2 Mayıs 2016 Pazartesi

HAYATIN SONU.“Bugünün işini yarına bırakma. Bunu yaparsan kaybedersin. Ölümden sonra amel yoktur.”


HAYATIN SONU

Buhari Ömer Radiyallahu Anha’dan şöyle rivayet etmiştir: “Gece oluncaya kadar hayatta kalmayı başarırsan, sabaha kadar yasamayı bekleme. Sabah oluncaya kadar hayatta kalmayı başarırsan, geceye kadar yaşamayı bekleme. Sağlın olduğu müddetçe, hastalık için hazırlık yap. Hayatta olduğun müddetçe, ölüm için hazırlık yap.”
Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor:
“Herkim İslam’ı yeniden hayata geçirmeye bir faydası olacak ilmi öğrenirken ölürse, cennette peygamberlerin ve onun arasında sadece bir derece olacaktır.”
Hayatın gerçeklerine ve edindiğimiz tecrübelere kısa bir bakış bizlere bu hayatın sonsuz olmadığını tartışmasız bir şekilde ortaya koyar. Dokunduğumuz, gördüğümüz ve hissettiğimiz tüm varlıklar belirli aşamalardan geçiyor. Tüm canlıların doğduklarını, ardından büyüyüp geliştiklerini ve olup yok olduklarını görüyoruz.
Nereye gidiyorlar? Geri dönecekler mi? Sonsuza dek mi yok oldular? Yoksa başka bir yere mi gittiler? İnsanın beyninde oluşan bu soruların cevapları hayatında çok önemli yer ediniyor. Bu cevaplar insanın gelecekte takip edeceği yolda çok önemli ve büyük bir rol oynuyor. Bu soruların cevapları güven verici ve tatmin edici olduğu an, İslam akidesi, yani kusursuz ve akla uygun bir akide oluşur. Aksi takdirde insanın arayışları hiç bir sonuç vermez. Bu cevaplar yani oluşan İman insanın, Allah’ın varlığını ve Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in O’nun tarafından gönderilmiş olduğunu kabul etmesini ve bu düşünceden vazgeçmemesini sağlar. İnsan bu imanı kabullenmeye karar verdiği an ona sarılır ve o andan itibaren onun içeriliğine mecburu olarak inanmak zorundadır. İnsan iman ettiği takdirde bu hayati sorulara cevap bulmakta Allahu Teala tarafından çok rahmet bulacaktır. Allahu Teala insanlara ayetlerinde doğaya ve hayatın akışına bakmalarını emredip, insanların bilmedikleri şeylerin onlara kendisi tarafından bildirileceğini buyuruyor. Böylelikle insanda güven oluşacaktır. Tıpkı şu ayette olduğu gibi:
اقرأ باسم ربك الذي خلق(1)خلق الإنسان من علق(2)اقرأ وربك الأكرم(3)الذي علم بالقلم(4)علم الإنسان ما لم يعلم“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insani pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak 1-5)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Her insanın yaratılışı, önce annesinin rahminde 40 gün süreyle bir yumurta şeklinde olmasıyla baslar. Sonra bir müddet için kan pıhtısı olur. Daha sonra bir parça et olur. Sonra ona hayat üflemekle ve yasayacağı süreyi koymakla görevli bir melek gelir.”
Yani her canlının ölüm tarihi önceden belirlenmiştir ve Allahu Teala bu konuda kimseye bilgi vermemiştir. Ölüm, her insanın tam vaktinde gideceği, iptal edilemez bir buluşma gibidir.
ولكل أمة أجل فإذا جاء أجلهم لا يستأخرون ساعة ولا يستقدمون “Her ümmetin eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar nede bir an ileri gidebilirler.”(Araf 34)
Zira ölüm konusunda sadece ayetlerle değil hadislerle de uyarılıyoruz. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor: “Tüm varlıkların bir sonu olduğunu hatırlayın.”
Üstelik Allahu Teala insan beynini ölümle ilgili şok edici şeyler göstererek sallıyor ve daldığı uykudan bu şekilde uyandırıyor:
والنازعات غرقا(1)والناشطات نشطا(2)والسابحات سبحا(3)فالسابقات سبقا(4)فالمدبرات أمرا “Söküp çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, iş düzenleyenlere andolsun;” (Nazi’at 1-5)
Sahabelerin çoğunluğu, tabiinler ve onların takipçileri, ayetin tefsirinde bu surenin ruhları alan meleklere işaret ettiği konuşunda birleşmişlerdir. İbn Kesir ilk ayetin açıklamasını şöyle yapıyor: “Söküp çıkaranlara”. Bu ayet ruhları dehşetli bir şekilde çıkaran meleklere isabet eder. Melekler bazı ruhları kati ve sert bir şekilde çıkarırlar. Burada söz edilen katılık ve sertlikten kasıt insanın ruhu çıkarılırken şiddetli bir acı duyduğu ve bu acının vücudunun her hücresine yayıldığıdır. Melekler bazı ruhları kolaylıkla çıkarırlar. Sanki bir ip düğümünü çözüyormuş gibi. Azrail’e ölüm zamanı hakkında tam yetki verilmiştir. Allahu Teala şöyle buyurdu:
قل يتوفاكم ملك الموت الذي وكل بكم ثم إلى ربكم ترجعون “De ki: size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.” (Secde 11)
İbn Mesud, bu ayetin Azrail’e isabet ettiğini ve ruhun her tel saçın arasından, bedenin en alt kısımlarından, parmak uçlarından ve tırnak diplerinden çıkarılacağını söylemiştir.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Bir kâfir ve günahkâr bu dünyadan öbür dünyaya geçiş yapacağı zaman, siyah yüzlü güçlü melekler onun üzerine inerler. Yanlarında, içinde cehennemden getirdikleri kaba giysiler bulunan torbayla onun gözünün görebileceği bir yere otururlar. Sonra Azrail gelir ve yanı başına oturur. Ona şöyle der: “Ey zavallı ruh! Haydi, Allah’ın şiddetine ve azabına doğru çıkıver...”
İbn Kayyum el-Cevzi, bu hadisin sadece kâfirler için değil Allahu Teala’nın emirlerini hiçe sayıp günah isleyen Müslümanlar içinde geçerli olduğunu söylemiştir. Ölümün bekçileri olan melekler vardır ve çok dehşetlidirler. Kim şimdiye kadar onların ellerinden kurtulabilmiştir? Ölümden kurtulunabilecek olsaydı, Allahu Teala’ya en yakın olan Peygamberimiz kurtulamaz mıydı?
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in ölüm saati yaklaştığında, o yüce zat elini suya batırmış ve nurlu yüzüne serpmiştir. Ardından şöyle dua etmiştir:“Allah’ım, Azrail’in dehşetinden beni koru.” Babasının yanında olan Fatım’a: “Vah babacığım! Ne kadar ızdırab çekiyorsun.” deyince Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Artık son, baban bugünden sonra hiçbir sıkıntı ve acı görmeyecektir.”
Bu hadiste anlatılan, ölüm saatinin geldiğinde hissedilecek olan dehşetli acılardır.
Böylelikle insan, düşündüğünde ölümün kaçınılmaz bir son olduğunu görecektir. Rahman ve Rahim olan Yaratıcımız insanoğluna rahmet ederek ölüm konusunu karanlık içerisinde bırakmamıştır. Birçok ayetlerde ve hadislerde ölüm müthiş bir şekilde tarif edilmiş ve açıklanmıştır ki; Müslümanlar ölümün önemini ve ciddiyetini tam olarak kavrayabilsinler.
İnkârcılar ölümün ehemmiyetini kavramak istemezler. Hatta ölümsüzlük için çareler aramaya yönelirler. Ölümü inkâr eden inkârcıların yeniden dirilme konusunda tüm inkârcı olduğu görülür. Onlar için yaşam bu dünyadadır. Allahu Teala şöyle buyurdu:
وقالوا أئذا ضللنا في الأرض أئنا لفي خلق جديد بل هم بلقاء ربهم كافرون(10)قل يتوفاكم ملك الموت الذي وكل بكم ثم إلى ربكم ترجعون “Dediler ki : Toprağa karışıp yok olduktan sonramı, biz yeniden yaratılacağız? Evet onlar, Rab’larına kavuşmayı inkaredenlerdir.” (secde 10-11)
“Enes Radiyallahu Anha’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’a kavuşmayı isterse, Allah’ta ona kavuşmayı ister. Herkim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah’ta ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”
Bu hadis bizlere ölümden sonra insanları nelerin beklediğini anlatıyor. Yani; tekrar diriliş ve Allahu Teala’ya dönüşü vurguluyor. O buluşma gününü Allahu Teala şöyle bildiriyor:
كأنهم يوم يرونها لم يلبثوا إلا عشية أو ضحاها “Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada)sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (Naziat 46)
