2 Mayıs 2016 Pazartesi

METOT, ÜSLUP, VASITA



METOT, ÜSLUP, VASITA

Müslümanların çoğu metot, üslup ve vasıta arasındaki farkı berrak olarak idrak edemediler. Bu farkı göstermek gerekir ki, Müslümanlar bir temiz bir fikre sahip kavuşarak doğru çalışma yapabilsinler. Daha önce de bahsettiğimiz gibi İslâm; düşünce ve metottan oluşur. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

لكل جعلنا منكم شرعة ومنهاجا "Her ümmet için bir şerîat ve bir yol tayin ettik."(Maide 48)

Metot, düşünceyi uygulamak için gerekli kılınmıştır. Çünkü Şerîat, insanların amelleriyle ilgili Allahu Teala'nın, Resulüne vahyettiği hükümlerden ibarettir. Hükümler birer çözümlerdir. İslâm, akidesiyle birlikte İslâm düşüncesini oluşturur. Böylece düşünce; akide ve çözümleri kapsar. Minhac veya metot ise; akideyi korumak, çözümleri uygulamak ve davayı yüklenmek ile ilgili değişmeyen yollardır. Zira metot sabit, değişmeyen bir keyfiyettir. Ve bu, Şer'î hükümlerle tespit edilmiştir. Bu nedenle metot, düşüncenin cinsindendir. Çünkü düşünce, metodun hükümlerini belirtir. Nitekim bir düşünce, metodu belirtmezse hayali bir felsefe olur. Yunan felsefesi gibi... Bir çalışma veya bir hareket bir ideolojiye dayalı değilse, boş bir çalışma ve boş bir hareket olur. Çünkü ideoloji düşünce ve metottan ibarettir. Bir toplumu değiştirmek veya kalkındırmak isteniliyorsa, mutlaka hayat problemlerini çözen bir düşünceye ihtiyaç vardır. Nitekim değişim veya kalkınma, ancak bir fikirle gerçekleşir. Fikirleri yaymak, insanlara benimsettirmek ve uygulamak için metoda ihtiyaç vardır. Bu metot düşünceden fışkırmalıdır ki, çelişki doğmasın, sağlam ve doğru çalışma olsun. Misal olarak demokratik sistemde doğan çelişkiler gibi:Biri İslâm düşüncesini demokratik yolla uygulamaya kalkışırsa çelişkiyi görür. Namazı demokratik yolla uygulayalım, bakalım nasıl olacak? Demokrasi diyor ki; insan serbesttir, namaz kılabilir veya kılmayabilir de. Hiçbir zaman zorlama yoktur. Böylelikle namaz kılana niçin namaz kılıyorsun denilemeyeceği gibi, namaz kılmayana da niçin namaz kılmıyorsun denilemeyecektir. Çünkü demokraside ibadet hürriyeti vardır. Hâlbuki namaz ile ilgili İslâm'ın metodu, her Müslüman'ı namaz kılmaya mecbur kılar.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınız dokuz yaşına girince namazı kılmazlarsa onları dövün." (Ebu Davut, İbni Hanbel)
Bulû çağına erişince Şafî, Malik ve İbni Hanbel gibi bazı müçtehitler namaz kılmayanın öldürüleceğini, Ebu Hanife gibi bazı müçtehitler de namaz kılmayana hapis cezası verileceğini belirtmektedirler. İşte bu, tamamen demokratik yola aykırıdır. Eğer biri demokrasiye uyacaksa İslâm metodundan vazgeçmesi gerekecektir. Davayı yüklenmenin metodu da demokrasiye aykırıdır. Demokraside fikir serbestliği ve değişik fikirlere dayalı partiler kurulması serbesttir. İktidar da bu partilerin elleri arasında değişir. İslâm'da ise yalnız İslâm fikrine dayalı kurulan partilere müsaade edilir.
Uygulamakla ve davayı yüklenmekle ilgili kesin emir varsa bu metottur. Bu kesin emir, kesin manayı taşıyan delille tespit edilsin veya zannı delaletle zanni delille yani içtihatla tespit edilsin fark etmez. Çünkü amelle ilgili hüküm, kesin delille ve kesin ifade ile tespit edildiği gibi, zanni delil ve zanni ifadeyle de tespit edilebilir. İşte metot ahkâmı bu iki çeşitten ibarettir. Zira metot, tatbikatla ilgili kesin emir ifadesi taşıyan birer Şer'î hükümlerden ibarettir.
Şu var ki, İslâm daveti hem İslâm devleti tarafından hem de İslâm’i hizbler tarafından taşınır. İslâm devleti bu daveti dışarıya cihad yolu ile taşır. Bu metotla ilgili çok kesin deliller ve zanni deliller vardır. Bu hususta Allahu Teala şöyle buyurdu:

