17 Mart 2015 Salı

İSLAMİ HAYATI YENİDEN BAŞLATMANIN MANASI, ÖNEMİ VE METODU

Bazı kişiler; namaz kılınırsa, oruç tutulursa ve diğer ibadetler yapılırsa, sakal bırakılırsa, şalvar giyilirse ve buna benzer ferdî hususlarla ilgili şeyler yapılırsa, İslâmî hayatın yaşandığını zannederler. Buna benzer zanlarla yanılırlar. Çünkü İslâm, sadece ferdî hususlardan ibaret değildir. Ayrıca bu ferdî hususların tamamı; bir kâfir toplumunda veya dâr-ül küfürde veya kâfir devletinde uygulanamaz. Halbuki İslâmî hayat veya yaşamak; fert ile fert, fert ile devlet ve devletlerarası ilişkileri kapsıyor. Bunun manası; toplumdaki bütün ilişkilerin İslâmî olması lazımdır. Bu ilişkiler; yönetimle veya öğretimle ilgili olsun, ekonomi ile veya içtimai (sosyal) hayatla ilgili olsun, devletin devletlerle ilişkisiyle ilgili olsun bütün bunların tamamı İslâmî olacak ki o zaman, İslâmî hayatın var olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü toplum; insanlar, fikirler, duygular ve nizamlardan oluşur.

İşte toplumun manası böyle olunca, insanların hepsinin müslüman olmaları yetmez. Çünkü insanlara hakim olan fikirler ve duygular İslâmî değilse ve onların üzerine uygulanan nizam İslâmî değilse bu toplum İslâmî toplum sayılmaz. Fertlerin yalnız müslüman olması İslâm toplumunu oluşturmaz. Misal olarak; Almanya'da şu anda dört milyon müslüman yaşıyor. Fakat Alman toplumu kâfir bir toplumdur.
Çünkü insanlara hakim olan fikirler, duygular ve nizamlar tamamen küfürdür. Bu nedenle bu insanların arasındaki ilişkiler; küfür fikirleri ve nizamlarına göre yürütülmektedir. Herkes buna razı yani bunu kabul etmektedir. Öyleyse insanların duyguları da buna göre olur. Çünkü buna uyarlar ve karşı gelmeye çalışmazlar, iş münasebeti, ticarî münasebet, evlilik, boşanma, çocuklarla ilgili, borçlanmalar, malî işler, kira sözleşmeleri ve benzerlerinin hepsi küfür fikir ve kanunlarına göre cereyan etmektedir. Kısaca insanlararası ilişkiler, küfür kanunlarına göre yürümektedir.

Böylece toplumun, insanlar ve aralarındaki cereyan eden ilişkiler olduğunu söyleyebiliriz. Bu ilişkiler, insanların kabul ettikleri fikirlere göre yürür. Nizam veya devlet, bu ilişkilerin meydana gelmesi için o fikirlerden kanunlar çıkartır, bu ilişkileri istediği şekilde yürütmeye koyar. Bunların devamını sağlamak ve ihtilafları kaldırmak için fikirlerine göre ceza kanunları da çıkartır. Kısacası, bu ilişkilerin devamını sağlamak için kanun ve müeyyideyi fikirlere göre çıkartır. Bu durumda herkes ister istemez mecburen bu kanunlara göre işlerini yürütürler.

Biz müslümanlar olarak bu kanunları uygulamayı istemiyoruz. Çünkü bu kanunların fikirlerine inanmıyoruz. Fakat onlar
(kâfirler), bize bu bu kanunlara uymaya bizi zorlarlar. Öyleyse müslümanların devleti' olmayınca İslâmî ilişkileri yürütemeyiz.

Türkiye'de veya diğer müslüman topraklarında kurulan devletler dede aynı kanun ve fikirler var. Türkiye'deki yönetim; laik, demokratik, milliyetçi, cumhuriyetçi ve kemalisttir.

Dış siyaseti ise buna göre dayalıdır. Bu devlet; İslâm davetini yüklenmiyor, cihad siyasetini benimsemiyor, müslüman beldelerini birleştirmek için çalışmıyor, dışardaki müslümanları korumak ve kurtarmak için çalışmıyor. Bütün bunları tamamen red ediyor. Bunun yanısıra o devlet (T.C. Devleti); sadece menfaati, barışı, Batıyla birleşmeyi, Batı ve Amerika'ya hizmet etmeyi, Batının ve Amerika blokunun siyasetini uygulamaktadır. Onun için Türkiye yönetimi ve dış siyaseti tamamen hiç İslâm'a dayalı değildir. Bütün yönetim ve dış ilişkiler, küfür kanunlarına mebnidir. Herkesi buna boyun eğdirmektedir. Buralarda görev yapmak ve yöneticileri seçmek buna göredir.

Öğretim siyaseti ise; İslâm şahsiyetini talebelere kazandırmak, İslâm akidesine ve fikirlerine binaen öğrencilerin şahsiyetlerini yetiştirmek esası üzerine kurulu değildir. Toplumu değiştirmek için gösterdikleri fikirler küfürdür ve verdikleri bilgiler, gerçekleri saptırıyor. Bu şekilde müslümanlar hem İslâmî şahsiyete sahip olamıyorlar, hem de bilgileri çarpık oluyor, gerçekleri bilemez hale geliyor, fikren ve siyaseten saptırılmış oluyorlar. Ayrıca talebeler, hayatta icad edici olamıyorlar. Bunun yanısıra yeni keşif, icad ve teoriyi ortaya çıkartamıyorlar. Hepsi taklitçi oluyor. Böylece hiç teknoloji ve
ilimde ilerleme kaydedilmiyor. Sadece Batıdan nakletmeye dayanılıyor. Çünkü öğretim ve kültür siyaseti, İslâm'a dayalı olmadığı gibi İslâm'la savaşıyor ve İslâm'la ilgili gerçekleri çarptırıyor. Bunun yanısıra Batı taklitçiliğine dayanıyor. Türkiye'de her müslüman çocuğun bu esasa dayalı olan okullara girmesi mecburidir. Ayrıca okullarda erkek ve kız çocuklarını aynı sınıfta bir arada bulunduruyor kız çocukların veya öğretmen kadınların İslâm'a göre kıyafet giymelerini yasaklıyor. Öğretimle ilgili' bütün husus İslâm'a tamamen aykırıdır. 0 zaman müslümanlar öğretimle ilgili İslâmî hayatı yaşayamıyacak ve yaşayamazlar.

Ekonomi siyaseti de, gayri islâmîdir, kapitalisttir. Banka sistemini kurdular, bankalar ise, riba (faiz) esasına dayalıdır. Borç almak veya vermek faize göre gerçekleşiyor. Şirketlerde sözleşmeler ve onunla ilgili her husus, kapitalist sistemine göre yürür. Borsa ise kapitalist sisteminden bir parçadır. Para sistemi; altın ve gümüş sistemine dayalı değil, Dolara dayalıdır. Dış borçlanma ve içerde ekonomik siyaseti çizmek Amerikan kuruluşlarından olan IMF ve Dünya Bankasına aittir. İş münasebeti, ücret ve kira sözleşmeleri, toprakla ilgili hükümler küfür kanunlarına göre yürütülür. Herkes buna göre hareket eder. 0 zaman müslümanlar bu devletin kanunlarına göre hareket ediyor demektir.

içtimai (sosyal) nizama gelince; evlilik, boşanma, çocuklarla ilgili kanunlar ve erkek ile kadın arasındaki sair ilişkiler küfür kanunlarına göre yürütülmektedir. Ve herkes buna uymak zorundadır.
Kısaca hayatta cereyan eden ilişkiler, devletin kabul ettiği kanunlara göre yürür

Bu kanunlar ise, devletin üzerine kurulu olan fikirlerden fışkırıyor. Parlamento, bu kanunları çıkartıyor. Çünkü parlamento, yasama organı sayılır, devlet ise yürütme organı sayılır. Bu kanunlara muhalefet olunursa veya insanlar arasında ihtilaf çıkarsa, hakimler (yargıçlar) hüküm ve karar verirler. Hakimler ise yargı organı sayılırlar. Ve bütün bunların hepsi temel fikire dayalıdır. Bu temel fikir ise laikliktir. Onun için toplumu değiştirmek istiyorsak hem fikirleri hem de devleti değiştirmeliyiz. Yasama organı (parlamento) veya yargı organı (hakimler), devleti oluşturyor ve yürütüyor. Bu nedenle esas olan fikirler ve devlet (nizam) bütün bunlar değişirse toplum değişir. 0 zaman bütün ilişkiler bu fikirlere göre yürür ve bunları yürüten devlettir.

Duygular ise, rıza göstermek ve kabul etmek veya rıza göstermeyip kızmak ve red etmektir. İnsanlar, bu kanunlara rıza gösterirlerse veya kanunları kabul ederlerse, o zaman bu ilişkiler yürüyecektir. Duygular fikirlere bağlıdır. Çünkü fikirler mefhumlar haline gelirse, insanların davranışları, meyilleri, zevkleri ve duyguları bu fikirlere göre olur.

Müslümanlar gerçekten laikliği, demokrasiyi, milliyetçiliği ve cumhuriyet sistemini anlayarak red ederlerse ve İslâm nizamını ve Hilâfet sistemini kavrayıp kabul ederlerse devleti değiştirmeye çalışırlar. İşte mesele; hem fikirleri hem devleti değiştirmekle meşgul olmaktır. Aynı anda fikirlere göre sağlam ve sadık duyguları yaymak gerekir. Devlet, İslâmî olup İslâm nizamını uygularsa ve bu devlet müslümanların gücüne dayalı olursa o zaman' Dâr-ül İslâm kurulmuş olur.

Fikirleri, duyguları ve devleti değiştirmek için bir teşkilat veya bir hizb kurmak gerekir. Çünkü davayı benimseyecek bir gurub bulunması lazımdır. Yoksa ciddî ve verimli çalışmanın olması mümkün değildir. Ferdî çalışma ise toplumu hiç değiştiremez. Çünkü toplum veya ümmet, etkilenen ve yürütülen bir varlıktır. Hizb veya teşkilat, fikrî ve siyasî bir varlık olunca, hem ümmeti etkiler ve değiştirir hem de ümmeti yürütür ve ona liderlik eder. Fertler ne kadar çok olursa olsun, belli bir fikir üzerine örgütlenmezlerse ve ümmetle temas edip ona fikirleri yaymaya ve benimsettirmeye çalışmazlarsa, hiç bir zaman ümmeti değiştiremezler ve devleti kuramazlar. Bu teşkilat veya hizb ümmet yoluyla devleti değiştirmelidir. Nitekim Resulullah (S.A.V) bir teşkilat kurdu ve bununla beraber çalıştı. Bu teşkilat, davayı yaymak, insanları kazanmak ve toplumu değiştirmek için çalıştı ve nihayet başardı.

Öyleyse toplumdaki ilişkiler İslâm olunca o zaman toplum İslâm olur. İslâm hayatı ise, İslâmî ilişkiler demektir. İslâm hayatını yeniden başlatmak, tekrar İslâmî ilişkiler kurmak demektir. Bunun yolu veya metodu devlet kurmaktır. Onun için devleti kurmak, en elzem bir şeydir. Aynı anda müslümanlar, beldelerini, ırzlarını ve mallarını korumak ve bütün dünyayı fethetmek için devlet gerekir. 

Çünkü devlet, orduları hazırlayıp bütün dünyayı fethetmek için çalışacaktır. 

Bu nedenle devlet, İslâm ve müslümanlar için kader meselesidir, ölüm-kalım meselesidir. Zaten biraz düşünülürse, müslümanların şu anda hangi hale geldiklerini düşünen kimse devletin ehemmiyetini idrak eder, niçin müslümanların her tarafta eziliyor ve yok ediliyor, niçin varlık içerisinde iken fakirlik içerisinde kıvranıyorlar, niçin param parça oldular, niçin sömürgeci kâfir devletleri kendilerine hakim oldular, niçin kanunlar ve ilişkiler küfür fikirlerine göre cereyan ediyoryar ve niçin hiç İslâmî hayatı yaşamıyorlar?!.. Bu ve buna benzer durumları inceleyen insan görecektir ki İslâm Devleti'nin olması kaçınılmazdır. 

Devlet olunca ve İslâm toplumu kurulunca, insanlar İslâm'a zümre zümre gireceklerdir. Zira daha önce de öyle ol-
du. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah'ın zaferi ve fethi gerçekleşirse, insanların İslâm'a zümre zümre girdiklerini görürsün...." (Nasr Suresi) .


ESAD MANSUR


2 yorum:

  1. Devlet olunca ve İslâm toplumu kurulunca, insanlar İslâm'a zümre zümre gireceklerdir. Zira daha önce de öyle ol-
    du. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
    "Allah'ın zaferi ve fethi gerçekleşirse, insanların İslâm'a zümre zümre girdiklerini görürsün...." (Nasr Suresi) .

    YanıtlaSil
  2. Bu nedenle devlet, İslâm ve müslümanlar için kader meselesidir, ölüm-kalım meselesidir. Zaten biraz düşünülürse, müslümanların şu anda hangi hale geldiklerini düşünen kimse devletin ehemmiyetini idrak eder, niçin müslümanların her tarafta eziliyor ve yok ediliyor, niçin varlık içerisinde iken fakirlik içerisinde kıvranıyorlar, niçin param parça oldular, niçin sömürgeci kâfir devletleri kendilerine hakim oldular, niçin kanunlar ve ilişkiler küfür fikirlerine göre cereyan ediyoryar ve niçin hiç İslâmî hayatı yaşamıyorlar?!.. Bu ve buna benzer durumları inceleyen insan görecektir ki İslâm Devleti'nin olması kaçınılmazdır.

    YanıtlaSil