Bunun ardından, doğal olarak insan kendine şu soruları soracaktır: Allahu Teala ile olan buluşmanın akabinde karşımıza ne çıkacak? Bu görüşmenin anlamı nedir? İslam ahiretle ilgili açıklamalar getirerek insanları nasıl bir son beklediğini aydınlığa kavuşturmuştur. Allahu Teala şöyle buyurdu:
إذا السماء انفطرت(1)وإذا الكواكب انتثرت(2)وإذا البحار فجرت(3)وإذا القبور بعثرت(4)علمت نفس ما قدمت وأخرت(5)ياأيها الإنسان ما غرك بربك الكريم(6)الذي خلقك فسواك فعدلك(7)في أي صورة ما شاء ركبك(8)كلا بل تكذبون بالدين(9)وإن عليكم لحافظين(10)كراما كاتبين (11)يعلمون ما تفعلون(12)إن الأبرار لفي نعيم(13)وإن الفجار لفي جحيم(14)يصلونها يوم الدين(15)وما هم عنها بغائبين(16)وما أدراك ما يوم الدين(17)ثم ما أدراك ما يوم الدين(18)يوم لا تملك نفس لنفس شيئا والأمر يومئذ لله “Gök yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler kaynaştığı zaman, kabirlerin içi dışına getirildiği zaman, kişi neyi takip edip neyi terk ettiğini bilir. Ey insan; kerimi bol olan Rabb’ına karşı seni ne aldattı? O ki; seni yaratmış, sana sekil vermiş ve düzeltmiştir. Seni istediği şekilde terkip etmiştir. Hayır, bilakis siz dini yalan sayıyorsunuz. Hâlbuki sizin üzerinizde koruyucular vardır; çok şerefli yazıcılar ne yaptığınızı bilirler. Şüphesiz ki iyiler cennettedirler. Ve şüphesiz ki kötülerde alevli ateştedirler. Din günü oraya girerler. Ve orada kaybolacak değildirler. Din günün ne olduğunu sen nerden bileceksin. Yine sen nerden bileceksin din günün ne olduğunu. O öyle bir gündür ki; kimse kimseye hiçbir şeyle fayda sağlamaz. Ve o gün, emir Allah’ındır.” (Infitar: 1-19)
Bu surede görüldüğü gibi, Allahu Teala bizlere şu kısa hayatımızın ölümle bölüneceğini ve ardından hesaba çekileceğimizi, bildiriyor. Allahu Teala tarafından hesaba çekildikten sonra, gideceğimiz son yer belirlenecektir. Tüm insanlığın gideceği bu son durak, şimdiye kadar gördüğümüz ve bildiğimiz yerlerden tamamıyla farklı olacaktır. Hepimiz için kaçınılmaz olan bu son durak, birincisi dehşetiyle ve güzelliğiyle, ikincisi sonsuzluğuyla insanın düşüncelerini hatta hayallerini aşıyor. Oranın dehşetini Allahu Teala şöyle tarif ediyor:
إن جهنم كانت مرصادا(21)للطاغين مآبا(22)لابثين فيها أحقابا “Şüphesiz ki cehennem bir gözetleme yeridir. Azgınlar için varılacak bir yer. Sonsuz devirler boyunca orada kalacaklardır.” (Nebe 21-23)
Üstelik Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor: “Eğer benim gördüklerimi sizler görmüş olsaydınız, en yüksek tepeye çıkar, hesap gününe kadar secde ederdiniz.”
Oranın güzelliğini anlatmak için Allahu Teala şöyle buyuruyor:
حدائق وأعنابا(32)وكواعب أترابا(33)وكأسا دهاقا(34)لا يسمعون فيها لغوا ولا كذابا(35)جزاء من ربك عطاء حسابا(36)رب السماوات والأرض وما بينهما الرحمان لا يملكون منه خطابا “Bahçeler ve bağlar. Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar. Ve dolu kaseler. Orada yalan ve boş söz işitmezler. Rabbindan bir mükâfat ve bağış olarak. Göklerin, yerin ve kişi arasında bulunanların Rabbi Rahmandan. O’na hitapta bulunmaya kimse muktedir olamaz. (Nebe 32-37)
Allahu Teala’nın Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:“Cennette bir kırbacın uzunluğu kadar yer, tüm dünya ve içindekilere bedeldir.”
Oranın sonsuzluğunu Allahu Teala şöyle bildiriyor:
وقالوا لن تمسنا النار إلا أياما معدودة قل أاتخذتم عند الله عهدا فلن يخلف الله عهده أم تقولون على الله ما لا تعلمون(80)بلى من كسب سيئة وأحاطت به خطيئته فأولئك أصحاب النار هم فيها خالدون İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara 80-81)
يوم يجمعكم ليوم الجمع ذلك يوم التغابن ومن يؤمن بالله ويعمل صالحا يكفر عنه سيئاته ويدخله جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها أبدا ذلك الفوز العظيم Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tegabun 9)
Allahu Teala insanoğluna rahmet etmiş ve yukarıda belirtmiş olduğumuz ayetler gibi birçok ayetle insanın varacağı son durağı açıklamıştır. Rahman sahibi Allah Subhânehu Ve Teala bilmediğimiz konularda bizleri aydınlatmıştır ki bizlerde O’nun koyduğu hükümlere göre hayatımızı tanzim edelim.
Durum böyle olunca bir dava taşıyıcısının ne yapması gerektiği çok önem arzeder. İslam davasını yüklenen kişilerin işin ahiret boyutunu sürekli göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu konuda Allahu Teala’nın ayetlerine ve Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hadislerine bakınılması kaçınılmaz olur.
İmam Ahmet’ten rivayet edildiğine göre Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Ani ölüm kâfir için üzücü bir yakalanış; mümin için ise bir rahmettir.”
Burada ölümün herkesin başına gelecek, doğal bir şey olduğunu görüyoruz. Fakat ölümün şekilleri değişiktir ve Allahu Teala tarafından belirlenmiştir. Bir itaatkâr insanın ölümü ile isyankâr insanın ölümü birbirinden farklıdır. İnsan, son durağının Cennet veya Cehennem olmasını, itikadı ile birlikte işlemiş olduğu ameli tayın etmiş olur. Allahu Teala şöyle belirtmektedir:
الذين تتوفاهم الملائكة طيبين يقولون سلام عليكم ادخلوا الجنة بما كنتم تعملون “Onlar, meleklerin güzel güzel canlarını alacak kimselerdir. Selam size, yaptıklarınıza karşılık haydi girin cennete, derler.”(Nahl 32)
İnsanın Allah Subhânehu Ve Teala tarafından cennetle ödüllendirilmesi, bu dünyada işlemiş olduğu fiillerinin sonucudur. İnsan hayatını Allah Subhânehu Ve Teala tarafından belirlenen hükümlere göre sürdürmelidir. Eğer bir fiilin terki isteniyorsa terk etmeli veya yapılması isteniyorsa yapmalıdır. İnsanın işleyeceği fiil Allah Subhânehu Ve Teala’yı hoşnut eder veya kızdırır. Bu fiil Ahirette ödüllendirilir veya Cehennem de cezalandırılır. İnsan tüm ümidini, Allahu Teala tarafından izlendiği ve tüm fiillerinin kaydedildiği gerçeğine bağlar. Bu hayatının doğrudan Ahiretiyle bağlantılı olduğunun bilincinde olarak, insan bir fiili işler veya ondan uzak durur. Bir fiili işleyip işlememek veya Allahu Teala’ya itaat edip etmemek insanın kendi isteğine bağlıdır. Fakat unutulmamalıdır ki insan itaat ettiği takdirde ödüllendirilecek ve isyankâr olduğu takdirde cezalandırılacaktır. İnsanın hayatını nasıl düzenleyeceği, avantajlarını ve dezavantajlarını, düşüncelerini ve ideallerini, sevdiği ve sevmediği şeyleri belirlemek kendi şahsi görüşüne bırakılmamıştır. Dünyadaki yaşantısına göre insana ya Cennet ya da Cehenneme gönderilir. Yani insan, son durağını kendi fiilleriyle belirler Allahu Teala’nın hükümleri insanların fiilleriyle alakalıdır ve insanlar hayatlarını bu hükümlere göre düzenlemelidirler. İnsanoğlunun hedefi Allah Subhânehu Ve Teala’nın hükümlerine göre yaşamak ve O’nun hükümleri için yaşamak olmalıdır. Bu şu anlama gelir: insanın yapmakla emrolunduğu veya terk etmekle emrolunduğu fiiller insanın hayat akışını etkileyen ve hayatının anlamını belirleyen faktörler haline gelir. Mesela: Allah Subhânehu Ve Teala münkerin yerine marufu getirmemizi ve O’nun Şeriatıyla hükmetmeyen tüm zalim idarecilere karşı gerçeği haykırmamızı hatta O’nun Şeriatı için savaşmamızı emretmiştir. Diktatör idarecilere karşı susmamızdan bizi sakındırmış ve O’nun hükmünün gereğini yerine getirmemizi emretmiştir. Böylelikle insan hayatına baktığında fiillerinin onun için en önemli şey olduğunu ve fiillerinin dışında kaygılanacak bir şey olmadığını görecektir. Ardından insan tüm benliğiyle fiillerine yoğunlaşmış olur ve fiillerini hayatının en önemli faktörü haline getirir. Allahu Teala’nın emirlerini her şeyden önemli kılar ve her işini o eksen etrafında döndermeye gayret sarfeder. Bu konu hakkında başka bir düşünceye sahip olmak, onun ahiretle ilgili fikrine ters düşer. Ahireti, bu dünyaya değişmek gerekçesiz ve insan beyninin ulaşabileceği en yüksek seviyedeki aptallık olarak nitelendirilebilir.
Hayatın sırrı ve hayatımızdaki önemli hedefler açıklanmış kısaca açıklanmış oldu. Bu hedefler sadece ve sadece inancımız doğrultusunda yaptığımız fiillerle alakalıdır. Yani Allah Subhânehu Ve Teala tarafından insanın gideceği yol çizilmiştir ve bu yolda uyacağı kurallar (haramlar ve helallar) Kitap ve Sünnette açıklanmıştır. İşte bu kurallar insanın hayat ölçüşüdür. Yani bu dünyada sürdürdüğümüz hayat (Kitap ve Sünnetin gösterdiği gibi) doğrudan bu hayattan sonraki sonsuz hayatla bağlıdır. Ölüm bizlere bu geçişi hatırlatmak için vardır. Bu hayat ve gelecek hayat arasındaki alaka, Allah Subhânehu Ve Teala’nın emrettiği gibi emir ve yasaklarına göre yaşayıp yaşamadığımız ve bu hususlarda hesap verecek olmamızdır. Allahu Teala’nın hükmüne göre yaşadığımız takdirde ödüllendirileceğiz. Fakat Allahu Teala’nın emirlerini hiçe saydıysak ve kendi arzularımıza göre yaşadıysak cezalandırılacağız.
Ölüm, insanların bu dünyada hazırlık yapmaları için vardır. Bizler ölüm için hazır mıyız? Allah Subhânehu Ve Teala bizlere ne zaman ecelimizin geleceğini belirtmiş midir ki; biz öbür dünya için hazırlığımızı erteleyelim? Ölüm bizlere içinde bulunduğumuz hayatın kısa bir müddet için olduğunu ve bu dünyada misafir olduğumuzu hatırlatmak için vardır. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
ياأيها الذين آمنوا ما لكم إذا قيل لكم انفروا في سبيل الله اثاقلتم إلى الأرض أرضيتم بالحياة الدنيا من الآخرة فما متاع الحياة الدنيا في الآخرة إلا قليل “Ey iman edenler! Size ne oluyor ki “Allah yolunda savaşa çıkın” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 38)
Ölüm bizlere bu hayattan sonra sonsuz bir hayat olduğunu hatırlatmak için vardır ve bu şekilde anlaşılmalıdır. Allah Subhânehu Ve Teala’nın bizlere ölümü vermesi ve bizleri bu konuda aydınlatması O’nun büyük bir rahmetidir. Allahu Teala bizlere ecel, bu dünya sonrası ve bu dünyayla ahiret arasındaki alaka konusunda yeterli bilgi vermiştir. Bütün bunların ardından insan (özelde dava taşıyıcısı) İslam’ın emir ve yasaklarına uzak kalamaz, kalarak ta başkalarını suçlayamaz. Çünkü her hususta insanoğlu uyarılmıştır. İnsan inkâr etmeye çalıştığı şeyin inkâr edilemez, kaçmaya çalıştığı şeyin kaçınılmaz olduğunu mutlaka bir gün anlayacaktır. Fakat o zaman çok geç kalmış olacaktır. “O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın neye faydası var! İşte o zaman insanın mazeret belirteceğini Allahu Teala Kitabında şöyle bildirdi:
يقول ياليتني قدمت لحياتي(24)فيومئذ لا يعذب عذابه أحد “(İşte o zaman insan:) "Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!" der. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.” (Fecr 24-26)
حتى إذا جاء أحدهم الموت قال رب ارجعوني(99)لعلي أعمل صالحا فيما تركت كلا إنها كلمة هو قائلها ومن ورائهم برزخ إلى يوم يبعثون “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabb’im!” der “Beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş( ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar(süren) bir berzah vardır.” (Mü’minun 99-100)
Ayetlerde belirtildiği gibi ölüm gelmeden önce insana sadece bir kez fırsat verilir. İnsan, özellikle dava taşıyıcıları, bu meseleye büyük özen göstermelidirler.
Şimdi ecel gelmeden yapılabilecek “en mükemmel” hazırlık konusuna değinelim: Ölüme hazırlık tam olarak ne demektir? Şu kesin olarak bilinmelidir ki, ölüm konusu teorik bir konu değil aksine pratik bir konudur. Bu noktayı biraz daha açalım. Böylece ölümün bizlere bir hatırlatma olduğunu anlamış oluruz.
Ölüm bizlere bu kısa hayatın ardından sonsuz bir hayat olduğunu, bu hayatla ahiretin alakalarını ve bizlerin Allahu Teala tarafından belirtilmiş olan hükümlere göre yasamamızın gerektiğini hatırlatır. Bizler, Allah Subhânehu Ve Teala tarafından ödüllendirileceğiz veya cezalandırılacağız. Hayatımızı yönlendirirken bizlere hoş gelen şeyleri seçip almak, kolay şeyleri sevmek ve zor olan şeyleri sevmemek şeklinde olmamalıdır. Aksine Allahu Teala, Şeriatını öğrenmemizi ardından severek ve isteyerek yaşamamızı emretmektedir. Hayatta düzenlemeler Allah Subhânehu Ve Teala’nın bir takım hükümlerinden oluşur ki; bizler bu hükümleri hayatımıza indirgeyelim ve böylelikle bu dünyada ve ahirette O’nun azabından kendimizi koruyabilelim. Bunlar arasında İslam dinini yeniden dünyaya hakim kılmak ve Hilafet devletini tekrar kurmak yükümlülüğü de vardır.