وقاتلوهم حتى لا تكون فتنة ويكون الدين لله فإن انتهوا فلا عدوان إلا على الظالمين "Fitne (küfür ve sapıklık) kalmayıncaya ve yalnız Allah'ın dini hakim oluncaya kadar onlarla savaşın." (Bakara 193)

İslâm hayatını yeniden başlatmak veya İslâm hükümlerini devlet yoluyla uygulamakla ilgili metot ise; İslâm’i hizb kurup onun yoluyla mücadele vermektir. Bununla ilgili kesin delillerden bazıları şunlardır:

ولتكن منكم أمة يدعون إلى الخير ويأمرون بالمعروف وينهون عن المنكر وأولئك هم المفلحون “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir kitle bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran 104)

قل هذه سبيلي أدعو إلى الله على بصيرة أنا ومن اتبعني وسبحان الله وما أنا من المشركين "De ki; benim yolum budur. Ben ve benimle olanlar Allah'a basiretle (tam idrak ve kavrayışla) davet ediyoruz." (Yusuf 108)

Ayrıca, İslâm’i kitle tesis etmekle ilgili olup da kesin emir ifadesi taşıyan birçok hadisler ve siyerde çok sahih rivayetler vardır. Bunlar bu hususla ilgili detayları açıklar. İnsanları İslâm'a davet etmenin keyfiyetini gösteren birçok delilden birisi de Allahu Teala’nın şu buyruğudur:

ادع إلى سبيل ربك بالحكمة والموعظة الحسنة وجادلهم بالتي هي أحسن "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et." (Nahl 125)

Lügatte hikmetin manası; isabetli fikirdir. Bu ise; ancak Kur’an ve Sünnettir. Buna göre Kur’an ve Sünnetten delil göstererek Allah'a davet etmektir. Güzel öğüt ise, insanların akıllarına hitap ederken onları duygulandırmaktır. En güzel şekilde mücadele et ifadesinin manası da; bâtıl ve yanlış fikirleri en güzel şekilde çürütmektir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in izlediği metodu izlemek ile ilgili birçok kesin emir vardır. Allahu Teala şöyle buyurdu:

لقد كان لكم في رسول الله أسوة حسنة لمن كان يرجو الله واليوم الآخر وذكر الله كثيرا “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab 21)

Buna göre metodumuz, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in metodudur. Ondan kıl payı kadar ayrılmak haramdır. Aynı zamanda ona uymak Allahu Tela'ya kulluk etmek demektir. Onun için bu metoda göre, İslâm fikirlerinin açıkça bildirilmesi gerekir. Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyuruyor:

وما على الرسول إلا البلاغ المبين "Rasule düşen görev, apaçık tebliğ yapmaktır."(Nur 54)

O zaman davayı taşırken kapalı sözler kullanılmaz. Apaçık Allahu Teala'nın indirdiği duyurulur. Nitekim bunu yapmayanların lanetli oldukları Kur’anı Kerimde şöyle açıklanmıştır:

إن الذين يكتمون ما أنزلنا من البينات والهدى من بعد ما بيناه للناس في الكتاب أولئك يلعنهم الله ويلعنهم اللاعنون"İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. " (Bakara 159)

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:"Kim bir ilmi ketmederse, Allah onun ağzını ateşten bir gemle gemleyecektir."
Davayı yüklenme metodu sabır, dayanıklılık ve sebatlılığı gerektirir. Taviz göstermeyi reddeder. Bununla ilgili delillerden bazıları şunlardır. Allahu Teala şöyle buyurdu:

واتبع ما يوحى إليك واصبر حتى يحكم الله وهو خير الحاكمين "(Resûlüm!) Sen, sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır.” (Yunus 109)

فلا تطع المكذبين(8)ودوا لو تدهن فيدهنون "O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme! Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar." (Kalem 8-9)
فاصدع بما تؤمر وأعرض عن المشركين "Emrolunduğun şeyi açıkça duyur ve ortak koşanlardan yüz çevir." (Hicr 94)

Bu ayet metotla ilgili bir merhaleyi belirtiyor. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem kitlesini gizlice yetiştiriyordu. Bu ayet nazil olunca kitlesini ortaya çıkarttı. Böylece ikinci merhaleyi başlattı. Nitekim kendisi bir fert olarak ilk günden itibaren davayı duyuruyordu. Allahu Teala şöyle buyurdu:

قم فأنذر "Kalk, ve (insanları) uyar." (Müddessir 2)

Fakat bu esnada Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir grup yetiştiriyordu. Bir hizb ortaya çıkınca Kureyş şaşkına döndü. Böylece kendisi ve kitlesi Kureyş'in saldırısına maruz kaldı.
İslâm'ı uygulamayan yöneticilere çatmak metottan bir parçadır. Allahu Teala şöyle buyurdu:

أرأيت الذي يكذب بالدين(1)فذلك الذي يدع اليتيم(2)ولا يحض على طعام المسكين "Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar; Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;" (Maun 1-3)

Bu ayetin Kureyş'in bir lideri olan Ebu Süfyan veya diğer bir lideri olan El As b.Vail Essehmi hakkında nazil olduğu rivayet edilir. Bu lider hafta sonu deve kesiyordu. Sadece ileri gelenleri çağırıyordu. Yani bir parti düzenliyordu veya bir kokteyl veriyordu. Yetimleri ise kovuyordu ve miskinleri de yedirmek için bir siyaset çizilmesine karşı çıkıyordu. Allahu Teala bu hususta şöyle buyurdu:

ويل لكل همزة لمزة(1)الذي جمع مالا وعدده(2)يحسب أن ماله أخلده "Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur. (O), malının kendisini ebedi kılacağını zanneder." (Hümeze 1-3)

Bu ayetler, Kureyş'in lideri olan Ubey b. Halef hakkında nazil olmuştur.

ولا تطع كل حلاف مهين(10)هماز مشاء بنميم(11)مناع للخير معتد أثيم(12)عتل بعد ذلك زنيم "Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme." (Kalem 10-13)

Bu ayetler, Kureyş'in lideri olan Velid b. Muğire hakkında indirilmiştir. Buna benzer yöneticiler üzerine nice ayetler vardır. Bu sebeple zalim yöneticileri hedef edinmek metottan bir kısımdır. Çünkü küfür ahkâmı uygulayan, zulmü yapan ve bunları sürdüren onlardır. Zira yöneticilere ve siyasetlerine güven sarsılırsa yönetimleri sarsılır.
Toplumdaki yapılan icraat ve uygulanan sisteme çatmak ve bunları çürütmek de metottan sayılır. Bu hususta Allahu Teala şöyle buyurdu:

ويل للمطففين(1)الذين إذا اكتالوا على الناس يستوفون(2)وإذا كالوهم أو وزنوهم يخسرون "İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!" (Müteffifin 1-3)

Toplumdaki icraata ve bu icraatı yapanlara çatarken, onları bu işten nehyediyor ve çözüm gösteriyor. Bu da metottan bir parçadır. Allahu Teala’nın şu buyruğundaki gibi:

ولا تقتلوا أولادكم خشية إملاق نحن نرزقهم وإياكم إن قتلهم كان خطئا كبيرا(31)ولا تقربوا الزنى إنه كان فاحشة وساء سبيلا(32)ولا تقتلوا النفس التي حرم الله إلا بالحق ومن قتل مظلوما فقد جعلنا لوليه سلطانا فلا يسرف في القتل إنه كان منصورا(33)ولا تقربوا مال اليتيم إلا بالتي هي أحسن حتى يبلغ أشده وأوفوا بالعهد إن العهد كان مسئولا "Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır. Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." (İsra 31-34)

Bu günkü toplumda mevcut olan sorunlara değinmek, küfür ve zalim icraatı çürütmek, bu icraatı yürütenlere ve yürürlüğe koyanlara çatmak ve İslâm’i çözüm göstermek İslâm’i hizbin metodundan bir parçadır.
Dış siyasetle ilgilenmek ve onun hakkında İslâm’i görüş göstermek de metottan bir kısımdır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Sahabeler, Rumların Perslerle savaşmaları hakkında şöyle ilgilenip çözüm gösterdiler ki, bu da kesin delillerdendir. Kur’anı Kerimde bu konu şöyle geçti:

الم(1)غلبت الروم(2)في أدنى الأرض وهم من بعد غلبهم سيغلبون(3)في بضع سنين لله الأمر من قبل ومن بعد ويومئذ يفرح المؤمنون(4)بنصر الله ينصر من يشاء وهو العزيز الرحيم(5)وعد الله لا يخلف الله وعده ولكن أكثر الناس لا يعلمون"Elif, lam, mim, Rumlar yenildi. (Araplara bulunduğu) en yakın bölgede bu olay oldu. Onlar bu yenilgiden sonra (Persleri) yenecekler. Birkaç yıl içerisinde olacak, bu (yenilgilerden) önce ve sonra her şey Allah'ın elindedir. Mü'minler Allah'ın zaferi ile sevinecekler. Allah dilediğine yardım eder. Galip gelen ve rahmet veren ancak odur. Bu Allah'ın vaadi (sözü) dür. Allah vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum 1-6)

Perslerin Kisra’sı ölünce onun kızını Kraliçe olarak tayin ettikleri haberi gelince Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Bir kavim başlarına (ulul-emir olarak) bir kadını tayin ederse felaha kavuşamaz."(Buhari)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in nusret, yardım ve güç bulmak için çalıştığına dair şu ayet vardır:

وقل رب أدخلني مدخل صدق وأخرجني مخرج صدق واجعل لي من لدنك سلطانا نصيرا "Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver." (İsra 80)

Nusret talebiyle ilgili birçok sahih rivayetler vardır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Ömer b. Hattab'ın veya Amr b. Hişam'ın (Ebu Cehil) İslâm'a girmesini ve yardımcı olması için Allah'a dua etmişti. Davayı yaydıktan sonra birçok memleketin ve kabilenin liderleriyle temas etmiştir. Kureyş, Taif, Hanife, Amir b. Sasa, Kuleyb ve buna benzer kabilelerin ileri gelenleriyle görüşüp onların İslâm'a girmeleri ve İslâm otoritesini tesis etmek için kendisine yardım etmelerini istemiştir. Bazıları ise şartlar koştular. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’de bu şartları reddetti. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi Vesellem Medine'de nusreti buldu ve orada İslâm Devletini kurdu. Buna göre İslâm Devletini kurmak için nusreti ve yardımı talep etmek metottandır. Davetin başında Dar-ul Erkam'da, evlerde ve dağların eteklerinde halakalar yapmakla ilgili gelen rivayetler zanni de olsa metotla alakalıdır.
Üsluplara gelince:
Üslup; metodu uygulamak ve hedefi gerçekleştirmek için durumlara göre değişen keyfiyettir. Bunlar uzun vadeli, sürekli değişen, bir kısmı da bir aşamaya geçinceye kadar devam edebilen durumlardır. Bir kısmı da beraber uygulanacak birkaç üsluptan oluşur. Buna plan denilir. Örnek verecek olursak; bildiri çıkartıp dağıtmak bir üsluptur. Bildiri çıkartmak gerekli olunca bu vacip olur. Ki bu şu Şer'î kaideye binaendir: "Bir vacibi yerine getirmek için gereken hususlar da vacip olur." Ancak bir bildiri nasıl çıkartılacak, nasıl dağıtılacak, nerede dağıtılacak vs. gibileri birer üsluplardır.
Vasıta (vesile) ise; bir üslubu uygulamak için gerekli araçlardır. Bir bildiriyi basmak için fotokopi veya matbaa gereklidir. Buna benzer uçak, araba, tren, matbaa, teksir makinesi vs. gibi şeyler birer vasıtalardır. Vasıtalar da üsluplar gibi değişir. Bazıları verimli ve gerekli olur ve bunlar devam ettirilir. Bir hizbin emiri bir üslup benimserse ona itaat etmek vaciptir. Cemaat ise, o üslupta hata görürse onu düzeltinceye kadar sabredip itaate devam eder. Fakat emir veya sorumlu cemaati dinlerse veya tecrübeli ve olgun olanlara danışırsa daha güzel üsluba varılır. Zira verimli üslubu bulmak çok büyük bir şeydir. Derin veya aydın düşünmeye ve üstün zekaya muhtaçtır.
Üslup, plan ve vasıtalarda aranan şartlar şunlardır:
1- Bunlar, Şerîatın mubah kıldığı dairede seçilir. Şerîatın haram kıldığı şey kullanılmaz. Zira gaye vasıtayı meşru kılmaz.
2- Metodun çerçevesine dahil hareket edilir. Yapılan iş metodun ana hatlarıyla çelişmeyecektir. Yoksa metot dışına çıkılır ki o zaman metottan sapma olur.
3- Verimli ve neticeyi gerçekleştirir olmalıdır. Sürekli en verimli üslup ile vasıta aranmalıdır.
4- Bir üslup, farzı yerine getirmek için gerekli ise veya ondan daha verimlisi yoksa o zaman bunu kullanmak farz olur. Nitekim bu; "Bir vacibi yerine getirmek için gerekli olanlar da vaciptir" Şer'î kaidesinin hükmünü alır.
5- Zarara götürecekse, o üslup veya vasıta kullanılmaz. Çünkü İslâm'da zarar önlenir. Fakat bu zarar haram kılınan şeye götüren cinsinden olursa haram olur.
6- Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Sahabelerinin kullandıkları üslup ve vasıtalara uymak şart değildir. Önemli olan metottur ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in metoduna bağlanmak şarttır ve farzdır. Misal olarak; Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem davayı ikinci merhalede cemaatçe ve açıkça göstermek isteyince sahabeleri iki safa dizdi. Bir safın başına Ömer, diğer safın başına da Hamza'yı yerleştirdi. Ve kendisi iki saf önüne geçti. Dar-ul Erkam’dan Kâbe’ye kadar yürüdüler. Sonra Kâbe etrafında yedi defa tavaf yaptılar ve ondan sonra Safa'ya geçtiler ve insanlara seslendiler. İşte bunların hepsi birer üsluplardandır. Bunları kullanmak şart değildir.
Metot:
İkinci merhalede kitlece ve açıkça davayı duyurmaktır. Çünkü yukarıda gösterdiğimiz gibi bununla ilgili kesin emir vardır. Ama örnekteki üsluplarla ilgili kesin emir yoktur. Bu demektir ki; kullanılabilir de ve kullanılmayabilir de. Bir yolu uygulamak için kesin emir varsa bu metottan olur değilse üslup olur ki, bu mendup veya mubah dairesine girer. Eğer kesin nehy varsa haram olur.
Kâfirlerle işbirliği yapmak, onları dost edinmek, onların yönetimlerine veya koalisyonlarına katılmak, demokratik veya laik ilkelere göre parti kurmak ve buna benzer yollarla ilgili hususlar hakkında kesin nehy vardır. Böyle yollara başvurmak haramdır ve bu İslâm metoduna aykırıdır. Radyo, televizyon, gazete, dergi, fax, telefon, bilgisayar gibi vasıtaları davayı yaymak için kullanmak mubahtır. Çünkü Şer'î hüküm bu tür vasıtaları mubah kılmıştır.
Şu noktalar üzerinde de durmak gereklidir:
Birinci merhalede gizliliğe başvurmak metottur. Çünkü onunla ilgili kesin emir vardır.
İkinci ve üçüncü merhalede gizlilik şart değildir. Gerekirse ona başvurulur. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ikinci merhalede kitlesiyle beraber açık tebliğ yapmıştır. Gizlilikten açıklığa cemaatçe çıkmak için kesin emir gelmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kureyş işini bozmasın diye bazı kabilelere gizlice gidiyordu. Akabe’de biatı gizlice aldı. Hicreti gizlice gerçekleştirdi. Sadece gerekli olduğu için gizlilik üslubuna başvurdu. Yoksa gizlilik dönemi birinci aşamada bitmiştir.
Şu var ki; gereksiz korkuya kapılmak, evham uydurmak ve yanlış değerlendirme yapmak çok zararlıdır. Ki bu aşırı tedbir almaya götürür ve kitle efradını sıkıntıya uğratır. Belki korkaklığa da sürükler. Yapılması gereken işten vazgeçmeye sebep olur. Yine, hiçbir tedbir almamak, yuları salmak ve dikkatsizlik de çok zararlıdır. Nitekim tehlikeli durumlarda tedbir almak farzdır. Ayeti kerimede şöyle buyruldu:

