25 Kasım 2016 Cuma

ARŞİVLEDİKLERİM.15**İslam: Bir Din ve İdeolojidir

Bugün
MODERN İNSANIN AÇMAZI
Felsefecilerin antroposentrizm diye tanımladıkları evrenin merkezinde insan vardır anlayışı bireyin evrenin merkezine tamamen kendini yerleştirmesiyle son bulmuştur. Artık evrenin merkezinde kendisi vardır ve o bir ilahtır. *** Bugün "New Age Dini(Yeni Çağ Dini)'', dünyada gittikçe yaygınlaştırılan bir "lego dini"dir. "VAHDETİ VÜCUT FELSEFESİ": "NEW AGE FELSEFESİ"*** İnsanlığın ezici çoğunluğu bu zehir i almış bu zehirden bu insanlığıkurtarmak tedavi edebilmek için şu fikri açıp insanlığa servis yapmak gerekir. Bu insanlığa istikametini göstermek için şu fikri servis yapmamız gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.BağlantıModern dünyanın kıskacında hapsolmuş insan kendine nefes aldıracak bir yer bulma ümidi ile çırpınıp durmaktadır. Modern mi olsa post modern mi olsa bir türlü karar verememektedir. Çünkü okuduğu her şey, gördüğü her imge ve aldığı tüm mesajlar ona ...

Senin gönderinden kaydedildi
KURTULUŞ İSLAMDA (MIDIR?)1-dot
Müslümanların tüm bu yaşadıkları konusunda suç İslam’ın değil İslam’ın düşmanlarına fırsat veren Müslümanlarındır. Evet, Müslümanların canları, ırzları, evleri ve vatanları tehdit altında bu doğru, ancak suç asla İslam’ın değil. Elbette kurtuluş gerçekten İslam’a teslim olanlarındır. Bizler hakkıyla İslam’a gönül verebilirsek eğer bu dünyada olmasa bile ebedi âlemde İslam kurtuluş sebebimiz olacaktır. *** Şu hâlde Müslümanlar olarak kurumsal anlamda evrensel birlikteliğimizin tesisi için kafa yormalıyız, çaba sarfetmeliyiz. Gazeteci, hoca, hatip ve siyasî kimlikli insanlarımız ne varsa, ağzı lâf yapan ve eli kalem tutan vicdan sahibi her Müslüman bu misyonu kendine dert edinmelidir. *** İşte o ana fikir ... Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.BağlantıO kendilerini dünyanın sahibi sananlar var ya zulm ile abad olacaklarını düşünüyorlar lakin yanılıyorlar muhakkak ki akıbetleri berbat olacaktır. Onların küfr üzere bir araya gelişindeki kararlılık…

Senin gönderinden kaydedildi
TEVHİD VE ŞİRK ÜZERİNE
Şeytan Müslüman kılıfına bürünüp prof etiketiyle Atv ve flastv gibi kanallarda Nihat hatipoğlu,Cübbeli Ahmet gibi kişiler vasıtasıyla şu Allah tarifini sunuyor eğer sen onların söylemiş olduğu Akideyi benimser ve onaylarsan Kafir oluyor ve ebedi cehenneme gidiyorsun.Her ne kadarda diğer islamın şartlarını yerine getirsende. Ey insanlar, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın şeytan, sizi Allah'ın affına güvendirerek ayartmasın.Fatır.5 http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbBağlantıTevhid olmadan iman olmayacağı gibi, çok yaygın olan Şirk bulaşmış iman ise, kişiyi, tevbe etmediği taktirde kesinlikle kurtuluşa götürmez. ...