Bunu inkâr eden bir kişinin ölümünü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle nitelendirmektedir: “Kim boynunda biat bağı olmadan ölürse, cahiliye ölümüyle olmuş olur.” (Müslim)
Peygamberimiz; “cahiliye ölümüyle” şunu kastetmektedir: Her kim İslam Devletini tekrar kurmak için çalışmazsa cahiliye ölümüyle ölmüş gibi günah kazanacaktır. Günümüzdeki her Müslüman’ın en önemli hedefi, İslam’ı yeniden dünyaya hakim kılmak olmalıdır. Ancak bu şekilde İslam ümmeti tekrar birleşebilecektir, Şeriat tekrar yaşanabilecektir ve İslam dini tüm dünyaya taşınabilecektir. Bunun Müslümanlar için en önemli hedef olmasının sebebi gayet açıktır. Çünkü Allahu Teala böyle istemiştir.
قل إن كان آباؤكم وأبناؤكم وإخوانكم وأزواجكم وعشيرتكم وأموال اقترفتموها وتجارة تخشون كسادها ومساكن ترضونها أحب إليكم من الله ورسوله وجهاد في سبيله فتربصوا حتى يأتي الله بأمره والله لا يهدي القوم الفاسقين “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan ve peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise o zaman Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah fasıklar güruhuna hidayet erdirmez.”(Tevbe 24)
Allah Subhânehu Ve Teala’nın bizlerden istemiş olduğu şey çok önemli ve hayatımızla bağlantılıdır. Allahu Teala bu konuyu bir Müslüman için “hayati mesele” olarak görmüştür. İnsanın kârı ve zararı buradadır. Çünkü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem hadislerinde, her Müslüman’ın İslam dinini dünyaya hakim kılmakla veya en azından bu yolda çalışmakla emrolunduğunu buyurmaktadır. Bu mesele o kadar ciddi bir meseledir ki, bir Müslüman bu hedefe mutlaka ulaşmalıdır veyahut bu uğurda ölmelidir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır: “Amcacığım güneşi sağ elime ve ayı sol elime verseler ben Allah bu dini hakim kılana dek veya bu uğurda ölene dek davamdan vazgeçmem.”
Bu hadis her Müslüman’ın bu konuda aktif olması gerektiği, aksi takdirde büyük bir günaha gireceği anlamına gelmektedir. İnsanın en önemli hedefinden vazgeçmesi nasıl hoş görülebilir?! Bir Müslüman, en azından kendisini Cehennem ateşinden kurtarmak için, Şer’i bir metoda sahip olan ve İslam Devletini tekrar kurmak için faaliyet gösteren bir kitleyle çalışmalıdır. Aslında bundan çok çok fazla şeyler vardır. İslam Devletini tekrar dünyaya hakim kılmak için çalışmak bir Müslüman için en büyük şereftir ve bu uğurda çalıştığı takdirde şu günümüzde bile sahabelerin ulaştıkları mertebeye ulaşabilir, hatta Onların kazandıkları sevabı da kazanabilir.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem sahabelerle konuşurken şöyle buyurmuştur: “Sizlerden sonra öyle Müslümanlar gelecek ki, bir tanesi sizin kırkınıza dek olacaktır.” Sahabeler sormuşlar: “Bu nasıl olur ya Rasulullah, müjdelenenler bizler değil miydik?” Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Onlar beni görmeden bana iman edecekler.”
Bir diğer hadisinde Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır: “Ümmetim yağmur gibidir. Sonumu yoksa başlangıcımı hayırlıdır, bilinmez.”
Bir diğer hadiste şöyle buyuruyor:
“Hesap gününde gelecek olan insanlardan bazılarının imanları o kadar mükemmel olacak ki göğüslerinde ve sağ ellerinde bir ışık olacaktır. Onlara: “Sizlere müjde, selamun aleykum, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun, haydi girin cennete.” denir. Melekler ve peygamberler, Allah’ın onlara olan sevgisini kıskanacaktırlar.” Bunun üzerine sahabeler sormuşlar: “Onlar kim ey Allah’ın resulü?” Peygamberimiz;“Onlar bizim aramızdan ve sizden sonrakiler arasından değiller. Sizler benim sahabemsiniz fakat onlar benim sevgililerim. Onlar sizlerden sonra gelecek ve insanların unuttukları Kur’an ve Sünnete sarılıp yeniden İslam’ı yasayacaklar. Onlar Kur’an’ı okuyacaklar ve öğretecekler. Sizin çektiğiniz işkenceler ve acılardan daha fazla çekecekler. Onların bir tanesinin imanı sizin kırkınıza denktir. Onların bir şehidi sizin kırk şehidinize denktir. Çünkü sizleri doğru yola iletmesi için bir yardımcınız var fakat onlar yardım bulamayacaklar. Diktatör yöneticiler her yandan onların etrafını saracak ve onlar Kudüs’ün çevresinde olacaklar. Ardından Allah onların şerefli elleriyle nusretini tamamlayacaktır. Ey Rabb’im! Onlara nusreti ver ve cennette benim yakın dostlarım yap.”
Böyle büyük bir şeref verilmesi ne kadar büyük bir lütuftur. Bu şerefe nail olmak için yürümek değil koşmak gerekir.
Dava taşıyıcısı için her bulunduğu ortam ve an çok önemlidir. Şu kısa hayatta çok itidalli davranmasını bilir. Bir dava taşıyıcısı yargılanıp ölüm cezası verildiğinde ona; “Hakimi son defa görmek ister misin?” diye sorulur. Dava taşıyıcısı şöyle cevap verir: “Şakamı yapıyorsunuz! Onunla görüşüp zaman mı kaybedeyim? Allah u Teala ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’le olan randevuma geç mi kalayım?!”
Davayı taşımak (peygamberlerin işi) tüm kâinatta bulunabilecek en güzel armağan değil midir? Allahu ekber! Allahu Teala’dan ne büyük bir rahmettir bu!
Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem bu “armağanı” hadisinde şöyle onaylamaktadır. Musa Aleyhisselam Allahu Teala’ya şöyle sormuştu:“Allah’ım, cennette en alt derecede kim olacaktır?” Allahu Teala; “Tüm cennetlikler cennete girdikten sonra gelecek olan, cennete en songirecek olan kişi. Ardından o kişi: “Cennete tüm yerler tutulmuş, cennet dolu. Ben cennete nasıl gireceğim?” diyecek. Ona sorulacak:“Kralların toprakları kadar cennette yer ister misin?” O: “Evet Allah’ım” diyecek. Sonra Allahu Teala: “O kadar verilecektir, verilecektir, verilecektir, verilecektir, verilecektir.” buyuracaktır. Beşinci defa verilecektir denildiğinde o: “Memnunum Allah’ım yeter!” diyecek. Ardından Musa Aleyhisselam şöyle bir soru daha sormuştur: “Allah’ım, cennetteki insanlar arasında en yüksek dereceye sahip olacak insanlar kimlerdir?” Allahu Teala şöyle cevap vermiştir: “Kendi ellerimle şereflendireceğim, bulunduğu dereceyi Benim mühürleyeceğim ve Benim şahitlik edeceğim kişidir.”
Bu eşi benzeri bulunmayan büyük bir şeref ve büyük bir zaferdir. Bu şerefi ve zaferi kazanmak için ikinci bir fırsat yoktur!
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem sahabelere şöyle sormuştur:“Kimlerin en mükemmel imana sahip olduğunu düşünüyorsunuz?”Sahabeler; “Melekler.” demişlerdir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem;“Neden Allah’ın yanında bulunan melekler olsun ki?” demiştir. Sahabeler; “Peygamberler.” demişlerdir. Peygamberimiz; “Neden Allah tarafından ayet gönderilen peygamberler olsun ki?” demiştir. Sahabeler; “Bizler miyiz?” diye sordular. Peygamberimiz; “Neden peygamber yanınızda olduğu halde siz olasınız ki. demiştir. Sahabeler sordular: “O zaman kim ey Allah’ın Resulü?” Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Öyle insanlar gelecek ki (sizlerden ve sizlerden sonrakiler değil), bunlardan hiçbiri olmayacak. Onlar imanlarını sadece kitaplardan alacak.”
Yukarıda zikrettiğimiz hadis bizlere hadiste geçen sıfatlara sahip insanlar geleceğini açıklıyor. Bu bir gerçektir ve bizler bu seviyeye ulaşabiliriz! Her şeye rağmen o insanların arasında olup olmamak seçimi bizimdir. Günümüzdeki bu mesele kesinlikle İslam Devletinin (Peygamberimizin Sallallahu Aleyhi Vesellem metoduna üzere) tekrar İslam’ın Müslümanların pratik hayatına geçmesi için kurulması gerektiğiyle alakalıdır. Her birimiz bu hedef için çalışmak ve bu hedefe ulaşmakla emrolunduk. Bu nedenle bizler büyük bir beklentiyle, yorulmadan ve dürüst olarak bunun için çalışmak zorundayız. İslam Devletinin tekrar kurulması, Şeriatla tekrar hükmedilmesi sonucunu doğuracaktır.
