31 Ekim 2016 Pazartesi

ARŞİVLEDİKLERİM.13

Bugün
Usûl disiplinine uymada tutarlılık1-dot
Usûlün izin verdiği çok sesliliğe olumlu bakmak gerekir, bu doğru. Ama izin vermediği yerde de hassas davranmak usûlî tutarlılık adına elzemdir. İslâm’ın hassas olduğu konuların başında önce Allah’a (c.c) sonra da Resûlüne (sas) ait olanla başkalarına ait olanları birbirinden tefrik etmek gelmektedir. Bahusus Hz. Resûlüllah’a (sas) ait olanla olmayanları ayırt etmek son derece önemli bir görevdir. Velev ki, Hz. Resûlullah’a nisbet edilen söz hikmetli, içimizi ferahlatan cinsten söz olsun, bu değişmez. Bu da son derece subjektiftir. Bu tehlikeyi önlemek için de hadis sahasında senet ve metin tenkidini içeren tutarlı bir usûl ortaya konmuştur. Ulemâya ve ilim talebesine düşen bu usûlü tutarlı bir şekilde tüm rivâyetlere tatbik etmektir. Bu usûlün onay verdiklerini kabullenmek vermediklerinden de uzak durmak bizi aşırılıklardan koruyacaktır. Hoşumuza giden, meşrep ve mezhebimize yarayan rivâyetlere iltimas geçmemek de esas olmalıdır. Aksi taktirde ortaya çıkacak garabetlerin önüne geçemeyiz. Meselâ hadis karşıtları söylediklerini isbatlama sadedinde zayıf rivâyetlerden bazen medet umabiliyorlar. Şia, iddialarını isbat sadedinde Ehli Sünnet kaynaklarındaki uydurma ve zayıf rivâyetleri sık sık Sünnîleri kendi kaynaklarıyla ilzam etmek adına ileriye sürebiliyor. Kimi Sünnî yapılar da meşreplerine uygun düşen ama aslı kaynaklarımızda olmayan rivâyetleri delil olarak kullanabiliyorlar. Alimlerimizin tümü hadis ilimlerinde otorite değildir. Bu sahada otorite olmayan alimlerimizin içtihadî hata yapabileceklerini de yine bir usûl kaidesi olarak bilmek gerekir. Hadis sahasında öncelikle alanın otoritelerine söz vermek uzmanlığa saygının gereğidir.Bağlantı“Eleştirilen Sünnîlik” başlıklı son yazımıza çok fazla destek geldi. Bazı okurlarımız ise meseleyi daha iyi anlamak sadedinde sorular sordular,...
Neden farklı İslamlarımız var? - FARUK BEŞER1-dot
İslam'ın olumsuz yönlerinden biri budur. Her bilim dalı kendini bağımsız görmek ister ve kendi paradigmasını oluşturur. Bunda ortak bir usulün benimsememesinin yanında biraz da mesleki gaileler olsa gerektir. Mesela fakültelerde kimse kendi bilim dalına müdahale edilmesini, kaldırılmasını ya da ders saatlerinin azaltılmasını istemez. Hocalar hep kendi bilim dalındaki hocalarla oturup kalkarlar, diğerlerini yabancı görürler. Dolayısıyla, öbürlerini bilmiyorum ama İlahiyat Fakültelerindeki bilim dalları birer modern mezhep haline gelir. Bu bölünmeyi önlemenin yolu, ortak bir usule sahip olmadır. Bu da herkesin bildiği gibi usulü fıkıhtır. Çünkü usulü fıkıh bütünüyle İslam'ı anlamanın usulüdür. Bağlantı
İSLÂM'DA DÜŞÜNCE YÖNTEMİNİN ÖNEMİ VE İSLÂMÎ ZİHNİYETİN TEMEL ÖĞELERİ1-dot
Ne yazık ki, günümüzde görüldüğü gibi.. Müslümanlarda İslâm adına konuşurken bile sabit bir şer'î ölçü yoktur. İslâm adına konuşurken bile gayri İslâmî normlarla, ölçülerle ve zihniyetle konuştukları müşahede edilmektedir. Her yeni olay yada fikri akımın tesirinde kalınmakta. Hak ile batıl bazen farkında olunmadan sürekli karıştırılmaktadır. Berrak İslâmî düşünce ve zihniyetten uzaklaşılmakta, beraberinde de temiz İslâmî şahsiyetten yoksun kalınmaktadır. İşte, bu vahim duruma İslâm'da düşünce yönteminden sapılması sonucu gelinmiştir. Bu sapma İslâm akidesini fikri kaide yani düşüncenin esası olmaktan çıkartıp Müslümanda herhangi bir fikir konumuna getirmiştir.Bağlantı
"Kimlik sahibi Mü'minler eliyle yeryüzü huzura kavuşabilir"1-dot
İnsanlığın kurtuluş istikameti... Bu FİKİR üzerine yoğunlaşılması gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.VideoRamazan Kayan'ın geçtiğimiz haftaki konferansından kısa bir bölüm.
Atasoy Müftüoğlu'ndan Gençlere Tavsiyeler
İnsanlığın kurtuluş istikameti... Bu FİKİR üzerine yoğunlaşılması gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbVideoAtasoy Müftüoğlu'ndan gençlere tavsiye: "Bize gelmeyin, kendinize gelin!" 19.11.2012 tarihli "Küresel Çağda Varolmak" adlı konferanstan. Konferansın tamamını buradan seyredebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=T6ylbhCvxYw
Kalemder - Cahiliyye Bir Toplumsal Yaşam Biçimidir - Ahmed KALKAN
Cahiliyeyi desdeklemek.. https://vimeo.com/178706062VideoThis is "Kalemder - Cahiliyye Bir Toplumsal Yaşam Biçimidir - Ahmed KALKAN" by kalem on Vimeo, the home for high quality videos and the people who…
KUR’AN IŞIĞINDA DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR!1-dot
Bu ihtilaflı konuları gündeme getirip ortamı germenin değil şu günümüzün insanının tüm proplemlerini çözecek olan fikrin üzerine yoğunlaşmak insanlığı doğru istikamete sevk edeceğinden çalışmalarımızı bu doğrultuda yapmamız daha efdal olacaktır. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. *********************************** İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. PEYGAMBER (SAV)’E KUR’AN’DAN BAŞKA VAHİY GELDİ Mİ? İslam alimleri Kur-an’a “vahyi metluv”, sünnete de “vahyi gayri metluv” ismini vermişlerdir. Bununla da sünnetin vahiy olduğunu ima etmişlerdir. Müsteşriklerin ve bu hususta onlara katılanlara göre ise vahiy değil, Resulullahın (as) kendi görüş ve yorumlarıdır. Onlara göre Resulullah (as) bu görüşlerinde zamanın şartlarından ve kendi tecrübesinden faydalanmıştır. Böylece, Kur-an’ın iki kapağı arasında ki yazılı olan vahiyden başka Allah Resulüne, acaba vahiy gelmiş midir, gelmemiş midir? şeklinde bir tartışma günümüz Müslümanlarının gündemini oluşturmaktadır. Oryantalistlerin başlattığı ve bazı Müslümanlarca da kabul gören “sünnetin vahiy olmadığı” sloganları belli bir mesafe kat etmiş ve Müslümanların düşüncelerini bulandırmıştır. Bugün artık okulda, camide, çarşıda, pazarda bu türden insanları bulmak mümkündür. Bu Müslümanlar, sanki kendilerinin hak yoldan ayrıldıklarını müsteşrikler görmüşler de doğru olanı anlatıp onların hak yola dönmelerini istiyorlarmış gibi onların fikirlerini alıyor ve hayata öylece bakıyorlar. Sünneti hafife alan veya inkar eden bu kimselerin itirazlarına bakacak olursak, bütün meselenin çözüm noktasının “Kur-an’dan başka vahyin” Resulullah’a inip inmediğidir. Sünnetin öteden beri yapılan klasik müdafaasında kullanılan ayetlere, yürekleri sızlamadan teviller getiren insanlara, sünneti yine sünnetle temellendirme girişimleri elbette ki fayda vermeyecektir. Zira bu kimseler zaten sünnet için şüphe içerisindedirler. O yüzden biz burada diğer konulardan önce, Resulullah’a Kur-an’dan başka vahyin inip inmediğinden bahsedeceğiz. Bunu yaparken de sünnetten değil Kur-an’dan yola çıkacağız. Sünnetten yola çıkmayışımızın sebebi, sünnette bu konu için deliller olmayışından dolayı değil, şüphenin zaten sünnette olup inkarın bizzat kendisinde vuku bulmasından dolayıdır. Esasen sünneti temellendirme de sünnet ve ayetlerden yola çıkan, günümüze kadar yazılıp çizilmiş kitaplar çoktur. İmam Şafinin er-Risalesi, Suyuti’nin Miftahul-cenne fil-ihticaci bin sünnesi, İbni Kuteybe’nin tevilu Muhteli ful hadis’i, Abdulgani Abdulhalık’ın Hucciyetus Sünnesi gibi. Biz Kur-an’dan tespit ettiğimiz bazı ayetleri burada inceleyerek meseleyi daha başka bir üslupla ele alacak ve müminlerin düşüncelerindeki bulanıklılığı gidermeye çalışacağız. Gayret bizden, tevfik Allah’tan.BağlantıMeallerin çoğunda yanlış tercümelerin (çevirilerin) olduğunu da göz önüne alırsak, Kur’an, parçacı mantık ve bir kelimeyi cımbızlayarak değil bir konu hakkındaki tüm ayetlerin önünü ve arkasını da …
PEYGAMBER (SAV)'E KUR'AN'DAN BAŞKA VAHİY GELDİ Mİ? İslam alimleri Kur-an'a “vahyi metluv”, sünnete de “vahyi gayri metluv” ismini vermişlerdir. Bununla da sünnetin vahiy olduğunu ima etmişlerdir. Müsteşriklerin ve bu hususta onlara katılanlara göre ise vahiy değil, Resulullahın (as) kendi görüş ve yorumlarıdır. Onlara göre Resulullah (as) bu görüşlerinde zamanın şartlarından ve kendi tecrübesinden faydalanmıştır. Böylece, Kur-an'ın iki kapağı arasında ki yazılı olan vahiyden başka Allah Resulüne, acaba vahiy gelmiş midir, gelmemiş midir? şeklinde bir tartışma günümüz Müslümanlarının gündemini oluşturmaktadır. Oryantalistlerin başlattığı ve bazı Müslümanlarca da kabul gören “sünnetin vahiy olmadığı” sloganları belli bir mesafe kat etmiş ve Müslümanların düşüncelerini bulandırmıştır. Bugün artık okulda, camide, çarşıda, pazarda bu türden insanları bulmak mümkündür. Bu Müslümanlar, sanki kendilerinin hak yoldan ayrıldıklarını müsteşrikler görmüşler de doğru olanı anlatıp onların hak yola dönmelerini istiyorlarmış gibi onların fikirlerini alıyor ve hayata öylece bakıyorlar. Sünneti hafife alan veya inkar eden bu kimselerin itirazlarına bakacak olursak, bütün meselenin çözüm noktasının “Kur-an’dan başka vahyin” Resulullah’a inip inmediğidir. Sünnetin öteden beri yapılan klasik müdafaasında kullanılan ayetlere, yürekleri sızlamadan teviller getiren insanlara, sünneti yine sünnetle temellendirme girişimleri elbette ki fayda vermeyecektir. Zira bu kimseler zaten sünnet için şüphe içerisindedirler. O yüzden biz burada diğer konulardan önce, Resulullah’a Kur-an’dan başka vahyin inip inmediğinden bahsedeceğiz. Bunu yaparken de sünnetten değil Kur-an’dan yola çıkacağız. Sünnetten yola çıkmayışımızın sebebi, sünnette bu konu için deliller olmayışından dolayı değil, şüphenin zaten sünnette olup inkarın bizzat kendisinde vuku bulmasından dolayıdır. Esasen sünneti temellendirme de sünnet ve ayetlerden yola çıkan, günümüze kadar yazılıp çizilmiş kitaplar çoktur. İmam Şafinin er-Risalesi, Suyuti’nin Miftahul-cenne fil-ihticaci bin sünnesi, İbni Kuteybe’nin tevilu Muhteli ful hadis’i, Abdulgani Abdulhalık’ın Hucciyetus Sünnesi gibi. Biz Kur-an’dan tespit ettiğimiz bazı ayetleri burada inceleyerek meseleyi daha başka bir üslupla ele alacak ve müminlerin düşüncelerindeki bulanıklılığı gidermeye çalışacağız. Gayret bizden, tevfik Allah’tan. http://www.islamdevleti.info/kitaplar/Sunnet_Vahy_iliskisi/index.htm HİLÂFET'İN FARZİYETİNİN DELİLLERİ İslam yalnızca ruhani bir şekilde yansıtılarak toplum hayatından ve devletten uzaklaştırılmıştır. Bundan sonraki gelişmelerde laikliğe “devletlerin ideolojisi” olarak davet edilmiş, Hilafeti hayatımızdan koparıp atmayı bu şekilde başarmıştır. “Bizler, Müslümanların çocukları arasında, herhangi bir İslami birlik hakkındaki herhangi bir şeye son vermek zorundayız. Zaten Hilafeti bitirmeyi başardık, bundan sonra; ister kültürel isterse düşünce olarak Müslümanların yeniden bir araya gelemeyeceklerinden emin olmak zorundayız.” İngiliz Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İngiliz Başbakanına kısaca şöyle hitap ediyor: “Şu durumda Türkiye artık öldü ve tekrar asla doğmayacak. Çünkü biz onun ahlaki gücünü, Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” (yukarıdaki satırlar İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un, 24 Temmuz 1924 Lozan Antlaşması’ndan sonra Lortlar Kamarası önündeki konuşmasından.bir bölümdür.) Bugün Müslümanların kendi yönetim sistemlerini bilmiyor olmaları şaşırtıcı değil midir?! Ya onların yeniden dirilişleriyle alakalı Hilafet kelimesini hiçbir tartışmada dahi duymamış olmaları garip değil midir?! İngilizler, bize kendi sistemlerine yönelten ve dinimizden hızla uzaklaştıran bir “eğitim” vermeyi ne yazık ki başardılar. Hilafet bizim için neden hayati önem arz etmektedir? Bizim içerisinde İslam’ı yaşayabileceğimiz tek mekanizma, Hilafet Devleti yönetimidir. Bu, Raşid Halifelerin tatbik ettikleri yönetim sistemi idi. İngilizlerin sadık ajanı hain Mustafa Kemal’in yıktığı, 3 Mart 1924 tarihine kadar varlığını sürdüren bu yönetim sistemi Hilafetten başka bir şey değildi. Peygamber (sav) şöyle dedi: “İslam’ın düğümleri, her biri tek tek çözülünceye kadar, kopacaktır. Bu çözülen düğümlerin ilki yönetim ve sonuncusu da namaz olacaktır.” (İmam Ahmed, Müsned) Konumuzun akışında, İslam ümmetine zihinlerinden sökülüp atılan, İslamın yönetim sistemiyle ilgili delilleri hatırlatmak istiyoruz. Hilafetin Farziyeti A- Kur’an-ı Kerim’de: Allah (subhanehu ve Teala) Kur’an-ı Kerimi’nde şöyle buyurdu: 1.