19 Eylül 2016 Pazartesi

ARŞİVLEDİKLERİM.11**********EŞYA VE İNSAN

ilişkilendirme anında, vakıa ve bilgilerin ölçüldüğü kaide veya kaidelere göre daha da netleşir ...... geçerlidir. Ve bu mucizeyi şu anda bile bütün dünya hissen idrak etmektedir. Netice olarak Kur'an ...... fiillerini ve filleri sonucunda ortaya çıkan eşyanın özelliklerini oluşturan da insandır” ....

Mefhumlar; zihinde vakıası idrak edilebilen manalardır.   Bu vakıa, ister dışarıda hissedilen bir vakıa olsun isterse hissedilen bir vakı...
HUSEYİNSAS.BLOGSPOT.COM|EKLEYEN: HÜSEYİN ŞAŞMAZ

BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap
Bugün
KANARALAŞMAK
İKTİBAS DERGİSİEvet, hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da tabiat bozulması oluyor görüyorsunuz. (Çünkü,Kişi yaradanını dinlemediği zaman hayvanlar katagorisine inmektedir.) Devlet görevlilerinin halleri gözlerinizin önündedir. Kimisi verdiği sözün faturasını ödememek için canını Çankaya’ya zar-zor atıyor kurtuluyor, kimisi yüzü kızarmadan yeniden başarılı belediye başkanı olarak (!) yeniden adaylığını koyabiliyor. Utanma da kalmayınca, zaten laikliğin alıp götürdüğü Allah Korkusu, Hesaba Çekilme endişesi yok edildiğinden kurtarabilirsen kurtar kendini bunların elinden.. Sonunda en iyisi bile kanaralaşıyor ve koruması gereken sürünün koyunlarını bunlar yiyor. Bu da yetmiyormuş gibi aralarına alınan yenilerini de kanaralaştırıyorlar ki yağma devam etsin. ************************************* Sadece chp de değil,Sistemle çalışan tüm siyasi partiler ve onları onaylayan cemaatler (Tarikatlar vb) Kanaralaşmışlardır. Bu olaylara meydan vermemek için, İnsanlığın bakış açısı eşyadaki özellikler dikkate alınmalıdır. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbBugün
Bugün
DOĞRU İLETİŞİM
İKTİBAS DERGİSİÇok iyi ilişkiler kurduğunu varsayarak, tüm bilgi ve tecrübeni aktardığın kişiler seni anlıyormuş gibi yapıp anlamıyorlarsa, yada anlamadan onaylıyorlarsa veya daha kötüsü anlattıklarınıza/ tekliflerinize sessiz kalarak onaylıyormuş gibi yapıyorlarsa. *********************************** Kişideki özelliklerden bazıları devreye giriyor demektir. Kariyer gibi ihmal gibi ve de kişilerdeki ön bilgilerin yanlışlığı gibi. **************************************** İnsanlık şu fikre önem verip anlamaya çalışmalıdır ki,Tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olsunlar. İnsanlığın kurtuluş istikameti Asıl olan.vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html …Bugün
Bugün
ÖNEMLİ OLAYLAR: VAHİY KONULARI HARİCİNDE, DALINDA UZMANLAŞMIŞ KİŞİNİN GÖRÜŞLERİ GEÇERLİDİR.
huseyinsas.blogspot.com3. Bu konuda yapılmış çalışmalar Allah Resulünün (sav) söz, fiil ve tavırlarının, vahye bağlılık ve bağlayıcılık açısından tasnife tâbi tutulması daha Onun (sav) hayatında başlamıştır. Kendileri ashâbını sık sık ikaz ettiği ve “ben beşerim, vahiy gelmediğinde reyimle de hükmederim, dünya işlerini siz daha iyi bilirsiniz” gibi sözler söylediği için ashâb, Onun (sav) davranışlarını, vahye bağlılık bakımından ayrıma tâbi tutar ve tereddüt ettikleri zaman kendisinden ‘vahiy mi, rey mi?’ diye sorarlar ve buna göre hareket ederlerdi. Nitekim Hz. Peygamber (sav); Düşman Atafân kabilesinin şerrinden bir müddet emin olabilmek için Medine hurmasının üçte birini onlara haraç vererek sulh andlaşması yapmak istemişti. Sahâbe bunun vahye değil, reye dayandığını anladıkları için karşı çıktılar, Peygamberimiz (sav) de teşebbüsünden vazgeçti.36 36■ Bkz. Aynî, c. II. s. 318; A. Naîm, tecrîıi Tercüme ve şerhi, c. II, s. 346-353 Bedirde mevzilenme ve Bedir esirlerine yapılacak muâmele konusunda ashabın davranışlarını daha önce zikretmiştik. Yine Resûlullah (sav), baş münafık Abdullah b.Übeyy’in cenaze namazını kıldırmaya teşebbüs etmiş, Hz.Ömer buna karşı çıkmıştı, gelen vahiy Hz.Ömer’in görüşünü tasdik etmiştir. (Hz. Ömer’in yirmi küsur vakada buna benzer mazhariyeti olmuştur).37(Eşyadaki özelliğe işaret ediyor.) Resûl-i Ekrem Efendimizin (sav) emirleri de sahâbe tarafından -karineler değerlendirilerek- farklı anlaşılmış ve uygulanmıştır. Yerine göre Onun bir emri ile canlarını feda eden sahâbe, yerine göre de emrin teşvik ve tavsiye mahiyetinde olduğunu anlayarak buna göre davranmışlardır. Nitekim Resûlullah (sav), kâfirlere benzememeleri için ağaran saç ve sakallarını boyamalarını emredince kimisi boyamış, kimileri de (Hz.Ali, Ubeyy, Enes gibi) boyamamışlardı.38 Berîre isimli cariye Hz.Âişe tarafından âzâd edilip hürriyetine kavuşturulunca selâhiyetini kullanarak kocasını boşamıştı. Köle olan kocası eşini sevdiği için Hz.Peygambere (sav) başvurmuş, karısını kararından döndürmesini istemiş, O da Berîre’ye, kocasına dönmesini söylemişti. Berîre “bana bunu emrediyor musunuz ey Allah’ın Elçisi (sav)?” diye sormuş, Efendimizin (sav) “Hayır, aracılık (şefaat) ediyorum” demesi üzerine Berîre kocasına dönmemiş ve bu davranışı kimse tarafından kınanmamıştır.39 ibn Hacer, Fethu’l-Bârî, Kahire, 1959, c. XII, s. 473-477 Ebû Dâvûd, Talâk, 19 ’v Buhârî, Buyu, 51 Sahâbeden Câbir b.Abdullah’ın babası birçok kimseye borçlu olarak vefat edince Câbir, Resûlullah’a (sav) gelerek alacaklıların birer parça tenzilatta bulunmaları hususunda aracılığını rica etmişti. Hz.Peygamber (sav) alacaklılardan biraz indirim yapmalarını istedi, fakat onlar bunu kabul etmediler ve alacaklarının tam olarak ödenmesinde ısrar ettiler40 bunu da kimse kınamadı. Sahâbe-nin bu anlayış ve davranışı sonraki nesillere de intikal etmiştir. Fıkıh ve Usûl-i Fıkh ilimlerini tedvin eden ilk müctehidler, Hz. Peygamberin (sav) fiil ve emirlerinin bağlayıcı olup olmadığı konularını tartışmışlar ve çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu hayırlı çalışmalara rağmen Şihâbuddîn Ahmed b.İdrîs el-Karâfı’ ye (v.684/1285) kadar, Hz.Peygamber’in (sav) davranışlarının bağlayıcılık bakımından ilmi tasnifi yapılmamıştır. Karâfî, el-İhkâm (Haleb,1967, s.86-109) ve el-Furûk (36.fark) isimli eserlerinde Peygamberimizin (sav) beşeriyet dışında kalan davranışlarını; tebliğ, fetva, kazâ ve imamet (devlet başkanlığı) olarak dörde ayırmış ve bunları bağlayıcılık bakımından incelemiştir. Tunuslu âlim Muhammed Tâhir b.Âşûr bu tasnifi daha da geliştirerek onikiye çıkarmıştır. 41 41 ebû Dâvûd, Sünnet, 524 Temmuz
Bugün
Bugün
RAŞİDİ HİLAFET İSTİYORUM: BEYNİN RECENT VE FORMAT OLMASI ŞART.
namenstraat8bredahollanda.blogspot.com23 Mart
RAŞİDİ HİLAFET İSTİYORUM: Dünya'nın uzaydaki yeri ( Yüce Allah'ın yarattığı Kainat)
namenstraat8bredahollanda.blogspot.comGerçi "büyük düğüm"ü çözmek amacıyla akıl yürütmek, her insanda doğal, hatta zorunlu olarak gelişir. Ancak bu gelişmenin seyri doğru olabildiği gibi, yanlış da olabilir. Hatta insanda düşünmeden kaçış biçiminde de ortaya çıkabilir. Şu var ki, her halükarda yapılan düşünme eylemi, "akli metot"a aykırı değildir. İnsan, kâinat ve hayatı maddeye indirgeyip incelenecek bir şey varsa onun da ancak madde olduğuna karar verenler, düşünme eylemini insan, kâinat ve hayat üzerinde yoğunlaştıracaklarına, madde üzerinde yoğunlaştırmaktadırlar. Madde üzerinde yoğunlaşmak, doğal ve zorunlu düşünme biçiminden kaçış olduğuna göre, onların bu yöntemleri, kendilerini sağlıklı olmayan bir düşünme biçimine sevk etmektedir. Çünkü madde laboratuar koşullarında incelenebilir, fakat insan, kâinat ve hayat bu koşullarda incelenemez. İnsanın kafasındaki soru işaretleri "akli metot"la çözülmesi gerekirken, adı geçen üç unsuru maddeye indirgeyenler "bilimsel metot"a başvuruyorlar. Halbuki bu şekilde doğru bir çözüm elde etmeleri mümkün değildir. "Büyük düğüm"ü çözme yolunda getirdikleri çözüm yolları insan fıtratıyla uyumlu olmadığından, sadece bireysel bazda kalmakta, herhangi bir toplum, halk veya ümmete hitap etme kabiliyetinden yoksun olmaktadır. Böylece halk veya ümmet, fıtratına uygun birtakım çözümler getirilmediği için sürekli bocalamaktadır. Sorular insanların peşini bırakmaz. Sorun sadece toplumun değil, materyalist çözümü kabul eden bir çok ferdin de kafasını meşgul eder. "Büyük düğüm"ün bireysel olduğunu, dolayısıyla halk, ümmet ve hayatla ilişkisinin bulunmadığını düşünenler, aslında "büyük düğüm"ün çözümünden kaçan kişilerdir. Böyle bir yaklaşıma sahip olanlar, hem fertleri hem de toplumu kendi sorunlarıyla baş başa bırakmış olurlar. Gerçekte "büyük düğüm" çözülemediği için herkese ruhsal ve fıtri rahatsızlık egemen olur ve insanlar sahte çözümlerle avunup yaşamlarını sürdürmüş olurlar.1 Eylül
Kaza ve Kader
islamdevleti.infoİnsan menisinde hayvan değil insanın meydana gelmesi özelliği vardır. Allah Subhenehû ve Teala eşyalarda da belirli özellikler yarattı. Ateşte yakma, odunda yanma, bıçakta kesme özelliğini yaratan ve her şey için aksi yönde hareket edemeyeceği, varlık nizamına göre hareket etmesini sağlayan kanunları koyan Allahu Teâla'dır. Allah Subhenehû ve Teala’nın eşyalar için takdir etmiş olduğu bu özelliklere ters düşen olayların eşyalarda görülmesi harikulade/olağanüstü bir olay sayılır. Böyle bir olay da ancak peygamberlerde görülür ki bu da onlara verilmiş mucizelerdir. Allah Subhenehû ve Teala, eşyalarda belirli özellikleri yarattığı gibi insanda da içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları yaratmış, eşyalarda bulunan özellikler gibi içgüdü ve uzvi ihtiyaçlara da muayyen özellikler vermiştir. Nevi içgüdüsünde meselâ cinsî meyil özelliğini, beka içgüdüsünde meselâ mülk edinme özelliğini, uzvi ihtiyaçlarda meselâ açlık özelliğini yaratmış ve bu özellikleri varlık kanununa göre insan için gerekli kılmıştır. İşte, Allah Sübhanehu ve Teâla'nın hem eşyalarda yaratmış olduğu belirli özellikler hem de insanda yarattığı içgüdülere ve uzvi ihtiyaçlara "Kader" ismi verilir. Çünkü eşyaları, içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları yaratan ve onlara belirli özellikler veren Allahu Teâla'dır. İnsandaki şehvet duygularının kabarması, gözünü açtığında görmesi, yukarıya atıldığında taşın yukarıya doğru gitmesi, aşağıya doğru atıldığında inmesi gibi fiillerin hiçbiri insanın fiili değildir. Bunların hepsi ancak Allahu Teâla'nın eşyaları bu halde yaratmasının yani eşyayı ve eşyalardaki belirli özellikleri yaratmasının bir sonucudur. Bu nedenle özellikler insandan değil Allahu Teâla'dandır. Bunların meydana gelmesinde kulun kesinlikle herhangi bir rolü yoktur. İşte, "Kader" budur.17 Haziran 2014
Senin gönderinden kaydedildi
Paylaş

Bugün
İSLÂM AKİDESİ
islamdevleti.infoHer insanın, sözlerin ve cümlelerin anlatımında kullandığı üslûb, yaşadığı dönemde bilinen şeylere veya öncekilerden kendisine aktarılanlara boyun eğer. İnsan, ifadeleri ve anlatım tarzını ancak, yeni hayalleri veya yepyeni manaları ifade ederken yenileyebilir. Daha önce hissetmediği bir şeyi konuşması ise hayaldir. Oysa Kur’an’ın kelimeleri ve cümleleri, cümleleri ifade tarzı, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in asrında da ondan önceki Arapların döneminde de bilinmemekteydi. Bu nedenle bir beşerin daha önce hissetmediği bir şeyi konuşması hayaldir. Çünkü böyle bir şey aklen de imkânsızdır. Dolayısıyla daha önce asla hissetmediği bir şey olan, lafızları ve cümleleri ile Kur’anî ifade tarzının Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'den kaynaklanması da imkânsızdır. Öyleyse Kur’an, Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Allah Subhenehû ve Teala katından getirdiği Allah Subhenehû ve Teala’nın kelamıdır. Kur’an’ın Allah Subhenehû ve Teala’dan başkasının kelamı olmadığı, Kur’an’ın indiği dönemde de çağımızda da aklen sabittir. Çünkü insanoğlunun benzerini getirmekten aciz kalış mucizesi halen daha geçerlidir. **************************** Peki şimdi yapsınlar şimdi teknik bir çağdayız her şey eloktronik çoğu şeyi harflerin ve rakamların karışımından yapıyor proğram yapıcıları. o zaman kuran ayetlerinide getirsinler.? Allah kainatı elementlerden yarattığı gibi kuranıda harflerin karışımından yaratmıştır. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb10 Haziran 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder