber Efendimizin şu hadisi şerifine tıpa tıp uymaktadır :

"Bu din, ilik ilik sökülecek, ilk ilik idare, son ilik ise namazdır. . ."

Kendilerinin müslüman olduklarını ileri süren bir takım budalalar da bu sahte ve aldatıcı "tabela" lara kanmaktadırlar. ., Bu budalalardan bir kısmı da İslâmî harekete katılarak ;küfrün, zulmün, tağutların ve bu özellikleri taşıyan hakim düzenlerin karşısına çıkmaya cüret edemiyorlar... Hatta bu sistemleri oldukları şekliyle ortaya koyup açıkca şirk ve küfür sıfatı ile tavsif etmekten yani kâfire kâfir, müşrike müşrik, zalime zalim demekten çekiniyorlar. .. Ayrıca hakim düzenden memnun olan kalabalık halk yığınlarına da hakim düzeninin gerçek vasfını açıklamıyorlar ve bunu belirtmekten . sakınıyorlar. Ve işte bütün bunlar, İslâmî hareketin, cahiliyetin yani küfrün, zulmün tağutların karşısına tam ve mükemmel olarak dikilmelerine engel teşkil ediyor.

Böylece o sahte tabelalar yoluyla yeni doğmakta olan İslâmî hareketi uyuşturup, İslâmî berrak bir şekilde anlayıp yaşamak isteyenlerin önüne bir engel olarak dikiliyorlar. Bu da İslâmî hayatın tekrar başlamasını engellemek aslında İslâmî tamamen yok etmek, isteyen yirminci asrın cahiliyeti yani küfrün karşısına  hakiki İslâmî hareketin çıkıp gelişmesine engel oluyor.

Kanaatıma göre; filizlenmekte olan is!âmî hareket için; insanlar arasındaki bu budalalar, şuurlu olarak İslama düşman olan ve bunu ilân edenlerden daha tehlikelidirler. . Bu Dinin, Davanın düşmanları kendi isteklerine, menfaatlerine uygun olan
'Vatancılık'
'Milliyetçilik", "Sosyal adaletçilik", "Eşitlik, hürriyet, bağımsızlık", "Demokrasi", "Liberalist", "Sosyalizm", "Cumhuriyet" gibi geleneklerin,
adetlerin, fikirlerin ve akımların üzerine bu sahte "İslâm" tabelasını aşıyorlar. Bu da gerçek İslâm şuurunu yok etmek için kâfi geliyor.

Şurası asla unutulmamalıdır ki, İslâm şuuruna sahip olarak İslâmî gerçek anlamı ile tatbik edip de nerede ve ne zaman olursa olsun, cahiliyetin (İslâm dışı her şeyin, sistemlerin) durumunu da gerçek manasıyla bildikten sonra ; İslâmî hareket her zaman cahiliyyeti yani Bâtılı, küfrü yener ve ona galip gelir. Ama bu Din ve Dava için asıl tehlike; hazırlıklı,güçlü kuvvetli ve şuurlu düşmanlarından değil o nisbette şuursuz ve budala dostları bulunmasından ileri gelmektedir. Zira ahmak dostlar Şecaat gösterilmeyecek yerde şecaat gösterirler, dikkat edilecek yerlerde dikkat etmezler. Ve düşmanlar tarafından asılmış bulunan sahte tabelaların ardından koşarak "İslâma hizmet ediyorum" diyerek İslâma hiyanet ederler. İşte asıl tehlike böylesi akılsız dostlardan gelir...

Yeryüzünde bu Din ve -bu Dava için çalışanların üzerine düşen en mühim vazife cahil'iyet erbabı yani kâfir ve tağuti güçler tarafından asılmış bulunan bu sahte tabelaları indirmektedir. Bu Dini ve Davayı kökten yıkmayı hedef alan bu maskeleri yıkmaktadır. Nerede ve ne zaman olursa olsun başlayacak İslâm Hareketi ilk önce bu sahte tabelaları indirmeli; maskeleri yıkmalı. Ve cahiliyetin, küfrün, tağutların asıl cehrelerini açığa çıkarmalıdır... Ve
halka içinde bulundukları vakıayı (durumu) olduğu gibi göstermek gerekir. Ancak böylece onların hakiki hatalarını (durumlarını) öğrenmeleri veya İslâm Hareketi tarafından öğretilmesi mümkün olur... Belki de bu uyarıları ile onlar da düştükleri durumu düzeltir, ikaz olur ve uyanırlar. Bunun üzerine Allah (c.c) da onları İslâmî hayata kavuşturur, bağışlar ve düçar olacakları elim azabtan kurtarır....

Buraya kadar filizlenmekte olan İslâm Gençliğinin yani genç Dava adamlarının içinde bulunduğumuz şu ortamdaki bazı: vazifelerine değindik... Muhakkak ki, "Dava Adamı" olmak ve hele Aziz İslâm Davasını yüklenmek öyle basit kolay, sorumsuzca bir iş değildir. Zorluğu,sorumluluğu nisbetinde ecri büyük olan asil bir iştir. Onun için, dava adamları, mutlaka inandıkları davanın mükellefiyetlerine katlanmalıdırlar. Kendilerini yalanlayan ve işkence eden insanlara karşı sabırlı olmalıdırlar. Doğruyu söylemek gerekirse gönlünden bağlanmış samimi insanlar için en acı ve en zor şey yalanlanmaktır. Ama davayı yüklenmenin mükellefitlerinden bir kısmı -iu budur. Bu davaya, aziz İslâm davasına gönül veren ve onu omuzlayan kişiler sabretmek, dayanmak, katlanmak zorundadırlar. Direnmek, azmetmek, ve ilerlemek mecburiyetindedirler... Her seferinde yeniden başlıyarak, yeniden anlatarak tekrar davayı sunmak zorundadırlar...

Kişiler doğru yolu bulmuyor, gönüller davaya bağlanmıyor, zihinler arınmıyor diye ümitsizliğe düşmek yoktur.. İnkârın ne türlüsü ile karşılaşırsa karşılaşsınlar, inadın ve aksiliğin ne şekli ile yüz-yüze gelirlerse gelsinler ümitsizlik yoktur.. Bir dava yüz kere tekrar tekrar anlatılarak gönüllere ulaşmamışsa belki yüz birinci _ kere ulaşılabilir. Ve İslam davasını yüklenmiş İslâm Gencinin vazifesi, onu bıkmadan, usanmadan tekrarlamaktır. Bu tekrar yüz değil bin de olabilir.. Ama binden sonraki bin birinci tekrarda belki o gönüller yerinden oynayabilir. 0nun için İslâm gencinin vazifesi davayı sunmakta tekrardır... Dava adamları bu yüz birinci, bin birinci v.s. defalar da sabretseler, çalışsalar ve ümitsizliğe düşmeseler mutlaka gönüllerin kapalı kilitleri, açılmaz görünen kapıları eriyecek ve açılacaktır. . .

Doğrusu şu ki, bu davanın yolu kolay, basit ve sorumsuzlukla dolu değildir. Zira bu davaya gönüllerin bağlanması kısa bir anda kolayca meydana gelecek bir durum değildir. . .Meydanda yığınlarca Batı kalıntıları, sapık artıkları, cahiliye tortuları vardır. Alışkanlıkların ve geleneklerin bıraktıkları düzenlerin ve sistemlerin yerleştirdiği kalpleri pençesi altında ezen sapıklık tortuları, Batıl artıkları vardır. Önce bu çamurları ve pislikleri temizlemek gerekir.. Ve önce, hislerin ve akılların uyanması için gayret gerek. Onun için sabretmek, onun için dayanmak ve onıin için her zaman ümitle dolu olarak
beklemek gerekir. Olabilir ki, bir temas insanın hissini ve zihnini değiştirir de onu bütünüyle başka bir şekle dönüştürür, canlandırıverir. Zaman olur ki dehşet sarar insanı.... Bin kere, yüzbinkere çırpınmış ve çalışmıştır, ama olmamıştır. Sanki taşlara konuşuyormuşsun gibi. Hiç bir etki etmemiştir. Fakat ibret dolu bir tek temas, dokunuş o insanın en hassas noktasına isabet eder ve hemen onu canlandırıverir. Halbuki ondan önce yapılan bütün atılımlar, geçersiz olmuş ve başarı kazanamamıştır.

Bu durumda konuyu en güzel olarak canlandıran bir örnek radyo alıcısıdır. Siz radyonun dümesini çevirip verici istasyonunu- arıyorsunuz-Bir hayli arıyor ama çıkaramıyorsanız.. Üstelik o kadar çok parazit yayın var ki.. Siz istasyonun yerini doğru tayin edebilirsiniz ama verici yanlış frekansta sesler vermiş olabilir. Sonra bir de bakıyorsunuz ki elinizin çok hassas bir hareketi ile verici istasyonunu buluyor, dalgayı tutturuyor bir nağme tufanı, bir ses menbaı ile karşı karşıya geliyorsunuz..
Bir radyo alıcısı en güzel şekliyle insanın kalbinin zihninin nümunesidir. Dava adamları karşılaştıkları kişilerin kalplerine , zihinlerine girebilmeleri ve ufukların ötesinden onlara seslenebilrneleri için düğmeyi çok büyük itina ve sabırla harekete geçirmeye çalışmalıdırlar. Olabilir ki bin dokunuştan sonraki bin-birinci dokunuşta verici istasyonu ile bağlantı kurup sesleri alabilirler yani vermek istedikleri fikirleri o kişide görebilirler....

Bir dava adamının çağrısına halkın kulak asmadığı için kızması ve onları terk etmesi kadar kolay bir şey yoktur. . . Hatta iç rahatlatıcı bir ameliyedir bu. Bazı kereler kızgınlığın dinmesine ve sinirlerinin yatışmasına sebeb olabilir. Ya Dava ne olacak?... Davaya sırtlarını dönenleri ve onu yalanlayanları terk edip gitmekle ne geçecek dava adamının eline?Mühim olan davanın kendisidir. . . Yoksa dava adamının şahsı değildir. . . Onun için istediği kadar sıkılsın. Ama her zaman sıkıntısını yenmeli ve yolunda azimle yürümelldir. Karşısındaki insanların söyledikleri sözlerden kızması mümkündür, ama sabrederse kendisi ve davası için daha hayırlıdır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Allah Resulü 'nün sünnetini kendisine şablon olarak almalıdır. Dava adamı Kudret elinin bir vasıtasıdır.Kendi davasını en iyi koruyan ve muhafaza eden Allahu Teâlâ'dır. Binaenaleyh her halükârda,her türlü şartlarda ve bütün ortamlarda o vazifesini yapmalı, gerisini Allah'a bırakmalıdır...

Buraya kadar; İslâmî hayata hakim kılarak İslâmî hayatı başlatacak olan İslâm Devleti Hilâfetin kurulmasını kendisine dava edinen İslâm Gençliğinin; Hilâfet Devletine giderken takinması gereken tutum hakkında bazı önemli konuları anlatmaya çalıştık. . . Şimdi de tüm müslümanları Allahu Teelâ'nın kendilerinden razı olacağı İslâmî hayatın başlaması için gerekli ve aynı zamanda farz olan Hilâfet Devletinin kurulması için Aziz İslâm Davasını yüklenen asil gençler olmaya ve bir dava adamına yakışır şekilde olgun, ihlâs, sabırla gerektiği gibi çalışmaya çağırıyoruz.. Çünkü tüm müslümanlıraın dünya ve ahirette zillet ve hüsrandan kurtuluşları ancak bununla mümkündür...

"Ey iman edenler!Allah ve Resulü sizi size hayat verene davet edince onlara icabet ediniz" (Enfal : 24)

)))))))))))))))))))))))





2 yorum:

  1. Kişiler doğru yolu bulmuyor, gönüller davaya bağlanmıyor, zihinler arınmıyor diye ümitsizliğe düşmek yoktur.. İnkârın ne türlüsü ile karşılaşırsa karşılaşsınlar, inadın ve aksiliğin ne şekli ile yüz-yüze gelirlerse gelsinler ümitsizlik yoktur.. Bir dava yüz kere tekrar tekrar anlatılarak gönüllere ulaşmamışsa belki yüz birinci _ kere ulaşılabilir. Ve İslam davasını yüklenmiş İslâm Gencinin vazifesi, onu bıkmadan, usanmadan tekrarlamaktır. Bu tekrar yüz değil bin de olabilir.. Ama binden sonraki bin birinci tekrarda belki o gönüller yerinden oynayabilir. 0nun için İslâm gencinin vazifesi davayı sunmakta tekrardır... Dava adamları bu yüz birinci, bin birinci v.s. defalar da sabretseler, çalışsalar ve ümitsizliğe düşmeseler mutlaka gönüllerin kapalı kilitleri, açılmaz görünen kapıları eriyecek ve açılacaktır. . .

    YanıtlaSil
  2. Kendilerinin müslüman olduklarını ileri süren bir takım budalalar da bu sahte ve aldatıcı "tabela" lara kanmaktadırlar. ., Bu budalalardan bir kısmı da İslâmî harekete katılarak ;küfrün, zulmün, tağutların ve bu özellikleri taşıyan hakim düzenlerin karşısına çıkmaya cüret edemiyorlar... Hatta bu sistemleri oldukları şekliyle ortaya koyup açıkca şirk ve küfür sıfatı ile tavsif etmekten yani kâfire kâfir, müşrike müşrik, zalime zalim demekten çekiniyorlar. .. Ayrıca hakim düzenden memnun olan kalabalık halk yığınlarına da hakim düzeninin gerçek vasfını açıklamıyorlar ve bunu belirtmekten . sakınıyorlar. Ve işte bütün bunlar, İslâmî hareketin, cahiliyetin yani küfrün, zulmün tağutların karşısına tam ve mükemmel olarak dikilmelerine engel teşkil ediyor.

    YanıtlaSil