Tüm ümmet, 1924’de İslam Devletinin yıkılması ve Şeriatın kâfir idareciler tarafından kaldırılmasıyla büyük günah çukurları içerisine düşmüştür. Ümmet şimdiye kadar büyük günahlar içerisindedir. Çünkü başlarında İslam’la hükmedecek olan bir Halife yoktur. Günah iyice baş kaldırmış, bir halife seçimi için öngörülen zaman (3 gün ve iki gece) çoktan aşılmıştır.
Burada iki mesele açığa çıkıyor:
Birinci mesele; bu günahı ortadan kaldırmak için bir İslam Devleti şarttır.
İkinci mesele; İslam Devletini kurmayı hedef edindiğimizde bizler insan beyninin algılayamayacağı kadar müthiş bir şekilde mükâfatlandırılacağız.
İslam ümmetinin arasına dava taşıyıcıları bu fikirlerle ulaşmalıdır. Sadece, kitaplar okuyarak bu hedefe ulaşılmaz. Fiillerimizden bu dava için ne kadar caba sarf ettiğimiz anlaşılmalıdır. Aksi takdirde Allahu Teala’nın emrini ciddiye almadığımız ortaya çıkar.
Bu davayı her Müslüman yüklenebilir. Çünkü her birimizde iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek akıl mevcuttur. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
إلا تنفروا يعذبكم عذابا أليما ويستبدل قوما غيركم ولا تضروه شيئا والله على كل شيء قدير “Eğer(gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar vermezsiniz. Allah Her şeye kadirdir.”(Tevbe 39)
Yaşantımıza doğru yön vermeye bizleri iten bu ölüm konusudur. Ölüm hakkında aydın bir düşünce hayatın gerçek anlamını ve sınırlılığını ortaya koyar. Bu konu vasıtasıyla fiillerimize önem vermemiz gerektiğini de hatırlarız. Ölümden sonra tekrar bir hayat, dünyaya dönüş, Allahu Teala’nın azabından kurtulmak için ikinci bir şans ve davayı taşıma sorumluluğunun olmadığını hiçbir zaman unutmamalıyız. Her birimiz, Azrail kapıya dayanmadan önce yanımızda yeterli azık götürebilmek için bir yarış içerisinde olmalıyız. Bu yaşam sadece bir kereye mahsustur. Bu hayat ve yasadığımız hiçbir an geri gelmeyecektir. Allahu Teala’ya verdiğimiz sözü ve ahiret gününü hatırlayalım. Hayatın güzelliklerine ve zorluklarına aldanmayalım. Bu hayat sadece kısa bir dönem için olduğunu bilelim. Dünyalık şeyler için çaba sarfetmeyelim. Bu dünyada yabancı veya misafir olduğumuzu, gerçek yurdumuzun ahiret yurdu olduğunu bilelim. O yurtta en güzel yer, en güzel ödül Cennetir.
Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır: “Cennetteki yerlerinizi dünyadaki evlerinizden çok daha iyi tanıyacaksınız.”
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bu hayatı çölde yapılan bir seyahate, ardından dinlenmek için bir yerde mola vermeye ve sonra tekrar seyahate devam etmeye benzetmiştir. Dinlenmek için kısa bir müddet bir yerde durmak değil yapılan seyahat gerçektir.
Ve son olarak ta ölüm konusu vasıtasıyla ağır fakat her insanın kaldırabileceği bir sorumluluk olan İslam Devletinin acilen tekrar kurulması konusuna değindik. Ölüm ve onu her zaman hatırlamak bizlere bu hayattan sonra diğer bir hayat olduğunu daha iyi anlamamızı sağlar.
Ebu Hureyre Radiyallahu Anha’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “İki sur arasında 40 vardır.” Denildi ki: “Kırk gün mü?” Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk ay mı?” denildi. Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk yıl mı?” denildi. Ebu Hureyre yine; “Birey diyemem.” cevabını verdi. “Sonra gökten yağmur inecek. Onlar yerden sebze biter gibi bitecekler. Kuyruk sokumundan başka insanda çürümedik hiç bir şey kalmayacak. Kıyamet gününde yeniden yaratılış oradan olacaktır.”
Bizlerden sonra devam edecek olan amellerimiz bu dava için mücadelemiz esnasında yaptığımız işlerdir. Bilgilerinden faydalandığımız insanlar, bizlere İslam ideolojisinden kaynaklanan fikirleri tekrar kazandıran insanlardır.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Kargaşanın olduğu zaman ümmetimden benim sünnetimi yasayan kişiye 101 şehit sevabı vardır.”
Konuyu Ebu Yusuf’un, Halife Harun el Reşid”e verdiği öğütle bağlayalım.
“Bugünün işini yarına bırakma. Bunu yaparsan kaybedersin. Ölümden sonra amel yoktur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder