10 Mayıs 2015 Pazar

KAYBEDEN İDEOLOJİLER VE ZAVALLI İNSANLAR

Bütün insanlar garip ve gizemli olan doğum ve ölüm gibi sırrı çözülememiş bir başlangıç ve bir de bitiş noktasından oluşan adına “hayat” dediğimiz bir zaman sürecini tamamlarlar

Koca bir kainat içerisinde küçük bir zerre durumundaki insanoğlu durmadan kendisine “ben kimim, bu dünyaya doğmadan önce ben neredeydim ve önümde bir darağacı gibi bekleyen ölümden sonra bana ne olacak?” sorusunu sorar. İşte bütün ideolojiler ve felsefeler fikir ve düşüncelerini bu soru üzerine temellendirmişlerdir. Çünkü, bu bir zorunluluktur Eğer mevcut ideolojiler bu sorulara insanın aklını ve kalbini tatmin edecek cevaplar veremezse o zaman uzvî ve içgüdüsel ihtiyaçları olan insanoğlu zelil ve perişan olacaktır. Nitekim, İslâm dışındaki mevcut ideolojiler bu sorulara yanlış cevap verdiklerinden dolayı bu ideolojilerin istediği gibi yaşayan insanlar sürekli olarak alçalmış ve Allah’ın (c.c.) esfele safilin " dediği sefillerin en sefili durumuna düşmüşlerdir. Peki insanların daha mutlu yaşamalarını sağlamak ve hayat seviyelerini daha da yükseltmek iddiasıyla ortaya çıkan demokrasi-laisizm-kapitalizm ve sosyalizm-komünizm gibi düşünce sistemlerinin peşinde koşan insanlar neden bu sonla karşı karşıya kalıyorlar Çünkü, insanlar hayat tarzlarını, hayat hakkındaki mefhumlarına göre düzenlerler. Örneğin demokrasi ve onun uzantıları olan ve insana olan etkilerinden ötürü demokrasiden daha fazla ön plana çıkan laiklik ve kapitalizm bir Allah'a ve bu Allah’ın insanları yarattığına ve onları öldüreceğine inanır ama inandıkları Allah’ın bu dünyaya ve bu dünyada yaşayan insanların yaşantılarına ve yaptıklarına karışamayacağına ayrıca insanların ahiret yurdunda bu dünyadaki yaşantılarından sorumlu tutulmayacağına inanır. Komünizm ise insan hayatının sadece bu dünya hayatıyla sınırlı olduğuna, ölümden sonra bir yokluğun var olduğuna inanır. İşte hayat tarzlarını bu mefhumlara göre düzenleyen insanlar bu dünyada kendilerinin başıboş olduğuna inanır ve vurdumduymaz bir hayat yaşarlar. Bu mefhumlara sahip insanlar böyle hayat yaşamaya zaten mecburdurlar. Çünkü, yukarıda söylediğimiz gibi insanların uzvî ve içgüdüsel ihtiyaçları vardır. Uzvî ihtiyaçları karşılanmayınca insan ölür ama içgüdüsel ihtiyaçları karşılanmayınca bir bunalıma girer buhranlı bir yaşam geçirir. Bunun için içgüdüsel ihtiyaçları törpülenmeyen, ıslah edilmeyen beşerî ideolojilerin mefhumlarına sahip insanlar bu ihtiyaçlarını karşılamak için her yola başvurur ve diğer insanları hiç düşünmeden ezer. Örneğin cinsellik içgüdüsünü tatmin etmek isteyen insan evlilik müessesiyle ıslah edilmeyince bu ihtiyaca zina yoluyla hatta tecavüz yaparak karşılar. Bu insanların sayısı fazlalaştığında da nesil bozulur. Yine beka içgüdüsünden doğan mülkiyet edinme ihtiyacını Allah’ın emir ve sınırlarına göre düzenlemeyen insan başkalarının hakkını kolayca gasbedebilir. İşte beşerî ideolojilerin yamaçlarında dolaşan, bu ideolojilerin sunmuş olduğu hayat tarzıyla yaşamlarını sürdüren insanlar  hem bu dünyada zelil olacak hem de ahirette Allah’ın onlar için hazırlamış olduğu cehennem  çukurlarına düşeceklerdir ^

İnsanlar toplumsal kalkınmayı ve toplumsal refahı beşeri sistemlerde aradığı sürece başarısız olacaktır Çünkü beşeri sistemler dünya hayatının öncesi ve sonrasına ait doğru bir fikir sistemi ortaya koyamadıklarından mutlak ve gerçek kalkınmaya ulaşamazlar. Uzaktan kalkınmış gibi gözüken toplumlara yakından baktığımızda içlerini kurtların kemirdiğini görürüz. Çünkü, kalkınmasını başka toplumların ezilmesiyle gerçekleştiren, dünya hâzinelerini ve gücü elde etmek için insan hayatına hiç değer vermeyen sadece güçlünün haklı ve söz sahibi olduğu sistemler < her zaman yıkılmaya mahkûmdur Bu sistemler hem kendi oluşturdukları çöplüğün içinde hem de zulmettikleri, ezdikleri insanların gözyaşları içerisinde boğulacaklardır.

Sonuç olarak, bu beşerî sistemlerin ağlarıyla sarılmış ve bu beşerî sistemlerin sunmuş olduğu mutluluk haplarıyla uyuşturulmuş olan insanlığa yeni bir fikir sistemi onaya koymak gerekir. Çünkü, bu basit insanların davranışlarını değiştirip onları seçkin bir hale getirmek ve mefhumlarını değiştirebilmek için onlara köklü ve kapsamlı bir fikir sistemi sunulmalıdır. İşte bu sistem kökü, insana şah damarından daha yakın olan, insanları ve kainatı yaratıp gökyüzünü direksiz tutan Allah'a (c.c.) dayanan ve bu dünya hayatının her alanını kapsayan İslâm şeriatıdır.

Ahdulkadir Muallim

1 yorum:

  1. İşte bu sistem kökü, insana şah damarından daha yakın olan, insanları ve kainatı yaratıp gökyüzünü direksiz tutan Allah'a (c.c.) dayanan ve bu dünya hayatının her alanını kapsayan İslâm şeriatıdır.

    YanıtlaSil