Senin gönderinden kaydedildi
İnsanları Allah'a kulluk yapmaktan alıkoyup, kendine veya şeytanî bir düzene kulluk etmeye davet eden, cansız putlar değil, yaşayan insanlardır. Allah'ın yolundan alıkoyan her şey ve herkes tâğuttur. Şu halde tâğut, Allah'a iman etmeyi perdeleyen, insanların yollarını şaşırmalarını sağlayan, zihinlerini çeldiren, tevhid hususunda tereddüde düşüren, İslamî kararlılıklarını bulanıklaştıran şey ya da şeylerdir. Allah'a karşı azgın ve isyankâr olup, gerek kahren ve cebren ve gerekse yumuşaklıkla, gönül rızası ile kendisine insanları perestij ettiren, kendisini mâbud ittihaz ettiren insanlar tâğuttur. Tağut deyince akla, hadislerde tanımlanan deccal misali, hilkat garibesi ucube bir yaratık tiplemesi gelirse, Kur'an'ın mesajı sabote edilmiş olur. Bilakis tağut, her çağın insanının kendi cinsinden yani kendi gibi giyinen, kendi gibi yiyen-içen, kendisi ile aynı ülkede yaşayan, aynı araçları kullanan, aynı atmosferi teneffüs eden kimselerdir. Nasıl ki kafirle mü'min arasında anatomi, fiziki yapı ve dış görünüş bakımından temel bir farklılık yoksa, tağut da öyledir. Kısacası tağut kimi zaman sarıklı, kimi zaman kravatlı olabilir. Tağutun illa bir tek kişi olması da gerekmez. Mesela Nisa suresinin 60. ayeti, tağutun önünde muhakeme olmak isteyen, 'inanmış' bir zümreden bahsetmektedir. İş 'muhakeme' olunca, günümüzde bu bir kuruma tekabül eder. Tağut misyonu bakımından kişi veya kurum olmanın çok önemi yoktur. Nice kişiler tağut olarak, birçok kurumdan daha ileri azgınlık yapmışlar, yapmaya da devam etmektedirler. Zaten kurumlar da sonuçta kişilerden oluşmakta değil midir? Kuşkusuz tağutu eleştirmek asıl hedef olmamalıdır. Tağutu eleştirmekten ziyade onu tanımak, tanıtmak ve asıl olarak, İslam davasını öne çıkartmak gerekir. https://vimeo.com/1885442601-dot
Hilâfet; İslâm şeriatının hükümlerinin hakim kılınıp İslâm davetinin tüm insanlığa taşınması için yeryüzündeki tüm Müslümanların önderliğidir. Bu anlamda İmametle Hilâfet özdeş kavramlardır. Sahih hadislerde de her iki kelime aynı anlamda kullanılmışlardır. Kur'an ve sünnete ait hiç bir metinde İmamet ve Hilâfet bir birine zıt anlamlarda geçmemiştir. Bu nedenle İmamet ve Hilâfet kelimelerini birbirine tercih noktasında bir zorlamaya da gerek yoktur. Önemli olan kelimeler değil içerikleridir. Hilâfet’i yeniden kurulması dünyanın dört bir yanındaki tüm Müslümanlar üzerine farzdır. Tıpkı Allah'ın farzlarından bir farz gibi bu farz da seçme hakkının, ruhsatın olmadığı bir farzdır. Bu nedenle Hilâfet’i kurulması yolunda en ufak bir ihmal dahi büyük bir günah ve isyandır. Allah bu günahı işleyenleri şiddetli bir şekilde cezalandıracaktır. Hilâfet’i kurulmasını tüm Müslümanlara farz kılan deliller sünnet ve sahabenin icmaıdır. Sünnetteki delil Nafi'den rivayet edilen şu hadistir: "Hz Ömer bana dedi ki: Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in şöyle dediğini işittim: مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Kim Allah'a itaatten elini çekerse, Kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allahu Teâla’yla karşılaşacaktır. Kim de boynunda Halife’ye biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür"[1] Bu hadisle Nebi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] bütün Müslümanlara bir Halife’ye biatı farz kılarak, boynunda biat olmadan ölen kişinin ölümünü "cahiliye ölümü" olarak tanımlamıştır. Burada geçen biat ancak bir Halife'ye yapılandır. Rasulullah her Müslümanın boynunda Halife’ye biatın olmasını farz kıldı. Ancak burada asıl farz kılınan her Müslümanın Halife’ye biat etmesi değil, kendisine biatın gerçekleşmesini sağlayacak bir Halife’nin bulunmasıdır. İster bilfiil biat edilsin isterse edilmesin bir Halife’nin varlığı tüm Müslümanların boynunda biatın bulunması anlamına gelir. Bu haliyle hadis, biatın farziyetine değil Halife’yi belirleme farziyetine delildir. Çünkü Rasulullah'ın yasakladığı şey ölene kadar bir Müslümanın boynunda biatın olmamasıdır ki Rasül [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] Müslümanların biat etmemesini kınamadı boynunda biatın olmamasını (Halife’nin olmamasını) yasakladı. Hişam b. Urve,Ebu Salih ve Ebu Hüreyre kanalıyla Rasul [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: سيليكم بعدي ولاة فيليكم البر ببره والفاجر بفجوره فاسمعوا لهم اطيعوا في كل ما وافق الحق, فإن احسنوا فلكم وإن اساؤو فلكم وعليهم "Benden sonra sizi bir takım idareciler idare edecektir. Takvalı idareci sizi takva ile, facir (günahkar) idareci sizi facirce idare edecektir. Hakka uygun olan hususlarda onlara itaat edin. Bu yöneticiler iyilik yaparsa sizin lehinize, kötülük yaparlarsa hem sizin hem de kendi aleyhlerinedir" El A'rac'tan o da Ebu Hüreyre'den rivayetle Nebi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] dedi ki: إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "Muhakkak ki imam (Halife) kalkandır. Onunla savaşılır ve korunulur"[2] Müslim, Ebu Hazim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: قَاعَدْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ خَمْسَ سِنِينَ فَسَمِعْتُهُ يُحَدِّثُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الانْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الاوَّلِ فَالاوَّلِ وَأَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ "Ebu Hüreyre ile beş sene beraber oldum. Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]' den şunu işittiğini söyledi: "İsrail oğulları Nebiler tarafından siyaset (idare) ediliyordu. Bir Nebi öldüğünde onu başka bir Nebi takip ediyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Fakat bir çok Halife olacaktır" Oradakiler dediler ki; Bu durumda bize ne yapmamızı emredersin? Dedi ki: "İlk biat edilene vefakar olunuz onlara karşı olan vazifelerinizi yerine getiriniz. Muhakkak ki Allah size karşı olan vazifelerini yapıp yapmadıklarını onlara soracaktır"[3] İbni Abbas'tan rivayetle Rasul [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] buyurdu ki: مَنْ كَرِهَ مِنْ أَمِيرِهِ شَيْئًا فَلْيَصْبِرْ عَلَيْهِ فَإِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ مِنَ النَّاسِ خَرَجَ مِنَ السُّلْطَانِ شِبْرًا فَمَاتَ عَلَيْهِ إِلا مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Kim emirinden (idarecisinden) hoşuna gitmeyen bir şey görürse sabretsin. Çünkü insanlardan kim olursa olsun sultadan (Halife’nin otoritesinden) bir karış uzaklaşırsa o kişi ancak cahiliye ölümü ile ölür"[4] Bu hadislerde Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] Müslümanları bir takım valilerin (idarecilerin) yöneteceğine işaret ettiği gibi Halife’nin Müslümanların "kalkanı" (korunağı) olduğunu da ifade etmiştir. Rasulün imamı "kalkan" olarak tanımlaması imamın varlığının faydaları hakkında bir haberdir. Haber ise bir taleptir. Bu nedenle hadislerde imamın seçilmesine yönelik bir talep söz konusudur. Eğer bir hususun Allah ve Rasulü tarafından bildirilmesi yani haber verilmesi bir yerme ifadesi içeriyorsa, ortada o şeyi terketmeyi gerektiren bir talep (nehiy) var demektir. Eğer söz konusu ifadede bir övgü varsa bu da fiilin yapılmasını gerektiren bir talep anlamına gelir. Talep edilen fiilin yapılması şer’î bir hükümü yerine getirmeyi gerektiriyorsa ya da söz konusu fiilin yapılmaması hükmün terkini beraberinde getiriyorsa talep kesin olur. Rasulullah'ın adı geçen hadislerinde; Müslümanları yönetecek kişilerin Halifeler olacakları bildirilmiştir. Bu demektir ki bu haber bir Halife’nin tayin edilmesini gerektiren taleptir. Ayrıca bu hadisler Müslümanların otoritenin emrinden dışarı çıkmalarını haram kıldığı gibi kendileri için bir yönetim sistemi kurmalarını, Halifelere itaatı ve Hilâfetleri hakkında onlarla çekişenlerle savaşmayı da farz kılmıştır. Müslimden rivayetle Nebi [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] söyle buyurmuştur: مَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ "Kim bir imama biat edip elini sıkar ve kalbinin meyvesini verirse (rıza gösterirse) gücünün yettiği kadar itaat etsin. Eğer (iktidarı ele geçirmek için) onunla çekişecek bir kişi ortaya çıkarsa bu kişinin boynunu vurun"[5] Halife’ye itaatle ilgili emir Hilâfet’i kurulması için bir emir demektir. Ayrıca Halife ile çekişen kimse ile savaşmaya dair emir tek bir Halife’nin bulunmasındaki devamlılığa kesin bir işarettir. Sahabelerin bu konudaki icmaına gelince: Sahabeler (r.d) Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'in vefatından hemen sonra bir Halife’nin seçilmesinin gereği üzerine icma etmişlerdir. Aynı sahabe icmaı Ebu Bekir (r.d)'a, Ömer (r.d), Osman (r.d) ve Ali (r.d) 'a yapılan biatle tekerrür etmiştir. Nitekim sahabenin bu icmaındaki kesinlik şu olayla da te'yid edilmiştir: Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'in vefatından sonra sahabeler onu defnetmek yerine yeni bir Halife’nin seçimi ile meşgul olmuşlardır. Halbuki ölünün en kısa zamanda defni farz kılınmış ve ölüyü defnetmenin kendilerine farz olduğu kişilerin defni erteleyip başka bir işle meşgul olmaları da haram kılınmıştır. Rasulullah'ın cenazesinin techizi ve defni üzerlerine farz olan sahabelerin bir kısmı Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'in defni ile meşgul olmayı bırakıp Halife’nin seçimi ile meşgul olurken bir kısmı da cenazeyi defnetmeye ya da defne engel olan seçime engel olmaya imkanları olduğu halde defnin iki gece ertelenmesi karşısında sessiz kaldılar ve defnin geciktirilmesine iştirak ettiler. Peygamberin cenazesinin defni beklerken Halife’nin seçimi ile meşguliyet şeklinde gerçekleşen bu icma göstermektedir ki Halife’nin seçilmesi insanların en hayırlısının cenazesinin defnedilmesinden daha önemli bir farzdır. Üstelik sahabelerin, Halife’nin seçilmesi hususundaki icmaları yaşadıkları sürece devam etmiştir. Sahabeler arasında kimin Halife olacağı konusunda ihtilaf olabildiği halde Rasulullah'ın ve Raşit Halifelerden her birinin vefatından sonra bir Halife’nin seçilmesi konusunda kesinlikle ihtilaf olmamıştır. İşte sahabelerin bu icması Halife’nin tayini farziyetinin açık ve kuvvetli bir delilidir. Aslında, dinin hakim kılınması, dünya ve ahiretle ilgili şeriat hükümlerinin uygulanması subutu ve delaleti kesin delillerle tüm Müslümanlar üzerine farzdır. Bu farzın gerçekleşmesinin şartı ise sulta (otorite) sahibi bir idareci yani Halife’nin varlığıdır. "Bir farzın yerine getirilmesi için gerekli olan şeyler de farzdır" şer’î kaidesi gereği bir Halife’nin belirlenmesi farzdır. Bunlara ilaveten, Allahu Teâla, Müslümanlar arasında Allah'ın indirdikleri ile hükmetmesi için Rasul [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'e kesin bir şekilde emir vererek şöyle dedi: فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنْ الْحَقِّ "Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet haktan sana gelenin dışında onların hevalarına (arzularına uyma)"[6]وَأَنْ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Onların arasında Allah'ın indirdikleri ile hükmet, onların heva ve heveslerine uyma ve seni, Allah'ın sana indirdiğinin bazısından saptırırlar diye onlardan sakın"[7] Allah'ın hitabının sadece Rasülüne has olduğuna dair bir delil olmadıkça Rasule hitab onun ümmetine bir hitaptır. Söz konusu ayetlerin Rasule has olduğuna dair bir delil olmadığından, bu ayetler yönetim otoritesini kurmalarına yönelik Müslümanlara bir hitaptır. Halife’nin seçilmesi de kesinlikle aynı anlama gelmektedir. Nitekim Allahu Teâla, kendilerinden olan ulul emre itaati bütün Müslümanlara farz kıldı. Bu emir de veliyul emrin yani Halife’nin bulunmasına delalet eder. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır: يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُوْلِي الامْرِ مِنْكُمْ "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasule ve sizden olan ulul emre itaat edin"[8] Allahu Teâla olmayan bir şeye itaatı emretmeyeceğine göre bu ayet veliyul emrin var olmasının farziyetine delalet eder. Veliyul emrin varlığı da şer’î hükümlerin tatbikini gerekli kılar yokluğu ise şer’î hükümlerin yürürlükten kalkması anlamına gelir. Sonuç olarak veliyu'l emrin bulunması farzdır. Veliyul emrin bulunmaması ya da bulunması için çalışılmaması şer’î hükümlerin hayattan uzaklaşması gibi bir haramın gerçekleşmesine sebep olur. İşte tüm bunlar Müslümanların kendilerine bir idare ve sulta kurmalarının üzerlerine farz olduğuna dair açık ve net delillerdir. Yine söz konusu deliller idarenin başında bulunacak ve ümmetin işlerini yürütecek bir Halife’yi seçmenin Müslümanlara farz olduğunu çok açık ve net bir şekilde göstermektedir. Burada kasdedilen sulta, soyut bir sulta ve idare olmayıp şeriatı uygulamaya yönelik bir otoritedir. Müslim'in Avf b.Malik El Eşcai'den rivayet ettiği Rasulullah'ın şu sözü de bu konuda bize fikir vermektedir: خِيَارُ أَئِمَّتِكُمِ الَّذِينَ تُحِبُّونَهُمْ وَيُحِبُّونَكُمْ وَيُصَلُّونَ عَلَيْكُمْ وَتُصَلُّونَ عَلَيْهِمْ وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمِ الَّذِينَ تُبْغِضُونَهُمْ وَيُبْغِضُونَكُمْ وَتَلْعَنُونَهُمْ وَيَلْعَنُونَكُمْ قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَفَلا نُنَابِذُهُمْ بِالسَّيْفِ فَقَالَ لا مَا أَقَامُوا فِيكُمُ الصَّلاةَ "Sizin hayırlı imamlarınız şunlardır: Siz onları seversiniz onlar da sizi severler. Onlar sizin için dua ederler, siz de onlar için dua edersiniz. Şerli imamlarınız ise sizden nefret ederler siz de onlardan nefret edersiniz, siz onlara lanet edersiniz onlar da size lanet ederler" Denildi ki; "Ya Rasulullah onlara kılıçla karşı çıkmayalım mı? Dedi ki: "İçinizde namazı ikame ettikleri sürece hayır"[9] Bu hadis açık bir şekilde imamların hayırlı ve şerlisini bildirdiği gibi dini uyguladıkları sürece onlara kılıçla karşı koymanın haramlılığına da delalet etmektedir. Hadisteki namazı ikame etmek dolaylı bir anlatımdır ve dini hükümleri tümü ile tatbik etmek anlamına gelmektedir. Buraya kadar verilen delillerle İslâm’ın hükümlerini uygulamak ve İslâm davetini yüklenmek için bir Halife’nin bulunmasının bütün Müslümanlara farz oluşu sahih şer’î nasslarla sabit olmuştur. Bir Halife’nin seçilmesinin Müslümanlar üzerine farziyeti başka açılardan da bir gerekliliktir.Allahu Teâla İslâm’ın hükümlerinin uygulanması için bir idari yapı kurulmasını ve Müslümanların her türlü varlıklarının korunmasını Müslümanlara farz kılmıştır. Bu farzı uygulamanın şartı ise bir Halife’nin bulunmasıdır. Ancak bu farz bir farz-ı kifayedir bir takım Müslümanlar bu farzın gereğini yaparlarsa diğerlerinden bu farz kalkar. Fakat bu farzı bir kısım Müslüman ikame edemiyorsa, ikamesi için hali hazırda çaba sarfediyor olsalar bile bu farziyet diğer Müslümanlar için de bağlayıcı bir farz olarak kalır. Müslümanlar Halifesiz oldukları müddetçe bu farz hiçbir Müslümanın üzerinden kalkmaz. Müslümanların, tüm Müslümanları bağlayıcı tek bir Halife’nin varlığı için çalışmamaları en büyük günahlardan birisidir. Çünkü bu hayati bir farzı terk etmek anlamına gelir. Halbuki dinin hükümlerinin tatbiki ancak bu farzın yerine getirilmesi ile mümkündür. Hatta İslâm’ın hayat sahasındaki varlığı ancak bu farzla mümkündür. Bu nedenle Müslümanların bir Halife’nin bulunması için çalışmamaları ya da bu çalışmalardan geri kalmaları halinde dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın hepsi günahkar olurlar. Eğer Müslümanlardan bir kısmı Halife’nin varlığı için çalışırsa günah çalışanlar üzerinden kalkar ancak çalışmayanlardan kalkmaz ve farziyet Halife seçilinceye kadar devam eder. Bu farzın ikamesi için çalışmak, farzı geciktirmek ve yerine getirmemekten doğacak günahı düşürür. Zira farzın gerçekleşmesini engelleyen faktörler kendi dışında gerçekleşmektedir. Farzı yerine getirmek için çalışmaya teşebbüs etmeyenler ise Halife’nin yok olduğu üçüncü günden Halife’nin varlığına kadar geçen süredeki günahın sahibidirler. Allahu Teâla kendileri üzerine farz kıldığı halde onlar bu farzı yerine getirmedikleri için Allah'ın azabına müstehak oldukları gibi dünya ve ahirette rezil ve zelil olmayı hak ederler. Allah'ın yapılmasını emrettiği bir farzı terk etmek açıkça Müslümanı azaba müstehak kılar. Özellikle bu farz bir Halife’nin varlığı için çalışmak gibi İslâm’ın en önemli farzlarından biri olursa. Zira bu farz diğer farzların tatbiki için de gerekli bir farzdır. Bu farz yerine gelince dinin hükümleri tatbik imkanı bulur, İslâm’ın şanı yükselir, Allah'ın kelimesi (dini) İslâm memleketlerinde ve tüm dünya da yücelir. İnziva veya insanlardan uzaklaşarak sadece şahsi, özel meseleleri ile ilgili dini hükümlere bağlanmak hakkındaki hadisler Halife’nin varlığı için çalışmamak veya geri kalmaktan doğacak günahı Müslümanlardan düşürmek için delil olarak gösterilemez. Çünkü söz konusu hadisler bir Halife’nin var olması için çalışmamaya cevaz vermez. Bu konulardaki hadisleri dikkatlice inceleyen kimse bunların Halife’nin tayini için çalışmamak ya da çalışmaktan geri kalmak için ruhsat olmadıklarını aksine dine sımsıkı bağlanmakla ilgili emirler olduklarını görürler. Bişr İbni Ubeydullah El Hadrami, Ebu İdris El Hulani'nin Huzeyfe İbn El Yeman'dan şu hadisi işittiğini rivayet etmişti: كَانَ النَّاسُ يَسْأَلُونَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنِ الْخَيْرِ وَكُنْتُ أَسْأَلُهُ عَنِ الشَّرِّ مَخَافَةَ أَنْ يُدْرِكَنِي فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا كُنَّا فِي جَاهِلِيَّةٍ وَشَرٍّ فَجَاءَنَا اللَّهُ بِهَذَا الْخَيْرِ فَهَلْ بَعْدَ هَذَا الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَالَ نَعَمْ قُلْتُ وَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الشَّرِّ مِنْ خَيْرٍ قَالَ نَعَمْ وَفِيهِ دَخَنٌ قُلْتُ وَمَا دَخَنُهُ قَالَ قَوْمٌ يَهْدُونَ بِغَيْرِ هَدْيِي تَعْرِفُ مِنْهُمْ وَتُنْكِرُ قُلْتُ فَهَلْ بَعْدَ ذَلِكَ الْخَيْرِ مِنْ شَرٍّ قَالَ نَعَمْ دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ صِفْهُمْ لَنَا قَالَ هُمْ مِنْ جِلْدَتِنَا وَيَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا قُلْتُ فَمَا تَأْمُرُنِي إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ قَالَ تَلْزَمُ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ قُلْتُ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلا إِمَامٌ قَالَ فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ عَلَى ذَلِكَ "İnsanlar Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'e hayır hakkında soruyorlardı. Fakat ben, bana dokunmasından korkarak şer hakkında soruyordum. Dedim ki; "Ya Rasulullah biz cahiliye ve şer içindeydik Allahu Teâla bize bu hayrı getirdi. Peki bu hayırdan sonra şer var mı?" Dedi ki; "Evet fakat içinde karışıklık ve şer var" Dedim ki; "O karışıklık nedir?" Dedi ki; "Bir takım insanlar benim gösterdiğim yolun (hidayetin) dışında benim sünnetimin tersine ümmeti idare edecekler. Onları bileceksiniz ve onları kabul etmeyeceksiniz." Dedim ki; Bu hayırdan sonra şer var mı?" Dedi ki; "Evet. Cehennemin kapılarında davetçiler olacaktır. Kim onlara uyarsa onu cehenneme atacaktır" Dedim ki; "Ya Rasulullah, bize onları tarif et? Dedi ki; Onlar bizim milletimizden (dinimizden) insanlardır. Bizim aziz duygularımızla seslenerek) bizim dilimizle konuşurlar" Dedim ki; "Bunların zamanı bana yetişirse bana ne emredersiniz?" Dedi ki; "Müslümanların cemaatından ve Halifesinden ayrılmazsın" Dedim ki; "Eğer Müslümanların cemaatı ve Halifesi yoksa" Dedi ki; "O zaman bütün cehenneme davet edenlerden uzak dur. Velev ki bir ağacın köklerini ısırıp kalsan da ölüm sana gelinceye kadar o durum üzere kal"[10] Bu hadis; Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]'in Müslümanların cemaatına ve Halifesine bağlanmayı Müslümanlara emrettiği gibi cehennem davetçilerinden de uzak kalmayı emrettiğini açık şekilde göstermektedir. Soru soran, Rasul'e Müslümanlar için bir Halife ya da cemaat olmazsa cehennem davetçilerine karşı ne yapılması gerektiğini sorduğunda; Rasul [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] ona bu gruplardan uzak durmayı emretti, uzlete çekilip Müslümanlardan uzak durmayı ya da Halife’nin ikamesinden geri kalıp vazgeçmeyi değil. Rasul [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] soru sorana: فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا "O grupların hepsinden uzak kal" diye açık ve net olarak emretti. Hatta ona bir ağacın köklerini dişleri ile ısırıp kalsa dahi o cehenneme çağıran grupları terk edecek ve ölüm kendisine ulaşıncaya kadar o durumunu muhafaza edecektir. Hadis, böylesi bir ortamda yaşayan kimsenin dinine sımsıkı sarılmasını ve cehenneme davet edenlerden uzak durması gerektiği anlamını vurgulamaktadır. Bu hadiste, Hilâfet’i kurulması için çalışmayı terk etmeye dair hiçbir mazeret ve ruhsat yoktur. Hadis kişinin dininin selameti için ağacın köklerini yese dahi Cehenneme davet edenlerden uzak kalmasını emretmektedir. Kim ki bu hadisi delil gösterip Hilâfet’i kurulması için çalışmazsa bu farzın günahı üzerinde kalır. Müslümana, Müslümanların cemaatından uzak kalması ya da dinin hükümlerini uygulamaktan ve Hilâfeti kurmaktan uzak durması emr olunmamıştır. Yine Buhari Ebu Said El Hudri (r.d)'dan Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]' in şöyle dediğini rivayet etmiştir:ُوشِكُ أَنْ يَكُونَ خَيْرَ مَالِ الْمُسْلِمِ غَنَمٌ يَتْبَعُ بِهَا شَعَفَ الْجِبَالِ وَمَوَاقِعَ الْقَطْرِ يَفِرُّ بِدِينِهِ مِنَ الْفِتَنِ "Öyle bir zaman gelecek ki, Müslümanın en hayırlı malı kendi dinini fitnelerden korumak için dağ başlarında gezdirip (birikmiş) yağmur suyu başlarında güttüğü davarlar(dan ibaret) olacaktır."[11] Bu hadisten de çıkan anlam yeryüzü bir Halifeden yoksun olduğu zaman Müslümanların cemaatından uzak kalmak ya da dinin hükümlerinin hakim kılınması ve Hilâfet’i kurulmasından geri kalmak değildir. Hadis, fitne günlerinde Müslümanın malından hayırlı olanı ve fitneden kaçmak için ne yapacağını beyan etmektedir. Hadis, inziva ve insanlardan uzak durmayı teşvik amacını gütmeyen bir hadistir. Sonuç olarak diyebiliriz ki; yeryüzü Hilâfet’ten yoksunken Müslümanların dini hakim kılmak ve Hilâfeti kurmaktan geri kalmasına hiçbir şekilde mazeret ve ruhsat yoktur. Yeryüzünde Allah'ın tayin ettiği sınırları korumak için hadleri uygulayan ya da dinin hükümlerini yerine getirip "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah" sancağı altında Müslümanların cemaatını birleştiren bir devlet olmayınca Hilâfeti kurup Halife’yi tayin için bir çalışma yapmaktan geri kalmak için hiçbir mazeret ve ruhsat yoktur. İçindekilere Dön [1] Müslim K. İmara H. No: 1851 [2] Müslim K. İmara Bab 9 H. No: 1841 [3] Müslim K. İmara Bab 10 H. No: 1842 [4] Müslim K. İmara H. No 1849/47 [5] Müslim K. İmara Bab 10 H. N: 1844 [6] Maide 48 [7] Maide 49 [8] Nisa 59 [9] Müslim K. İmara Bab 17 H. No: 1855 [10] Buhari Fiten-12, Tecrid C. 9 S. 297 H. No: 1471 [11] Buhari K. Fiten Bab 15 S. 94 http://www.hilafet.com/html/hlft/hlft.html
Ekim ayı yazısı / TECDİDİ İMAN VENNİKAH1-dot
Demokrasi adına nöbete gönüllü olanlar dinin, egemenliğin, hükmün, emrin, mülkün sahibi Allah'a ne cevap vereceklerdir? 'İyi niyet' üzerinden verebileceklerini düşündükleri cevapların kabulünün garantisi var mıdır? *** Tarafınız kimden yana, ne adına? ŞEYTAN, İNSAN VE MÜSLÜMAN KILIĞINA GİREBİLİR….2 https://vimeo.com/188544260Bağlantı-Darbe Başarısız mı Oldu?- Başlığa bakarak yazının bir fıkhî konu etrafında kurgulanacağı akla gelebilir ilk anda. Her ne kadar fıkhî bir konu değil gibi gelse, öyle değil desek de esasen sağduyu teslim edecektir ki bizim fıkıh mevzuu olmayan bir...

Senin gönderinden kaydedildi
Düşündüklerimiz yediklerimizden ibaret1-dot
Sağlık Allah’ın insanlara verdiği en büyük nimettir. İnsanın kendi eliyle bu nimeti yok etmesi kadar vahim başka bir fiil olmasa gerek. Irkçı emperyalizmin insanın fizyolojisine dönük bu ifsad çalışmasının temelinde, insanlığın hem fiziksel hem de zihinsel olarak köleleşmesi amacı vardır. Fiziki olarak bu tarz tüketim ve beslenme alışkanlığının etkisinde kalan insan, bu alışkanlıklarını muhafaza etmek için sistemin sunduğu yaşam koşullarını kabul etmek zorunda kalacaktır. Bu yaşam koşulları onu fiziksel olarak güçsüz ve bağımlı kılmaktadır. Zihinsel olarak ise insanların bu çarkın içerisinde farklı fikirler ortaya koyabilmesi mümkün değildir. Çünkü farklı düşünmek sistemin arızalarındandır. İnsanların bağımlı olduğu yaşam tarzından ve alışkanlıklarından mahrum bırakılma korkusu farklı düşünmenin önündeki en büyük engeldir. Bizlere düşen kapitalizmin üzerimize ördüğü bu ağlardan kendimizi beri kılmaktır. Tahrip edilmiş gıdalardan uzak durmak mecburiyetindeyiz.Bağlantı

Senin gönderinden kaydedildi
Dökülmeyelim…
İnsanlar hayatlarının çeşitli safhalarında, bu dönemleri bahane ederek veya hayatın içerisinde yaşanılan çeşitli imtihanları bahane ederek davayı bırakmaktadırlar. Bekârken, anne babasını mazeret edip dökülenler… Evlenince eşini bahane edenler… Çocuğu olmayınca, olmadı diye buhranlara girip dökülenler… Çocuğu olunca, çocukla olmuyor deyip dökülenler… Öğrenciyken okulu bahane edenler… Mezun olup memur olunca, rızkıma halel gelir düşüncesiyle dökülenler… Hizmette biraz fazla görev verilince dökülenler… Görevden alınınca dökülenler… Fakirken dökülenler… Zengin olunca dökülenler… İyi günlerde dökülenler… Zor günlerde dökülenler…BağlantıDökülmeyelim…

Senin gönderinden kaydedildi
Değişmeyen Çizgisiyle Furkan Nesli1-dot
Hilâfet’i yeniden kurulması dünyanın dört bir yanındaki tüm Müslümanlar üzerine farzdır. http://www.hilafet.com/html/hlft/hlft.html SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLE İLE ÇALIŞMANIN FARZİYETİ http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/14.htm DOĞRU, SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLEDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/15.htm Kitleleşme hareketini başlatan kişide ideolojinin, yani inandığı akidenin ve insanların problemlerini çözmeye yönelik olarak bu akideden çıkan çözümlerin tam bir açıklıkla bulunması gerekir. Eğer liderde bu özellikler bulunmazsa başlatılan kitleleşmenin başarısızlığa mahkum olması kaçınılmazdır. *** Taşıdığı fikirler dava adamında açık ve net bir şekilde yerleşmiş olmalı. Belli bir kitle ile çalışan kişilerde insanları neye ve ne için çağırdığına dair fikirler tamamen yerleşmelidir. Sırf birileri söylediği için veya kendisine birtakım fikirleri anlatan kişiyi sevdiği için veya insanları birtakım fikirlere davet edenlerin toplum içinde çokça meşhur olmuş kişBağlantıDeğişmeyen Çizgisiyle Furkan Nesli

Senin gönderinden kaydedildi
NUH TÛFÂNI’NIN BÜYÜKLÜĞÜ1-dot
Tuğyân ayyuka çıktığında, azap kaçınılmazdır. Azap, tuğyânın ve tebliğ-dâvetin şiddeti oranında olur. Günümüzde tuğyânın bu kadar yaygınlaşmasına rağmen bir azâbın meydana gelmemesinin nedeni, tebliğci ve dâvetçilerin olmaması yada yeterli oranda tebliğ ve dâvetin yapılmamasıdır. Yeterli tebliğ ve dâvet yapıldığında, ya insanlar o dâveti kabûl edip tuğyândan-şirkten vazgeçip İslâm’a dönecekler, yada günümüze-has bir azapla Dünyâ’ya yeniden “yeni bir format” atılacaktır. *** İşte tebliğ yapılacak Fikir burada ama Alimler tarafından açılıp insanlığa servis yapılmasını bekliyor. Alimler ne bu fikri algılıyor nede algılamaya çalışıyorlar.(Allah'ın taktiri bekleniyor.Allah'u alem) Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. *** Eloktronik aletler bozulduğu zaman nasıl RECET yapıyor aleti yeniliyorsak İnsan denen mahlukuda RECET yapmamız lazım. (Netice itibarı ile her ikiside eşyadır.) http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2015/11/yeni-nesillere-duyurulur.html?spref=fb BEYNİN RECENT VE FORMAT OLMASI ŞART.BağlantıTâğutların hüküm sürdüğü yâni “tuğyân” olan her-yerde aslında bir “tûfân” da var demektir ve orada hâli-hazırda “tandır” kaynamaktadır. Bu nedenle tuğyânın sonu hem Dünyâ’da hem de âhirette acı aza…

Senin gönderinden kaydedildi
HÜBELİN KIZLARI1-dot
Artık Hübel ve kızları, yeni modern isim ve sıfatlarla allanıp pullanarak tüm yeryüzünde yeni tabiilerini karşılıyor. Bu karşılama ve ikram, kimi zaman “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” adı altında gerçekleşirken; kimi zaman da “modernlik, çağdaşlıkla beraber batılı değer ve kavramlar” adı altında “laik ve seküler” sunumlarla gerçekleşiyor… Ve bizler onlara tazimlerde bulunuyor, genç çocuklarımızı adak adıyor, yeni ve modern putların arkasına sığınmış şirk önderlerini toplumlarımızda din adına yüceltiyoruz… Farkında olmadan modern ve çağdaş putlara yakarıyor, istiyor ve onlara itaati mutlaklaştırıyoruz… Kalbimizde, zihnimizde, beynimizde ve dilimizde her daim onlar var ve dua ve yakarışlarla yaratıcıya dualarda bulunurken, içimizin ta en derinlerinde, kalplerimizde ve zihinlerimizde bu yeni ve çağdaş putları birliyor, onlara amellerimizi sunuyoruz… Dillerimiz Allah derken, kalplerimize modern buzağıların sevgisi içirilmiş!Bağlantı“ Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?” (Meryem 19/42-44) ökyüzü neden bugün bu kadar parlak?” dedi Kaab, doğrulurken uzandığı yerden, gayrı ihtiy…

Senin gönderinden kaydedildi
Gömleği önden yırtılan gençlere!1-dot
Ey Müslüman kardeşim eğer sen kaidelere uyarsan seni şeytan bile saptıramaz. KAİDELER VE MÜSLÜMANLAR.! Örnek. CENNET'İN GARANTİSİ***MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN?Bağlantı

Senin gönderinden kaydedildi
Dindar nesil bu mu?1-dot
Ey Müslümanlar.! Yaptığınız olaylar Akide'nise ters onun için işleriniz hep tersine gidiyor. Hem Müslüman olduğunu söylüyorsun hemde Müslümanlığın zıt olduğu kaidelere uyuyor islamın kaidesine uymuyorsun. KAİDELER VE MÜSLÜMANLAR.! http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2015/06/kailer-ve-muslumanlar.htmlBağlantı

Senin gönderinden kaydedildi
İTAAT1-dot
Allah’ın sözü (demesi) elbette ki, bütün söz sahiplerinin sözlerinden üstündür. Elbette ki O’nun Resulü’nün sözü Resul olmayanların sözlerinden üstündür ve tâbi olunacaksa Allah’a ve Resulü’ne tâbi olunmalı, itaat edilecekse Allah’a ve Resulü’ne itaat edilmelidir. Aklın, sağlıklı bir muhakeme ile varacağı yer burası değil midir? Akıl sahipleri için bir başka yol bilmiyoruz. Bilen varsa bildirmesini istiyoruz.BağlantıGörülmüş ve görülmektedir ki Allah’tan başkasına itaat insana bahtiyarlık vermemektedir. Allah’a ve Allah (rızası) için itaat hayat verici, sonuca götürücü, aziz edici bir itaattir. Ercümend Özkan/…

Senin gönderinden kaydedildi
İNTERNETTEN OLUNCA BAŞKA OLDU1-dot
Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları, konuşma üslubundan tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir. Muhammed 30 Peki ben nasıl tanıyacağım konuşma üslubundan onları diye bir soru gelir aklına. O zaman İslamın kaidelerine başvuracaksın. KAİDELER VE MÜSLÜMANLAR.! http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2015/06/kailer-ve-muslumanlar.htmlBağlantıbiz yeni nesil Müslüman gençler (henüz teslim olduğumuz için bu ismi verdim), kafamıza takılan soruları internete soruyoruz. Beklide üç beş kitap okusakta halledemeyeceğimiz problemleri youtube da …

Senin gönderinden kaydedildi
Geçen Hafta
LİBERALİZMİN AŞINDIRDIĞI MÜSLÜMAN KİMLİK1-dot
“Bir Müslüman mesela sadece Kur’ân’a, Sünnet’e, dinî kaynaklara giderek özgürlüğü savunmak yerine, dinlere karşı gözü kapalı, genel bir insanî değer olarak özgürlüğü savunmaya başladığında o Müslüman liberal değerlerden etkilenmiştir diyebiliriz.”[33] denilmektedir. *** Kişiler kavramların manasını yanlış öğrendiklerinde verdikleri hükümde yanlış oluyor. İdeolojilerin içinde tek doğru ideoloji islamınkidir.vahiyle desdekli. Bu ideolojiyi yeni nesillere doğru olarak anlatmak için şu fikirden yola çıkmamız gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.BağlantıBütün mesele küfrün aldığı yeni şekilleri ve kullandığı yeni dili, yöntemleri doğru okumak ve aldanmamaktadır. İmanın değişmez ilkelerini, küfrün değişken seyrine anlatabilme ferâset ve basîretinde…

Senin gönderinden kaydedildi
ORTAK İSLAMİ UFKU KAYBEDİYORUZ1-dot
Toplumlarımız güçlü, etkileyici, dönüştürücü fikirler üretemedikleri için, hiç bir konuda kökten değişimi gündemimize alamıyoruz. **** Toplumların öncüleri bu fikri üretmekle yükümlü, Yani sen ve ben üreteceğiz. İşte üretilecek Fikrin ana kaynağı burada. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.BağlantıBugünkü koşullar içerisinden bakıldığında, ümmet kavramı, belirsiz bir geleceğe özgü bir ütopya olarak görülüyor. Her ülke, her toplum, her kültür, tikel çıkarlar için, ulus-devlet çıkarı için, ort…

Senin gönderinden kaydedildi
"An"da Var Olmalı İnsan! "Sermayesi eriyen bu adama merhamet edin." İnsanın hayatında "Keşke" ler hep olmuştur. Bunların tamamı geçmişin mirasıdır. Çoğu zaman yürek yakan türdendir. Hatırlandığında derin düşüncelere insanı gark eder. Bütün geçmişini onarmak, yaşadığı "an"da mümkündür. Biraz sonra onarmak için imkanı olup olmayacağı kesin değildir. Var olduğu "an"ı değerlendiremiyorsa, "Zamana and olsun ki insan hüsrandadır." Yaşadığı müddetçe an be an geçen zamana, dünyası ve ukbası için hayati ve ebedi olarak ihtiyacı vardır. "An"ı ıskalayanlar, "an"ı yitirenler, "an"ı kaybedenler aslında bin yılda yaşasalar bütünü kaybetmiş gibi olurlar. Sonra şöyle derler: "Eyvah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" (Yasin 36/52) İnsan her gece ölür, sonra sabah hayata devam edecek ömrü varsa tekrar dirilir. Ama her gece öldüğünün hiç farkına varmadan sabahlar aslında. Tıpkı güneşin her gün sabah doğduğu, akşam battığı gibi, gece ve gündüzün ardı ardına geldiği gibi. Bütün olağan üstü şeyler alışılmışlığın verdiği vurdumduymazlıkla olağan geldiği gibi, her gece ölümümüz de olağan gelmektedir. *** Anlatılanlar çok doğru. Yalnız günümüz insanlarının ezici çoğunluğu niye yaşadığını bilmiyor bilenlerde bildiğini zan ediyorlar bir sağlama yapmıyorlar. ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?..... Onun için yeni nesillere de yeni fikri açıklayarak doğru istikamatini gözterelim. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.
Bütün insanlarda mevcut olan bekâ içgüdüsü fikri seviyesi düşük olan kişilerde lider olma sevgisini meydana çıkarır. Bu sevgi başlangıçta fikri seviyesi düşük olan kişide ferdî olarak cereyan eder. Ancak fikren gelişme gösterince kişi önce aile fertleri arasında lider olmayı, sonra diğer aileler arasında kendi ailesinin liderliğini, daha sonra da vatanında kendi kabilesinin üstünlüğünü ortaya koymak ister hale gelir. Bu aşamaya kadar her liderlik aşamasında çekişmeler cereyan eder. Daha açık bir ifade ile; bu düşünce kabile taassubuna dayalı bir düşünce olduğundan insanları birbirinden ayırıcı özelliğe sahiptir. İçgüdüsel bir dayanakla yola çıkıldığından kişilerde tahakküm hırsını açığa çıkarır. İnsanlar arasında tahakküm sahibi olma ve liderlik çekişmelerine sebep olacağından dolayı insanlığa huzur vermeyen bir düşüncedir. Milliyetçilik fikrinin açığa çıktığı yerlerde gözlenen odur ki, kişilerin fikri seviyeleri çok düşüktür. Yine milliyetçiliğin İslâm beldelerine giriş noktası da Avrupa'dır. Avrupa bir zamanlar Roma imparatorluğu himayesinde çeşitli ırkları, dilleri ve cinsleri bir arada bulunduran siyasi bir birlik idi. Bu toplanma gerçek anlamda İslâm ümmeti gibi bir ümmet oluşturmuyordu. Ana devlet; "efendi", sömürgeler ise; "köle" idi. İmparatorluğun himayesinde yaşayan halklar hiçbir zaman İslâm ümmetinin bir araya gelişi gibi bir birlik, bir vahdet oluşturamadılar. Bütün ırkları, cins ve dilleri akide potasında eriterek aynı seviyede bir tek ümmet olan İslâm ümmetinin bir araya gelişi gibi, gerçek bir birlik halinde birbirleriyle kaynaşamadılar. Bugün dahi Avrupa'da bu tür milliyetçilik hareketleri cereyan etmektedir. İngilizlerin ve Almanların aşırı milliyetçi kitleleri bulunmaktadır. Yıllarca birbirleriyle savaşan Avrupa ülkeleri önceleri Kömür Birliği, daha sonraları AET ve son olarak da AB adı altında bir araya gelmelerine rağmen halen aralarındaki kavga tam olarak bitmiş değildir. Onların bir araya gelmeleri sadece AB ülkelerinin maddi çıkarları ve İslâm'ın potansiyel olarak onlar karşısında bir tehlike görülmesidir. Milliyetçilik fikrinin İslâm beldelerine girişi, Avrupa'nın bir bütün olarak karşısında duramadığı Hilâfet devletini parçalama çabasının bir ürünüdür. Osmanlı'nın son dönemlerinde Hilâfet devletinin bünyesine Avrupa tarafından yerleştirilen misyonerler, süreç içerisinde Arapların üstünlüğüne dair Araplara, Türklerin üstünlüğüne dair Türklere telkinlerde bulunarak bu fikri İslâm beldelerinde yaygınlaştırdılar. Bu çalışmalarında başarılı da oldular. Bu gün 50'nin üzerinde halkı Müslüman ülke mevcut, ancak hiç birisi Allah'ın indirdiğiyle hükmeden ve Hilâfeti tesis etmiş ülkeler değiller. Çevremizi incelediğimizde artık insanların köpeklerine Arap ismini verdiğini bile görürüz. Başka ülkelerde de Türklerin barbarlığı konuşulur haldedir. Türkler Araplara pis olduklarını söylerler vs. Bu arada batı çoktan, ümmeti parçalayan ve birliğini bozan milliyetçilik fikrini bizlere aşılamıştır. http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/10.htm#51-dot
1 Fotoğraf1 Fotoğraf
GELENEK İLE DİN ARASINDA KALANLAR
İnsanımız o kadar saftır ki, düşmanlarımız da bu saflığı tarih boyunca kullanmıştır. Kazım Karabekir Paşa hatırasında şöyle bir nota yer vermiştir: Erzurum’da imamlık yapan bir Rus casusunu yakaladığımız zaman, onun suçsuz bir Müslüman olduğuna inanan cemaat karargâhın yolunu aşındırmışlardı. Bunun üzerine hatıra defterime şunları yazdım: “Ey Türkoğlu! Sen pek safsın. Seni herkes aldattı. Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden atlattı.” Bu cehaletten kurtulmanın yolu Allah’ın kitabına dönerek Allah’ı, Peygamberi, Dünyayı, ahireti, İnsanı ve eşyayı yeni baştan tanımamız- tanıtmamız gerekmektedir. ************************************ 2016 Bu günümüzdede bunlardan bazıları. KAFİRLER MAHALLESİNE GELDİNİZ DİKKAT.! ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜ MESELESİ (KAFİR AKİDESİ) MEVLANA KİMDİR.? MÜSLÜMAN MI ? KAFİR Mİ ? ***************************************** Bütün bunlardan kurtulup doğru istikamete yönlenmemizi sağlıyacak fikrin üzerine yoğunlaşmamız gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıGenel olarak bu literatürde fert ve toplumları yönetip yönlendiren yaşam biçimlerine din tabiri kullanılmaktadır. Başkaları durumu farklı değerlendirse de İslam bir kişilik bir düşünce tarzından, g…

Senin gönderinden kaydedildi
Tanrı fikri yitirilince, insan tanrılaştırıldı. Bu yeni durumda tüm ayartıcılıkları, çevirdikleri entrikaları ve hayat tarzlarıyla film yıldızları, müzik starları ve futbolcular seküler mabetleriyle Grek tanrılarını aratmaz oldular. Bu bağlamda bilhassa son yarım asırda futbol, diğerlerinden bir adım öne çıkarak ve artan bir hızla yeni bir paganizm/insana tapınma ve barbarlaşma biçimine dönüştü. *** "3F ile yani Fado, Fiesta ve Futbol ile halkı yüz binlik beşiklerde uyutuyorum!" ** filozof Karl Marx "din, kitlelerin afyonudur" aforizmasını muhtemelen; 'futbol kitlelerin afyonudur' şeklinde söylerdi. *** (Futbol Dini "Yeni tanrı, yeni mabet"/Milat) *** futbol mabetlerinde çoğu zaman koro halinde yapılan küfür olgusu. bende; Mekke'li müşriklerin kızdıklarında putlarına küfretmelerini çağrıştırıyor *** Bugün "New Age Dini(Yeni Çağ Dini)'', dünyada gittikçe yaygınlaştırılan bir "lego dini"dir. "VAHDETİ VÜCUT FELSEFESİ": "NEW AGE FELSEFESİ" *** nsanlardan kimileri vardır ki, Allah'tan başka bazı varlıkları Allah'a denk tanrılar sayar da bunları Allah'ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah'ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı! (2/Bakara: 165) *** İnsanlık ne yapacağını bilmediğinden bunun gibi şeytani tuzaklara yem oluyorlar. Bu insanlığa istikametini göstermek için şu fikri aervis yapmamız gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.
DİN GÜNÜNÜN MALİKİ1-dot
Ama nasıl öleceğimiz bizim elimizdedir. Son nefesimizi Müslüman, müşrik, kafir, fasık veya zalim olarak vermek bizim elimizdedir. *** Onun için şu fikri açıp insanlığa servis yapmalıyız. Çünkü insanlık da bir net tavır yok Müslüman olduğunu söyleyenin çoğunda bile.. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.BağlantıMâlik, bir şeyin sahibi olup o şey üzerinde hüküm verme tasarrufunu elinde bulunduran kimse anlamına gelmektedir. İşte hamd, o gün hesap sormaya tek mâlik olacak olan Allah'a aittir.Hesap gününü idrak edebilir miyiz? Mahiyetini anlayabilir miyiz? ...

Senin gönderinden kaydedildi
İnsan Hakları ve Özgürlük Kavramları İslamileştirilemez!1-dot
'İnsan Hakları' ve 'özgürlük' kavramları, Batı siyasal düşüncesinin temel kavramları arasında yer almaktadır. Bu kavramları, modernizasyon sürecinin başat felsefi ve ideolojik kavramları olarak bilinen rasyonalizm, hümanizm ve sekülarizmin siyasal...Bağlantı'İnsan Hakları' ve 'özgürlük' kavramları, Batı siyasal düşüncesinin temel kavramları arasında yer almaktadır. Bu kavramları, modernizasyon sürecinin başat felsefi ve ideolojik kavramları olarak bilinen rasyonalizm, hümanizm ve sekülarizmin siyasal...

Senin gönderinden kaydedildi
KUR’AN’I ANLAMADAN ASLINI (LAFZINI) OKUMAK SEVAP MIDIR?1-dot
Kur’an onu anlayalım, amel edelim, emir ve yasaklarına uyalım diye gönderilmiştir. Kur’an’ın anlamını okumak, üzerinde düşünmek, uyarılarına dikkat etmek, bizden istediklerini davranış haline getirmek her müminin asli görevidir. Kur’an’ın anlamından habersiz olan kişi, bunları nasıl yapabilir. Kur’an’ın hem anlamını, hem tefsirlerini, hem de ayetlerden çıkarılan ahkâmını (hüküm) okumak vazgeçilmez bir görevdir. *********** Anlamaya çalışırken de şu açıdan bakmak kaydı ile. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıNe yazık ki, Allah’ın sözleri olan Kur’an’ı anlamadan okumayı hayatımıza bir ibadet(!) olarak sokmuşlar ve böylelikle Allah ile irtibatımızı kesmişler. Hem de bunu Allah’ın mükâfatlandıracağını söy…

Senin gönderinden kaydedildi
21. Yüzyılda İslâm İnsanların Dikkatine Nasıl Kazandırılabilir? - Dünya Bizim
Bizim bugün kullandığımız din dili, günümüze hitap etmiyor. Oysa Müslüman olmak, tüm zamanları kapsayıcı ve kuşatıcı bir dil inşa etme sorumluluğunu omuzlarımıza yüklüyor. Eğer bunu yapmazsak, tarihin ancak taşrasında kendimize bir yer edinebiliyor ve orada geçmiş başarılarla avunup duruyoruz. Şu Fikir üzerine yoğunlaşılması lazım ki, kapsayıcı ve kuşatıcı bir dil inşa etme sorumluluğunu omuzlarımıza yüklenmiş olalım insanlığın istikametini belirliyelim. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıAtasoy Müftüoğlu, bütün bir ümmetin nabzını tutmaya devam ediyor. Yeni kitabı ''Tarihin Taşrasında Yaşamak’'ta da Müftüoğlu,...

Senin gönderinden kaydedildi
İnsanlığın en büyük sorunu: Batı saldırısı ve zihinleri istilâsı - YUSUF KAPLAN
Batılılar: İslâm dünyasını köleleştirdiler fakat Hinduizm'e, Budizm'e, Konfüçyanizm'e yaptıkları cinayeti İslâm'a yapamadılar: İslâm'ı dönüştüremediler, fosilleştiremediler, dize getiremediler. İşte bunun için çıldırıyorlar. Ve İslâm'ı hadım etmek, fosilleştirmek ve dize getirmek için inanılmaz bir savaş veriyorlar -hem de pek çok cephede birden! *********** Şu Fikir üzerine yoğunlaşılması lazım ki hem batılı şeytanlara dur diyebilelim hemde insanlığın istikametini belirliyelim Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıDünya, çok büyük bir kaosun ve felâketin eşiğinden geçiyor

Senin gönderinden kaydedildi
Geçen Ay
SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLE İLE ÇALIŞMANIN FARZİYETİ Hilâfetin yıkılmasından itibaren Müslümanların vakıası/durumu gittikçe kötüleşti. Müslümanların bir uzvu acı çektiğinde diğer uzuvları ona koruma kollama ile ortak olan bir tek vücut gibi birbirine kenetlenmiş bir ümmet halindeyken kanları/canları birbirine denkti, hepsi de kendi dışındakilere karşı dururlardı. Daha sonra parçalandılar. Kafirler onlardan bazılarına saldırdıklarında diğerleri seyirci oldular, sanki o mesele onları alâkadar etmiyormuş gibi. Müslümanlar güçlü bir tek devlet iken dünya o devletin karşısında bin bir hesap yapıyordu. Daha sonra onlar zayıf, peyk ve ajan/uşak devletçikler ve siyasi varlıklar içinde yaşamaya başladılar. Azgın tamâhkârlar gözlerini onlara dikmekteler, sömürgeci kafirler servetlerini çalmaktalar. Muhakkak ki; Müslümanların halinin fasid/bozuk oluşunun ve zayıf oluşlarının sebebi; bir hayat nizamı olarak İslâm’ı terk etmiş olmaları daha sonra da aralarındaki ilişkilerde beşeri nizamların hakim oluşuna sükut etmeleridir. Müslümanların halini, bu fasid/bozuk vakıasını değiştirmek ise mucizelerden bir mucize değildir, fakat Müslümanların yapabilecek durumda oldukları mümkünâttandır. Nitekim Allahu Teâla bu amaç için metot ve hükümler koymuştur. Rasulullah (sav) ve ashabı da o metot ve hükümler doğrultusunda seyretmişler, yürümüşler ta ki; İslâm Devleti’ni kurarak cahiliyye toplumunu bir İslâmi topluma dönüştüresiye kadar. O İslâm Devleti de, dünyanın büyük bir kısmını dar-ul küfürden/küfür ülkesinden dar-ul İslâm’a/İslâm ülkesine dönüştürmüştür. Nitekim, fasid münker vakıayı değiştirmenin Müslümanlara farz olduğuna delâlet eden bir çok şer'î nass gelmiştir. Allah'u Teâla şöyle buyurmuştur: "Mü’min erkek ve mü’min kadınlar birbirlerinin velisidirler. Marufu emrederler, münkerden nehyederler.” (Tevbe: 71) Rasulullah (sav) de şöyle buyurdular: “Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıfıdır.” (Müslim, İman, 70) “İleride bir takım emirler/yöneticiler olacak. Tanıyacaksınız/farkında olacaksınız ve inkar edeceksiniz/yereceksiniz. Kim farkında olursa suçsuzdur, kim inkar ederse kurtulmuştur. Fakat kim razı olur ve tabîi olursa …” (Müslim, İman, 3445) “Ey insanlar, Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: Bana dua ettiğinizde duanızı kabul etmediğim, Benden bir şey istediğinizde onu size vermediğim, benden yardım ve zafer istediğinizde size yardım etmediğim gün gelmeden önce marufu emredin, münkeri nehyedin.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned Ensar, 24094) Bu nasslar, Müslümanlardan gördükleri herhangi bir münkeri değiştirmelerini kesin bir taleple talep etmektedirler. Bu değiştirmeyi güçlerine göre ya el ile yani eylem ile ya dil ile yani söylem ile ya kalp ile yani hoşnutsuzluk ile yapmalılar. Ancak ortada münkerlerin en büyüğünden birisi vardır ki o da, İslâm dışı yönetimlerin hakimiyetinin neticesi olan Müslümanların hayatlarının fesad/bozuk oluşudur. Nitekim Allah'u Teâla Müslümanlardan onun değiştirilmesi için çalışmalarını talep edip bu çalışmayı farz-ı kifaye kılmıştır. Şöyle demiştir: “Muhakkak ki Allah, bir toplum bünyesinde olanı değiştirmedikçe o toplumun halini değiştirmez.” (Ra’d: 11) Bu, sabitliğine ve önemine delâletini haber verme sigâsıyla gelen bir taleptir. Nitekim bu, Allah'u Teâla’nın yaratmış olduğu varlık yasalarından bir yasa olmuştur. Bu yasa, insanların cemaat olarak değiştirmek için çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Ta ki; Allah'u Teâla onlarda olanı (yani hallerini) değiştirsin. Buna, ayetin çoğul sigâsıyla gelen lafızları delalet etmektedir. "Kavim/toplum", “onlar değiştiresiye”, "bünyeleri" kelimelerinde olduğu gibi. Rasulullah (sav) de şöyle buyurdu: “İçlerinde Allah’a isyanların işlendiği bir toplum bu durumu değiştirmeye güçleri yettiği halde değiştirmezlerse, Allah’ın hepsini toptan cezalandırması yakındır.” (Ebu Davud, Melahim, 17 (3775); Tirmizi, Tefsir, Fiten, 8; İbni Mace, Fiten, 20) Bu, toplumdan içinde yaşadığı fasid vakıayı değiştirmelerinin kesin talebidir. Eğer bunu yapmazlarsa Allah onların hepsini de cezalandırır. İsterse onların hepsi de Allah’a isyanı işlemesinler fark etmez, herkes aynı cezaya müstahak olur. Çünkü onlar, değiştirmeye güçleri yettiği halde farz-ı kifayeyi yapmaya katılmadılar. Zira münkeri değiştirmek/ortadan kaldırmak Müslümanların üzerine farzdır. Ortada bir münker vardır ki onu fert tek başına değiştiremez, birbirinden kopuk fertler de değiştiremezler. Hilâfet Devleti’nin olmayışından dolayı bugün içinde yaşadığımız fasid vakıa gibi. Allah bu münkerin değiştirilmesi için topluma bir metot koymuştur. Bunu da Müslümanlara aralarından, Hilâfet Devleti’ni tekrar kurmak için çalışan bir kitle oluşturmalarını farz kılarak yapmıştır. Şöyle demiştir: “İçinizden hayra (İslâm’a) davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir kitle/parti olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran: 104) Bu ayette kesin emir, Müslümanlardan İslâm’a davet eden, marufu emredip münkerden nehyeden bir cemaatın oluşturulmasına yönelmiştir. İslâm’a davet; akidesi ile nizamı ile hayat vakıasında İslâm’ı hakim kılmak için çalışmayı gerekli kılar. Bu ise, onu tatbik eden ve bütün insanlara taşıyan bir devlet olmadıkça olmaz. Böylece talep edilen cemaatın yükümlülüğü Hilâfet Devleti olan bu devleti kurmak için çalışmak olmaktadır… Nitekim Müslümanlardan cemaat olarak marufu emretmelerini, münkeri nehyetmelerini kesin bir taleple talep eden, bunu yapmadıkları zaman Allahu Teâla’nın onları dünya ve ahirette cezalandıracağını haber veren Nebevi hadisler de gelmiştir. Rasul (sav) şöyle demiştir: “Nefsim elinde olan Zat’a yemin olsun ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz ya da Allah’ın, katından size bir (genel) ceza göndermesi yakındır. O zaman O’na dua edip yalvarırsınız da O duanızı kabul etmez." (Tirmizi, Fiten, 9 (2095), Ahmed b. Hanbel, Müsned Ensar, 22212) “Muhakkak ki insanlar münkeri gördüklerinde onu inkar etmezlerse Allah’ın onları genel bir şekilde cezalandırması yakındır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned Aşeretü’l Mübeşşirin Bi’l Cenneh, 1) “Allah’a yemin olsun ki, ya marufu emreder münkerden nehyedersiniz, zalimin elini tutarsınız (zulûmden alıkorsunuz) ve onu zorla da olsa hakka boyun büktürür ve hak üzere kalmasını sağlarsınız ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir sonra da İsrail oğullarını lanetlediği gibi lanetlenirsiniz.” (Ebu Davud, Melahim, 3774) Şu halde dünyada ve ahirette Allah’ın azabından kurtulmak istiyorlarsa, Müslümanların üzerlerine düşen vazife; İslâm’ı tekrar hayata devlet ve nizam olarak hakim kılmak maksadıyla İslâm’ın değiştirme metoduna uyarak içinde yaşadıkları münker vakıayı değiştirmek için çalışmaya hemen başlamalarıdır. Allah'u Teâla’nın farz kıldığı ve Rasulünün açıkladığı bu metot; mescitler inşaat etmek, Kur’an-ı Kerim ezberletmek, hac, umre ve sadakayı artırmak ile olmaz. Her ne kadar bütün bunlar devlet ve fertlerden şer’an talep edilmiş olsalar da bunlar metot değildirler. Allahu Teâla’nın farz kıldığı ve Rasulünün (sav) açıkladığı metod; Müslümanlar arasından, Hilâfet Devleti’ni kurarak, İslâmî hayatı tekrar başlatmak için çalışan bir cemaat örgütlemektir. Bu cemaatın faaliyeti ise; fikrî çatışma, siyasî mücadele ile olur. Fikrî çatışmadan kasıt; İslâm dışı bütün inanç, fikir ve mefhumlara karşı çıkmaktır, toplumda mevcut İslâm dışı esaslar üzerine kurulu bütün ilişkilere karşı çıkmak, sonra da İslâmî bir toplum olması için topluma hakim olması gereken İslâm’ın fikirlerini, mefhumlarını ve hükümlerini açıklamaktır. Siyasî mücadeleden kasıt ise; hayatın bütün yönlerinde İslâm’ı tatbik etmeyen yöneticilere karşı çıkmaktır. İslâm ümmetine karşı tertip ettikleri hilelerini, entrikalarını ve planlarını açığa vurmak, iltifat ve dalkavukluk yapmadan cesaretle onları muhasebe etmektir. Ta ki ümmet İslâm üzere uyansın, bilinçlensin ve Hilâfet Devleti’ni kurarak İslâm’ı hayata tekrar hakim kılmak için çalışan cemaatı bağrına basar hale gelsin. Allahu Teâla, Rasulü (sav)’e şöyle hitap ediyor: "Oku!" (Alak: 1) "Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar!" (Müddessir: 1-2) “Sana emrolunanı açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir." (Hicr: 94) Bu ayetlerde Rasul (sav)’e olan hitap her zamanda bulunan Müslümanlara da hitaptır. Şu halde onlara düşen, devleti tesis edesiye kadar Rasul (sav)’in yaptığı işleri onların da yapmalarıdır. Ta ki kendi ellerinden gasbedilen otoriteleri tekrar kendilerine dönsün, sonra da Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünneti üzerine bir Halifeye biat etsinler. Allah'u Teâla’nın; “İçinizden, hayra (İslâm’a) davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir grup bulunsun." (Al-i İmran: 104) ayetindeki kesin talebine icap edip İslâmi fikir üzerine örgütlenmiş olan ve Allah’ın farz kıldığı, Resulünün açıkladığı metot içindeki merhaleleri geçen, Müslümanlar içinde uyanık, bilinçli bir grup olmasına rağmen -ki o grup Hizb-ut Tahrir’dir- uğruna çalıştığı hedef henüz gerçekleşmemiştir. O hedef ise, Hilâfet Devleti’nin tekrar kurulmasıdır. Bu durum, yukarıda nasslarda geçen, Müslümanlardan kesin talebin gereğini halen geçerli kılmaktadır. Şu halde Müslümanların hemen bu kesin talebe icabet etmek için koşmaları gerekir. Şer'î şartlara haiz bir kitle ile örgütlenip onunla beraber içinde yaşadıkları fasid vakıayı değiştirmek için çalışmaları gerekir. Aksi halde, dünya ve ahirette Allah’ın cezasına müstehak günahkârlar olurlar. Bu metot, kendisine tabi olunması farz olunmasına ilaveten; onun dışındaki metotlara tabî olarak seyredenler, açıkça başarısız olmuşlardır. Bu ise ümmeti; bütün hareketlere şüpheyle bakmasına, onların eliyle değiştirmenin imkansız olduğunu düşünmesine, hatta onların içinde samimi olanların eliyle dahi imkansız olduğunu düşünmesine sevk etmiştir. Ümmet, bütün bunları samimi hareketin ümmetten ayrılmaz bir parça olduğunu, Hilâfet Devleti’ni kurarak fasid vakıayı değiştirmek için beraber çalışmak uğruna kendisini bağrına basıp liderliğini kendisine verdiği samimi ideolojik bir kitle ile ancak köklü değişimin ya da kalkınmanın mümkün olacağını idrak etmeksizin yapmaktadır. O halde biz Allah’a karşı takvalı olalım. İçinde yaşadığımız vakıayı, Hilâfet’in tekrar kurulması için daveti yüklenenlerden uyanık, bilinçli samimi olanlarla beraber örgütlenerek değiştirmek için ciddi bir şekilde hemen çalışmaya başlayalım. Ta ki dünyanın izzetine, şerefine ve ahiretin sevabına nail olalım ve Allah'u Teâla’nın Rasulünün (sav) şu hadisinde kastettiği kişilerden olalım: "Muhakkak ki Din garip olarak başlamıştır ve tekrar garip olarak gelecektir. Müjdeler olsun o gariplere ki onlar, benden sonra Sünnetimden insanların ifsad ettikleri/bozdukları hususları düzeltirler.” (Tirmizi, İman, 2554) 1924 yılında “Atatürk” diye isimlendirilen, İngiliz yetiştirmesi Yahudi Mustafa Kemal, Müslümanların 13 asır kendisi ile yönetildiği yönetim nizamı vasfıyla Hilâfet’in ilgasını ilan etti. Onun yerine beşerî küfür sistemini ilan etti. Bununla birlikte Müslümanların risaletini taşımaktan geri kaldıkları, davalarından yüz çevirdikleri bir dönem başladı. Böylece Müslümanlar kafirler için bir yağma alanı olup tam anlamı ile paramparça oldular. Ülkeleri parçalandı. Mal varlıkları gasp edildi. Kendi amaçlarına hizmet etmeleri ve Müslümanlar üzerinde bekçileri olmaları için Müslümanların başlarında kafirlerin tayin ettiği idareciler/emirler çoğaldı. Böylece onlar ümmete zillet ve aşağılanmanın çeşitlerini tattırdılar. Ümmeti açık küfürle yönettiler. Sorunlarını ümmetin düşmanlarının ellerine teslim ettiler. Bu durum sizin şunları görmenize kadar ulaştı: Düşmanlarınız sizi hâkir görüp, siz dininizden uzaklaşasıya kadar size meydan okuyor ve ülkenizde saldırılara maruz kalıyorsunuz. Hilâfetin yıkılışı, bu Yahudi'nin ilga edilişini ilan ettiği gün olmamıştır. Bilakis onun yıkılış süreci Müslümanların dinlerini anlamakta gafil olup ona, ondan olmayan küfür fikirleri ve hükümlerinden bazı şeyler katmaya başladıkları, Kur’an lûgatı olması vasfıyla Arapça’dan yüz çevirmeye başladıkları günden itibaren başlamıştır. Böylece dilleri yabancılaştı. Anlayışları bozuldu. Doğru anlayışa muhalif olanı yada hevâ heves eğilimlerini cezbedeni uygulamaya başladılar. Böylece ümmete, esası üzerine Hilâfet Devleti’nin kurulduğu ideolojiyi anlamakta zaafiyet ve tatbikinde çatlaklıklar isabet etti. Doğal bir netice olarak da kalkınmanın rükûnları sarsıldı. Hilâfet parçalanıp her bir parçasının başı, kafirlerin çıkarlarının emin bekçisi, ümmeti çeşitli belalara dûçar eden hainler oldu. Ey Müslümanlar! Siz de biliyorsunuz ki; ümmet, ideolojisinin anlayışı ve tatbikinde ihsâna ulaşmadıkça kalkınmaz. Ümmet, yasamayı hevâ hevese terk etmiş halde iken ideolojisi ile ilgili anlayışını düzeltmesi mümkün olur mu? Ya da o, ideolojisinin kapsamına küfür fikirlerinden demokrasi ve ondan fışkıran hürriyetler gibi fikirleri katma gayreti ve hevesi içindeyken ümmetin ideolojisi ile ilgili anlayışının düzelmesi mümkün olur mu? Ya da ideolojisini anlamanın şartlarından olan şer'î ilimleri ve Arapça’yı ikmal etmeden ideoloji anlayışının düzelmesi mümkün mü? Kendisi ile İslâmî hayatın tekrar başlayıp; İslâm davetinin aleme cihad ve hûccet ile taşınacağı Hilâfet Devleti olmadan İslâm’ı tatbik etmek mümkün olur mu? Sizi, İslâmî, hâlis tertemiz bir anlayışa davet ediyoruz. Kafirin yıktığı Hilâfet Devleti’ni yeniden kurmaya davet ediyoruz. O halde Allah’ın şu sözüyle size emrettiği Allah’ın sultasına-otoritesine davet edene uyun! “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet/yönet. Haktan sana geleni bırakıp da onların heva-heveslerine/arzularına uyma.” (Maide: 48) “Kim Allah’ın indirdikleri ile hükmetmezse/yönetmezse, işte onlar kafirlerdir.” (Maide: 44) Haydin dünya ve Ahiret izzetine koşun! Kendinizi kafirin saldırısından, yüzlerinize ve sırtlarınıza inmekte olan kırbaçlarından kurtarın! Bakışlarınızı gelmekte olan izzetli günlere çevirin! Zira Allah size nusretini vaad etti. Şöyle buyurdu: "Mü’minlere yardım etmek de bize bir hak olmuştur.” (Rum: 47) “Allah, kendisine yardım edene (dinine sımsıkı sarılıp gereğini yapanlara) kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac: 40) Huzeyfe (ra)’dan rivayetle Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Nübüvvet aranızda Allah’ın kalmasını istediği kadar kalacaktır. Sonra Allah onu kaldırmayı dileyince kalkacaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzerinde Hilâfet olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalacak ve sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra eziyet çektirici bir otorite olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalıp Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra despot bir yönetim olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalıp Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Daha sonra da Nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır.” Sonra sustu." (Ahmed b. Hanbel, Müsned Kufiyyîn, 17680) O halde, Rabbinizin size vaad ettiği ve Rasulünün sizi kendisiyle müjdelediği şey için çalışın! Zira dünya ve Ahiretin hayrı ondadır. "Ey iman edenler! Allah ve Rasulü sizi size hayat verene davet edince onlara icabet edin/uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz kesinlikle O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal: 24)1-dot
İslâm'da Yönetim Kaideleri1-dot
İslâm'da Yönetim KaideleriBağlantıİslâm'da yönetim nizamı dört kaide üzerine kurulmuştur: 1- Hakimiyet Ümmetin Değil, Şeriatın'dır. Müslümanın ve ümmetin iradesini yöneten, müslümanın ve ümmetin bizzat kendisi...

Senin gönderinden kaydedildi
Tarihin öznesi olabilmek için1-dot
İslam dünyası toplumları, Türkiye örneğinde görülebileceği üzere, Batı'nın bir parçası olabilmek için çaba harcıyor. Kendimizi yeniden nasıl tahayyül edeceğimize ilişkin kapsayıcı bir bilince ihtiyacımız olduğu açıktır. *********** O bilinç,Şu fikri açıp insanlığa servis yapmaktan geçer. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıAGEMDER

Senin gönderinden kaydedildi
MEAL OKUMA ÜZERİNE1-dot
Gerçek bir okuma eyleminde amaç onu anlamaktır. Bu tür geleneksel okuma şekillerinde ise, sevap kazanma arzusu esas olduğu için genellikle ”anlama” gerçekleşmemektedir. Çünkü bu tür okumalar göz ve dil eksenlidir, anlama eksenli değildir.BağlantıKur’an’ın korunması, gelecek kuşaklara aktarılması ve toplum içindeki saygınlığının sürdürülmesi açısından bu hıfz etme işinin ve geleneksel okuma/tilavet biçimlerinin öneminin farkında…

Senin gönderinden kaydedildi
Trump'ın danışmanı: Erdoğan Halife olacak - Timeturk: Haber, Timeturk Haber, HABER, Günün haberleri, yorum, spor, ekonomi, politika, sanat, sinema1-dot
Halife olacak şahsın, Hilâfet sorumluluğunu taşıyacak güce sahip olması gerekir. Bu şart biatın da şartlarındandır. Zira aciz olan bir kimse Kitap ve Sünnete uygun olarak, yönettiği tebaasının işlerini yerine getiremez. http://islamdevleti.info/kitaplar/Islam_Sahsiyeti_Cilt_2/07.htmBağlantıABD'li kaynaklar, Trump'ın güvenlik danışmanı olarak Frank Gaffney'i seçtiğini belirtiyor.

Senin gönderinden kaydedildi
Trump'ın yeni danışmanı: Diktatörler Değil İslam Yıkılmalı!1-dot
Bu tip insanlar aklı ile islamı kavrayacak kapasitede olmayan şahıslardır. Kızmak yerine bu kişilere acımak gerekir. Onun için bu insanlığa açık ve net bir şekilde şu fikri servis etmek gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Bağlantı

Senin gönderinden kaydedildi
Yaşayan özneler1-dot
İslam dünyası toplumları ve kültürleri bugün, ölü öznelerin oluşturduğu bir zihin ve algı dünyasında yaşadıkları için, yaşayan özneler yetiştirmekte güçlük çekiyor. ******* İşte o kast etmiş olduğunuz özne burada mevcut. Pişirip servis yapmak alimlere,filozoflara profesörlere düşüyor. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıAGEMDER

Senin gönderinden kaydedildi
İslam’ı ideolojikleştirmek ne kadar yanlışsa,SÖZÜ YANLIŞTIR. İslam: Bir Din ve İdeolojidir İdeoloji,İçinden nizamların fışkırdığı akli akidedir. Peki Niye Şimdi Bu Soru? İslam’ın bir din mi yoksa ideoloji mi olması bakımından bu sorununun çözümü, Hollanda’da hükümetin oluşturulması için şu ana kadar süregelen müzakerelerin yapıldığı mevcut durumla ilgili bir meseledir. Hepimiz biliyoruz ki şu anda bu sorunun cevabı, İslam ve Müslümanlarla ilgili olarak yürütülecek olan gelecekteki politikayı belirleyecektir. Aslında bir din mi yoksa ideoloji mi olması bakımından İslam’la ilgili bu soru, akademik rengi olan bir meseledir. Bir kimse İslam’ı ister bir din isterse ideoloji olarak tarif etsin bu durum İslam’ın vakıasını değiştirmez. Politikacılar ise birer akademisyen olmadığına göre önemli olan bu soruna takılmamalarıdır. Bilakis önemli olan politika üretmeleridir. Politika üretmek ise akademik görüşten uzak durmak ve vakıaya olduğu gibi bakmak demektir. İslam’ın vakıası ise dünya hayatının öncesi ve sonrası ile olan alakası demektir. Bu da cennet ve cehennem demek olduğu gibi insanın yaratıcısına nasıl ibadet etmesi gerektiği de demektir. Binaenaleyh İslam, kabul edilebilir herhangi bir tarife göre kuşkusuz kendisine din mefhumunun intibak ettiği bir dindir. Ancak İslam, ibadet mefhumunu genelleştirir. Dolayısıyla insanın hayattaki tüm işlerini vahiy yoluyla öğrendiğimiz şeri hükümlere göre düzenlemesini zorunlu kılar. Zira İslam, sadece insanın ruhi yönünün düzenlenmesi demek değildir. Bilakis aynı zamanda insanın yeryüzündeki hayatının, yani muamelatların, evlilik işlerinin, toplumsal ilişkilerin ve benzerlerinin düzenlenmesi de demektir. İnsanın işlerinin belirli bir görüşe göre belirli kaidelere uygun olarak düzenlenmesi ise kendisine “İdeoloji” kelimesinin ıtlak edildiği şeydir. Binaenaleyh İslam, kabul edilebilir herhangi bir tarife göre kuşkusuz kendisine ideoloji mefhumunun intibak ettiği bir ideolojidir. Bundan dolayı İslam’ın bir din ve ideoloji olduğunu kabul etmek kaçınılmazdır. Bunun kabul edilmesi halinde bu ülkedeki politikacıların sorması gereken sorular şunlardır: Birincisi: En önemli olanı da budur: Mademki İslam, bu ülkede egemen olan laiklik görüşü ile çelişen bir görüş, yani akidevi-ideolojik bir alternatif ortaya koymaktadır o halde herkese düşen şu soruyu sormaktır: İnsanın sorunlarını çözmeye muktedir sahih görüş, İslam mı yoksa laiklik midir? İkincisi: Bu ülkedeki insanların geneli laikliğe inanmasına rağmen bu ülkede yaşayan ve laikliğe inanmayan büyük oranda Müslüman bir kesim vardır. Bu büyük orandaki insanlar, ülkenin sistemini değiştirmek için çalışmamasına rağmen kimliğini ve akidesini korumayı istemektedirler. O halde varit olan soru şudur: Sistem, bu iki hususun arasını nasıl uzlaştıracaktır? Yani kendi toplumu içerisindeki bu farklı gurubun varlığını nasıl kabullenecektir? Politikacıların üzerinde durması gereken sorular işte bunlardır. İslam’ın bir din mi yoksa ideoloji mi olduğu sorusuna gelince; politikacıların hikmetten ne kadar uzak olduğunu gösteren bir çarpıtmadır. Bizler İslam’ı ideolojiler kapsamında tasnif etmek isteyen politikacıların var olduğunu biliyoruz. Çünkü onlar, “inanç özgürlüğünün” faaliyetlerini sınırlandırdığının farkındalar. Zira onlar, “İslam sadece bir ideolojidir” dedikleri zaman dinin hükümlerini değiştirebilecekleri gibi İslam’ın ülkenin laiklik görüşünü tehdit ettiğini de iddia edebileceklerdir. Hakeza ülkenin liberal laiklik ideolojisini koruma noktasından hareketle toplumu tehdit eden bir ideoloji olarak İslam’a karşı çıkmak kaçınılmazı olacaktır. İslam’ın bir din olarak tanımlanmasında bir sakınca görmeyen ikinci guruba gelince; aslında birinci guruptan farklı değildir. Zira o da böylece Nasranilik diyanetine tabi olarak İslam dininin bir bütün olarak dinleri kuşatan laiklik manzumesi kapsamında uyarlanması anlamında entegrasyona çağrıda bulunmak için eline bir fırsat geçirmektedir. Böylece onlar nezdinde İslam, sırf birer ibadet ve manevi ayin olarak kalmaktadır. Aslında İslam’ın din veya ideoloji kapsamında tasnif edilmesi ile ilgili bu tartışmayı takip eden akıl sahibi herkes Hollanda’nın içerisine sürüklendiği ve Orta Çağlardaki karanlığa çok benzeyen karanlık geleceği açıkça görebilir. Zira bugünkü yöneticiler, kendi akidelerinden ve görüş açılarından farklı olan akidelere ve bakış açılarına tolerans göstermemektedirler. Bundan dolayı kendilerinden farklı olan kimseleri bitirmek için çalışmaktadırlar. Avrupa, karanlık çağlardan çıkmak için mücadele vermişken bugünkü politikacılar ise onu tekrar bu karanlık çağa geri götürmektedirler. Dolayısıyla aslında bugünkü politikacılar, Orta Çağlardaki tiranların varislerinden öte bir şey değildirler. http://www.hilafet.com/html/bynlr/2010/0207.html http://agemder.org/2035/Dindarlar-icin-%E2%80%9Cdevletin-dogrulari%E2%80%9D-once-geliyor1-dot
ÇAĞDAŞ TAĞUTLAR1-dot
ÇAĞDAŞ TAĞUTLAR OLAN KAPİTALİST DEVLETLERİN VE ŞİRKETLERİN İFSAD ETTİĞİ / KİRLETTİĞİ YERYÜZÜNÜ ISLAH EDİP İNSANLIĞI ZULÜM VE ZULÜMAATTAN KURTARARAK ESENLİĞE ÇIKARTACAK OLAN ANCAK II. RAŞİDİ HİLAFET DEVLETİDİRBağlantı

Ahmed Kilickaya'nın gönderisinden kaydedildi
HEPSİ
Bugün
ÖNEMLİ OLAYLAR: ÇAĞRI...Üstün Akıl,Para,Silah sahiplerine duyurulur.
huseyinsas.blogspot.comŞüphesiz ki bir kavim, kendini değiştirmedikçe; Allah da onları değiştirmez. Rad.11 Allah kendi isteğini bile şartlara bağlamış.Sen şartları yerine getirmezsen yaptığın dualar beyhude,boşuna. Onun için genelde tüm insanlığın özelde alimlerin şu son asrın teknoloji yöntemleriyle açıklanmış FİKRİN üzerine yoğunlaşılması lazım. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html13 Ağustos

Senin gönderinden kaydedildi
Geçen Hafta
Dava Yolunda Dökülmeler ve Sebepleri
İslami haber, haber, islam, kuran, kur'an, furkan, gündem, rabbani, cihad, cihat, sünnet, hadis, siyaset, ekonomi, haberler, islami gündem, tevhidi gündem, ümmet, ajans, ortadoğu haberleriHastalık neyse tedavi ona göre olur. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?...ÇOK ÖNEMLİ. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2013/11/acaba-ben-allahin-dininden-baska-bir.html CENNET'İN GARANTİSİ***MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN? http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.html GELECEĞİNİ,CENNETİNİ GARANTİ ALTINA AL KARDEŞİM.... http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/06/cennetini-garanti-altina-al-kardesim.html19 Kasım

Senin gönderinden kaydedildi
'Ümmetin Helakı İhtilaftır' Zira biz öyle bir dine mensubuz ki, bu din prensiplerine uyulduğu takdirde en mükemmel istikrarı beraberinde getirmektedir. Bakınız İslâm kelimesi terminolojik olarak her ne kadar “barış” ve “esenlik” anlamlarına gelse de bu aynı zamanda her türlü sosyal insicam ve istikrarı da ihtiva etmektedir. İslâm bir hukuk sistemi, bir ahlâkî kaideler manzumesi olarak müntesiplerine barışın, esenliğin, insicam ve istikrarın teminatını verir. Ancak İslâm tüm yön ve boyutlarıyla hayata hakim kılınmazsa beraberinde istikrarsızlıkların gelmesi kaçınılmazdır. Bu gerçeklik eşyanın tabiatında ve illiyet (sebep-sonuç) ilişkisinde de böyledir. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmediği gibi Yüce Rabbimiz'in evrensel yasaları da boşluk ve ihmal kabul etmemektedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ Râd Sûresi'nin 11'nci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Bir toplum içerisinde bulunduğu ahlâkî değerleri değiştirmedikçe Allah'da onların durumunu değiştirmez.” Dualarımızın kabulünün bile ön şartları vardır. Ümmet olarak üzerimizdeki olumsuzlukların bertaraf olması için köklü ve kurumsal değişimlere yönelmek durumundayız. *** İşte o yönelmemiz gereken fikir.Bu fikri geliştirip insanlığa servis yapmak bizim görevimiz. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.
RAŞİDİ HİLAFET İSTİYORUM: ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ?...ÇOK ÖNEMLİ.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.comÇünkü buradaki bilgisizlik, dinin aslı ve mahiyetine ait bilgisizliktir. Dinin aslını ve mahiyetini bilmeyen kimsenin o dine itikat etmiş olması ne akla ne gerçeğe uygundur. Zira bir şeye inanmak, o şeyi yakından tanıyıp bilmiş olmanın bir parçasıdır... Bu, gün gibi aşikârdır...9 Kasım 2013

Senin gönderinden kaydedildi
İman nedir? Bu sûredeki îman da mutlakdır ve hiç birşey ile mukayyed değildir. Bununla beraber, mûhatapların anladığı mânâdadır, îmanı, umuma karşı hitâba en mülâyim şekilde tarif için şöyle demelidir: îman, nefsin hayır ve şerrin, fazilet ile rezîletin arasındaki farkı yakînen anlaması; bu varlık âlemi üzerinde hayra razı olan, lâkin şerre razı olmayan, fazileti isteyen, lâkin rezîleti istemeyen mutlak bir vücûdun nigehban olduğunu yine o itminân ile bilmesi, mahlûkatı arasından dilediğini esrar-ı İlâhîsinden bâzısına mahrem ederek, bu mümtaz insanları, şâir insanlara doğru yol göstermek, kalplere fâsid heveslerin ve ihtirasların nasıl girebileceğini, akıllara sağlam delillerin her yol ile erişebileceğini bildirmek, vazifesi ile mükellef tutmuş olması da, o Vâcibü’l-vücûd’un rahmet eserlerinden olduğuna îtikad etmesidir. Tâ ki beşer, o sahih delillere yönelsin, o tarîk ile kendisine telkîn olunan hakîkatları iyi karşılayarak kabul etsin; kalbinde fâsid heveslere karşı açık duran menfezleri kapasın, o gibi fâsid ihtirasların, ilerde beklenilecek sirayetine karşı da, kat’î ebedî bir azim ile müdafaada bulunsun. Yoksa îman, umumiyetle sanıldığı gibi, aklın vicdanın dahli bulunmaksızın, sırf taklidden ibâret olduğu halde kabul olunan mücerred mâhiyet değildir. Bu çeşit îman, peygamberlerin peygamberliğini gerçek saymış bir çok milletleri hüsrandan kurtaramamıştır. Asıl îmandan maksad, rûhun itminanına, ruhî kuvvetlerin îtikadları benimsemesine bağlı olan îmandır. “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberine inanmış, sonra hiç bir veçhile şüpheye düşmemiş, Allah yolunda mallarile, canlarile savaşmışlardır. İşte gerçek kimseler bunlardır” âyeti bu hakîkati apaçık anlatıyor. İnsanların, dünya ve âhirette ziyandan kurtuluşu bu îmana bağlıdır. İnsanların babalarından işiterek öğrendiği, bir Müslüman çocuğunun mânâsını, mâhiyetini anlamaksızın diline doladığı, hamiyet sevkîle müdafaasına kalkıştığı îmana gelince, bunun Allah nezdinde hiç bir değeri yoktur. Çünkü, herhangi dîne mensup bir kimse, bu şekilde yetişir. Allah nezdinde kabul olunan îman, ancak ruhun o itminanıdır ki, ruh onun sayesinde ulvî bir cevherin içine sindiğini hisseder. Kalbin o itikadıdır ki, kalp içindeki mevkiini yine kalp takdir eder. Rûhu, hakîkî hayata kavuşturan rûhu kemâle yükseltecek her şeyi hazırlayan îman, bu türlü îmandır. İman olmadığı halde îman dedikleri şey ise, ruhları tahrib eden, insanları felâkete sürükleyen bir baş belâsından başka bir şey değildir.
Geçen Ay
ADAM OLMAK
İKTİBAS DERGİSİHz Ali ise bu konuda erdemin ilk adımının ilim olduğuna vurgu yapmış. Gerçekten de ilim ya da bilgi erdemli davranışın ilk adımıdır. Ve müminler doğru bilgilere sahip olmadan erdemli olmayı asla başaramazlar. Hatta mümin olamazlar. *** Sokrates ahlaksal eylemlerin amacının mutluluk olduğuna vurgu yaparken bunun bilgi ile mümkün olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısı ile erdemli olmak bilgi ile yakından ilgilidir ve ben bu düşünceyi doğru kabul ediyorum. *** Nietzsche ise: Erdemle alakalı olarak bir inancı sırf adettir/gelenektir diye kabullenmek namussuzluk, korkaklık, tembelliktir demiş. *** Şu an insanlık buna muhtaçtır. Erdemli olmak,mümin olmak doğru bilginin elde edilmesi olduğuna göre,O zaman şu bilgiyi açıp insanlığa servis etmek gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.18 Kasım

Senin gönderinden kaydedildi
(YENİ) NEYİ BEKLİYORSUN?
http://www.venharhaber.com/Yoksa kendine gelmek için büyük bir darbe, afet, sarsıntı mı bekliyorsun? İşini kaybedince mi, eşini kaybedince mi, yoksa çocuğunu kaybedince mi kalkacaksın? Evini, arabanı, malını yani geçici sahibi olduklarını kaybedince mi farkına varacaksın? Bak İslam coğrafyasına! Senin şu an ki halindeydiler ama şimdi geçici verilen ne varsa artık yanlarında değil. ********* Al şu yeni fikri üzerinde yoğun çalışma yaparak insanlığa servis et hem insanlık kurtulsun hem sen. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. ****** Yoksa,azâp,yalanlayanlar ve yalanda ısrar edenler için Allah'ın değişmez bir kanunudur.17 Kasım

Senin gönderinden kaydedildi
ŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ !
Dindarlar için “devletin doğruları” önce geliyor Türkiye’de bırakınız “İslamcı hükümet”i, din yalnızca bir hobiden, folklordan, bir sosyal yardım kurumundan ibarettir. İslam’ın kamusal alanda ekonomik/politik/hukuksal/ alanda temsil eden tek bir ilkesi bile yoktur. Halihazırdaki korkunç manzaranın temelinde etnik ulus devlet sorunu/saplantıları/takıntıları var. Etnik ulus devlet büyük aidiyet yoksunluğu ile mâlul bir modeldir. Geleneğin belirleyici olduğu toplumlarda, devlet dinden daha kutsal sayılır. Bu nedenledir ki, Türkiye’de de dindar çevreler için resmi doğrular, devletin doğruları her zaman önceliklidir. ŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ ! https://www.youtube.com/watch?v=LtqXeLaRr0U&list=PLr342JFErS74PD1gdrTSqmdDze38nBN9_&index=4VideoYouTube

Senin gönderinden kaydedildi
PARALEL DİN
İKTİBAS DERGİSİHALBUKİ..... Allah,hem bu kâinatın yaratanıdır hemde İnsanoğlunun yaratanı.İnsan denen varlığın fıtratıyla kâinat sahnelerinin anlaştıkları gizli bir dil vardır.İnsan fıtratının sadece kâinat sahnesine ve onun esrarına yöneltilmesi kafidir. İnsanoğlunda mevcut alıcı-verici cihazların uyanması ve harekete geçmesi için kâfidir. İşte o dil budur. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.16 Kasım

Senin gönderinden kaydedildi
Düşünmek Farzdır Net ve berrak olan her şey insan tarafından sevilir kaos ve yavşaklık hiç bir kimse tarafından sevilmez ve onaylanmaz. O zaman Müslümanım demeninde Netleşmesi lazım. Müslümanım demekle Müslüman olunmuyor . Müslümanlığın netleşmesi için Muhammedin Allah tarifini bilmen lazım. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.html
1.Düşünmek Farzdır Net ve berrak olan her şey insan tarafından sevilir kaos ve yavşaklık hiç bir kimse tarafından sevilmez ve onaylanmaz. O zaman Müslümanım demeninde Netleşmesi lazım. Müslümanım demekle Müslüman olunmuyor . Müslümanlığın netleşmesi için Muhammedin Allah tarifini bilmen lazım. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.htmlVideo

Daha Eski
ÜMMET KÜLTÜRÜNÜN GERÇEKLİĞE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ GEREKİYOR
İKTİBAS DERGİSİMüslümanlar olarak, İslami düşünce ve kültür hayatı olarak, üzerinde yeteri kadar durmadığımız hayati bir sorunumuz var. Bu sorun, dünyaya, tarihe, olaylara, insanlığa ve kültürlere Batılı bilgi/algı/dünya görüşü ufkundan bakmayı zorunluluk haline getiren ontolojik emperyalizmdir. Her gün, her vesile ile, bir yığın hamaset üretilirken, ontolojik emperyalizmle ilgili, eleştirel bir tek cümle bile kurulmuyor olması, zihinsel sömürge durumunu aşamadığımızı gösterir. Batı kategorisinin ve Batılı bilginin ideolojik yollarla dokunulmaz bir otoriteye dönüştürülmesi, bu otoritenin evrensel geçerlilik iddiası, ne yazık ki, ikna edici bir biçimde tartışılamıyor. Ancak, itiraf etmek gerekir ki, dünya zamanlarının, tarihsel zamanların dışında kalan, bu zamanlara özgü dilin, bilginin, söylemin, kültürün, kavram ve kurumların, algıların dışında yaşayan İslami cemaatlerin, yapıların, oluşumların temsil ettikleri zihniyetle böyle bir tartışma başlatılamaz, sürdürülemez. ***************************************** Şu fikir tartışmasız tüm insanlığın kurtuluş istikametini belirlediği için bu fikrin üzerine yoğun çalışılması lazım. Feryadı figan etmenin anlamı yok.İşte fikir işte kurtuluş istikameti.Yaz Navigatie (Tom Tom) git adresine. **************** Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.24 Ekim

Senin gönderinden kaydedildi
[KONFERANS] Yeni Bir Dil İnşa Etmek - Atasoy Müftüoğlu
Yeni Bir Dil İnşasının temeli,kökü,aslı buradadır. Allah'ın sınırlarını gözeterek temsil noktasına ulaşmak için şu bakış açısını kazanmamız,burada yoğunlaşarak çalışmamız lazım. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html ******************************* İslâm Akidesi "Kaza ve Kader"in delili ise aklidir. Çünkü kaza, insanın kendisinden kaynaklanan veya cebren insan üzerinde gerçekleşen insanın fiilidir. Bu ise hislerle idrak edilebilen hissedilebilen bir şey olup delili de aklidir. Kader ise insanın ortaya çıkardığı, ateşin yakması, bıçağın kesmesi gibi eşyada bulunan özelliklerdir. Bu özellikler ise duyuların idrak edebildiği hissedilebilir şeylerdir. Öyleyse kaderin delili de aklidir. Bu açıklamalar İslâm akidesine ait delillerin çeşidi açısından yapılan açıklamalardır. http://www.hilafet.com/kitaplar/islam_sahsiyeti/index.htm ******************************************* Naslar doğrultusunda şekillenmiş fakat sistemin halkından gizlediği bir cemaat aşağıdaki linkte. Hizb-ut Tahrir Nedir? http://www.hilafet.com/html/ht/trf.html İnsanın hayata bakışı nasıl olmalıdır? http://www.hilafet.com/inceleme/index.htm RAŞİDİ HİLAFET VE CİHAD ***DEVLET (OTARİTE) OLMADAN CİHAD OLMAZ. https://www.youtube.com/watch?v=lRGAxG5nkU0VideoYouTube

Senin gönderinden kaydedildi
DİYANETİN NASIL BİR UYUTMA PROJESİ OLDUĞUNU BİRDE KENDİ AĞIZLARINDAN DİNLEYİN!
GENELDE TÜM İNSANLIK,ÖZELDE MÜSLÜMANLAR KUŞATILMIŞ HALDELER ŞU ANDA. DOSTUNU DÜŞMANINI BELİRLEKİ HEDEFİNE VARASIN MÜSLÜMAN,KARDEŞİM. https://www.youtube.com/watch?v=fCr-aKUPSkU&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4&index=4 MESCID-I DIRÂR OLAYI: http://www.sevde.de/mescidi_diran.htm Şahsiyeti tedavi edilmesi gereken Diyanet mensupları. İlişkilendirme anında insanın bilgileri ve vakıayı ölçmede kullandığıkaideveyakaidelernefsiyetin ve akliyetin oluşumunda yani belirli bir şahsiyetin oluşumunda en büyük etkendirler.Akliyetin oluşumunda kullanılan kaide ve kaideler, nefsiyetin oluşumunda kullanılan kaide veya kaidelerle aynı olmazsa insanda bulunan akliyet ve nefsiyet birbirinden farklı olur. Çünkü o zaman insan, eğilimlerini iç dünyasında var olan kaide veya kaidelere göre ölçer. Yönelticilerini akliyeti oluşturan mefhumların dışındaki mefhumlara bağlar. Bu durumda ise fikirleri ile eğilimleri başka başka, birbirine zıt, farklı olur. Böylece seçkin olmayan bir şahsiyete sahip olur. Çünkü kelimeleri ve cümleleri anlayışı, vakıayı idraki, eşyaya olan meylinden farklı bir şekilde meydana gelir. Bu nedenle şahsiyetin tedavi edilebilmesi ve seçkin bir şahsiyetin oluşturulabilmesi, ancak insanın akliyeti ve nefsiyeti için aynı anda ancak tek bir kaidenin bulunması ile gerçekleşir. Yani bağlantı kurma esnasında bilgileri ve vakıayı değerlendirmede kullanılan kaidenin, yönelticilerle mefhumlar arasındaki sentezin sağlanmasında da aynen kullanılmasıyla tek kaide ve tek ölçü üzere seçkin bir şahsiyet oluşur. https://www.youtube.com/watch?v=Ifh0V1aPIpA&index=66&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=07jm-DFb0M8&index=87&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=yh1WkvQdbrY&index=86&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=fCr-aKUPSkU&index=65&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4VideoYouTube

Senin gönderinden kaydedildi
Düşünsel/Zihinsel Anlamda Nabzımız Durmuştur Atasoy Müftüoğlu - İslami Analiz
islamianaliz.comZihin dünyamız, dünyalarımız içerisinde yaşadığımız anların gündemiyle; resmi, politik, güncel, yerel retorikle işgal altına alındığı için, bugün düşünsel anlamda nabzımız durmuş, ufkumuz kapanmıştır. Bu yüzdendir ki, aramızda Müslümanlar olarak; nitelikli bir etkileşim gerçekleştiremiyor, nitelikli bir tartışma yürütemiyor, eleştirel bir kültür ortamı oluşturamıyoruz. ******************* Söylediklerin doğru insanlığın geneli böyle. Ama biz.yani sen ve ben şu fikrin üzerine yoğunlaşarak açmaya çalışırsak bu insanlığa öncülük etmiş olur ve bütün proplemlerin çözümüne katkıda bulunmuş oluruz. Yoğunlaşmamız gereken FİKİR. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. GELECEĞİNİ,CENNETİNİ GARANTİ ALTINA AL KARDEŞİM.... İlk etapta bunlarla açılıma başlanır. http://www.iktibasdergisi.com/dusunselzihinsel-anlamda-nabzimiz-durmustur/#comment-63340 http://www.iktibasdergisi.com/dusunselzihinsel-anlamda-nabzimiz-durmustur/#comment-6334012 Ekim

Senin gönderinden kaydedildi
BEYNİN RECENT VE FORMAT OLMASI ŞART.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.com23 Mart

Senin gönderinden kaydedildi
VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR.
huseyinsas.blogspot.com3. Bu konuda yapılmış çalışmalar Allah Resulünün (sav) söz, fiil ve tavırlarının, vahye bağlılık ve bağlayıcılık açısından tasnife tâbi tutulması daha Onun (sav) hayatında başlamıştır. Kendileri ashâbını sık sık ikaz ettiği ve “ben beşerim, vahiy gelmediğinde reyimle de hükmederim, dünya işlerini siz daha iyi bilirsiniz” gibi sözler söylediği için ashâb, Onun (sav) davranışlarını, vahye bağlılık bakımından ayrıma tâbi tutar ve tereddüt ettikleri zaman kendisinden ‘vahiy mi, rey mi?’ diye sorarlar ve buna göre hareket ederlerdi. Nitekim Hz. Peygamber (sav); Düşman Atafân kabilesinin şerrinden bir müddet emin olabilmek için Medine hurmasının üçte birini onlara haraç vererek sulh andlaşması yapmak istemişti. Sahâbe bunun vahye değil, reye dayandığını anladıkları için karşı çıktılar, Peygamberimiz (sav) de teşebbüsünden vazgeçti.36 36■ Bkz. Aynî, c. II. s. 318; A. Naîm, tecrîıi Tercüme ve şerhi, c. II, s. 346-353 Bedirde mevzilenme ve Bedir esirlerine yapılacak muâmele konusunda ashabın davranışlarını daha önce zikretmiştik. Yine Resûlullah (sav), baş münafık Abdullah b.Übeyy’in cenaze namazını kıldırmaya teşebbüs etmiş, Hz.Ömer buna karşı çıkmıştı, gelen vahiy Hz.Ömer’in görüşünü tasdik etmiştir. (Hz. Ömer’in yirmi küsur vakada buna benzer mazhariyeti olmuştur).37(Eşyadaki özelliğe işaret ediyor.) Resûl-i Ekrem Efendimizin (sav) emirleri de sahâbe tarafından -karineler değerlendirilerek- farklı anlaşılmış ve uygulanmıştır. Yerine göre Onun bir emri ile canlarını feda eden sahâbe, yerine göre de emrin teşvik ve tavsiye mahiyetinde olduğunu anlayarak buna göre davranmışlardır. Nitekim Resûlullah (sav), kâfirlere benzememeleri için ağaran saç ve sakallarını boyamalarını emredince kimisi boyamış, kimileri de (Hz.Ali, Ubeyy, Enes gibi) boyamamışlardı.38 Berîre isimli cariye Hz.Âişe tarafından âzâd edilip hürriyetine kavuşturulunca selâhiyetini kullanarak kocasını boşamıştı. Köle olan kocası eşini sevdiği için Hz.Peygambere (sav) başvurmuş, karısını kararından döndürmesini istemiş, O da Berîre’ye, kocasına dönmesini söylemişti. Berîre “bana bunu emrediyor musunuz ey Allah’ın Elçisi (sav)?” diye sormuş, Efendimizin (sav) “Hayır, aracılık (şefaat) ediyorum” demesi üzerine Berîre kocasına dönmemiş ve bu davranışı kimse tarafından kınanmamıştır.39 ibn Hacer, Fethu’l-Bârî, Kahire, 1959, c. XII, s. 473-477 Ebû Dâvûd, Talâk, 19 ’v Buhârî, Buyu, 51 Sahâbeden Câbir b.Abdullah’ın babası birçok kimseye borçlu olarak vefat edince Câbir, Resûlullah’a (sav) gelerek alacaklıların birer parça tenzilatta bulunmaları hususunda aracılığını rica etmişti. Hz.Peygamber (sav) alacaklılardan biraz indirim yapmalarını istedi, fakat onlar bunu kabul etmediler ve alacaklarının tam olarak ödenmesinde ısrar ettiler40 bunu da kimse kınamadı. Sahâbe-nin bu anlayış ve davranışı sonraki nesillere de intikal etmiştir. Fıkıh ve Usûl-i Fıkh ilimlerini tedvin eden ilk müctehidler, Hz. Peygamberin (sav) fiil ve emirlerinin bağlayıcı olup olmadığı konularını tartışmışlar ve çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu hayırlı çalışmalara rağmen Şihâbuddîn Ahmed b.İdrîs el-Karâfı’ ye (v.684/1285) kadar, Hz.Peygamber’in (sav) davranışlarının bağlayıcılık bakımından ilmi tasnifi yapılmamıştır. Karâfî, el-İhkâm (Haleb,1967, s.86-109) ve el-Furûk (36.fark) isimli eserlerinde Peygamberimizin (sav) beşeriyet dışında kalan davranışlarını; tebliğ, fetva, kazâ ve imamet (devlet başkanlığı) olarak dörde ayırmış ve bunları bağlayıcılık bakımından incelemiştir. Tunuslu âlim Muhammed Tâhir b.Âşûr bu tasnifi daha da geliştirerek onikiye çıkarmıştır. 41 41 ebû Dâvûd, Sünnet, 524 Temmuz

Senin gönderinden kaydedildi
İslam'ı yanlış anlamamızın sıkıntılarını yaşıyoruz! Atasoy Müftüoğlu
Kuran'ın yirmibirinci yüzyıla uyumu ve tüm insanlığın kurtuluşu. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbVideoYouTube

Senin gönderinden kaydedildi
İDEOLOJİK İSTİSNACILIK
İKTİBAS DERGİSİGEÇMİŞ KUTSALLAŞTIRILARAK SAVUNULUYOR Müslümanlar İslam tarihi yaklaşımını romantikleştirdikleri için, bu bağlamda, romantik bağlılıklar oluşturdular, savunmacı bir dil, tarz, söylem ve kültür geliştirdiler. Bu dil sebebiyle, bugün, bugünün ideolojik istisnacılığa dayalı gerçekliğiyle hesaplaşamıyoruz. Geçmişin kutsallaştırılarak savunulması, temsil edilmesi, sağlıklı, zorunlu hiç bir sorgulamaya izin vermiyor. Geçmişi kutsallaştıran geleneksel yaklaşımlar, Müslüman kitleleri eleştirel düşünceden uzaklaştırarak duygusal/psikolojik yöntemlerle kazanmaya çalışıyor. Müslüman kitlelerin zihin ve ruh dünyalarına cemaat liderleri, ya da politik liderler el koyarak, kitleleri istedikleri yönde araçsallaştırabiliyor, kullanabiliyor, sömürebiliyor. İslam dünyası toplumlarında, halklar/kitleler/cemaatler aklediyor, düşünüyor, tartışıyor, sorguluyor olsalardı, teatrallıklarla, “show”larla, ısrarla aldatılmayacaklardı. Hangi tür otorite olursa olsun, otoriteye bağımlılık, bağımsız kişiliklerin, karakterlerin, düşünürlerin, tercihlerin ortaya çıkmasına mani olur. Düşüncesizleştirilmiş bir İslami bilinçten ve kutsallıktan söz etmek kadar büyük bir saçmalık olamaz. Bağımlı bir zihin/ruh dünyasının farkında olmaksızın yaşamak kadar büyük bir talihsizlik düşünülemez. Her tür bağımlılık taşlaştırıcı bir gelenek oluşturarak, düşünen özneleri yok eder. Bu durum, toplumlarımızın zihinsel bir mahrumiyete duçar olduklarını gösterir. Zihinsel bağımlılık ve mahrumiyet sebebiyle, bugün, Müslümanlar olarak her hangi bir olayı, konuyu, gelişmeyi, olguyu, İslami referanslar temelinde değil, seküler/liberal referanslara dayalı olarak yorumlamak, değerlendirmek zorunda kalıyoruz. ********************************************** Onun için bütün cemaat mensuplarına şu fikir üzerine yoğunlaşmalarını öneririm. Çünkü bütün olayların problemlerin çözümü bu asıl da gizli. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb10 Ekim

Senin gönderinden kaydedildi
Asıl nedir:1. Kök, esas, temel, kaide Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.comİslami bütün adına küresel gündemi etkileyebilecek, yeni gerçeklikleri eleştirel bağlamda tanımlayabilecek bir kültür üretmiyoruz. Bunun yanında, bugünün/şimdinin, toplumlarımızı, özellikle de genç kuşakların zihin/ruh dünyalarını istila eden kültürüyle ilgili analitik çözümlemeler de yapmıyoruz. ******** Çözüm bu fikirde mevcut olduğundan bu fikir üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.Her seferinde dert yanmaya sızlanmaya gerek yok.İşte fikir burada,çalışmalarınızı buraya yönlendirirseniz göreceksiniz ki çözüm burada. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb16 Ocak

Senin gönderinden kaydedildi
Barack Obama
PolitikacıBarack Obama ve diğer bazı liderler.. İnsanlığın kurtuluş istikameti Asıl olan.vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html … https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=147401935711216&id=100013242319421 href="https://t.co/o8BwrGDYX6">https://t.co/o8BwrGDYX6İNSANLIĞIN GELECEĞİNİN KURTULUŞ İSTİKAMETİ.https://t.co/TniZmoHqJd— HUSEYİN SASMAZ (@huseyinsasmaz) 11 Eylül 2016 14 Aralık 2007
Paylaş
Senin gönderinden kaydedildi