28 Mart 2015 Cumartesi

İSLÂMÎ ÇÖZÜM İÇİN İSLÂM DAVASI "ANA HAYATÎ DAVA” OLARAK İDRAK EDİLMELİ :VE MÜCADELESİ "ÖLÜM-KALIM MESELESİ" SEVİYESİNDE BENİMSENMELİDİR .

Şimdi müslümanlar öyle bir duruma düştüler ki, ondan daha ağır belâ ve mihnet tasavvur edilemez. Bu durumdan kurtulmalarında onlar için yegane şifa verici ilâç, kendi davalarının hayatî dava olup olmadığını idrak etmeleri ve davranışlarını ölüm-kalım meselesi seviyesinde ayarlamaları gerekir. Kaldı ki bu mesele bütün hayatı meseleleri içinde bulunduran ana hayatî meseledir. Meselenin bu olduğu müslümanlarca vazıh bir şekilde idrak edilip, nefislerde kökleşen hakim kanaat haline gelmedikçe düşüşleri ve gerilemeleri devam edecek, diğer ümmetler arasında hiç bir varlık gösteremiyeceklerdir. Bu sebebten müslümanların hayatî davalarını anlamaları, sarsılmaz bir sebat ve tükenmez bir çoşkunlukla bunların icabettirdiği ölüm-kalım davranışlarına sevkedecek şekilde bu hayatî davaların kalplerinde, nefislerinde ve umumi efkârda yerleşmesi lâzımdır. İşte müslümanların içinde bulundukları durumdan kurtulmak için sarfettikleri gayretler, bu ana mevzu etrafında toplanmalıdır...
Müslümanların bugünkü vakıası, her müslümanın hissettiği gibi, hiç bir beyan ve izaha muhtaç değildir. Memleketleri hâlen küfür nizamları ile idare edilmek hasabiyle yaşadıkları__ yerler kesinlikle DAR-ÜL KÜFÜR olduğunu söylemeye hacet yoktur. Buna ilâveten İslâm memleketleri bu günkü durumda kırktan fazla devlete, emirliğe, şeyhliğe, sultanlığa ayrılmış olduğundan kâfirlere karşı duracak bir vaziyette değillerdir.. Bunun için müslüman memleketlerinden her birinin davası, varlığını "DAR-ÜL İSLÂM" a döndürüp diğer İslâm memleketleriyle birleşmeye çalışmaktır.. Bu dava hayatî bir davadır. Hatta bütün hayatî davaları içine alan ana hayati davadır.. Bu mesele ile ilgili davranışların meselenin ehemmiyeti ile mütenasip ölüm-kalım seviyesinde tanzim ve ifası lâzım gelir* Yalnız bu hayatî dava yani İslâm memleketlerini,
"DAR-ÜL İSLAM"a çevirmek ve diğer İslâm memleketleriyle birleştirme meselesi, tahakkuku için çalışılan bir hedeftir. Bunun tahakkuku için takip edilecek yol HİLÂFET*i tekrar kurmaktır. . Bugün müslümanların üzerine borç olan en mühim mesele İslâm memleketlerini DAR*ÜL İSLÂM a çevirebilmek için HİLÂFET'i idari sistem olarak iş başına getirmektir... Bundan sonra bu memleketleri birleştirmek gelir. Yalnız bugün müslümanların karşılaştıkları iyi anlaşılmalıdır. Bu vazife İbni Ömer'in Hz.Resul (S.A.V)'den rivayet ettiği "Kim, başında cemaatı birleştiren bir imam yok iken ölürse o, cahiliye devrinde ölmüş sayılır." hadisine binaen hayatî bir hüküm taşımayan farzı kifaye üzerine bir HALİFE seçimi değil, aksine HİLÂFET'i yeniden kurmaktır. Yani HİLÂFET nizamını bir hükmetmek nizamı olarak getirmektir.. Bu HALİFE seçimini icabettirmekle beraber- HALİFE nasbından daha mühim ve başka bir meseledir. HİLAFET'i ikâme etmek kat'i olarak hayatî bir davadır. Bu memleketlerimizi "DAR-ÜL KÜFÜR"den "DAR-ÜL İSLAM"a çevirmekten başka aynı zamanda küfür nizamlarını yani açık küfrü ortadan kaldırmaktır. Buhari'nin Ubade İb-nüs Samid'den rivayet edilen biat hadisinde "Ulul Emr'e kıyam etmeyiniz, ancak açık küfür gördüğünüz hal müstesna.", ayrıca Müslim'de Avf İbni Malik'ten rivayet edilen "Ey Allah'ın Resulü, o ululemre kılıçla karşı çarpışmayalım mı? Hz. Resul (S.-A.V) : Aranızda namazı ikâme ettikleri müddetçe hayır..." . buyurmuşlardır o Bundan dolayı müslümanları hayati davalarının tahakkukuna götüren yol yine hayatî bir davadır. Çünkü hadisten alınan şerı delil buna delâlet ediyor. Bundan dolayı bu mevzu ile ilgili davranışların ölüm-kalım davranışları olması zaruridir. Yalnız küfrün hükümleri kabus gibi çökeliden, müslümanların idarelerini kâfirler, münafıklar ve mürtedler ele alalıdan beri onlar daimî olarak kâfirlerin hükmünden ve onların yardımcılarının otoritesinden kurtulmaya çalışıyorlar... Yalnız onlar mücadele ettikleri bu meselenin hayatî bir dava olduğunu, uğrunda ölüm-kalım mücadelesi lâzım geldiğini idrak edemediler. Müslüman topluluğundan bu idrakin kalkması ve ümmet olmaları itibariyle hayatî davalarla mütenasip mücadelede- normal telakki edilecek fakirlik, zarara uğrama, ölüm şöyle dursun işkencelere, zindanlara ve eziyetlere katlanmak için gereken istidadı kaldırdı. Bunun için bu teşebbüsler katî muvaffakiyetsizliklere uğradılar.. Uğrunda mücadele edilen davaya doğru bir adım dahi atamadılar.

Müslümanlar bu davranışlarının hayatî bir dava olduğunda uzun uzadıya tefekkür ve teemmüle muhtaç değillerdir. Bu dava gözleri görenlere ilk andan
beri vazıh olduğu gibi şimdi de vazıhtır. Kâfirler aklen ve adeten İslâmiyetin siyasi hayata -iktidara- dönmesine asla müsaade etmezler. Ve bu davayı tahakkuk ettirmek isteyenlere karşı koymak için ellerinde zerre kadar imkan varsa bunu kullanmaktan asla geri durmazlar. Bu mevzuda mürted ve münafıklar da gavurlardan geri kalmazlar. Onlar Allah'ın haramlarını hadleriyle korumak ve O'nun hükümlerini yürürlüğe koymak için idareyi ellerinden almak isteyen mü 'minlere karşı ellerinden gelen kuvveti meydana atmaktan geri durmayacaklardır.

Buna binaen meseleyi, uğrunda ölünmesi icabeden bir mesele olarak görmedikçe müslümanlar bu davanın tahakkuku için ne kadar gayret sarfetseler boşa gideceği muhakkaktır. Müslümanlar mücadelenin tabiatını kavramayıp, bu husustaki Allah'ın hükmünün hakikatini anlamadıkları için hayatî meseleler seviyesine çıkmayan adî davalar seviyesinde kaldılar. Ve bu uğurdaki gayretleri ölüm-kalım seviyesinde olmadığından kurtulmak için boşuna çalışıp durdular. Hakikatte ise küfür nizamını kaldırıp yerine İslâmî nizamı yerleştirmek gibi varlığı hayatı olan davalar bu seviyeye ulaşsın veya ulaşmasın onun hayatiyetini nazarı itibare almayıp ölüm-kalım mücadelesi yapmadıkça kuvvetleri ne keder olursa olsun ve ne kadar gayret sarfederlerse etsinler hiç bir kimse bu gayeyi tahakkuk ettiremiyecektir. Bunun için müslümanlar fert ve toplum olarak küfürle aralarındaki mücadelede mutlaka ölüm-kalım seviyesinde mücadele etmelerinin gerekli olduğunu açık bir şekilde bilmelidirler.. Zira onların ana meseleleri bu çeşit icraatı gerektiriyor. Şeriat, Kitap ve Hadis de bize bunu emrediyor...


Resul (S.A.V) meselelerimizi hudutlandırmamızı ve hayati davalar uğrunda ölüme kadar mücadele etmemizi bildirdi. 
Resul (S.A.V) Allah’tan kendisine elçilik gelmesini müteakip, davayı fikri mücadele ile yaymaya başlayınca davasının İslâmî üstün çıkarmak olduğunu açıkça söyledi ve bunun için ölüm-kalım mücadelesi yaptı. Rivayet edildiğine göre Ebu Talip Resul Aleyhissselâm’a Kureyş'in ondan istediğini anlattığı sırada şöyle dedi : "Sen kendine ve bana bak. Ve bana kalkamayacağım bir yük yükleme." Resul buna cevaben : "Ey amcam. Onlar bu davadan vazgeçmem için sağıma güneşi,. soluma da ayı koysalar yine vazgeçmem. Allah ya bu dini muzaffer kılacak yahutta ben bu uğurda öleceğim."

Yine devleti kurup silahlı mücadeleye başlayınca davasının İslâmî üstün çıkarmak olduğunu açıkça beyan etti. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek için ölüm-kalım mücadelesi yaptı. Rivayet edildiğine göre, Resul Aleyhisselâm Hudeybiye vakasının cereyan ettiği Umra’ya giderken Mekke’ye iki konaklık mesafede olan Asfan denilen yere varınca Beni Kâ’b’dan bir adama rastladı. Ondan Kureyş hakkında malûmat istedi. O adam cevaben : "Kureyş senin hareketini duydu. Kaplan derileri giyerek Zı Tava denilen yerde karargah kurdular. Seni Mekke’ye sokmamak için Allaha and içiyorlar. Halid bin Velid’i ise süvarilerinin başında Kura El Gamım denilen yere kadar gönderdiler." dedi. Resul : "Yazık Kureyş’e... Harp onları mahvetti. Ne olur benimle diğer Arapları başbaşa bıraksalar. Eğer Araplar bana galip gelirse istedikleri olur. Eğer ben galip gelirsem rahat rahat İslâm olurlar. Kureyş ne zannediyor?. Allah’a and olsun ki, Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya şu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğim uğrunda cihad edeceğim." dedi. Ve bundan sonra yoluna devam ederek Hudeybiye’ye kadar vardı.
Bu her iki halde de îslâma davet vazifesini fikri mücadele ve kılıç ile cihad yaparak ifa ederken Resul, davasının İslâmiyeti muzaffer çıkarmak olduğunu açıkça ifade etti. Ve bu davanın hayatıyatini bilhassa belirtti. Her iki halde Ölüm-kalım seviyesinde mücadele etti.. Birinci halde : "Allah İslâmiyeti muzaffer edinceye veya bu uğurda ölünceye kadar bu davayı bırakmam.” dedi. İkincisinde ise : "Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya bu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar mücadeleyi bırakmayacağını." söyledi... Eğer Resul bu davayı hayati bir dava telâkki etmese ve davranışlarını ölüm-kalım seviyesinde yapmasa idi gerek fikri mücadele safhasında gerekse kılıçla mücadele safhasında İslâm muzaffer olmazdı. Müslümanların bugün içinde bulundukları vakıa da aynıdır. Küfür nizamları onların üzerine tahakküm etmiş durumdadır. Yine üzerlerinde kâfirlerin ve münafıkların otoritesi hakimdir. Eğer bu davalarının hayatiyetini düşünmezler ve bu uğurda ölüm-kalım mücadelesi yapmazlarsa çalışmalarından hiçbir semere elde edemezler. Ve bir adım dahi ilerleyemezler. ..

Bundan dolayı İslâm memleketlerine tahakküm eden bu küfür içinde her müslümana, memleketlerini "DAR-ÜL İSLAM"a çevirmek ve diğer İslâm memleketleriyle birleştirmek maksadiyle HİLAEET'i kurmak için çalışmayan, İslâmî muzaffer kılmak için bütün dünyaya İslâm davasını taşımaya ve sadık bir iman aydın ve hakiki bir anlayışla Resul (S.A.V)'in ; "Onlar bu davamdan vazgeçmem için sağıma güneşi, soluma da ayı koysalar yine vazgeçmem. Allah ya bu dini muzaffer kılacak yahutta ben bu uğurda öleceğim." ve "Allah'a and olsun ki, Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya şu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğimin uğrunda cihad edeceğim." sözlerini hatırlatırız.




2 yorum:

  1. "Ey amcam. Onlar bu davadan vazgeçmem için sağıma güneşi,. soluma da ayı koysalar yine vazgeçmem. Allah ya bu dini muzaffer kılacak yahutta ben bu uğurda öleceğim."

    Yine devleti kurup silahlı mücadeleye başlayınca davasının İslâmî üstün çıkarmak olduğunu açıkça beyan etti. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek için ölüm-kalım mücadelesi yaptı. Rivayet edildiğine göre, Resul Aleyhisselâm Hudeybiye vakasının cereyan ettiği Umra’ya giderken Mekke’ye iki konaklık mesafede olan Asfan denilen yere varınca Beni Kâ’b’dan bir adama rastladı. Ondan Kureyş hakkında malûmat istedi. O adam cevaben : "Kureyş senin hareketini duydu. Kaplan derileri giyerek Zı Tava denilen yerde karargah kurdular. Seni Mekke’ye sokmamak için Allaha and içiyorlar. Halid bin Velid’i ise süvarilerinin başında Kura El Gamım denilen yere kadar gönderdiler." dedi. Resul : "Yazık Kureyş’e... Harp onları mahvetti. Ne olur benimle diğer Arapları başbaşa bıraksalar. Eğer Araplar bana galip gelirse istedikleri olur. Eğer ben galip gelirsem rahat rahat İslâm olurlar. Kureyş ne zannediyor?. Allah’a and olsun ki, Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya şu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğim uğrunda cihad edeceğim." dedi. Ve bundan sonra yoluna devam ederek Hudeybiye’ye kadar vardı.
    Bu her iki halde de îslâma davet vazifesini fikri mücadele ve kılıç ile cihad yaparak ifa ederken Resul, davasının İslâmiyeti muzaffer çıkarmak olduğunu açıkça ifade etti. Ve bu davanın hayatıyatini bilhassa belirtti. Her iki halde Ölüm-kalım seviyesinde mücadele etti.. Birinci halde : "Allah İslâmiyeti muzaffer edinceye veya bu uğurda ölünceye kadar bu davayı bırakmam.” dedi. İkincisinde ise : "Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya bu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar mücadeleyi bırakmayacağını." söyledi... Eğer Resul bu davayı hayati bir dava telâkki etmese ve davranışlarını ölüm-kalım seviyesinde yapmasa idi gerek fikri mücadele safhasında gerekse kılıçla mücadele safhasında İslâm muzaffer olmazdı. Müslümanların bugün içinde bulundukları vakıa da aynıdır. Küfür nizamları onların üzerine tahakküm etmiş durumdadır. Yine üzerlerinde kâfirlerin ve münafıkların otoritesi hakimdir. Eğer bu davalarının hayatiyetini düşünmezler ve bu uğurda ölüm-kalım mücadelesi yapmazlarsa çalışmalarından hiçbir semere elde edemezler. Ve bir adım dahi ilerleyemezler. ..

    Bundan dolayı İslâm memleketlerine tahakküm eden bu küfür içinde her müslümana, memleketlerini "DAR-ÜL İSLAM"a çevirmek ve diğer İslâm memleketleriyle birleştirmek maksadiyle HİLAEET'i kurmak için çalışmayan, İslâmî muzaffer kılmak için bütün dünyaya İslâm davasını taşımaya ve sadık bir iman aydın ve hakiki bir anlayışla Resul (S.A.V)'in ; "Onlar bu davamdan vazgeçmem için sağıma güneşi, soluma da ayı koysalar yine vazgeçmem. Allah ya bu dini muzaffer kılacak yahutta ben bu uğurda öleceğim." ve "Allah'a and olsun ki, Allah İslâmiyeti muzaffer kılıncaya veya şu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğimin uğrunda cihad edeceğim." sözlerini hatırlatırız.

    YanıtlaSil
  2. İSLÂMÎ ÇÖZÜM İÇİN İSLÂM DAVASI "ANA HAYATÎ DAVA” OLARAK İDRAK EDİLMELİ :VE MÜCADELESİ "ÖLÜM-KALIM MESELESİ" SEVİYESİNDE BENİMSENMELİDİR .
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1024137941370940&id=100013242319421

    YanıtlaSil