“Hayır! Rabbine And olsun ki; onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, gerçekten iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65) 2.“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik.” (Nisa 105) 3.“Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın.” (Maide 49) 4.“Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44) Kuran’ın bu ayetleri ve diğer birçok ayetler, Allah’ın indirdikleriyle yönetimin farziyeti konusundaki şüphelere apaçık delillerdir. İlk ayet, özellikle doğrudan aramızda hükmedilmesi için sadece Allah’ın indirdiklerini esas almamamız halinde gerçek bir İmana sahip olamayacağımızı bildirmektedir. Bu, Allah’ın hükümleriyle hükmeden bir yönetim sistemini kurmanın, tüm Müslümanlar üzerinde farz olduğuna ilişkin önemli bir işarettir. B-Peygamber Efendimiz (sav)’in Sünneti’nde: 1.İmam Müslim, Ebu Hazm’ın şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Hureyre (r.a.) ile beş sene beraberdim ve ondan Peygamber (sav)’in şöyle dediğini duydum: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Beni İsrail'i (İsrail oğullarını) peygamberler yönetiyorlardı. Bir peygamber vefat edince, onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yoktur. Fakat ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklardır.” Orada bulunanlar: (Onlar hakkında) bize ne emredersiniz? diye sordular. “Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin. Zira Allah’u Teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır.” buyurdu. (Buhari, Enbiya, 3196; Müslim, İmaret, 3427; Ahmed b. Hanbel, Mükessirin, 7619) Bu hadis açık bir şekilde, İslam’da yönetim şeklinin nasıl olduğunu ifade etmektedir ki; o, Peygamber (sav)’den sonra Hilafettir. Ne (İran’da olduğu gibi) İslam cumhuriyeti, ne (Libya’da olduğu gibi) Sosyalist İslam cumhuriyeti, ne (Birleşik Arap Emirliği’nde olduğu gibi) İslami emirlik ve ne de (Suudi Arabistan ve Ürdün’de olduğu gibi) krallık değildir. İslam’da yönetim şeklinin sadece Hilafet olduğu diğer birçok hadis ile de desteklenmiş ve işaret edilmiştir. 2.İmam Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a.)’den Resulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet etti: “Kim boynunda beyat (halkası) bulunmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüştür.” 3.Ahmed bin Hanbel ve İbn Ebi Asım, Peygamber (sav)’in şöyle dediğini rivayet ettiler: “Her kim kendi yaşadığı dönemde bir İmam olmaksızın ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.” Böylece Peygamber (sav) tüm Müslümanları bir İmama bağlanmasını, ona biat etmesini veya boynunda biat halkasının bulunmasını zorunlu kıldı. Biat akdi Halifeden başkasıyla yapılmaz. Hadislerden öğrendiğimize göre; Halife (Emir’ul Mü’minin veya İmam) Müslümanların işlerini yönetendir.Bu nedenle; Hilafetin kurulması ve bir Halifenin seçilmesine yönelik bir emirdir. C-Sahabelerin Sözlerinde: Ali İbn Ebi Talib (ra) şöyle dedi: “İnsanlar, ister iyi isterse kötü olsun bir İmam (Halife) olmadan, doğrulmazlar (düzelmezler)” (Beyhaki, Kenz-ul Ummal, 14286) Abdullah İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar zalim ve günahkar olsa bile, eğer yöneticileri onları İslam ile yönetiyor ve ona tâbi oluyorsa, ümmet acı çekmez ve bozulmaz. Fakat yöneticiler zalim ve günahkar ise, insanlar İslam’ı istese ve ona tâbi olsalar bile, ümmet acı çeker ve bozulur.” (Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliya) Ömer İbn el-Hattab (r.a.) şöyle dedi: “Bir toplum (cemaat) olmadan, İslam olmaz. Liderlik (İmaret) olmadan toplum olmaz ve işitip itaat etme olmadan liderlik olmaz.” D-Ulemanın Sözlerinde: İmam Kurtubi Bakara suresi 30. ayetin tefsirinde (Muhakkak ki; Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım) ayeti hakkında şöyle dedi: “Bu ayet bir İmam veya bir Halife’nin seçiminde bir kaynaktır. Kelime onunla birleşik geldiği için; o işitilir ve ona itaat edilir. Hilafet ahkamı onunla tatbik edilir ve buradaki farziyet hakkında Mutezili olan el-Asam dışında, ne imamlar arasında ne de ümmet arasında bir ihtilaf yoktur.” (Tefsir-ul Kurtubi, 1/264) İmam Kurtubi yine şöyle dedi: “Hilafet diğer sütunların kendisine dayandığı (asıl) sütundur.” İmam Nevevi şöyle dedi: “Halife seçmenin tüm Müslümanlar üzerine farz olduğu konusunda icma (alimlerin ittifakı) vardır.” (Şerh-u Sahih Müslim, 12/105) İmam Gazali Hilafetin kaybolmasının potansiyel sonuçlarını yazarken, şöyle dedi: “Hakimler uzaklaştırılacak, vilayet hükümsüz kılınacak... bunların otoritedeki kararları icra edilmeyecek ve bütün insanlar haram sınırı üzerinde bulunacaktır.” (el-İktisad fil İtikad, 240) İmam İbn Teymiyye şöyle dedi: “İnsanlar üzerinde hükmeden makamın (Hilafet görevi) dinin en büyük farzlarından biri olduğunu bilmek vaciptir. Aslında onsuz din müessesesi yoktur. Bu (görüş); el-Fadl İbn İyad, Ahmed bin Hanbel ve diğerleri gibi Selef’in görüşüdür.” (Siyaseh Şeriyyeh, “Liderliğe bağlılığın farziyeti” bölümü) İmam Ebu’l Hasen el-Maverdi şöyle dedi: “İmamet (liderlik) akdini yapmak, bütün ümmet üzerine icmaen vaciptir.” (el-Ahkam’us Sultaniyyeh, 56) İmam Ahmed şöyle dedi: “Müslümanların işlerini yürütecek bir İmam (Halife) olmadığında fitne meydana gelir.” Hicri 6. asrın ünlü alimlerinden Ebu Hafs Ömer en-Nesefi şöyle dedi: “Müslümanlar, açık bir şekilde; hudutları (ceza sistemini) yürüten ve hükümleri icra eden, (devlet) sınırlarını savunan, orduları teçhiz eden, zekatı toplayan, (devlete karşı) isyan edenleri, casusları ve haydutları cezalandıran, cuma’yı ve iki bayramı ikame eden ve (Allah’ın) kulları arasında çıkan ihtilafları çözen, meşru haklar konusunda şahitlerin şahitliğini kabul eden, evlenen gençlere ve ailesi olmayan fakirlere veren ve ganimetleri dağıtan bir İmama (Halifeye) sahip olmalıdırlar.” İmam el-Cuzeyri -ki, kendisi dört büyük mezhebin fıkhında uzmandır- dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle beyan etmektedir: “İmamlar (dört mezhebin imamları; Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli) -Allah onlara rahmet etsin- İmametin (Hilafetin) bir farz olduğu ve Müslümanların dinin hükümlerini tatbik eden ve zalimlere karşı haklarını veren bir İmam tayin etmelerinin vacip olduğu konusunda ittifak ettiler.” (Fıkh’ul Mezahib’ul Erbaa (Dört Mezhebin Fıkhı) 5/416) İmam el-Heysemi şöyle dedi: “Bilinmektedir ki; sahabeler peygamberlik döneminin sona ermesinden sonra İmam seçmenin vacip olduğu hususunda icma ettiler. Muhakkak ki onlar; Peygamber (sav)’in defnedilmesini terk ederek, Halife seçimine yönelmek suretiyle; bu farziyetin, diğer farziyetlerden daha önemli olduğunu gösterdiler.” (Savaik’ul Harakah,17) Tek Bir Halifenin Farziyeti A-Peygamber Efendimiz (sav)’in Sünneti’nde: 1.İmam Müslim, Said el-Hudri (r.a.)’den Peygamber (sav) şöyle dediğini rivayet etti: “İki halifeye biat edildiğinde, ikincisini öldürün!” (Müslim, İmaret 3444) 2.Arface İbnu Şureyh (r.a.) anlatıyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken; bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürün!" (Müslim, İmaret 3443) 3.Abdullah bin Amr bin el-As (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kim bir imama beyat eder, elinin ayasını ve kalbinin semeresini ona verirse -ona gönül hoşluğuyla beyat ederse- ona itaat etsin. Onunla çatışan bir başkası gelirse, sonrakinin boynunu vurun." (Müslim, İmaret, 3431) Hal böyle iken; İngilizler ve onların işbirlikçisi olan sömürgeciler tarafından çizilen, milliyetçi sınırlar üzerinde, bölgesel İslamî emirlik kurmak konusunda ısrar eden Müslümanların durumu nasıl olur? Kafirlerin planlarının arkasında, ne olduğunu görmüyorlar mı?! Ümmetin tamamı için birden fazla Halifenin bulunması; bir günah, bir fitne ve saflarımız arasındaki bir bölücülüktür. B-Sahabelerin (ra) İcması’nda: İbni Kesir “Siret”inde, et-Taberi “Tarih-ut Taberi”de, İbn Hişam “Siret-i İbn Hişam”da, Beyhaki “es-Sunen-ul Kubra”da, İbn Hazm “el-Fasl fi’l Milal”da ve el-Vakidi “el-Akd el-Farid” adlı kitabında; Sahabeler (r.a.) -Peygamber (sav)’in vefatının ardından- Beni Saide’de (Sakife evinde) toplandıklarında, El-Habbab İbn’ul Munzir (r.a.)’in şöyle dediğini rivayet ettiler: “Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun” (yani, biri Ensar’dan, diğeri Muhacirlerden olmak üzere iki emir olsun). Bunun üzerine Ebu Bekir (ra) şöyle cevap verdi: “Müslümanların iki emirinin (yöneticisinin) bulunması haramdır.” Sonra ayağa kalktı ve Müslümanlara hitap etti. Buna ek olarak; İbn İshak da “es-Siret”inde Sakife günü, şunu söylemek için gittiği rivayet edilmiştir: “Müslümanların işlerinin ve görüşlerinin farklı olmasına, birliklerini bölmeye ve aralarında münakaşa çıkmasına yol açtığı için; Müslümanlar üzerinde iki emir sahibi bulunması haramdır. Sonra sünnet kaldırılır, bidat yayılır ve fitne meydana gelir ve bu hiçbir kimsenin yararına olmaz.” Sahabeler (ra) bunu kabul ettiler ve Ebu Bekir’i (ra) ilk Halifeleri olarak seçtiler. İki emir görüşünü öne süren Habbab İbn Munzir (ra) de onu doğruladı ve Ebu Bekir’e (ra) ilk biat edenlerden oldu. Bu Sahabelerin tümünün bir icmada bulunduklarını göstermektedir ve böylece bu, bizim için şer-i bir delil oldu. Ali İbn Ebi Talib (ra) de Resulullah (sav) cenazesinin yanında hazır bulunduğu sırada bunu tasdik etti. C- Alimlerin Sözlerinde: 1.İmam eş-Şevkani “Tefsir-ul Kur’an’il Azim” adlı kitabının 2. cildinin, 215. sayfasında, şöyle yazmıştır: “Bilinmesi İslam’dan zarurettir ki; İslam Müslümanların arasının bölünmesini ve topraklarının (birbirinden) ayrılmasını haram kılmıştır. 2.Herkesçe meşhur imam, Hasan el-Maverdi “El-Ahkamu’s Sultaniyye” kitabının 9. sayfasında, şöyle demektedir: “Ümmetin aynı vakitte iki İmam’a (lidere) sahip olması, haramdır.” 3.İmam en-Nevevi, “Muğni el-Muhtac” kitabının 4. cildinin, 132. sayfasında şöyle demektedir: “Araları uzak olsa ve dünyanın farklı yerlerinde bulunsalar bile, iki veya daha fazla İmam’a beyat vermek, caiz değildir.” İmam Nevevi ayrıca “Şerh-u Sahih’il Müslim” kitabının 12. bölümünde, sayfa 231’de şunu da bildirmektedir: “Eğer aynı vakitte birinden sonra diğeri için iki beyat verilirse, birinci biat geçerlidir ve bu kabul edilmeli ve tatbik edilmelidir. Oysa ikinci beyat geçersizdir ve kabul edilmesi haramdır. Bu; alimlerin çoğunun doğru olan görüşüdür. Onlar tek bir vakitte, İslam toprakları ne kadar gelişmiş ve büyümüş olursa olsun, iki Halife tayin etmenin caiz olmadığını benimsemişlerdir.” 4.İmam İbn Hazm “el-Muhalla” kitabının, 4. cildinin, 360. sayfasında şöyle demektedir: “Dünya üzerinde, bir İmam’dan fazlasının bulunması caiz değildir.” 5.İmam el-Cuzeyri, “Fıkh’ul Mezahib’ul Erbaa” kitabının 5. cildinin, 416. sayfasında, dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle demektedir: “İster ittifak isterse ihtilaf olsun, Müslümanlar için dünyada iki İmam’ın var olması haramdır.” Sonuç: Sonuçta görülebilmektedir ki; Hilafet yönetim sistemi, İslam’ın tamamını tatbik eder. Böylece İslam ve Müslümanlar, ona bağlanır. Bu sadece bir farz değildir. Bununla beraber İslam’ın kendisiyle uygulandığı bir mekanizmadır. Müslümanların Peygamberi takviminin, Hicretin 1. yılından başlamasının nedeni de budur. Hicret, Mekke’nin şirkinden kurtulup, Medine’de İslam’ın bir yönetim sistemi olarak kurulmasının işaretiydi. Bundan dolayı; Hicri takvimin 1. yılı; ilk ayetin inzal edildiği yıl veya Hıristiyanların (kendi inançlarına göre) yaptığı gibi, Peygamber (sav)’in doğduğu yıl değil de, Hicretin gerçekleştiği yıldan başladı. Buna göre hiçbir kimse, İslam’daki bu en büyük görevin ihmal edilmesinde veya terk edilmesinde, asla bir özür veya mazeret sahibi olamaz. Bu günahı üzerinde taşıyan kimse, cahiliyye ölümü ile ölecektir. Bundan dolayı; Hilafeti bilen ve onun için, Peygamber (sav)’in metoduna uygun olarak çalışan samimi Müslümanlarla birlikte çalışmak farzdır ve bu istisnasız tüm Müslümanlar üzerine yüklenen en büyük görevdir. Bu, Müslümanların ölüm-kalım meselesidir. Hiçbir kimse, bu işin imkansız bir iş olduğunu iddia edemez. İmam Ahmed İbn Hanbel, Huzeyfe (ra)’dan Allah Resulü (sav)’in şöyle rivayet etti: Efendimiz (sav): “Peygamberlik Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda kalacak, sonra Allah dilediğinde onu kaldıracak. Sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda, Peygamberlik metodu üzere bir Raşidi Hilafet olacak (yani ilk dört Raşid Halife dönemi). Sonra Allah dilediğinde onu kaldıracak. Daha sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda, ısırıcı krallık (liderlik) dönemi olacak (yani Emevi, Abbasi ve Osmanlı hanedanlıkları). Sonra Allah dilediğinde onu da kaldıracak. Daha sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda, zorba diktatörlük olacak (bugün Müslümanların başındaki tüm küfür yönetimleri). Sonra Allah dilediğinde onu da kaldıracak. Daha sonra aranızda Peygamberlik metodu üzerinde, (yeniden) bir Raşidi Hilafet olacak.” dedi ve sustu. (İmam Ahmed, Musned, 4/273) Peygamber (sav) Mescid-i Aksa’nın yahudilerden kurtuluşu hakkında da şöyle dedi: “İki Hicret olacak ve ikincisi babanız İbrahim (as)’ın göç ettiği yere (yani Filistin’e) olacaktır.” Hicret, Müslümanların küfür topraklarından, İslam Devleti’ne göç etmeleriyle meydana gelir. Bundan sonra hiç kimsenin, bu işin imkansız bir iş olduğunu iddia etmesi mümkün olmaz. Zira Allah ve Resulü, başarının sözünü vermişlerdir. Tüm bunlar; bu aziz çalışmayı yapmakta acele etmesi ve davayı sadakatle ümmete taşıması ve onlara kendi dinlerinin anımsatılması için, müminlere bir hatırlatmadır. İmam Ahmed, Müsned’inde (5/35) Resul (sav)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Eş-Şam (Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye) halkı, doğru yoldan saptığında; aranızda hiçbir iyilik kalmaz. Fakat bununla beraber, bir fırka (grup) ümmetim tarafından desteklenmeye devam edecektir ve Kıyamet Gününe kadar, sapanlar onlara zarar veremeyecektir.” Allah (cc) İnşallah kendi yurdunda (yeryüzünde) kendi dinini yeniden ikame etmede, bize yardım etsin. Amin... http://www.islamdevleti.info/kitaplar/Sunnet_Vahy_iliskisi/index.htm ********************* HİLÂFET'İN FARZİYETİNİN DELİLLERİ Ebu AMMAR İslam yalnızca ruhani bir şekilde yansıtılarak toplum hayatından ve devletten uzaklaştırılmıştır. Bundan sonraki gelişmelerde laikliğe “devletlerin ideolojisi” olarak davet edilmiş, Hilafeti hayatımızdan koparıp atmayı bu şekilde başarmıştır. “Bizler, Müslümanların çocukları arasında, herhangi bir İslami birlik hakkındaki herhangi bir şeye son vermek zorundayız. Zaten Hilafeti bitirmeyi başardık, bundan sonra; ister kültürel isterse düşünce olarak Müslümanların yeniden bir araya gelemeyeceklerinden emin olmak zorundayız.” İngiliz Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İngiliz Başbakanına kısaca şöyle hitap ediyor: “Şu durumda Türkiye artık öldü ve tekrar asla doğmayacak. Çünkü biz onun ahlaki gücünü, Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” (yukarıdaki satırlar İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un, 24 Temmuz 1924 Lozan Antlaşması’ndan sonra Lortlar Kamarası önündeki konuşmasından.bir bölümdür.) Bugün Müslümanların kendi yönetim sistemlerini bilmiyor olmaları şaşırtıcı değil midir?! Ya onların yeniden dirilişleriyle alakalı Hilafet kelimesini hiçbir tartışmada dahi duymamış olmaları garip değil midir?! http://www.hilafet.com/dergi/H150-159/H150/03.htm
AŞK TRAVMASI
“Sevgi insanoğlunun en asil ve en aziz erdemlerinden biri olduğu gibi aynı-zamanda onun en sarsıcı ve en muhâtaralı (zarar, tehlike) sınav alanlarından da biridir. Sahih bir kulluğun en sağlam boyutu, sınırlarını Allah’ın belirlediği bir sevgidir. “İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah’tan başkalarını O’na denk tutar (eş koşar) onları Allah’ı sever gibi severler. Îman edenlerin ise Allah’a olan sevgisi daha kuvvetlidir” (Bakara165). Bu âyet-i kerime muhabbetin ulûhiyet ve ubûdiyet boyutuna vurgu yapmaktadır. Anlaşılan o ki; her ne olursa-olsun Allah gibi sevmek şirktir. Allah için sevmek sevaptır. İnsanlık-târihi boyunca bir-çok şirkin ve sapkınlığın menşeinin sevgi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Allah’a rağmen bir sevgi, hüsrân ve hicrândan gayrı nedir ki?. Allah’ı sevme seviyesinde seyreden sevgilerin kim için olursa-olsun mahzâ şirk olduğunda kuşku yok. Velev ki bu bir peygamber bile olsa. Değil mi ki; Hristiyanların Hz. Îsâ’ya (a.s.) olan sevgileri onları nasıl bir şirke sürükledi?. Nice kahraman, ahbar, ruhban, meşâyih, ekâbir, şah, sultan, kral, lîder, üstad, dilber, meşhûr, sanatçı, eser, eşyâ, meta, sistem, ideoloji, kurum, kuruluş, parti, devlet, otorite, yapı, kavim, kabîle, ırk, ülke, ulus, asâlet, aşîret, mezhep, meslek, meşrep, kariyer, süreç içersinde sevgi putunun öznesi olmadılar mı?. Sevgiyi vâr eden Allah sevgiye bir sınır getiriyor. Kimse kimseyi Allah gibi sevmeyecek. Sevgi de, buğz da Allah için olacak. Sınırsız sevgi tutsaklıktır. Köleliktir. Her-şeye bir ölçü belirleyen Rabbâni disiplinde sevgi konusunda da başı-boşluğa yer yoktur. Sevginin süflîleşmesine İslâm izin vermiyor, ulvî sevgilere bizi yönlendiriyor. Sevgi üzerinden gelen sefâlete, sefâhete, şehvete ve şirrete “dur” demek durumundayız. Bu-gün modernizm üzerinden gelen “sevgi sömürüsü”, kapitâlist sistemlerin besleyici en güçlü damarı. Sevgi istismârı o kadar güçlü ki, bir-çok isyânın, haramın, kirliliğin, pisliğin, pespâyeliğin pazarlanması sevgi üzerinden estetize ediliyor. Çıkara, şehvete, hazlara, kodlanmış sevgiler değer, doğru, ahlâk, iffet tanımıyor. Sevgi, karargâhı olan kâlbi terk etti, ayağa düştü. Rûhun elçisi olan sevgi gitti, hevânın habercisi olan sevgi türedi. Bu-gün sevgi medeniyetinin çocukları sevgi savrulmasına mâruz kaldılar. “Sevgi yetmezliği” en ciddî maraz. Sevgisizliktir rûhumuzu daraltan. Mat, ham, çiğ, sığ, çorak, kurak, bencil, bireyci hayatların bir sebebi de sevgi yoksunluğu değil midir?. Şâyet Allah bizden sevebilme duygusunu almışsa bundan daha büyük bir musîbet olabilir mi?. Kaldı ki bir-birimizi sevmedikçe îman etmiş bile sayılmıyoruz. Bize “ama”sız sevgi lâzım. Yâni pazarlıksız, garazsız, ivazsız. Her-şeyden önce sevgi dürüstlük ister. Sevgi (4S) ile desteklenmedikçe sâhici ve kalıcı değildir. Sadâkat. Samîmiyet. Sorumluluk. Sabır. Gözü Leylâ’dan başkasını görmeyenlerin Mevlâ ile bir ilgileri kalmaz” der.Bağlantı… bir peygamber; Allah’ın, “resûlüm/elçim” dediği ve örnek gösterdiği bir peygamber, aşk yerine zindanı; aşk yerine “görev”i seçti. Tüm peygamberler gibi.. “Aşk”a değil, “iş”e tâlip oldu. Hâr…
Geçen Hafta
T.C Devleti Müslüman değildir.Kendiniz zehirlendiğiniz gibi yeni nesilleride zehirliyorsunuz. HİLÂFET'İN FARZİYETİNİN DELİLLERİ Ebu AMMAR İslam yalnızca ruhani bir şekilde yansıtılarak toplum hayatından ve devletten uzaklaştırılmıştır. Bundan sonraki gelişmelerde laikliğe “devletlerin ideolojisi” olarak davet edilmiş, Hilafeti hayatımızdan koparıp atmayı bu şekilde başarmıştır. “Bizler, Müslümanların çocukları arasında, herhangi bir İslami birlik hakkındaki herhangi bir şeye son vermek zorundayız. Zaten Hilafeti bitirmeyi başardık, bundan sonra; ister kültürel isterse düşünce olarak Müslümanların yeniden bir araya gelemeyeceklerinden emin olmak zorundayız.” İngiliz Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İngiliz Başbakanına kısaca şöyle hitap ediyor: “Şu durumda Türkiye artık öldü ve tekrar asla doğmayacak. Çünkü biz onun ahlaki gücünü, Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” (yukarıdaki satırlar İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un, 24 Temmuz 1924 Lozan Antlaşması’ndan sonra Lortlar Kamarası önündeki konuşmasından.bir bölümdür.) Bugün Müslümanların kendi yönetim sistemlerini bilmiyor olmaları şaşırtıcı değil midir?! Ya onların yeniden dirilişleriyle alakalı Hilafet kelimesini hiçbir tartışmada dahi duymamış olmaları garip değil midir?! http://www.hilafet.com/dergi/H150-159/H150/03.htm ******************************* Not. Pkk yı kolluyor anlamı çıkmasın (algılamala sistemleriniz bozuk çünkü) bu günkü sistemle çalışan siyasi partilerin hepsi bir neçiz. Devlet değil yöneticiler Müslüman olduğunu iddia ediyorlar.Dünyanın hiç bir yerinde islam devleti yok.1-dot
1 Fotoğraf1 Fotoğraf
Fi Zilalil Kuran Tefsiri - Android Apps on Google Play1-dot
AÇIKLAMALI,ÇOK GÜZEL İNDİRİP OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM.BağlantıSayyid Qutb's program FIA-yl Zilâl There is a commentary on the Qur'an.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hazreti Muhammed'in sünneti yol haritam1-dot
Türkiye’deki yöneticiler ve parti liderleri laikliğe, demokrasiye, cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlılıklarını sözleriyle ve fiilleriyle sürekli göstermektedirler. Başka bir ifade ile onlar bu halleriyle küfre bağlılıklarını göstermiş olurlar. Buna rağmen bazı Müslümanlar hâlâ bunları savunurlar ve şöyle derler: “Bunların kalplerinde iman vardır ve niyetleri iyidir. ” Bunlara cevap ve örnek olması açısmdan Resulullah (S.A. V.) amcası Abbas’a karşı olan tutumunu gösterebiliriz. Resulullah (S.A.V.) Bedir savaşında Müslümanlara şöyle seslendi: “Haşim oğullarından ve başkalarından bazılarının zorla savaşa getirildiği ve bizimle savaşmak istemediklerini öğrendim. Kim Haşim oğullarından biriyle karşılaşırsa onu öldürmesin, kim Ebu El Buhturi bin Hişam veya Abbas bin Abdulmuttalible karşılaşırsa onları öldürmesin, bunlar zorla savaş meydanına getirildi ” Abbas ve diğer sayılan kişiler esir alındı. Mekke Devleti fidyeyle esirleri kurtarmak için Resulullah (S.A.V.)’le görüşmeler başlatınca, Resulullah (S.A.V.)’in amcası Abbas’tan ve diğer akrabaları için yüz altın Okıyya isteyince Abbas Resulullah (S.A. V.)’a “savaştan önce Müslüman idim ”deyince Resulullah (S.A.V.) ona şöyle dedi: “Senin müslümanlığını Allah daha iyi bilir, eğer dediğin gibi isen Allah seni ödüllendirir. Fakat, senin zahirin (görünüşün) bizi ilgilendirir. ” Halbuki Resulullah (S.A.V.) Abbas’ın savaşa zorla getirildiğini bildiği gibi onun müslümanlığını da biliyor olmalıdır. Fakat, Resulullah (S.A.V.) zahire göre hareket etmiştir. Ayrıca, bu uzun rivayetin siyakında Abbas “bende para yok" deyince Resulullah (S.A.V.) “Sen ve hanımın Ummul Fadl filan yerde sakladınız” Abbas bunu duyunca şöyle dedi “Senin Allah ’ın resulü olduğunu biliyorum, sen bunu Allah tan öğrendin. Çünkü ben ve hanımımla beraber paralarımızı saklarken bizden başka bir kişi yok idi. ” Abbas pazarlık yaparak 20 altın Okıyya ödeyerek kurtuldu. (Buhari ve İbni îshak) Buna dayanarak zorla olsa bile lâikliğe, demokrasiye cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlılıklarını gösterenlere körü körüne savunucularına şöyle deriz: Bunların müslümanlığını Allah daha iyi bilir. Onların zahiri ise bizi ilgilendirir. Nasıl Abbas kâfir esir olarak muamele gördüyse Türkiye’deki yöneticiler, parti liderleri ve benzer liderler Müslümanlar tarafından aynı muameleye tabi tutulurlar. Küfür ilkelerine bağlılıklarından vazgeçmezlerse, pişmanlık göstermezlerse ve İslama tam bağlılıklarını göstermezlerse içleri ne olursa olsun zahiren kâfir muamelesi görürler. Bu nedenle, onları desteklemek veya savunmak büyük haramdır. Ayrıca Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Biz zahire göre hüküm veririz. Allah gizli olan hususların işini üstlenir. ” http://namenstr8.blogspot.nl/2015/05/senin-muslumanligini-allah-daha-iyi.htmlBağlantıKatar Merkezli El-Cezire Televizyonunda iki bölüm halinde yayınlanacak bir programın ilk bölümünde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazreti Muhammed'in ve onun sünnetinin kendisinin yol haritası olduğunu söyledi.
T.C. Cumhurbaşkanlığı
T.C. Cumhurbaşkanlığı https://www.facebook.com/tcbestepe/photos/a.732203846805145.1073741826.732050426820487/1039701139388746/?type=1&theaterhttps://t.co/TKfXGeawqJİNSANLIĞIN GELECEĞİNİN KURTULUŞ İSTİKAMETİ.https://t.co/TniZmoHqJd— HUSEYİN SASMAZ (@huseyinsasmaz) 11 Eylül 2016 Devlet KurumuT.C. Cumhurbaşkanlığı kurumsal resmî Facebook sayfasıdır.
Paylaş
Senin gönderinden kaydedildi
HUSEYİN SASMAZ on Twitter1-dot
Bütün insanlığın kurtuluş istikameti.. Vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Bağlantı
ÖLMEDEN ÖNCE1-dot
İnsanı diğer canlılardan ayıran vasfı akıllı olması değil aklını kullanmasıdır. Aklını kullanmayan(düşünmeyen) bir insan sadece uzuvlarını kullandığında hayatı yemek, içmek, cinsi münasebette bulunmak arta kalan zaman diliminde arzusunca dolaşmak suretiyle dört ayaklı bir hayvan durumuna düşmektedir.BağlantıMalum olduğu üzere hayvana akıl verilmemiştir ondan hayatın ve ölümün gayesine ulaşmayı istemek akıl karı bir işde değildir. Ya insan! Akıllı olmasıyla övünen bununla üstünlüğü elde edeceğini zanneden, Ya insana ne demeli?
EYLEMLER VE GEREKÇELERİ - Ukba Dergisi1-dot
Kendisi zihinsel faaliyet göstermeyen, düşünce üretmeyen her toplum gibi bizler de, bizim yerimize düşünce üretenlerin oyuncağı oluyoruz. Bizim yerimize düşünenler, bizim düşünmemizi, düşünebilmemizi hiçbir zaman istemezler. Hatta düşünmememiz için ellerinden geleni yaparlar. Bunun için kurdukları büyük büyük vakıfları, düşünce kuruluşları, STK’ları, medya kuruluşları, TV kanalları vardır. Bizlerin güzel zihinlerinin konforu için her şeyi planlarlar. Hiç bir masraftan kaçınmazlar. Her şey o kadar planlıdır ki, bizim düşünmemize gerek kalmamıştır. Olaylar takibe ve yoruma ihtiyaç duymaksızın (kameralar vasıtasıyla) gözler önünde cereyan eder. Gözümüze sokarlar adeta. Her şey göz önündedir. O kadar açıktır ki, bütün her şey (medya vs.) düşünmememiz için seferber olmuştur. ************************ Kapitalizmin her türlü nimetlerinden yaralanıp sonra “kahrolsun kapitalizm”diyeceğiz. Bizler ballı börekli ayinler yapıp, Afrikalı aç insanlar için gözyaşı dökeceğiz. Bütün dünya üzerinde savaş planları yapan global sermayenin her türlü ürününü kullanacağız ve sonra kapitalizme söverek, slogan atarak cihad ettiğimizi zannedeceğiz. ***************************** Bütün bu olanlara rağmen şu fikir üzerine yoğunlaşırsak tüm insanlığa istikametini belirlemiş olacağız. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıEYLEMLER VE GEREKÇELERİ editor · 30 Eylül 2016 ZAFER SÖĞÜTLÜ Her sabah gün doğumunda sahilde oradan oraya koşturan, eğilip kalkan, telaş içinde bir şeyler yapan adam vardır. Ve onu izleyen bir başka birisi vardır. Her sabah gün doğmadan sahil boyunca yaptığı bu garip hareketlerin manasını bir türlü…
TEMBELLİK ÜZERİNE1-dot
Tembellik aslında tam bir hareketsizlik durumu değil, “dengesiz yapmalar” bütünüdür. Tembeller, yapılması gereken bir şey dururken yapılmaması gereken şeyleri yapmaya başlarlar.BağlantıTembellik aslında tam bir hareketsizlik durumu değil, “dengesiz yapmalar” bütünüdür. Tembeller, yapılması gereken bir şey dururken yapılmaması gereken şeyleri yapmaya başlarlar. Çünkü yapılması ger…
Ömer Abdullah'tan çarpıcı açıklamalar1-dot
Ömer Abdullah bir ihaneti açıkladı: "Bir bölgeyi ele geçirirseniz size Rejim'e bırakın dediğimiz an bırakacaksınız" Ömer Abdullah'ın Akite verdiği demecin ko...VideoÖmer Abdullah bir ihaneti açıkladı: "Bir bölgeyi ele geçirirseniz size Rejim'e bırakın dediğimiz an bırakacaksınız" Ömer Abdullah'ın Akite verdiği demecin ko...
İKTİDAR İHTİRASLARI - Ukba Dergisi
Biz Müslümanların, içerisinde yaşadığımız dünya hakkında tutarlı ve bütünlüklü bir fikrimiz yok. Bu durum, İslam toplumlarının hem zihinsel, hem ahlaki bir problemle karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor. Bugünün dünyasında durmaksızın çoğalan tek şey iktidar ihtiraslarıdır. İnsani yanımız, ahlaki yanımız, deruni yanımız, medeni yanımız azaldıkça, aramızdaki çatışmalar, rekabetler ve karşıtlıklar çoğalıyor. İnsani yanımız azaldıkça, konuşmak yerine, saçmalamayı seçiyoruz. Bugünün gerçeklerini söyleyebilmek için çok güçlü sözcüklere, çok güçlü bir dile ihtiyacımız var. Ortada hepimizi çok yakından ilgilendiren bir yetersizlik sorunu olduğu çok açıktır. Bulunmamız gereken yerde bulunmadığımızın ne yazık ki farkında değiliz. Farkında olmadığımız için yalnızca duygusal deneyimler biriktiriyoruz. Müslüman halklar kendi başlarına hareket etme yeteneklerini/iradelerini yitirmişlerdir. Bilincimiz, idrakimiz ve kimliğimiz yaralanmamış olsaydı, bu anormal durumu kabul etmeyecektik. Emperyalistler, sömürgeciler, önce toplumlarımızın her alanda felaketini hazırlıyor, daha sonra da, felaketlerini hazırladıkları toplumlara/ülkelere bir kurtarıcı gibi dönüyor, davet ediliyor. Toplumlarımız siyasal anlamda rüşt sahibi olmadıkları için emperyalist himayete/ilgiye/desteğe ihtiyaç duyuyor. Bizler, bu konular etrafında, bu çok zorlu sorunlar etrafında derin çözümlemeler yapmamız gerekirken, çok ucuz, çok basit, çok yüzeysel açıklamalarla günü kurtarmaya çalışıyoruz. Zihinsel anlamda sömürgeleştirilmeye maruz kalmak, hiçbir şeyin bilincinde ve farkında olmamakla yakından ilgilidir. ************************ Genelde tüm insanlığa özelde Müslümanlara kurtuluş istikameti... Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıİKTİDAR İHTİRASLARI editor · 30 Eylül 2016 ATASOY MÜFTÜOĞLU Günümüzde, bir yanda bütün sınırları kaldıran, küresel bir ufuk ve vizyona sahip bir dünya var, diğer yanda, biz Müslümanları içerisine alan, etnik sınırlara, mezhepçi sınırlara bölünmüş, bu sınırları olabildiğince çoğaltan bir başka ve çok…
İSLAM ÂLEMİNİNİN İÇERİSİNDE BULUNDUĞU DURUM VE NEDENLERİ1-dot
Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerim’e baktığımız zaman beşer hayatının bütün konularına yön vermiştir. Beşeriyet de bütün konuları ifa etmekle mükelleftir. Münferid bir hayat ile ancak birkaç tane emir ifa edilebilir. Böyle yapan bir kişi binlerce ilahi emirden kendini muaf tutmuş olur ki böyle bir muafiyet hakkını Allah (c.c) hiçbir insana tanımamıştır. Bireysel Müslümanlık ve kulluk iddiası binlerce ayeti kerimeyi geçersiz hala getirmek demek olur ki bu durum dahi bir nevi iman değil inkâr çeşididir. Müslümanlara bireysellik telkinleri bugün doğrudan kâfir ya da müsteşriklerden değil de İslam maskesi altında sözüm ona ilahiyatçılardan gelmektedir. Müslümanlara bireysel kullukla yetinmelerini tavsiye edenler dahi İslam’a bireysel olarak saldırmakla yetinmeyip grup grup hatta birçok şer güçlerle dayanışma halinde saldırıyorlar. Bu hainlerin maksadı İslam’a saldırırken ve İslam âleminin sıratı müstakimden inhirafı için çalışırken ciddi bir direnişle karşılaşmayıp rahatlıkla beşeri sistemlerin her sahada at oynatmasına hizmet ediyorlar. Bu tür maksat ve gayretlerin karşısında Müslümanların gafil olmayıp şuurlu bir şekilde İslam’ı cemaatsel olarak yaşamaya ve cemaatte safları sıklaştırmaya azami çaba sarf etmeleri elzemdir. ******************************* Son asrın ilim ve teknolojisini de kullanarak.Bunun içinde bu fikrin üzerine yoğunlaşmak geliyor. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıTedricilik demek başka bir deyişle taviz demektir. İslamdan taviz ise delalet, ihanet ve yeryüzünde helak olmaktır. Hiçbir peygamber Allah’ın hükümleri hâkim olmadan kâfir ve müstekbir güçlerle uzlaşma ve anlaşma yoluna gitmemiştir. Çünkü müslümanların mahkûm oldukları, kâfirlerin hâkim olduğu bir sırada yapılan bütün uzlaşma ve anlaşmalar taviz ve zilleti beraberinde getirir.
ÖLEN ÖLÜR, KALAN RANTLAR BİZİMDİR!1-dot
Kendi kendimize bile itiraf etmekten korktuğumuz tuhaf bir ezikliğimiz, ikiyüzlülüğümüz var. Sohbetlerdeki kıssalarda dinlerken hayatlarına özendiğimiz, derin derin iç geçirdiğimiz insanların benzerlerini gerçek hayatta, yanımızda gördüğümüzde bizde tiksinti uyandıran, bizi Onlardan uzaklaştıran bir tuhaf anlayışın esiriyiz. Evvelden davası olanlara, dava delilerine, idealleri olanlara kahraman derdik. Şimdi ise davası olanlara, ideasının peşinden koşanlara enayi diyoruz.BağlantıTatil tadında umre ziyaretlerimiz, VIP Hac turlarımız… Yorulmadan, ter dökmeden, konformist anlayışla yaşadığımız bir ömür… Bir lokma bir hırka edebiyatı yapan ama tekkeleri, cemaatleri, camiaları …
Huzeyfe Sarı Röportajı1-dot
FETÖ denilen örgüt tarafından, bu örgütün amaç ve gayesine engel olacağı endişe ve korkusuyla kumpas mağduru olmuşlardır.BağlantıDeğerli Alim Şahımerdan Sarı'nın oğlu Huzeyfe Sarı'yla Islahhaber.Net ekibi olarak yapmış olduğumuz Röportajı siz değerli takipçilerimize sunuyoruz.
29 Ekim kutlamasında skandal görüntü!1-dot
Bugün "New Age Dini(Yeni Çağ Dini)'', dünyada gittikçe yaygınlaştırılan bir "lego dini"dir. Şeytan böyle harıl harıl çalışırken biz niye duralım.! Bizde şu fikrin üzerine yoğunlaşalım. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/04/vahdeti-vucut-felsefesi-new-age.htmlVideo29 Ekim kutlamasında skandal görüntü! CHP'li Bursa Nilüfer Belediyesi'nin yaptırdığı Nilüfer Belediyesi Özlüce İlkokulu'nda, 29 Ekim kutlamaları sırasında büyük bir skandala imza atıldı. Özlüce İlkokulu'nda, 29 Ekim kutlamaları sırasında çocuklara hazırlatılan gösteride halkın kılık kıyafetiyle dalga geçildi, dini değerleri aşağılandı. #ArtıkDirilişZamanı
Halkın Gücü ve Ümmetin Otoritesi1-dot
“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.” (Nur: 55) ************************************* Doğru,Allah'dan başka vaadinde kesin doğru olan yoktur. Lakin hitab ettiği kişi insan olduğundan ve insanlıkta hüsranda olduğundan bu gün kendinden istenileni uygulamamaktadır. Dolayısı ile vaad gerçekleşmez.(Allah kendi isteğini bile şartlara bağlamıştır.) Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Rad.11. Şeytan devreye girmiş bu insanlığın algılama sistemini bozmuş ve kirli bilgiyi piyasaya sürmüştür. Bizler öncüler olarak ve bireysel halifeler olarak bu insanlığa yeni doğru bilgiyi empoze ederek algılama sistemini ve kirli bilgiyi tedavi etmeliyiz. Doğru olan fikir şudur. (üzerinde yoğun çalışma gerektirir.) Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıHalkın Gücü ve Ümmetin Otoritesi Türkiye’de 15 Temmuz 2016 günü ve ertesi günlerde darbecilerin karşısında halkın hareket etmesi bir kere daha halkın...
“İHANET”1-dot
Kur’ân, hıyâneti Allah’a ve Resûlü’ne ihânet etmek, Allah’a verilen sözleri tutmamak, Nûh ve Lût’un (s.a) hanımlarının küfr ü (gerçekleri örtmek, gizlemek) anlamımda kullanarak bu kavramın içeriğini değiştirmiş ve ihanet kavramını; kişinin Allaha itaat etmemesi ,malını ve canını kullanırken bunları fıtrat (yaratılışa uygun ) olarak kullanmakta eksiklik ve zaafiyet göstermesi, Allaha verdiği sözde durmaması, Allah ile beraber başkalarınadâ kulluk etmesi, Hayatını Allahın sözleri ve ölçülerine göre değilde hevasına göre yaşaması, yalan söylemesi , Allahın vahyine aykırı davranması, Allaha kulluk ederken bunun sonucundada “yeryüzünde ekin (toprak) i ve insan soyunu bozması ” olarak tarif etmiştir. Her türlü fitne ve haksız yere adam öldürmek, bir insanı yaralamak, hırsızlık yapmak ve sair İslamın haram kıldığı her ne varsa onları yapmak ihanet iken, Allahın buyruklarını yerine getirmemek ve “yeryüzünü ifsad etmek” sayıldığı için bir ihanettir. Müslüman Allaha verdiği söze uygun davranan kimseler olmalı ve ihanet olarak açıklanan davranışlardan uzak durmalıdır….BağlantıGerek klasik Arapça lügatlerinde ve gerekse Câhiliyye dönemi şiirlerinde  hıyânet masdarının ilk anlamları eksiklik, zayıflık, gizlemek yanıltmak ve emânete  ihânet etmek olarak yer almaktadır. Bu …
Cemaat Karşıtlığı Oluşturma Projesi
DOĞRU, SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLEDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER Doğru bir İslâmî kitlede bulunması gereken özelliklere geçmeden önce, asrımızdaki kalkınma hareketlerinin, İslâmî cemaatlerin neden yanıldıklarını belli başlı birkaç noktada özetlemekte fayda vardır. Bunlar; a-) Sınırlandırılmamış genel bir düşünceye dayanıyorlardı. Hatta bu düşünceler berraklık ve safiyetten uzak, kapalı düşüncelerdi. İnsanlara neleri anlatacaklarını, nelere çağıracaklarını açık ve net bir şekilde bilmiyorlardı. b-) Düşüncelerini uygulama metodundan yoksun idiler. Sahip oldukları düşünceleri uygulayabilmek için, sahip oldukları akidelerinden kaynaklanan metodu uygulamaktan ziyade; içerisinde yaşadıkları toplumun, hayat şartlarının ortaya koyduğu çözümleri, metotları uyguladılar. c-) Hareket sahih bir irade ve uyanıklığın yerleşmediği kişilere dayanıyordu. Bu kişilerde ise, sahih bir fikirden kaynaklanan fikirler değil, sadece istek ve heyecan hakimdi. Diğer bir ifade ile başlangıçta hareketin başlatıcısı konumundaki insanlar, insanlara neyi, nasıl götüreceklerini bilmiyorlar; daha doğrusu İslâm'ı tam anlamıyla bilmediklerinden dolayı heyecanla, duygularıyla hareket ediyorlardı. Çevrelerinde gördükleri birçok olay onları etkiliyor ve ardından da başkalarının yapmakta oldukları işleri bunlar da yapmaya kalkışıyorlardı. d-) Bu hareketlerin yükünü üzerine alan şahıslar arasında doğru bir bağ bulunmamaktaydı. Onları bir araya getiren şey sadece sözde işler ve çeşitli isimler altında oluşan teşkilatlanmalardı. Bu kısa girişten sonra sahih bir kitlede bulunması gereken özellikleri sıralayabiliriz: ************** "Ey Rabbimiz; hidayetine erdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Katından bize rahmet lütfet. Şüphesiz en çok lütfeden Sensin. Ey Rabbimiz; muhakkak ki geleceğinden şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak Sensin. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez." (Ali İmran 8-9) http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/15.htmBağlantıCemaat Karşıtlığı Oluşturma Projesi
Liberalizmin baskıcı devlet, düzmece kutsallar eleştirisiyle kalktığı yer, her bir kutsala savaş açan sekülarizm ekseninde yeni bir kutsanma noktasına varmıştır. Bireyi korumanın haz odaklı bir kutsallaştırmaya vardığı tespitimiz, bizde, ironik proletarya diktatörlüğünü çağrıştırmaktadır. “Liberalizm, güdüleriyle hareket eden insanı (homo economicus) yüceltir ve bu insana yönelen her türden baskı ve denetime karşı çıkar. Güdülerin kontrolsüz olarak sınırsız sermaye biriktirdiği ve tüketimi kamçıladığı bir dünya nihilist ve materyalist bir dünyadır; yeryüzünde eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve çatışmaların körüklendiği bir cehennemdir” artık. Alevlenen şehvetler, tutuşan güdüler ve her türlü günahkârın sere serpe günah bataklığına taşınarak ahlâksızlığın yaygınlaşması, liberal düşüncenin insanlığa hediyesidir! Bu zehirli hediye, tahrip yüklü tahrîfin neticesi olup ideoloji ve tüketim kültürü sarmalında büyütülmüş bireyin haz putudur. ** Dikkat..! Bizlerinde liberalizme hediye olarak şu fikri vermemiz lazım. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. ** İnsan (human), Rönesans, Reformasyon (dinî reform) ve Aydınlanma ile birlikte, Tanrı’nın yerine geçti. ** "VAHDETİ VÜCUT FELSEFESİ": "NEW AGE FELSEFESİ" ** Müslümanlığın da ideoloji gibi algılanmamasıdır… Müslümanlığı eğer ideolojiye çevirirsek o zaman Müslümanlık bir şekilde din niteliğini kaybeder.”(Yanlış algılama) Hizb-ut Tahrir'in Düşüncesi *********************************1-dot
Kurtuluş Cemaatte1-dot
SAHİH BİR İSLÂMÎ KİTLE İLE ÇALIŞMANIN FARZİYETİ Hilâfetin yıkılmasından itibaren Müslümanların vakıası/durumu gittikçe kötüleşti. Müslümanların bir uzvu acı çektiğinde diğer uzuvları ona koruma kollama ile ortak olan bir tek vücut gibi birbirine kenetlenmiş bir ümmet halindeyken kanları/canları birbirine denkti, hepsi de kendi dışındakilere karşı dururlardı. Daha sonra parçalandılar. Kafirler onlardan bazılarına saldırdıklarında diğerleri seyirci oldular, sanki o mesele onları alâkadar etmiyormuş gibi. Müslümanlar güçlü bir tek devlet iken dünya o devletin karşısında bin bir hesap yapıyordu. Daha sonra onlar zayıf, peyk ve ajan/uşak devletçikler ve siyasi varlıklar içinde yaşamaya başladılar. Azgın tamâhkârlar gözlerini onlara dikmekteler, sömürgeci kafirler servetlerini çalmaktalar. Muhakkak ki; Müslümanların halinin fasid/bozuk oluşunun ve zayıf oluşlarının sebebi; bir hayat nizamı olarak İslâm’ı terk etmiş olmaları daha sonra da aralarındaki ilişkilerde beşeri nizamların hakim oluşuna sükut etmeleridir. Müslümanların halini, bu fasid/bozuk vakıasını değiştirmek ise mucizelerden bir mucize değildir, fakat Müslümanların yapabilecek durumda oldukları mümkünâttandır. Nitekim Allahu Teâla bu amaç için metot ve hükümler koymuştur. Rasulullah (sav) ve ashabı da o metot ve hükümler doğrultusunda seyretmişler, yürümüşler ta ki; İslâm Devleti’ni kurarak cahiliyye toplumunu bir İslâmi topluma dönüştüresiye kadar. O İslâm Devleti de, dünyanın büyük bir kısmını dar-ul küfürden/küfür ülkesinden dar-ul İslâm’a/İslâm ülkesine dönüştürmüştür. Nitekim, fasid münker vakıayı değiştirmenin Müslümanlara farz olduğuna delâlet eden bir çok şer'î nass gelmiştir. Allah'u Teâla şöyle buyurmuştur: "Mü’min erkek ve mü’min kadınlar birbirlerinin velisidirler. Marufu emrederler, münkerden nehyederler.” (Tevbe: 71) Rasulullah (sav) de şöyle buyurdular: “Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıfıdır.” (Müslim, İman, 70) “İleride bir takım emirler/yöneticiler olacak. Tanıyacaksınız/farkında olacaksınız ve inkar edeceksiniz/yereceksiniz. Kim farkında olursa suçsuzdur, kim inkar ederse kurtulmuştur. Fakat kim razı olur ve tabîi olursa …” (Müslim, İman, 3445) *** "Ey iman edenler! Allah ve Rasulü sizi size hayat verene davet edince onlara icabet edin/uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz kesinlikle O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal: 24) http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/14.htmBağlantıKurtuluş Cemaatte
Önce En Yakınlarını Uyar!1-dot
Eğer böyle yapmazsa birer imtihan vesilesi olan eşi, çocukları ve çevresi bu yolda kendisine destek olacakları yerde köstek olurlar. Eşiyle birlikte mücadelenin içinde yer almayan kardeşlerimiz (erkek veya bayan) sürekli olarak eşiyle imtihan edilmekte, mücadelesinde istenilen düzeye gelmekte zorlanmaktadır. Buna mukabil ailesiyle işin içinde olan kardeşlerimiz faaliyetlere daha çok katılmakta, kendini bu yönden daha rahat hissetmektedir. Bu yönlerden bakıldığında “En yakınlarını uyar” ayetini daha iyi anlıyoruz. Tüm akrabaların meseleyi anlamasını ve işin içinde olmasını beklemek çok zor olmakla beraber, en azından bizi anlayacak, her zaman beraber hareket etmese de aile ve akrabalar içinde bizi destekleyecek, mücadelemize şahitlik yapacak kişiler olacak, bu kimselerin desteğiyle yabancıların da negatif tutumları bir nebze azalacaktır. Sonuç olarak; davet görevine en yakınlarımızdan başlamalı, bire bir ilgi ile onların meseleyi anlamalarına gayret etmeli, ısrarla onlar için dua etmeliyiz. Böyle yapılırsa aile içinde ve yakın çevrede davanın yayılması noktasında sağlam temeller atılmış olur. Kendisini anlayan, yeri geldiğinde koruyup kollayan kişilerin varlığı davetçiye güven ve moral verir, böylelikle zor zamanlarda daha dik durmasına yardımcı olur. Rabbim bu davayı samimi ve gayretli insanların eliyle güçlendirsin, bizlere de bu yolda sabır ve sebat versin.Bağlantı
Bu gidişat hayra alamet değil. Cumhuriyetin ilanıyla gelinen İslam milleti ve ilahi düzene dayalı siyasi, sosyal, iktisadi ve hukuki yapı bir kez bozuldu, modern verilerle yeni bir yapı ve düzen kuruldu. Lakin bu gün gelinen yer itibarıyla görülüyor ki toplumsal ve siyasal yapının bu haliyle yürümediğini, bölgedeki gelişmelerin de bu çözülmeyi tetiklediğini işaret ediyor. Yeni anayasa arayışı da zaten bunu gösteriyor... Tarih keskin bir dönemeci daha getirip sürdü bu milletin, bu ülkenin önüne. Önceden olduğu gibi atı alan Üsküdar'ı geçmiş mi diyeceğiz. Yoksa geçmişten ders çıkartarak doğrusunu mu bulacağız. Birileri bu kargaşada müşteri kapacağım diye ülkeye, nesillere ve geleceğe zarar verme pahasına kayıkçı kavgası sürdürmeye devam ediyorsa kişisel ve grupsal menfaatlerini öne sürüp herkesin geleceğine zarar verme pahasına, bu işte iyi niyetten, çaplı siyasetten, hakkaniyetten, tarihe, kültüre ve şartlara uygun siyasetten bahsedilemez. Neden buraya geldiğimizi düşünenler ve doğru çözümü akledenler gidişata yön veremezse, akıbet, cumhuriyetçilerin yaptıklarının da beterine gidişatı gösteriyor. Bu dönemde en büyük zaafın Müslüman entelijansıyanın, entellektüel birikimin, Kelami ve usul-i fıkhi derinliğin, en temelde usuld'dinin alabildiğine fakir ve sığ olması, hayattan ve toplumdan soyutlanmış bir dini telakkinin etkin durmasıdır. Milletin kaderini tayin edecek günler yaşanıyorken bunun olması kadersizlik midir, takdir midir bilinmez! Tüm suçu cumhuriyetçilere atarak rahata erdiğini düşünen, bununla var olmayı sürdüren, ülke, bölge gerçeğinden ve dünya sisteminden yoksun bir fikriyata bühtanlar olsun! Hala düşünmeyelim mi! ************************************** Doğru çözümü akledenler gidişata şu fikir doğrultusunda yön vermesi lazım.onun için fikrin üzerinde yoğunlaşarak çalışmak gerekiyor. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.1-dot
CÜBBELİ, KÜFÜR, KAFİR, FARABİ, İBN-İ SİNA FALAN…1-dot
Tek meziyetleri cehaleti pazarlamak olan cemaat holiganları, tarikat vaizleri kendilerini hakikatin merkezine oturtarak kendi dışındakileri ya da kendileri gibi düşünmeyenleri kâfirlikle itham etme yarışına girmiş durumdalar. *********************** Suç bizlerde..! Çünkü doğru fikrin üzerine yoğunlaşıp çalışmalar yapıp insanlığa servis yapsak bu insanlık bu gibi şarlatanlara pirim vermez bu gibi zatlar galaya alınmaz (son cümleyi kopyala farenin sağına bas googlede ara tıkla. Aşağıdaki yazılarıda) Doğru olan fikir şu. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıTek meziyetleri cehaleti pazarlamak olan cemaat holiganları, tarikat vaizleri kendilerini hakikatin merkezine oturtarak kendi dışındakileri ya da kendileri gibi düşünmeyenleri kâfirlikle itham etme…
İMTİHAN/SINAV-SINANMALAR’DA ÇAKILMAK…!1-dot
“Orada var güçleriyle feryat ederler: -Rabbimiz, bizi çıkar da daha önce yaptıklarımızdan başka iyi şeyler yapalım.-BİZ SİZE ÖĞÜT ALACAĞINIZ kadar bir ÖMÜR vermedik mi, SİZE UYARICI GELMEDİ Mİ? Şimdi azabı tadın. Zalimler için hiç bir yardımcı yoktur.35/37 -Aksine bir hayatı eğlencelerle yaşayanlar ise;Feryat edecekler.lakin cevap bu günden bellidir.; BİZ SİZE ÖĞÜT ALACAĞINIZ kadar bir ÖMÜR vermedik mi, SİZE UYARICI GELMEDİ Mİ? -Uyarılmadınız mı? Duymuyordunuz, O gerçekleşeceğinden şüphe olmayan günü hiç düşünmediniz ki ! Artık iş işten geçtikten sonra, davetçilerle alay ettiğinizi ne çabuk unuttunuz? -Artık iş işten geçtikten sonra şu feryat işe yarar mı sanıyorsunuz?.” Rabbimiz, bizi çıkar da daha önce yaptıklarımızdan başka iyi şeyler yapalım.-Kim inanır? BİZ SİZE ÖĞÜT ALACAĞINIZ kadar bir ÖMÜR vermedik mi,.Kaybettiniz.Nereye gideceğiniz belli oldu.Seri olarak hesabınız görüldü.Kendi ayaklarınızla gideceğiniz yere gidin. -Oysa dünya hayatının ve imtihanın sona erdiği o gün öğüt alma günü değil, karar günüdür. Orada gerçeği anlamak artık işe yaramaz. Ve insanlar her şeyin gerçekliğinin bütün çıplaklığı ile gözler önüne serildiği o gün şöyle der: “-Keşke hayatım için hazırlıkta bulunsaydım. 89/24 –Oysa, Sınav, imtihan bu dünyada idi. Yeni mi akıllandınız? Aklınız orada yok muydu? İşinize gelen her şeyi biliyordunuz. Bizim şakamı yaptığımızı zannettiniz. Ona şaka yakışır mı sandınız. Kendi hesabınızı kendiniz kesin. Bu gün karar günüdür. Keşkeler işe yaramayacaktır. ****************************** Bu günün alimleri,öncüleri de bu keşkelerden sorumludur. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. Keşkelerin sorumluluğundan kurtulmak için bu son asrın teknolojisiyle hazırlanmış fikri açıp insanlığa serviz yapmamız gerekir. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıDileyip istediğimiz kitaptan sınava giremeyeceğimiz bir hayatı yaşıyoruz. Nasıl ki,tarih kitabına çalışıp coğrafya kitabından giremeyeceğimiz gibi. Demokrasi kitabına çalışıp yaşayıp, Vahiy kitabın…
MODERN KÖLELİK1-dot
Modern kölelik-şekli batı’da gelişip Dünyâ’ya yayılmıştır-yayılmaktadır. Avrupa’nın çok övündüğü Rönesans-aydınlanma-sanâyi devrimi gibi zirve çağları, insanların köle olarak alınıp-satıldığı yıllardı. İslâm’da yoktur böyle bir kölelik ve zâten İslâm bu tür köleliği ve de her tür köleliği kaldırıp, insanı “sâdece Allah’a ‘kul’ etmek” yâni insanı “Abdullah” kılmak için gelmiştir. Kur’ân’ın amacı köleliği kaldırmaktır. ************************* Benden sonra NEBİ GELMEYECEKTİR.alimler gelecek,Halifeler gelecek onlara tabi olan bana olmuştur.Onlara asi olan bana asi olmuştur. Buhari.9.cild.1409. VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR. O zaman bu günün alimleri niye şu fikrin açılımını yapmıyorlar da köleleştirmeye ortak kalıyorlar. Fikir şu. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıModernizm ile birlikte farklı bir kölelik türü oluştu. Bu kölelik eski zamanlarda olduğu gibi, bir efendinin çevresinden ayrılmamacasına olan bir kölelik değildir, fakat aslında o tarz bir kölelikt…
Bugün
(YENİ) TEMEL PROBLEM: TIKANIKLIK SORUNUNU AŞMAK
Yayılma,genişleme,açılım devletin işidir.onun için bizler devleti ikame için odaklanacağız. Devletinde son asrın teknolojisi doğrultusunda hazırlanmış şu fikrin üzerine yoğunlaşacak. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html RAŞİDİ HİLAFET VE CİHAD ***DEVLET (OTARİTE) OLMADAN CİHAD OLMAZ. https://www.youtube.com/watch?v=lRGAxG5nkU0 Sahih bir siyasi kitle ile çalışmanın farziyeti http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/14.htm Doğru sahih bir kitlede bulunması gereken özellikler http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/15.htmBağlantı(YENİ) TEMEL PROBLEM: TIKANIKLIK SORUNUNU AŞMAK
BUNLAR,”İSLAMIN DOSTU” OLABİLİR Mİ?.
Allah rasülü Muhammede “vahy indirilmediği, Muhammedin kainat kitabını okuyarak, insanlara: “Allah dediki” diyerek kendi ağzından aktardığını söylemektedir. *********************** Türkiyede, 2000 li yılllardan sonra ,”İslamı içerden teslim alma” projesi uygulamaya konuldu. Bu proje çok daha önceleri, 18.y.yılda başladı ise de, Amerika değişen şartlara ayak uydurarak, bu projeyi geliştirdi. Çünki oyun anlaşılmaya yüz tuttukça oyun kuranlarda yeni projeler geliştirmektedir. Bu iş için Amerikanın milyon dolarlar seviyesinde paralar ayırdığını ve tv kanalı kurmaktan, dergi finansmanına , radyo kanalı kurdurarak, tasavvuf ve tarikat liderlerini yemlemeye kadar onlara şey yaptığını biliyoruz. Dah “Dinler arası diyalog”, projesinin savursuğu ilahiyatçıları ve fikir adamı ve aydınların halini unutmadık. Şimdilerde kimileri o günleri hatırlayıp, günah çıkarmaya çalışmaktalar. Bu proje sonuçta, Müslümanım diyen insanların, kullandıkları kavramların içeriğinin bozularak, BİRLİKTELİKLERİ BİTİRİLMEK İSTENMEKTEDİR. Böylece emperyalistler, hedef ülkedeki direnişi kırmayı ve daha rahat işgal edebilmeyi ummaktadırlar. Zihinlerin işgali önceliklidir ve esas işgali kolaylaştırır. Bu işin taşeronlarıda içeridendir. Yani bizden. Atalarımız,”Hırsız içerden ise kapı kilit tutmaz” demişlerdir. Kısa ama kitaplık mesajla dolu olan bu sözü aklımızdan çıkarmamalıyız. Türkiye de ki dini durum, 18.y.yıldaki İngiliz sömürgesi altındaki Hindistan alt-kıtasındaki duruma çok benzemektedir. ******************************** Ehl-i kitap Muhammed’i evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Eğer buda yetmezse son asırda son teknolojinin kullanıldığı Fikir üzerinde yoğunlaşarak çalışsınlar.(Gerce bu fikri algılayabilecek kapasitede kişi azınlıkta) Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Bağlantı“son peygamber Muhammed(s.a)e indirilen vahiylerin, Allah katında bulunan ve şeytanların bir müdahalesinin olamadığı,” korunmuş yer, Korunmuş levha” anlamına geldiğini öğrendiğimi…
İSLAM ÖZGÜRLÜK ve EMAN YURDUDUR1-dot
Kur’an, her türlü ayrımcılık ve adaletsizliğin zirvesinin yaşandığı 1400 yıl öncesi bir demde “tüm insanlar doğuştan günahsızdır ve eşittir” diye haykırmaktaydı! *************************** Bu günde haykırmaktadır yeter ki Alimlerimiz şu fikrin üzerine yoğunlaşıp bu insanlığa bu fikrin açılımını yapsınlar. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Bağlantıİslam barış ve özgürlüktür. Mensuplarını Kur’an’ın gölgesinde, adil koşullarda yaşattığı gibi; sınırları içerisinde yaşayan, barınan, nefes alan her düşünceden ve dinden bireyi de özgürleştirir. İs…
BİZİ YAKAN BİZİM ATEŞİMİZ YA DA SUNNİLİKLE ŞİALIĞIN SAVAŞI
Evet, Batının, emperyalistlerin, küresel vahşi siyasetin üzerimizdeki gölgesi gitmek bilmiyor. Coğrafyamız üzerinde çirkin emelleri var ama biz niye hep bu tezgâhlara geliyoruz. Senaryosunu çizmediğimiz oyunları oynuyor. Niye bizim topraklarımızda hep figüranlık yapıyoruz? Niye?… Niye dürüst değiliz? Elimize geçen makam mevkii neden menfaat merkezi haline getiriyoruz? Niçin yalancıyız kendimize ve başkalarına? Neden rol yapıyor, racon kesiyoruz? Hangi saikler bizi dev aynasında gösteriyor? Niçin saygımız yok kendimize ve dışımızdaki varlıklara? Güzel ahlakın, eminliğin, dürüstlüğün, dosdoğru olmanın, adaletin, hakkı gözetmenin, merhametin, şefkatin peygamberi Muhammed-ül Emin’in ümmeti olan bizler neden gayri ahlaki, adaletsiz, hoşgörüsüz, merhametsiz, görgüsüz bir halde zillet dolu bataklık içinde çırpınıp duruyoruz? Yaşadığımız beldeler niçin huzurdan ve saadetten bu denli uzak? Ticaretimiz hileli, siyasetimiz şaibeli, dostluklarımız şikeli, düşmanlıklarımız onursuz, öfkemiz ayarsız, sevgimiz abartılı, acımız yalan… **************************************** Çünkü İslam dininden uzak kaldık,öyle uzak kaldık ki kendimizin müslüman olduğunun tarifini yapamayacak kadar.onun için sünnetullah devreye girdi. Faydalı veya zararlı bir şeyi kişi öncelikle kendinden ve yakınından başlar paylaşmaya.(Eşyadaki özellik,insandaki hal) (örnek,Dua gibi,önce bana sonra anama babama,müminlere ve bütün insanlara gibi) (Müslüman olduğunu söylemekte Allah'a yakın olmanın bir ifadesidir.) Sen, Kötürüm,sakat,hasta veya engelli olsan yakınından bir şey istesen ve yakının olmayan tanıdık birisinden bir şey istesen her iki taraftan da olumsuz cevap alsan sen ne yaparsın.? Kendi yakınına kızarsın.darılırsın,gücenirsin sonrada tanıdığına. Bu halden kurtulup düzlüğe çıkmamız için şu istikameti takip etmemiz gerekiyor. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıEvet, emperyalist Batı’nın çok kirli bir mazisi var. Topraklarımız üzerinde alçak emelleri… Bu toprakların mukimi bizler, bizi yönetenler çok mu temiz? Yüzyıllardır en rafine sömürü devam ediyor. D…
Mecidi’nin Hz.Muhammed(s) Filmi Üzerine, Hamza ER, Küre Medya, Bu küreye dair ne varsa...1-dot
İYİ VE KÖTÜYÜ UNUTMAMAK HALLERDEN BİR HALDİR.(İnsan eşya olduğuna göre,Eşyadaki bir özelliktir.)(iran imparatorluk iken 150.000 kişilik orduyla 10.000 kişilik ordu savaştı ve islam zafer kazandığı günden beri islama düşman hala hazmedemedi.) https://www.youtube.com/watch?v=5rYvLjwFe98 Onun için düşmandan ne gelirse gelsin hayır gibi görünsede şer vardır o şeyde.Bu güne kadar virüs üretip islam beldelerine gönderen İrandır unutmayın. Bu gün İslam aleminin ve tüm insanlığın üzerinde yoğunlaşarak çalışması gereken fikir şudur.Gerisi oyalama taktiğidir.Şeytanın vaadini doğrulamaktır. https://www.youtube.com/watch?v=caPIaXenIWE Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.htmlBağlantı
TERCİH YAPMA HAKKI1-dot
İçerisinde yaşadığımız çağın, zamanın, tarihin, toplumsal, kültürel, siyasal gerçekliğini yansıtmayan, temsil etmeyen, açıklayamayan, yansıtması, açıklaması ve temsil etmesi mümkün olmayan, yaşadığı çağa hitap edemeyen abartılı bir romantizmle malül, vulgarize edildiği için niteliksizleştirilmiş bir dil kullanıyoruz. Geçmişi güncelleştiremeyen, güncelleştirmek istemeyen, geçmişi güncelleştirmek isteyenleri sapkınlıkla suçlayan bir gelenek ya da, muhafazakarlık, İslami bugünü bütünüyle felce uğratıyor, modernliklere özgü, küstah özgüveni aşamıyor. ********************************** Söylenenler doğru teşhis olmakla beraber tedavi yoluna girmiyoruz.Bu hastalığın tedavisi de aşağıdaki fikri açıp insanlığa yansıtmakla mümkün. O zaman fikrin üzerine yoğunlaşılması lazım.Papağan gibi hastalığı deşifre edip durmanın bir anlamı yok. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Bağlantıİslam dünyası toplumları, modernitenin Batılı bir tahakküm projesi olduğun farkedemedikleri için, modern-seküler dünya görüşünü kabul ederek, dolaylı sömürgece konumunu seçtiler. Dolaylı sömürge ko…
Geçen Hafta
Sevcan Orhan & Gülcihan Koç - Sen Sivas'ı Seyret1-dot
Her gün dört elif miktarı türkü dinlemek iyi gelir.Bağlantı
Dava arkadaşına yabancılaşmak
Artık dava arkadaşı diye kimse kimseye destek olmuyor. 'Buna destek olursam nasıl bir menfaatim olur' diye bakıyorlar. Bunu sadece siyasette oluyor sanmayın. İçinde bulunduğum medyada, kaç yıllık arkadaşlarımın kendi koltuğunu sağlama almak, yeni koltuklar kapmak, yükselmek, göze girmek için yapmadıkları kötülük, seviyesizlik kalmadı. Utanç içinde izliyoruz hepimiz. Buna iş dünyasını, bürokrasiyi hatta sivil toplum dünyasını da ekleyebilirsiniz. Solcuların başına gelen bizim de başımıza geldi Peki neden yabancılaşıyoruz? Dava arkadaşları neden bir birini satıyor, ihanet ediyor? Bir zamanlar solcuların başına gelenler aslında şimdi bizim başımıza geliyor. Onlar da iktidarla, parayla, ticaretle, makamla tanışınca dağılmıştı. Hatırlayınız, müteahhit partisine döndü diye CHP'yi, sol ideolojiyi ticarete dökenleri, bürokrasi ve akademide ideolojik torpil yapanları eleştirirdik. Demek ki dünya nimetleriyle, hayatın gerçekleriyle yüzleştikçe imtihan çetin oluyor her insan için. İdeolojisi fark etmez, 'dava adamı' dediğimiz insanlar dünya nimetlerine karşı mücadelede, söz konusu kişisel çıkarlar olduğunda genelde imtihanı kaybediyor. Bu insanın olduğu her yerde ve her zamanda böyle olmuştur. Ne yapmamız gerekiyor? **************************************************** Yenilenmek,Formatlanmak gerek,Son asrın teknolojisini kullanarak fikirlerimize açılım yapıp yeni heyecan yeni umut ışıkları vermek lazım bu insanlığa. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html Bu fikirler doğrultusunda çalışmalarımızı yoğunlaştırdığımız zaman göreceksiniz ki haraketlilik başlayacak.Bağlantı
Felsefe Şeytanla Muhabbettir
Hayatımız kokuşuyor, güzel bir söz değil ama böyle. İnsanların seyrettiği televizyon dizileri kötü, okuduğu kitaplar kötü, ama benim şikayetim bunların kötü olduğunu söyleyen insanlardan. Sürekli şikayet edene entel diyoruz. Ne kadar çok şikayet ederseniz o kadar entelektüel oluyorsunuz. Oysa Entelektüel mutlu bir adamdır, burada mutlu demek memnun anlamında değil. Mutludur, yaşanan çirkinlikleri görür fakat bunları kabul etmez. Çirkinlikleri nasıl düzeltebileceğini düşünür, yolunu yordamını bulur. Kokuşmuşluk, önce kendimizle olan ilişkimizde başlıyor. Kendimizi çok fazla değerli gördüğümüzü sanmıyorum. İşin beteri kendimizi adam yerine de koymuyoruz. Yemek yemiyor artık çağımız insanı. Tıkınıyor. Yemeğin tıkınmaya döndüğü, sevişmenin düzüşmeye döndüğü bir çağda yaşıyoruz. Bütün bunlar yozlaşmış bir hayatı gösteriyor, çünkü ortada zevk yok. Zevkin hançerlendiği bir yaşam var. – Kendimizi nasıl kurtarırız bu hançerden? **************************** Yeni bir fikir ortaya koyarak bütün insanlığı kurtuluşa yönlendirebiliriz. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.htmlBağlantıMantık, bilim felsefesi, bilgi teorisi başta olmak üzere, felsefe tarihi, kültür felsefesi ve ahlak felsefesi alanlarında çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Ahmet İnam, Türkiye Felsefe Derneği Başkan Yardımcılığı'nın yanı sıra, ODTÜ Felsefe Bölümü'nün başkanlığını yürütüyor... İnam ile hayat üzerine k
SORUNLARI KONUŞMAK1-dot
BU GÜN İNSANLAR BU KURALLARA UYMADIĞINDAN SAHİP OLDUĞU YÜKSEK DEĞERLERE SAHİP İSLAMI ELİNDE TUTAMIYORLAR. Mefhumlar; zihinde vakıası idrak edilebilen manalardır. Bu vakıa, ister dışarıda hissedilen bir vakıa olsun isterse hissedilen bir vakıaya dayalı olarak dışarıda var olduğu tam bir teslimiyetle kabul edilen bir vakıa olsun, zihinde idrak edilebiliyorsa bunlar birer mefhumdurlar. Bunların dışındaki cümlelerin ve kelimelerin anlamları mefhum olarak isimlendirilemez. Bunlar ancak soyut bilgilerdir. Mefhumlar, ya vakıayı bilgilerle ya da bilgileri vakıayla ilişkilendirmekle oluşurlar. Bu oluşum, vakıa ve bilgileri birbiri ile ilişkilendirme anında, vakıa ve bilgilerin ölçüldüğü kaide veya kaidelere göre daha da netleşir. Yani vakıa ve bilgileri birbiriyle ilişkilendirme anındaki akletmesi, kavraması oranında billurlaşır. Böylece kişide, cümleleri ve lafızları anlayan, somut vakıasıyla manaları idrak eden ve bunlar hakkında hüküm veren akliyet/zihniyet meydana gelir. Buna göre akliyet; bir şeyi akletme, idrak etme keyfiyetidir. Bir başka anlatımla akliyet; tek bir kaideye veya belirli kaidelere göre değerlendirilerek, vakıanın bilgilerle veya bilgilerin vakıayla ilişkilendirilmesi keyfiyetidir. İşte, bu nedenle İslami akliyetile komünist akliyet, kapitalist akliyet, karışık akliyet ve düzenli akliyet arasında fark vardır. Kişide var olan mefhumların neticeleri ile insan, idrak ettiği vakıaya yönelik davranışlarını, vakıaya yönelme veya ondan yüz çevirme şeklinde görülen eğilimini belirler ve eğilimlerini özel bir eğilim ve belirli bir zevk haline getirir. Eğilimler; ihtiyaçlarını doyurmak istediği eşyalar hakkında insanda var olan mefhumlarla bağlantılı olarak, ihtiyaçlarını doyurmaya yönelten yönelticilerdir. İnsandaki meyiller, organik ihtiyaçları ve içgüdüleri doyurmayı gerektiren hayati güç tarafından ortaya çıkartılır. Bağlantı bu güç ile mefhumlar arasında olur. Tek başına bu eğilimler yani hayat hakkındaki mefhumlarla bağlantılı olan yönelticiler insanınnefsiyetinioluşturur. O haldenefsiyet;içgüdüleri ve organik ihtiyaçları doyurma keyfiyetidir. Diğer bir ifade ile ihtiyaçları doyurmaya yönelten yönelticilerin mefhumlarla ilişkilendirilmesi keyfiyetidir.Nefsiyet, hayat hakkındaki mefhumlarla bağlantılı olarak, eşya hakkında insanda var olan mefhumlarla, insanın içinde doğal olarak var olan yönelticiler arasındaki bağlantıdan meydana gelen zorunlu bir sentezdir. İşte, bu akliyet venefsiyetileşahsiyetoluşur. Akıl ya da idrak insanın fıtratında bulunmasına, her insanda kesin olarak var olmasına rağmenakliyet,ancak insanın fiili ile meydana gelir. Meyiller de insanla beraber yaratılmış olmasına ve her insanda kesinlikle bulunmasına rağmennefsiyetde insanın fiili ile oluşturulur. Ancak bilgiler ile vakıayı birbirine bağlama esnasında, bunları ölçmede kullanılacak kaide veya kaidelerin bulunması ile anlam netleşir vemefhumhaline gelir. Yöneltici etkenler ile mefhumlar arasında meydana gelen sentez, yönelticileri netleştirir ve meyil haline getirir. İlişkilendirme anında insanın bilgileri ve vakıayı ölçmede kullandığıkaideveyakaidelernefsiyetin ve akliyetin oluşumunda yani belirli bir şahsiyetin oluşumunda en büyük etkendirler.Akliyetin oluşumunda kullanılan kaide ve kaideler, nefsiyetin oluşumunda kullanılan kaide veya kaidelerle aynı olmazsa insanda bulunan akliyet ve nefsiyet birbirinden farklı olur. Çünkü o zaman insan, eğilimlerini iç dünyasında var olan kaide veya kaidelere göre ölçer. Yönelticilerini akliyeti oluşturan mefhumların dışındaki mefhumlara bağlar. Bu durumda ise fikirleri ile eğilimleri başka başka, birbirine zıt, farklı olur. Böylece seçkin olmayan bir şahsiyete sahip olur. Çünkü kelimeleri ve cümleleri anlayışı, vakıayı idraki, eşyaya olan meylinden farklı bir şekilde meydana gelir. Bu nedenle şahsiyetin tedavi edilebilmesi ve seçkin bir şahsiyetin oluşturulabilmesi, ancak insanın akliyeti ve nefsiyeti için aynı anda ancak tek bir kaidenin bulunması ile gerçekleşir. Yani bağlantı kurma esnasında bilgileri ve vakıayı değerlendirmede kullanılan kaidenin, yönelticilerle mefhumlar arasındaki sentezin sağlanmasında da aynen kullanılmasıyla tek kaide ve tek ölçü üzere seçkin bir şahsiyet oluşur. ŞAHSİYET ŞEYTAN, İNSAN VE MÜSLÜMAN KILIĞINA GİREBİLİR…. İSLAM DÜŞMANI ORYANTALİSTLERDEN ,MÜSTEŞRİKLERDEN http://huseyinsas.blogspot.nl/2015/11/mefhumlar-zihinde-vakas-idrak_12.html?spref=fbBağlantıKonuşmak öz güvenin göstergesidir. Fikrine ve fikrini oluşturan metoda güvenenler çok rahatlıkla sorunların üstesinden gelebilirler. orunlar yaşamın parçasıdır. Hayat devam ettiği müddetçe sorunlar…
İslam, Bizâtihi Mücadeledir Arif Özel - İslami Analiz1-dot
Kulluk ve hilafet, birbirinden ayrılmaz iki mütemmim cüzdür. Birini diğerinin yerine ikame etmeye çalışmak veya yok farz etmek, insanın varlık amacıyla çelişir. Müslümanlar o kimselerdir ki, vücut ülkelerinde Allah’tan başka bir müessir güç ve O’nun rızasından başka bir amaç bulunmaz. Yine Müslümanlar o kimselerdir ki üzerinde yaşadıkları yeryüzünde zulüm ve haksızlığın cari olmasına rıza göstermezler. İki boyutlu bir mücadelenin merkezinde var olma savaşı vermenin adıdır İslam. Bu mücadelelerden birincisi, yani kulluk, dikey bir mücadeledir. İnsanın, nefsini bu alçak (dünya) hayattan ilahi ve melekuti âleme yükseltmeye çalışmasıdır. Hılafet ise, yeryüzünden fitnenin kalkması ve dinin yalnız Allah’a ait olması için yapılan yatay bir mücadeledir. İki alandan birini terk, ihmal veya önceleme, hem dünyevi, hem de uhrevi olarak hüsrana müncer olacaktır. İnsan, eğer kulluk misyonunu ihmal eder, bigâne kalırsa, dünyevi imkânlar içerisinde mücadele etmek zorunda kalacak, Allah ile bağını koparacak ve tuğyan ve istikbar ile eşit şartlarda mücadele etmek durumunda kalacaktır. Silah ve insan gücü fazla olan, savaş teknikleri gelişmiş olan kim ise, savaşın galibi de o olacaktır. Tarih boyunca var olan savaşlardan bir farkı kalmayacaktır. Nice haklı topluluklar zalim güçleri yenmişler, fakat bu galibiyet sadece tarihsel bir ayrıntı olarak kitaplarda yerini almış, bir çoğu da unutulmuştur. Mazlum ve haklı olanların galibiyeti, bir hak ve adalet nizamının tesisini garanti edememiş, dikey boyut nazara alınmadığı için insanlık için bir model, bir dayanak noktası ortaya koyamamıştır. Diğer taraftan insan, kulluğu önceler ve hılafet misyonunu, yani yeryüzünde adaletin tesisi ve hukukun tahkimini ihmal eder veya yok farz ederse, ki dindarlar genellikle buna meyillidirler, müstekbirlerin hükümranlığı altında yaşamaya, izzet ve şerefini yitirmeye mahkum olacaktır.Bağlantıİmam Ali’nin bir şiirinden[1] yola çıkarak İslam hukeması insanı küçük
BATILILARIN İSLAMİ HAREKETLERİ TANIMLAMAK İÇİN KULLANDIKLARI FUNDAMANTALİZM-KÖKTENCİLİK VE İSLAMCILIK ÜZERİNE BİR DENEME (1)1-dot
İslâm’ı ve Müslüman’ı tanımlamaz. Bu bağlamda el Kaide, Taliban, DAEŞ ve FETÖ gibi yapıların hepsi Batının birer projesidir. ************** Batının İslamı ve Müslümanları, en hafif ifade ile hor göstermeye matuf bu tür nitelendirmelerini tutarlı ve kararlı bir şekilde reddetmeliyiz. Bizim adımıza ürettikleri çözüm reçetelerini yüzlerine fırlatmalıyız. Buna rağmen İslamî Hareketi ‘gelenekçi İslam’dan veya ‘Amerikancı İslam’dan’ ayırt etmek için illa ki bir isimlendirme gerekiyorsa, bu isimlendirmeyi kendi kültürel kodlarımızdan hareketle ve bizi sahici bir şekilde ifade edecek şekilde yapmalıyız. ******************************** İşte o kast edilen FİKİR burada ve tüm İnsanlığı kurtuluşa götürecek biçimde.Onun için bütün çalışmalar bu fikrin üzerine yoğunlaşmalı. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.BağlantıHer ne kadar geleneksel din anlayışımızda/yorumumuzda, fıkıh kültürümüz ve literatürümüzde bu tür örgütlerin oluşmasına müsait argüman mebzul miktarda olsa da batı; önce Vehhâbilik üzerinden neo-se…
Kur’an ve Devlet, Yakup DÖĞER, Küre Medya, Bu küreye dair ne varsa...
Modern devletin maaşlı akademisyenleri, modern düşüncenin mabetleri olan üniversitelerden Batı’nın aydınlanma felsefesini alarak, siyasaldan soyutlanmış din anlayışını, peygamberi de aradan çıkararak, insandan bireye, cemaatten topluma dönüşmüş olanlara karşı meşrulaştırmak gayretindedir. ************ HİLÂFET'İN FARZİYETİNİN DELİLLERİ 1.“Hayır! Rabbine And olsun ki; onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, gerçekten iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65) 2.“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik.” (Nisa 105) 3.“Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın.” (Maide 49) 4.“Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44) http://www.hilafet.com/dergi/H150-159/H150/03.htmBağlantı
LÂ RABBE İLLÂLLAH1-dot
Göğün düzeni zâten mecbûren Allah’a veriliyor, onda sorun yok. Tevhid; yerin düzeninin de göğün düzeni gibi olmasıdır. Yerin düzeninin de göğün düzeni gibi Allah’a bırakılmasıdır. Yerin düzeninin A…BağlantıGöğün düzeni zâten mecbûren Allah’a veriliyor, onda sorun yok. Tevhid; yerin düzeninin de göğün düzeni gibi olmasıdır. Yerin düzeninin de göğün düzeni gibi Allah’a bırakılmasıdır. Yerin düzeninin A…
DİN GÜNÜNÜN MALİKİ1-dot
Ölümü asla unutmamalı, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı tekrar gözden geçirerek kendimizi düzeltmeye çalışmalıyız. Özellikle bizi BİZ yapmaya engel olacak nefsi ihtiraslardan, ahlaki zaafiyetlerden, çıkarlardan/menfaatlerden, arzulardan uzak durmaya ve BİZ’in BEN den daha önemli olduğunu idrak ederek BENLİKten vazgeçmeye çalışmalıyız. Bizden doğarken “Nerede, ne zaman ve ne şekilde” doğmak istersin şeklinde fikrimiz alınmadı ve ölürken de “Nerede, ne zaman ve ne şekilde” ölmek isteyeceğimiz ile ilgili de fikrimiz alınmaz. Bunlar bizi yoktan vareden tarafından takdir edilmiştir. Ama nasıl öleceğimiz bizim elimizdedir. Son nefesimizi Müslüman, müşrik, kafir, fasık veya zalim olarak vermek bizim elimizdedir. Nasıl ölmek istiyorsak o şekilde yaşamalıyız ama ne zaman öleceğimizi de bilmiyoruz.BağlantıTerbiye eden, rahmetiyle muamele ederken adaleti gereği herkesin yaptığının karşılığını göreceği din gününün sahibi olduğunu söyleyerek bizlere hatırlatmada/uyarıda bulunuyor. Borçların, emanetleri…
WHATSAPP ! (Namaz Kılmayanlar Müjde!)1-dot
KİŞİNİN TAKİP ETMESİ GEREKEN Gerçek/büyük/derin sorunları farkedemeyen toplumlar bilinç/idrak/nitelik katliamına maruz kaldıkları için, küçük sorunlarla oyalanırlar. Yüzeysel-küçük-güncel sorunlar içerisinde bir o yana, bir bu yana sürüklenen toplumlar, nostaljik kültürle, folklorik bir kültürle malül bulundukları için, gerçek zamanları, gerçek dünyayı, gerçek tarihi etkileyebilecek, çözümleyebilecek, yansıtabilecek bir kültür üretemezler. Onun için şu Fikir üzerine yoğunlaşılmazı lazım. HEDEF... Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbVideowww.facebook.com/yasinhocam www.twitter.com/yasindiyanet
İLK TAŞI GÜNAHSIZ OLANINIZ ATSIN!1-dot
Her türlü münkerin, fısk ve fücurun taşıyıcısı olan medya kendi sorumluluğunu ve haramları teşvik eden laik sistem bataklığını gözlerden kaçırmak için, salt failleri hedef gösteriyor ve toplumu salt “sivrisineklere” odaklıyor.Bağlantı
YENİ DÖNEMDE YENİ GÖREVLER - Ukba Dergisi1-dot
Bunun yolu da; sanal sınırlarla sınırlandırılmamış, medya kanalları yoluyla uyuşturulmamış zihinlere sahip olmaktır. Bu zihinler, hakikatin bir bölümüne saplanıp, diğer bölümlerine kör kalmazlar; bilâkis dünyayı tevhidi bir bütünlük çerçevesinde görürler. ******************************** İşte o kast etmiş olduğunuz zihniyetin üretmiş olduğu fikirlerin üzerine yoğunlaşmak o fikrin üzerinde açılım yapmak gerekir ki tüm insanlık kurtuluşa ersin. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.htmlBağlantıYENİ DÖNEMDE YENİ GÖREVLER editor · 30 Eylül 2016 İSMAİL KAPLAN Müslümanlar olarak, özellikle son beş yüz yılı, sorgulama, düşünme, akletme gibi davranışlardan çok uzakta geçirdik. Elbette bu demek değildir ki Müslümanların hiç biri bu vasıfları öncelemedi. Zira tarih boyunca her dönemde bu özellikl…
ELEŞTİREL DÜŞÜNME İLE DİRENMEK - Ukba Dergisi1-dot
Bireyin özgür düşünmesini engelleyen ve algı oluşturmanın bir diğer yönetimi ise kitleleri tek akıldan yönetilmektir. Bunlara: tarikatları, siyasi partileri ve sivil oluşumları örnek verebiliriz. Tek lider peşinden giden bireyler, liderin aklı ile kitle yönetimine maruz kalırlar. Bu maruz kalış kimi zaman mecburiyetten, kimi zaman ise kabulleniş şeklinde olmaktadır. Her iki koşulda da bireyin iradi ve özgür düşüncesinin önüne engeller konulmaktadır. Şekli nasıl olursa olsun ulaşılmak istenilen amaca ve hedef kitlesine göre değişiklik gösteren algı oluşturma çabalarının ilk alıcı kitlesi, eleştirel düşünceden yoksun insanlardır. Çünkü verilen bilgiyi eleştirmeden, şüphesizce, doğruluğu konusunda araştırma yapmadan kabul eden ataleti de benimseyen bireyler oluşturulan algının tam da ulaşılmak istenilen kaynağın ilk alıcılarıdır. Algı yönetimi ile kanıksatılmış ve klişeleştirilmiş tüm ön yargılar aracılığı ile düşünce eylemi eleştirel düşünceden bağımsız olarak tam da istenilen kanallara sürüklenmektedir. Bireysel özgür düşünmenin önünün açılması ve oluşturulan algıların ilk hedefleri olmamak için, emek harcanması gerektiği su götürmez bir gerçekliktir. Bunun için, öncelikle ön yargıların, kalıplaşmış düşünce dağları olduğunu kabul etmeli ve bu dağları aşmadan düşüncenin saflaşıp eleştirel düşünce boyutuna gelmesi beklenemez. Başkasının aklı ile düşünmek ne ise, klişelerle düşünmek de o dur. Düşüncesinin iradesini eline almak isteyen birey, öncelikle tüm basmakalıp ve empoze edilmiş düşüncelerden kurtulmalı ve eleştirel düşünceye sahip olmalıdır.BağlantıELEŞTİREL DÜŞÜNME İLE DİRENMEK editor · 30 Eylül 2016 GÜLSÜN KARAYILAN Eleştirel akıl yoksa hiçbir şey yok. Sessiz, sakin ve derinden gelen, toplumların tüm organlarına ve insanların damarlarındaki kanlarına kadar, kendi benliklerindenmiş gibi sinen tüm yeni akıl çelici araçlara karşı insanın kendin…
BAŞ İŞE, İŞ BAŞA1-dot
Nedir senin bu halin? Neredesin, ne haldesin? Sorumluluğunun farkında mısın? Islah’ı ne kadar üstüne alınıyorsun? Alınıyorsan; salih ve muhlis olmak adına nereden başlayacaksın? İyiliğe tarafın kadar kötülüğe karşıtlığın da net mi? Aktif misin pasif mi? Dertli misin yeryüzünün iyiliğini arttırma adına ve kaygılı mısın kötülükleri azaltmak konusunda? İnsanlığın iyilik ve kötülük debisindeki değişimlerle kılın kıpırdar, göğsün daralır, yüreğin titrer, gözlerin dolar, uykun bölünür mü? Dikkat et ki bunlar alametidir yürek iktidarının. Yüreğinin muktediri, eline de, diline de hakimdir. Gel oradan başlayalım.BağlantıDünya ve ahirette aklımın, kalbimin, dilimin değdiği en büyük, en kıymetli, en gerçek sözle aramdaki mesafeden utanıyorum. Ben idrakine ve şehadet sorumluluğuna yabancılığımla salih misin, muhlis m…
Diyanet Başkanı Mehmet Görmez’den Hollanda’ya sert tepki1-dot
DIRAR MESCiDi. Zarar vermek,inkâr etmek,mü'minlerin arasını ayırmak,Allah ve peygamberine karşı savaşanlara daha önceden Gözcülük yapmak için bir mescit kurup,"biz sadece iyilik yapmak istedik" diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahiddir. Tevbe.107 GENELDE TÜM İNSANLIK,ÖZELDE MÜSLÜMANLAR KUŞATILMIŞ HALDELER ŞU ANDA. DOSTUNU DÜŞMANINI BELİRLEKİ HEDEFİNE VARASIN MÜSLÜMAN,KARDEŞİM. https://www.youtube.com/watch?v=fCr-aKUPSkU&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4&index=4 MESCID-I DIRÂR OLAYI: http://www.sevde.de/mescidi_diran.htm Şahsiyeti tedavi edilmesi gereken Diyanet mensupları. İlişkilendirme anında insanın bilgileri ve vakıayı ölçmede kullandığıkaideveyakaidelernefsiyetin ve akliyetin oluşumunda yani belirli bir şahsiyetin oluşumunda en büyük etkendirler.Akliyetin oluşumunda kullanılan kaide ve kaideler, nefsiyetin oluşumunda kullanılan kaide veya kaidelerle aynı olmazsa insanda bulunan akliyet ve nefsiyet birbirinden farklı olur. Çünkü o zaman insan, eğilimlerini iç dünyasında var olan kaide veya kaidelere göre ölçer. Yönelticilerini akliyeti oluşturan mefhumların dışındaki mefhumlara bağlar. Bu durumda ise fikirleri ile eğilimleri başka başka, birbirine zıt, farklı olur. Böylece seçkin olmayan bir şahsiyete sahip olur. Çünkü kelimeleri ve cümleleri anlayışı, vakıayı idraki, eşyaya olan meylinden farklı bir şekilde meydana gelir. Bu nedenle şahsiyetin tedavi edilebilmesi ve seçkin bir şahsiyetin oluşturulabilmesi, ancak insanın akliyeti ve nefsiyeti için aynı anda ancak tek bir kaidenin bulunması ile gerçekleşir. Yani bağlantı kurma esnasında bilgileri ve vakıayı değerlendirmede kullanılan kaidenin, yönelticilerle mefhumlar arasındaki sentezin sağlanmasında da aynen kullanılmasıyla tek kaide ve tek ölçü üzere seçkin bir şahsiyet oluşur. https://www.youtube.com/watch?v=Ifh0V1aPIpA&index=66&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=07jm-DFb0M8&index=87&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=yh1WkvQdbrY&index=86&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.youtube.com/watch?v=fCr-aKUPSkU&index=65&list=PLr342JFErS74wTAKOa6WqzcN2SMX7Hgu4 https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=174023339715742&id=100013242319421BağlantıHollanda'da Temsilciler Meclisi tarafından onaylanan Diyanet yasasıyla ilgili açıklamada bulunan Diyanet Başkanı Mehmet Görmez, '' Hollanda ikinci sınıf demokrasisi ile kurumumuzu aşağılamaya çalışıyor '' ifadesini kullandı.