26 Nisan 2015 Pazar

İSTİKBAL İSLAM'INDIR.

Alemlerin yaratıcısı ve Rabbı ve Rabbımız olan Allahu Teâlâ'ya hamd olsun. Salat ve selâm Şanlı Resul Efendimiz Muhammed Mustafa'ya, âline, ashabına ve onların yürüdüğü yolda ihlasla yürüyerek Aziz Islâm Davasını yüklenen müminlere olsun.

Evet, İstikbal Islâm'ındır. 

Hakikat bu olmasına rağmen, ne yazık ki bilhassa günümüzde, müslümanların ekserisinde istikbalden bir ümit kesiş hali hakimdir. Islâm'ın bir daha hakim olamıyacağı, müslümanların bir daha kalkınıp izzet bulamıyacakları gibi ümitsizlik tohumları müslümanların nefislerinde yeretmıştir. Nitekim; 'Efendim, İslâmî hayat elbetteki güzel ve doğru olandır. Ancak, artık ona bir daha dönemeyiz. Hilâfet olsa İyi amma bir daha tekrar kurulması mümkün değildir. Müslümanlar bu parçalanmış, zayıf ve perişan haldeyken bir daha Hilâfet nasıl kurulsun? Hem kafirler, buna asla fırsat vermezler. Çünkü, onların güçlü devletleri, silahları, malları, askerleri ve ekonomik paktları var. Bu ortamda daha hâlâ nasıl Hilafetin kurulmasından, İslam'ın tekrar hakim olmasından bahsedersiniz? Biraz fazla İdealist olmuyor musunuz?..* Ve benzeri sözlerin, fikirlerin müslümanların ağızlarında ve yazılarında terennüm edip durduğuna şahid oluyoruz, ne yazık ki!.. İşte onların nefislerinde yerleşik ye'sin yani ümitsizliğin ifadelerinden bir
kısmı olan bu v.b. sözler ve fikirler onları; gevşemeye, çalışmaktan geri durmaya, tembelliğe, pısırıklığa ve mevcud şartlara teslim olmaya, böylelikle zillete düçar olmalarına itmektedir. Hakikatları gördükleri halde, o hakikatları hayata geçirme uğrunda çalışmaktan, mal ve canlarıyla fedakârlıkta bulunmaktan geri kalmaktadırlar. Yani yerlerinde çakılıp kalmaktadırlar. Zira onlarda istikbale dair ümit kalmadığından, çalışmalarının ve fedakârlıklarının sanki boşa gideceğini, heder olacağını zannediyorlar..

Onun için, ümmetin bir çoğunun nefislerinde yerleşik bu istikbalden ümit kesme kanaatinin yanlışlığını, ne derece çürük olduğunu göstererek, o umursamaz ümitsizleri, Islâm Davasını yüklenmeleri için harekete geçirir ve Davayı yüklenenlerin de azimlerini ve gayretlerini daha da kamçılar umuduyla, Ayeti Kerimeler ve Hadis-i Şerifler ışığında "İstikbalin Islâm'ın olduğunu", istikbalde Islâm’ın hakim olacağını ve bunun vaadi ilahi olduğunu göstermeye çalışıcağım, inşaallah.. Şöyle ki :

Allahu Teâlâ buyuruyor ki : 

‘Sizden iman edip de salip ameller işleyenlere Allah şöyle va'ad buyurdu : Andolsun ki, onlardan evvelkileri, (kâfirlerin) yerine geçirdiği gibi (güçlü ve iktidar sahibi kıldığı gibi), kendilerini de yeryüzünde muhakkak (müşrik ve kâfirlerin) yerine geçirecek (güçlü ve iktidar sahibi kılacak) ve elbette kendileri için razı olduğu Dinlerini (İslâm'ı) mutlaka yerleşik kılıp sağlamlaştırarak hakim kılacak ve elbette onları (mü'minleri) korkularının ardından kesinlikle güvenliğe erdirecektir. Onlar. Bana hiç bir şeyi ortak koşmaksızın yalnızca Bana ibadet ederler." (Nur : 55)

Bu Ayeti Kerimenin ifadesi umumîdir. Ayetteki; 'başkasının yerine hakim kılmak*, 'Dini yerleştirip hakim kılmak' ve ‘güvene erdirmek* hakkındaki Allah'ın vaadi sadece sahabelere (r. anhum) muhsus değildir. Bu vaad, ibarenin genel oluşundan dolayı; iman edip salih ameller işleyen, hiç bir şeyi ortak koşmaksızın yalnızca Allah’a ibadet eden her cemaata ve ümmete şamildir. Bu
vasıfta olan cemaat veya ümmeti, yeryüzünde kâfirlerin yerine hakim kılacağına, onların işlerini yürütücü kılacağına, müslümanlar için razı olduğu Dini İslâmî yeryüzünde pekiştirip yerleştireceğine, yeryüzünde islâm dışındaki bütün dinler, fikirler ve ideolojiler üzerine hakimiyeti onlara vereceğine ve zalimlerin, tahutların onlar üzerindeki korkularını, zulümlerini üzerlerinden kaldırarak zaferi tahakkuk ettirmek ve düşmanlarına galip kılmak sureti ile sekinet ve güvenle değiştireceğine dair Allahu Teâlânın vaadi umumi bir vaad-dır. 
Başka bir Ayeti Kerimede, Allahu Teâlâ buyuruyor ki :

'Resulünü hidayet ve hak dinle gönderen 0‘dur. Öyle ki, müşrikler hoşlanmasalar da onu (Hak Din olan Islâm'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır.'
(Saff : 9, Tevbe : 33)

Bu Ayeti Kerime bize; bütün dinler üzerine hukmu, üstünlüğü ve egemenliği ile istikbalin Islâm'ın olduğunu müjdelemektedir. Bazı insanlar, bunun Resulullah (S.A.V), Raşid Halifeler ve onlardan sonra gelen halifeler zamanında gerçekleştiğini zannediyorlar. Fakat hakikat öyle değildir. Zira gerçekleşen bu sadık vaadden ancak bir cüzdür. Nitekim Nebî (S.A.V) de buna sözleriyle şöyle işaret etmekte:

Aişe (r. anha), Nebî (S.A.V)'in şöyle dediğini rivayet etti ;

‘Lat ve Uzzaya tapılmadıkça gece ve gündüz gitmeyecektir.* (Yani
Kıyamet kopmayacaktır, demektir.) Bunun üzerine Aişe (r.anha) soruyor ki : *Ya Resulullah, ben zannediyordum kİ Allah; (yukarıda zikredilen, Tevbe Suresi 33. ayeti) İndirince bu İş tamam olmuştur.* Bunun üzerine Resul (S.A.V) şöyle buyurdu :


'Şüphesiz ki ondan Allah'ın dilediği olacaktır.* (Müslim)

Bu demektir ki, Hak Din (Islâm) bütün dinler üzerine hakim olacaktır...

Ayetlerde geçen, Islâm'ın zuhuru haberini (yani üstünlüğünün hakimiyetinin açığa çıkmasının haberini) ve hakimiyetinin yeryüzünde yayılmasının boyutlarını açıklayan başka ayet ve hadisler de vardır. Şöyle ki ;

Allahu Teâlâ, Bakara Suresi 191. ayette; kâfirlerin, müslümanları Allah'a kulluktan vazgeçirmek için nasıl çalıştıklarını zikrettikten sonra onların işlerini “fitne" olarak vasıflandırıp bu fitnenin katilden yani insanları öldürmekten beter olduğunu vurguluyor. Daha sonra 193. ayette; müslümanlara hitaben, bu fitneyi ortadan kaldırıp Dinin tamamen Allah için olması, yani kulluğun yalnız Allah için olması gayesiyle o kâfirlerle savaşmalarını emrediyor. Allahu Teâlâ, Enfal Suresinde 30. ile 40. ayetler arasında da kâfirlerin yeryüzünde, sadece Allah'a kulluk yapmaya nasıl mani olduklarını ve insanları Allah yolundan saptırmak için nasıl çalıştıklarını ve hatta çalışacaklarını zikrettikten sonra, onların bu yaptıklarını "fitne" olarak vasıflandırarak, müslümanlardan bu fitneyi ortadan kaldırmak ve kulluğun tamamen Allah için olmasını sağlamaları için; o kâfir ve müşriklerle savaşmalarını emretmektedir. Şöyle ki :


'Gerçek şu ki; küfre sapanlar, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için mallarını harcarlar. Bundan böyle de harcayacaklardır. Sonra bu. onlara pişmanlık ve yürek acısı (kahırlı özlemleri) olacak, sonunda da mağlub olacaklardır.' (Enfal : 36)


'(Yeryüzünde) fitne kalmayıp din (kulluk sistemi) tamamıyla Allah için oluncaya kadar onlarla (Allaha kulluktan alıkoyan ve Allah yolundan saptıran o kâfirlerle) savaşın.* (Enfal:39)

Görüldüğü gibi Allahu Teâlâ; kâfirlerin, insanları Allah'a kulluktan, Allah yolundan saptıran varlıklarını yani devletlerini (Kur'an'ın ifadesi ile fitneyi) tamamen kaldırmaları için o kâfirlerle savaşmalarını müslümanlara yüklüyor ve yeryüzünde dinin (kulluğun) tamamıyla Allah için olmasını da müslümanlara bir gaye kılıyor. Allahu Teâlâ'nın bu emri demektir ki; bu gayenin gerçekleşmesi mümkündür ve gerçekleşecektir. Allahu Teâlâ bunu da şu Ayeti Kerime'de vurguluyor :


‘Allah hiç kimseye güç yetiremiyeceğinden başkasını yüklemez.'
(Bakara : 286)

Allahu Teâlâ'nın; fitneyi yani kâfirlerin siyasî, ekonomik ve askerî varlıklarını yani devletlerini ortadan kaldırıp kulluğun tamamen Allah için olmasını gerçekleştirmek gayesi ile savaşı muslumanlara yüklemesi, bu gayenin gerçekleşmesinin mumkunattan olduğunu ve aynı zamanda gerçekleşeceğini gösterir. Bunun gerçekleşeceğini yanı Allah'a kulluk sistemi olan Islamın yeryüzünün tamamına kuvvet ve izzetle hakim olacağını ve küfrün (kula kulluk sistemlerinin) de zelil olacağını, daha önce zikrettiğimiz ayetler müjdelediği gibi, bir çok sahih Hadis-i Şerifler de müjdelemektedir. Şöyle ki :

Resuiullah (S.A.V) buyurdu ki :

'Gerçekten Allah, benim İçin yeri topladı da (gözümün önüne serdi de) onun doğusunu ve batısını gördüm. Muhakkak ki, ümmetimin mülkü bana gösterilene (yani arzın doğusu ve batısına) ulaşacaktır.' (Müslim; K. Fiten)

Resuiullah (S.A.V) buyurdu ki : 

'Muhakkak ki; bu İş (bu Dinin hakimiyeti) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah, ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu Dini ona dahil edecekdir. Allah'ın bu İşle aziz edeceği İzzet islam'dır. Allah'ın bu İşle zelil edeceği zillet İse küfürdür.* (Ahmed b. Hanbel, Taberanl, Ibnl Hfcbftn)
İşaret edilen ve müjdelenen bu hakikatların gerçekleşmesi; mutlaka küfrün kuvvetlerine ve taşkınlıklarına galip gelebilmeleri için müslümanların madden ve manen, İktisadî ve askerî olarak güçlü olmalarını gerekli kılar. Nitekim bunun da gerçekleşeceğine Hadisi Şerifler şöyle işaret edip müjdelemektedir : İmam Ahmed ve Dâremi, Ibn Kubeyl'den şöyle dediğini rivayet etmişleridir :

'Biz Abdullah b. Ömer, Ibn et-Asın yanındaydık. Şöyle soruldu : -İlk önce hangi şehir fethedilecek; Kostantiniyye mi, Roma mı? Abdullah, kilitli bir sandığın getirilmesini istedi, ondan yazılı bir kağıt çıkardı ve şöyle dedi: -Biz Resuiullah (S.A.V)-in etrafında yazıyorken; hangi şehir önce feth olunacak; Kostantiniyye mİ, Roma mı diye soruldu. Resulullah (S.A.V), Heraklin'in şehrinin yani Kostantiniyye'nin feth edileceğini söyledi.'

Bu hadisin ifadesine göre Roma Kostantiniyye'den sonra feth olunacak şehirdir. Mu'cem'ul Buldan'da geçtiğine göre Roma, İtalya'nın başkentidir.

Yine Resullah (S.A.V) buyurdu ki :

'Yahudiler sizinle harb edecek ve onlara üstün geleceksiniz. Hatta taş : -Ey müslüman, şu arkamdaki yahudidir, onu öldürüver. diyecektir.' (Müslim; K. Flten)

İşte yahudiler, İsrail Devletinin kurulmasıyla, müslümanlarla savaşa başlamışlardır!...

Başka bir hadiste Resuiullah (S.A.V) şöyle buyurdu :

‘Müslümanlar yahudilerle harb etmedikçe Kıyamet kopmayacaktır. Müslümanlar onları öldürecekler. Hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak. Taş veya ağaç da : -Ey müslüman, ey Allah'ın kulu; şu arkamdaki yadudidir. Haydi gel de onu öldür! diyecektir. Yalnız Garkad müstesna. Zira o yahudilerin ağacıdır.* (Buhari, Müslim)

Bu son iki hadis; müslümanların, yahudilerin devleti olan İsrail Devleti'ni tamamen yok edeceklerini, orada yahudileri ortadan kaldıracaklarını ifade ettiği gibi; önce geçen hadis; müslümanların, İtalya'nın başkenti, Papalığın karargahı ve Hristiyanlığın merkezi, Avrupa'nın kalbi durumunda olan Roma'yı feth edeceklerini müjdelemektedir. Bu hadiste müjdelenen Kostantiniyye, Resul (S.A.V)'in haber verişinden 800 seneden fazla bir süre sonra feth edildiği gibi şüphesiz Roma da feth edilecektir. Bu feth de Allah'ın izniyle tüm Avrupa'nın fethinin başlangıcı olacaktır. Bu üç hadis bize, Islâm'ın askerî yönden çok güçlü bir iktidara yani devlete sahip olacağını gösterdiği gibi şu iki hadis de bize bu devletin aynı zamanda İktisadî yönden de güçlü olacağını işaret etmektedir. Şöyle ki :

Resuiullah (S.A.V) buyuruyor ki :


'Ümmetimin son zamanında bir halife olacak. Malı adetle saymadan avuçla avuçlayacaktır.' Ravi diyor ki : "Ben (bu hadisi Resuiullahtan nakleden) Ebu Nadra ile Ebu Alâ'ya; bunun Ömer b. Abdilaziz olacağını zannedermisin? diye sordum. Onlar; hayır, cevabını verdiler." (Müslim)

Başka bir rivayette de Resulullah (S.A.V) şöyle dedi :


"Ahir zamanda bir halife olacak, malı saymadan taksim edecektir.' (Müslim)

Yani mal çok olacak, devlet de Hilâfet Devleti olacaktır. Zira dikkat edilirse Resullah (S.A.V); ‘Halife olacak* dedi. Ayrıca bu devletin, yeryüzünü zulüm, fitne ve fesaddan tamamen temizleyip adaletle dolduracağına, Islâm'ı tam olarak hakim kılacağına işaret eden haberler ve müjdeler Mehdi ile ilgili varid olan birçok Hadis-i Şeriflerde geçmektedir. Meselâ şöyle geçmektedir :

'..Yeryüzünü, zulüm ve işkence İle dolduğu gbi adalet ve doğrulukta dolduracaktır.' (Ebu Davud)

Muhakkak ki, Islâm'ın bu devleti, Raşid Hilâfet Devleti olacaktır. İşte Resullah (S.A.V), bunu şöyle müjdeliyor :

İmam Ahmed rivayet ediyor ki; Resullah (S.A.V) şöyle dedi : ol 

‘Nübüvvet Allah'ın dilediğlnce aranızda kalacaktır. Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra Nübüvvet yolu üzerinde bulunan Hilafet olur. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar kalır. Ve Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldınr. Sonra ısırıcı melikler dönemi gelir. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar bulunur. Allah kaldırmayı dilediği zaman onu kaldırır. Sonra zorba İktidarlar gelir. Allah'ın dilediği kadar kalırlar. Allah dilediği zaman onu da kaldırır. Sonra Nübüvvet yolu üzerinde Hlltfet gelir. Sonra sustu.'
(Ahmed b. Hanbel)

Diğer hadisler gibi bu hadis de nübüvvetin delâletlerindendir. Vahiyle gelen gayıbtan bir haberdir. Bu hadiste ifade edilenin birçoğu gerçekleşti. Nübüvvet dönemi, nübüvvet yolu ve metodu üzerindeki Raşid Hilâfet devri ısırıcı melikler dönemi ve zorba melikler (iktidarlar) dönemi gerçekleşti. Ancak bu hadisin son kısmının gerçekleşmesi kalmıştır ki o da, nübüvvet yolu ve metodu üzerinde olan Raşid Hilâfetin geri gelmesidir,

İşte böyle Allahu Teâlâ, Kitabı Kur'an-ı Kerim'in ayetleri ile ve Resulü Muhammed (S.A.V)'in Hadis-i Şerifleriyle bize istikbalin Islâm'ın olduğunu, Islâm'ın tekrar izzet, adalet ve kudretle hakim olacağını, hem de yeryüzünün tamamında hakim olacağını müjdelemekte ve vaad etmektedir. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır ve O, vaadinden dönücü değildir. Zira Allah (c.c) şöyle buyurmuştur ;

“Allah'ın vaadi. Allah vaadinden caymaz. Ancak insanların çoğu bilmezler.’(Rum : 6) 
Allahu Teâlâ, istikbalin Islâm'ın olacağını müjdeleyip vaad ettiği gibi nusretin (zaferin ve yardımın) kendi katında olduğunu, Yolunda olan, Dinini yüryüzünde hakim kılmak için mücadele eden muhlis müminlere yardım edeceğini de müjdeleyip vaad etmiştir. Şöyle ki :

“Zafer ancak Aziz ve Hakim olan Allah'ın katındandır.* (Ali Imran : 126)

“Muhakkak ki Allah kendisine (Dinine) yardım edene yardım edecektir. Şüphe yok ki Allah güçlü olandır, Aziz olandır.' (Hacc : 40)

“Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Dinine) yardım ederseniz, O size zafer verir ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.’ (Kıtal : 7)

“Mü'minlere yardım etmek üzerimize bir hak (vecibe) oldu.* (Rum : 47)

Yüce Allah, mü'minlere yardımın dünyada da Ahiret'te de olacağını vaad etmiştir. Şöyle ki ;

“Muhakkak ki Biz Resullerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahidlerin (şahidlik için) duracakları günde elbette yardım edeceğiz.’ (Mü'min : 51)

Ancak Yüce Allah, bu yardımın ne zaman geleceğini ve hangi
vakitlerde ulaşacağını açıklamamış ve hiç bir kimseye bu konuda bir bilgi vermemiştir. O halde biz müminlere; bu sadık vaade güvenip yardım ve nusreti sadece Allahu Teâlâ'dan bekleyerek ve Onun rızasını kazanma yolunda Onun bu farz kıldığı Aziz Islâm Davasını ihlâsla yüklenmek ve çalışmak, çalışma esnasında da sabır etmek düşüyor. Eğer bu çalışmayı yaparsak, Allahın yardımı bize mutlaka ulaşır. Bu yardım bize ya bu dünyada muzaffer olmamız ya da Ahiret'te hesab gününde Allah'ın af ve mağfiretine kavuşmamız şeklinde ulaşır. Amma her halükârda Allah'ın yardımı bize ulaşır. Yeter ki biz, O'nun Dinine yardım etmekte yani Islâm Davası'nı yüklenmekte muhlis olalım...

Bu hakikatler karşısında, müslümanın vasfı olmaması gereken ye'sin yani umutsuzluğun bir dayanağı kalır mı? Elbette ki kalmaz, Kendilerini pısırık, köşeye çekilmiş, umutsuz kılmış boylece de zelil kılan ye's (ümitsizlik) illetini muslumaniarın nefislerinden söküp atmaları gerektiğini şu Ayeti-i Kerimeye de dikkatlerini çekerek vurgulamak istiyorum :


'Allah'ın lütfundan ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah'ın lütfundan ancak kâfirler topluluğu ümit keser.' (Yusuf : 87)

O halde ey kardeşler! Islâm'ın yeryüzünde yeniden hakim olacağına, Hilâfetin kurulacağına ve Raşid Halifeler döneminde olduğu gibi Nübüvvet yolu ve metodu üzerinde olacağına yani
Raşid Hilâfet olacağına, bu Hilâfetin sınırlarının genişleyeceğine, fetihlerin artacağına; kısacası, Allah'ın vaad ettiği yardımın ve zaferin geleceğine ve istikbalin Islâm'ın olduğu müjdesinin gerçekleşeceğine sağlam bir güven içinde olalım.

Allah'ın yardmına layık olabilmemiz için elbette O'nun Dinine yardım etmemiz, Allah'ın Kitabı ve Resulü'nün Sünneti'ne sımsıkı sarılmamız, bu ikisinden alınan emir ve nehiylere göre kulluk etmemiz, bu ikisinin gösterdiği davayı yüklenmemiz, ümitsizlik ve bıkkınlığa, gevşekliğe, tembelliğe kapılmadan; ümmet arasında ve ümmet ile beraber, Islâm'ın hakimiyetini yani İslâmî hayatı yeniden başlatmamız için çalışmamız gerekir. Ümmetin Islâm'ın kendisi için tek kurtarıcı olduğunu, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeye dönülmekten başka kendisi için bir kurtuluşun olmadığını hissetmeye başlamasını bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Böylece her türlü zorluklara, sıkıntılara karşı hazırlıklı olarak yürüyüşümüze azık hazırlamalıyız. Ümmetin imanına tesir etmek, hamiyetini uyandırmak için bütün engelleri aşmaya çalışmalı, ümmete Islâm hakimiyetinin mümkün oduğu emelini yerleştirmeli, kendisine ve Dinine güvenini kuvvetlendirmeliyiz. Muhakkak ki bu ümmet, azmettiği azaman başındaki zalim tağut, kukla yöneticilere meydan okumaya, küfür düzenlerini yerle bir etmeye ve İslâmî, hayatın her kesimine hakim kılmaya kadirdir. Onun için ümmetten korkuyu kaldırmalıyız Küfrün hükümlerini ve devletlerini, bizimle birlikte hareket ederek, yerle bir etmesi ve
Islâm'ı tatbik mevkiine getirmesi için gerekli olan RAŞİD HİLÂFETİ tekrar ikâme etmesi için ümmeti harekete ve atılıma geçirmeliyiz. Fakat bunun için öncelikle bizim yani bu meselenin farkında olan tüm mü'minlerin hareket ve atılım içinde olmamız gerekir. Bu işin; canlarımızdan, mallarımızdan, eş ve çocuklarımızdan, meskenlerimizden, iş ve ticaretimizden ve dünyanın bütün menfaatlarından daha sevimli daha hoş olması gerekir. Zira Rabbımızın rızası, vaad ettiği dünya ve Ahiret'teki nusreti ve kurtuluş işte ancak bundadır. O halde bu işi yapmaya koşalım, Ey Mümin kardeşlerim!

Sözümü şu dua ile kapatırken; Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi, tüm mü'minler üzerine olsun derim..

'Rabbımız. üzerimize bol bol sabır dök, ayaklarımıza kuvvet ver ve bizi kâfirler topluluğu üzerine muzaffer kıl."
(Bakara : 250)
<>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>






1 yorum:

  1. 'Allah'ın lütfundan ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah'ın lütfundan ancak kâfirler topluluğu ümit keser.' (Yusuf : 87)

    O halde ey kardeşler! Islâm'ın yeryüzünde yeniden hakim olacağına, Hilâfetin kurulacağına ve Raşid Halifeler döneminde olduğu gibi Nübüvvet yolu ve metodu üzerinde olacağına yani
    Raşid Hilâfet olacağına, bu Hilâfetin sınırlarının genişleyeceğine, fetihlerin artacağına; kısacası, Allah'ın vaad ettiği yardımın ve zaferin geleceğine ve istikbalin Islâm'ın olduğu müjdesinin gerçekleşeceğine sağlam bir güven içinde olalım.

    Allah'ın yardmına layık olabilmemiz için elbette O'nun Dinine yardım etmemiz, Allah'ın Kitabı ve Resulü'nün Sünneti'ne sımsıkı sarılmamız, bu ikisinden alınan emir ve nehiylere göre kulluk etmemiz, bu ikisinin gösterdiği davayı yüklenmemiz, ümitsizlik ve bıkkınlığa, gevşekliğe, tembelliğe kapılmadan; ümmet arasında ve ümmet ile beraber, Islâm'ın hakimiyetini yani İslâmî hayatı yeniden başlatmamız için çalışmamız gerekir. Ümmetin Islâm'ın kendisi için tek kurtarıcı olduğunu, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeye dönülmekten başka kendisi için bir kurtuluşun olmadığını hissetmeye başlamasını bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Böylece her türlü zorluklara, sıkıntılara karşı hazırlıklı olarak yürüyüşümüze azık hazırlamalıyız. Ümmetin imanına tesir etmek, hamiyetini uyandırmak için bütün engelleri aşmaya çalışmalı, ümmete Islâm hakimiyetinin mümkün oduğu emelini yerleştirmeli, kendisine ve Dinine güvenini kuvvetlendirmeliyiz. Muhakkak ki bu ümmet, azmettiği azaman başındaki zalim tağut, kukla yöneticilere meydan okumaya, küfür düzenlerini yerle bir etmeye ve İslâmî, hayatın her kesimine hakim kılmaya kadirdir. Onun için ümmetten korkuyu kaldırmalıyız Küfrün hükümlerini ve devletlerini, bizimle birlikte hareket ederek, yerle bir etmesi ve
    Islâm'ı tatbik mevkiine getirmesi için gerekli olan RAŞİD HİLÂFETİ tekrar ikâme etmesi için ümmeti harekete ve atılıma geçirmeliyiz. Fakat bunun için öncelikle bizim yani bu meselenin farkında olan tüm mü'minlerin hareket ve atılım içinde olmamız gerekir. Bu işin; canlarımızdan, mallarımızdan, eş ve çocuklarımızdan, meskenlerimizden, iş ve ticaretimizden ve dünyanın bütün menfaatlarından daha sevimli daha hoş olması gerekir. Zira Rabbımızın rızası, vaad ettiği dünya ve Ahiret'teki nusreti ve kurtuluş işte ancak bundadır. O halde bu işi yapmaya koşalım, Ey Mümin kardeşlerim!

    Sözümü şu dua ile kapatırken; Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi, tüm mü'minler üzerine olsun derim..

    'Rabbımız. üzerimize bol bol sabır dök, ayaklarımıza kuvvet ver ve bizi kâfirler topluluğu üzerine muzaffer kıl."
    (Bakara : 250)

    YanıtlaSil