ياأيها الذين آمنوا خذوا حذركم "Ey iman edenler! Tedbirinizi alın..." (Nisa 71)

Ayrıca işleri en güzel şekilde yapmak elzemdir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: "Biriniz bir amel işlerse, onu en güzel şekilde yapmasını Allah sever."
Mücadelede son çaba sarfetmek farzdır. Allahu Teala şöyle buyurdu:

وجاهدوا في الله حق جهاده "Allah uğrunda hakkıyla ve tam şekilde cihat edin."(Hac 78)

Davayı yüklenmek ilgili hususlar ve metot, üslup, vasıta arsındaki farkı özetlemeye çalıştık. Bu farkları idrak etmek kitlenin önderlerine ve elemanlarına farzdır.
Ayrıca yeni üsluplar, planlar ve vasıtalar kullanılmazsa, davayı taşımada pasiflik doğar, hatta tıkanıklık olur, dava donar, elemanların dökülmesine sebebiyet verir. İşi takip etmek, hesaba çekmek ve kusur gösterenlere ceza vermek gereklidir. Yoksa iş ciddiyetini kaybeder ve başarılı olmaz.
İşin başarılı olması için ciddi düşünmeye ve ciddi çalışmaya ihtiyaç vardır. Zihince ve vücutça tembellik, başarısızlığa yol açar. Bu noktada yalnız sorumlular değil her eleman ciddi düşünmeli ve hareket etmelidir. Çünkü aktiflik ve sorumluluk kitle elemanlarının tümünü kapsar.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: "Her Müslüman düşmana karşı suğur (hendek, kale vs.) dursun ki, düşman kendi tarafından gelmesin."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder