2 Kasım 2015 Pazartesi

DÜŞMANA KARŞI HAZIRLIKLI OLMAK

“Ey insanlar, Allah’ın verdiği söz gerçektir. 
Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek ayartmasın.
Şeytan kesinlikle size düşmandır. Onu siz de kesinlikle düşman biliniz. O taraftarlarını cehennemliklerden olmaya çağırır.” (Fatır-5-6)   
Yüce Allah insanı yaratmış sonrada onun nasıl bir hayat yaşaması gerektiği konusunda da yine kendisi gibi bir insanı elçi seçerek onun uyması gereken kurallarını da elçileri aracılığı ile bildirmiştir. Elçilerin çağrılarına olumlu cevap verenlere yine kendisi bir isim vererek onlara Allah taraftarları elçinin çağrısına olumsuz cevap verenlere de şeytanın taraftarları diye iki guruba ayırmıştır. Yanlış anlaşılmasın Allah bunları ayırmıyor aksine insanoğlu iradesinin ve tercihinin sonucu olarak kabullerinin veya reddettiklerinin neticesin de bu isimleri almaktadır. Yoksa Allah insana tercih hakkı vermeden onun iradesine başvurmadan onu hiçbir şekilde bir isim ile isimlendirmemektedir. Fakat şu da bir gerçektir ki insanoğlu ilk yaratılışı itibariyle günahsız, masum ve İslam’ı anlamaya ve yaşamaya meyilli doğar. Hristiyan akidesi ise bunun tam tersi bir tezi savunarak insanın günahkâr olarak dünyaya geldiğini iddia etmektedir. Bu tür bir iddianın kesinlikle ciddi delillerden yoksun olduğunu sanırım söylemeye bile gerek yoktur. İnsanlar duruşlarını ve saflarını kendi hür iradeleri ile belirler neticesinde de nerede duracaklarına yine kendileri karar verirler.  İnsanoğlu dünyada şu iki saftan birinin üzerinde durur. Ya Allah taraftarı ya da şeytanın taraftarı bir üçüncü yol ve duruş kesinlikle yoktur. Şeytanın taraftarlarının farklı farklı isimler ile isimlendirilmesi bizleri aldatmamalı. Zira Allah’ın hükmüne karşı hüküm geliştiren ve bunların hayat tarzı olması için çaba ve gayret gösteren her türlü fikir izim, ideoloji adı ne olur ise olsun şeytanın taraftarıdırlar. Onların isimlerinin çok olmasına karşın Allah kendi taraftarlarına Müslüman ismini vermiş. Onun tarafında olanların artık başka bir ismi benimsemeleri veya kabul etmeleri kesinlikle mümkün değildir. Zira bakın rabbimiz ne buyuruyor: “Allah’ a çağıran, Salih amel işleyen ve  “şüphesiz ben Müslümanlardanım” Diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? (Fussilet-33) Allah’ın taraftarları olarak bu isim ile yetinmeliyiz. Bu ismin önüne ve arkasına hiçbir şekilde bir ek veya sıfat getirmemeliyiz. Mesela Müslüman Türk, Müslüman Kürt, Sünni veya Şii Müslüman vb. Bunların hepsi Allah taraftarı olmaya engel bir fitnenin çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Aklımızı başımıza alıp Allah’ın verdiği isim ile yetinmeliyiz. Bütün bunları niçin söyledim ister iseniz şimdide onu sizler ile paylaşmaya çalışayım: Halkı Müslüman olarak isimlendirilen veya bilinen coğrafyaya baktığımız zaman bir Müslüman olarak içimiz yanmaktadır. Gördüğümüz manzara hiç de içler açıcı değil. Zira yurtlarından yuvalarından edilmiş milyonlarca Müslüman her gün Akdeniz’den çıkan çocuk cesetleri ve varil bombaları ile öldürülen ve kanları dökülen Müslümanlar. Peki! Bunların hepsi durup durur iken mi halkı Müslüman olan toplumların başına geldi? Elbette ki cevabımız hayır. Kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzün den başımıza bunların geldiğini hiç unutmayalım. Bilelim ki Allah kullarına asla zülüm etmez aksine insanların bir kısmı bir kısmına zülüm eder. İlk insan ve şeytanın karşılıklı hamleleri ile başlayan bu hayat bu oyun ve bu mücadele şu an itibariyle de devam etmektedir. Şeytan ve taraftarları bu mücadelede o gün ve bu gün çalışmalarına gayretlerine, hiç ara vermez iken Allah taraftarları maalesef düşmanları kadar çalışıp gayret göstermediler. Şeytan ve dostları yeri gelip tek bir ümmet olup hakkın üzerine saldırır iken Allah taraftarları ihtilafta rahmetin olduğu saf satası ile uyutuldular halende uyutulmaya devam ediliyorlar. Şeytan ve taraftarlarının ellerindeki tek kozları insanlara vesvese vermek ve boş hayaller peşinde koşturmak. Bütün delilleri heva ve heveslerine uymaya çağırmak ve nefsini ilah edinmekten geçmektedir. Oysa Allah taraftarlarının yanlarında aydınlatıcı ve yol gösterici bir kitapları varıdır. O kitap şeytan ve taraftarlarının her türlü hile ve kandırmacaları hakkında bütün bilgi ve yöntemleri en ince noktasına varıncaya kadar açıklamıştır.  Hepsi önemli ama şu ayet konumuzu izah açısından daha da bir önem arz etmektedir.  “Ey insanlar, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek ayartmasın. Şeytan kesinlikle size düşmandır. Onu siz de kesinlikle düşman biliniz. O taraftarlarını cehennemliklerden olmaya çağırır.” (Fatır-5-6) Allah‘ın taraftarları Allah tarafından kendilerine gönderilen kitabı esas gönderiliş amacından uzaklaştırarak Allah’ın hiçte murat edip arzulamadığı bir konuma indirgediler. Diğer bir ifade ile kitaba uymaları gerekenler kitabı kendilerine uydurdular. Bunun sonucu olarak da bu gün işler acısı duruma düşüp düşmanlarının ellerinde oynanan bir oyuncak oldular.  Allah kendi taraftarlarına devlet ve güç vaat etmiş iken bunlar : ”Efendim İslam’ın devlet talebi yoktur. İslam herhangi bir devlet sistemi önermez” deme gaflet ve cahilliğini inananlara yutturmaya çalıştılar. Sizlere soruyorum hangi düşünce, hangi ideoloji, hangi fikir yeryüzünde iktidar ve devlet olmayı amaç ve gaye edinmez?  Demokrasinin böyle bir talebi olacak aziz İslam’ın olmayacak! Böyle bir düşünceyi kabul etmek veya propagandasını yapmak en basit tabir ile ihanettir, hatta delalettir. Evet, bizler kitabımızın bizden istediklerini ya yapmadık ya da ciddiye almadık: Mesela bizler ile dinimiz konusunda mücadele edip, yurdumuzdan çıkaran düşmanlarımıza karşı gerekli tedbirleri almadık. Özelliklede savunma sanayi konusunda işi hafife aldık. Oysa işin hafife alınacak bir tarafı kesinlikle yoktu: Bakın bununla ilgili olarak birkaç ayet mealini sizler ile paylaşmak istiyorum: “Düşmanlarınıza karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın (çağın gerektirdiği teknolojik gelişmelere uygun silah ve mühimmat) Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez. Ey peygamber!  Ve sana tabi olan Müminlere Allah yeter. Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelir. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar söz dinlemeyen ve laf anlamayan bir kavimdirler.” (En’fal-60-64-65) Bu ve buna benzer yüzlerce ayet ve ayetleri bulmak ve sizler ile paylaşmak mümkün iken meramımızı ifade bakımından bu kadarı ile yetiniyoruz. Hilafetin saltanata dönüşmesi ile birlikte İslam’ın hükümleri sayılar ile belirlenir oldu. Mesela İslam’ın şartı beş imanın şartı altı, namazın şartı on iki, otuz iki farz, elli dört farz, Kuran’ın şu suresini okur isen şu kadar sevap alırsın, şu suresi diğerinden daha faziletlidir gibi kitabı indirenin hiç de murat etmediği bir takım okuma ve anlama metotları geliştirdik. Oysa yüce yaratan ne elçileri arasında nede indirdiği son kitabın hükümlerinin uygulanması konusunda iman edenlerden hiç birisini diğerinden ayırt etmemeleri gerektiği hususunda kesin söz almıştı: “Deyin ki : “Biz Allah’a bize indirilene Kuran’a İbrahim,İsmail,İshak,Yakup veYakupoğulları’na indirilene, Musa ve İsa’ya verilen Tevrat ve İncil ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” ( Bakara-136) Evet, kitabın mensupları rotalarını diğer bir ifade ile kıblelerini bir kez şaşırmışlardı.  Ondan sonrada bir daha doğruyu bulamadılar. Çünkü gömleğin düğmesi baştan yanlış düğmelenmiş son düğmenin doğru düğmelenmesi mümkün değildir.  Oysa Kuran’ın bütün hükümleri İslam’ın ve imanın şartı idi. Meleklere iman nasıl imanın şartı ise İslam’ın düşmanlarına karşı savaşa hazırlıklı olmak,  savunma sanayini onlara güvenmemek teknolojik gelişmeleri takip etmek, düşmanların sahip olduğu silahlardan daha gelişmiş silah ve savaş aletlerine sahip olmakta bir iman şartı ve esasıdır. Yanlış anlaşılmasın bütün bunlar İslam’ın düşmanlarını Müslümanlara saldırmaktan caydırmak amacına yöneliktir. Zira İslam öldürmeye değil yaşatmaya taliptir. Şu bir gerçektir ki İslam’ın düşmanları teknolojik ve savunma sanayi konusunda halkı Müslüman olan coğrafyaya karşı büyük bir üstünlük sağladılar. Geliştirmiş oldukları savaş aletleri olan silah, bomba, uçak ve insansız hava araçları ile Müslüman halkı önce kendi aralarında bölüp parçaladılar sonrada onları bir birleri ile savaştırarak semirmelerine ve sömürmelerine zemin hazırladılar. Yine zaman zaman onları kurtarmak adına ülkeleremüdahale edip kurtarıcı rolü oynamaya devam ettiler ve ediyorlar. Son yüz yılda özelliklede son yirmi yılda ve şu an itibariyle o kadar fazla saldırı ve işgal var ki örnek vermekte zorlanıyorum. Müslüman coğrafya kan ağlıyor ve bunuda ne yazık ki sakat bir kader anlayışına bağlıyorlar. Oysa düşmanları çalışıp teknolojik açıdan savaş aletleri geliştirir iken bizler Kuran’ın hangi süresini okur isek daha çok sevap alırız tartışmaları ile zaman kaybettik. Sonrada niye bu hale geldik diye hayıflanmaya başladık. Kitabımız ise bir işi bitirdin mi hemen diğerine başla demişti. Bu gün dünyaya hâkim olan batıl güçler kendileri her türlü teknolojik ve ölümcül silahlara sahipler özelliklede nükleer silahlara örnek olması açısındanSiyonist İsrail’in iki yüz kadar nükleer başlıklı füzelere sahip olduğu biliniyor. Aynı zihniyet Irak’tanükleer silah var diye koskoca bir ülkeyi işgal edebiliyor. Yine son günlerde İran üzerinde oynanmak istenen oyunlara benim şahit olduğum gibi sizlerde şahit oluyorsunuzdur. Peki, çare ne? Cevabımız Allah’ın son gönderdiği vahyi hayatımızın merkezine okutturtmak hayata onun bakışı ile bakmak onu sadece okumak değil okuduklarımızı anlamak ve anladıklarımızı imanın ve İslam’ın şartları olarak kabul edip öyle yaşamaktan geçmektedir. Allah’a emanet olunuz. - See more at: http://www.iktibasdergisi.com/dusmana-karsi-hazirlikli-olmak/#sthash.B8rgIrbr.dpuf