21 Nisan 2015 Salı

TOPLUMUN DEĞİŞİMİ,YALNIZ İKTİDARA GELMEKLE VEYA FERTLERİ DEĞİŞTİRMEKLE GERÇEKLEŞMEZ..!

şekilde yayılmasını sağlamak ve buna binaen yeni rejimi kurmak için ajanlarına teşkilatlar kurdurdular. Yeni Osmanlılar, İttihat ve Terakki, Türk Ocakları ve Jön Türkler gibi. Bu teşkilatlar batı fikirlerini yaymaya başladı. Batıdan gelen hürriyet, demokrasi, vatancılık ve milliyetçilik gibi fikirleri yaydılar. Halkı etkilediler ve orduya sızdılar, böylece güç kazanıp rejime büyük darbe indirdiler ve devleti sarstılar.

Nihayet 1924’te o fikirler tam iktidara geçti. Böylece başka bir sistem tesis edilmiş oldu.

Şu var ki; fikirlerin tesiri, havanın tesiri kadar etkilidir. Çünkü, hava soğuk olunca herkes etkilenir, kalın elbise giyer, evini ısıtır ve bu havaya uyum sağlamaya çalışır. Hava sıcak olunca da herkes bundan etkilenir. Kamuoyu hava mesabesindedir. Hemen fertler bundan etkilenir ve ona uyum sağlar. Hürriyetçi, milliyetçi, vatancı, demokratik, cumhuriyetçi, laik fikirler yayılıp insanlar bunu kabul ederlerse, insanlar yeni fikirler ve duygulara sahip olurlar. Bu fikirlere göre sevgileri, nefretleri, sevinçleri ve kızgınlıkları, hoşnutlukları ve hoşnutsuzluktan gibi duyguları tezahür eder. Eskide ümmetçiliği kabul ederken ümmeti (bütün müslümanlan) seviyorlardı, onun için seviniyorlar ve kızıyorlardı. 1850 ye kadar hiç bir kimse Türklükle övünmüyordu. Tersine Türküm demekten utanıyordu. Sadece ben müslümanım diyordu ve bununla gurur duyuyordu. Çünkü Allahu Tealâ’nın indirdiği fikirlere ve duygulara sahipdiler.


“Allah’a davet edip salih amel işleyip de ben müslümanlardanım diyen kimsenin sözünden daha güzel söz var mı?” (Fussulet.33)

Daha sonra müslümanlıkla değil Türklükle övünmeye başlandı. Hatta ‘Ne mutlu Türküm diyene" diye ortaya atılan söz sakız gibi tekrarlanır oldu. İşte bu şekilde halkın değişikliğinin nasıl gerçekleştiği idrak edilebilir.
Bundan dolayı, halkı etkilemek için bir takım fikirler yaymak gerekir. Zira, halk veya ümmet etkilenen bir varlıktır. Bir kap gibidir, üzerine ne atarsan veya altına ne koyarsan etkilenir. Su kazanı gibidir, içine buz atılınca onu soğutursun veya altına buz koyarsan onu dondurursun, altında ateş yakarsan onu ısıtırsın. Çünkü insanların geneli sırf maslahatlarını veya çıkarlarını temin etmek için çalışırlar, pek düşünmezler. Yeni fikir üretmezler. Ancak, içinden seçkin kişiler düşünürler, bunlar insanlara fikirlerini kabul ettirmek için bir cemaat oluştururlar, insanlara fikirlerini kabul ettirmeye çalışırlar. İnsanlar belli fikirlere göre çıkarlarını temin ettikleri ve bunlara alıştıkları için bu cemaatın ortaya attığı fikirlere karşı direniş yaparlar. Bu insanlar zayıf fikre sahip iseler ve fikirlerini ihmal etmişler ve artık onu kavramaz hale gelmişlerse, yeni fikir bozuk dahi olsa, arkasında aktif bir grup varsa toplumun fikrini yener yeni fikirleri topluma kabul ettirir. Tıpkı Osmanlıların son döneminde olduğu gibi. İslâm fikri doğrudur. Fakat, müslümanlar onun sahih anlayışından uzak kalmışlar, içtihad ve üretkenlik ölmüştü, taklitçilik egemen olmuştu. Bu nedenle, Batıdan gelen fikirlere ve bu fikirleri yaymak için kurulan gruplara karşı nasıl duracaklarını, bu fikirleri nasıl çürüteceklerini ve İslâm’ı nasıl takdim edeceklerini bilemediler. Tersine İslâm fikirlerini Batı fikirlerine uydurmaya başladılar. Bu sebeple, müslümanlar yenilip Batıcılık galip geldi, nihayet Hilafet ve İslâm devletten uzaklaştırıldı.

Sovyetler birliğinde komünist fikri zaafa uğrayınca kapitalist ve liberal akımlar reva buldu. Nihayet komünist rejim yıkıldı. Buna göre toplumdaki değişim de fikirlerin değişmesiyle gerçekleşmiştir.

Bu fikri değişimi gerçekleştiren ancak bir ideolojiye dayalı siyasi örgütlenme hareketidir. Buna hizb denilir. Çünkü, ideoloji temel fikri ve hayat nizamını kapsar. Bu temel fikir, hayat hakkında bakış açısıdır. Başka bir ifâdeyle akidedir. Hayat, insan ve kâinat bunların öncesi ve sonrası arasındaki alakalar hakkında küllü fikirdir. İnsanlar böyle bir akideye inanırlar ve bu akideyi kavrarlarsa muhakkak ona göre hareket etmek isterler, ve de bundan fışkıran hayat ve insanla ilgili sisteme uyarlar. Bir grup insan bir ideolojiye dayalı olarak örgütlenirse köklü şekilde toplumu değiştirmek için hareket ederler. Bu hizb toplumun fikriyle duygularıyla ve sistemiyle çarpışmaya başlar. Bu hizb ısrarlı, kararlı ve iradeli olursa sonuna kadar mücadele eder ve toplumu değiştirir, benimsediği ideolojiyi topluma kabul ettirir, ondan sonra toplumu bu ideolojiyle yönetmeye başlar.

Bir hizb veya bir parti, toplumun cinsinden ise topluma kolayca intibak edip girer. Çünkü, bu parti toplumun inandığı fikre inanmakta, hissettiği duygulara sahip çıkmaktadır. Misal olarak Türkiye’de kurulu olan partiler mevcut olan ideolojiye uymaktadırlar. Bu ideoloji kapitalizmdir. Onun temel fikri laikliktir. Bundan fışkıran sistem buna dayalıdır. Laiklikten temel hürriyetler, demokrasi, cumhuriyet ve milliyetçilik fışkırır. Laiklik, dini hayattan ayırmaktır. Din hayattan uzaklaştırılınca hayat dinsiz olur herkes serbest bırakılır. Bu nedenle temel hürriyetleri ortaya attılar. İnanç ve vicdan hürriyeti; insanlar isterse bir dine sahip olur veya olmayabilir, fakat bu din ferdi olaydır, toplum işine karışmaz. Şahsî hürriyet; insan kişisel hususlarda serbest olur. Fikir hürriyeti; insan istediği fikri söyleyebilir. Mülk edinme hürriyeti ise insan istediği şekilde mülk edinebilir. Buna göre devlet sistemini tesis ettiler. Demokrasi fikir hürriyetinden fışkırır, halk kendi fikrini söyler, kendi fikrine göre kanun çıkartır ve devleti idare eder. Cumhuriyet ise cumhurun yönetimidir. Cumhur ise çoğunluk ve kalabalık manasındadır. Demokraside yüzde yüz ittifak olmayınca çoğunluk veya cumhuriyet (republik) fikrini ortaya çıkarttılar. Kapitalizmdeki
ekonomi sistemi ise, mülk edinme hürriyetine dayalıdır. Sosyal sistem, şahsi hürriyete dayalıdır. Türkiye’deki partilerin hepsi bu kapitalist ideolojiye dayalıdır, kolayca tesis edilir, topluma girer ve intibak eder, iktidara geçmek için kolay bir mücadele verir. Çünkü, hiç bir yerden eziyet görmez kendisine karşı engel çıkmaz. Sadece mevcut olan sistemi güzelce uygulayacağını halka ispat etsin hemen onu seçerler.

Ama İslâm ideolojisine dayalı hizb her yerden eziyet görür ve kendisine karşı engel çıkar. Mücadelesi çok zor ve zahmetlidir. Çünkü, topluma İslâm ideolojisini kabul ettirmek için mücadele edecektir.

Buna göre İslâm'a dayalı hizb önce halka İslâm ideolojisini kabul ettirir sonra sistemi değiştirir. Bir parti veya bir hizb, laikliğe ve demokrasiye dayalı olup iktidara geçerse toplumu değiştiremez. Toplumun sistemini fikrini ve duygusunu değiştirmeye kalkışırsa toplumda direniş bulur. Toplumun güçleri ona karşı çıkar. Bu şekilde, diktatör olur. Her zaman devrilmeye mahkum olur. İşte, iktidar değişmesiyle toplum ve rejim değişmez. Bu nedenle önce toplumda fikir ve duygu devrimini gerçekleştirmek gerekir. Ondan sonra, rejim değişir. Ondan sonra rejimin yönetimine kim geçerse geçsin muhakkak toplumun kabul ettiği ideolojinin nizamını uygular. Dışına çıktımı halk ve halkın güçleri ona karşı başkaldırır ve savaşır.

Yeni ve gelecek nesilleri yetiştirme hikâyesine gelelim:

Bunu savunanlar, toplumda yeni doğan çocuklara yönelmeye çalışırlar. Mevcut olan toplumun fikir, duygu ve sistemini değiştirmek için aktif faaliyet yapmazlar. Toplumun fikriyle, duygusuyla ve sistemiyle çarpışmaksızın çocukları pasif şekilde eğitmeye çalışırlar. Pasif şekilde eğitimin manası, toplumun fikrini, duygularını ve sistemini çürütmeden bunlara çatmadan ve bunları kökten değiştirmeye davet etmeden çocukların ruhani ve ahlaki halleriyle ilgilenmektir. Bu yolu izleyenler''gelecek için bir şey olabilir" diye zannederler. Fakat, vakıayı derin ve aydın düşünseler bu yolun yanlış ve kısırlığını idrak ederler. Şöyle ki; çocuklar toplumda yaşamaktadırlar, toplumun fikir ve duygularından etkilenirler, sistemine uyarlar. Diğer insanlarla ilişki kuracaklarsa toplumda itibar edilen alakaya uyarlar. Misal olarak evleneceklerse veya boşanacaklarsa ve mirası dağıtacaklarsa ve şirket kuracaklarsa veya başka iş yapacaklarsa devletin kanunlarına ve toplumun fikrine uyarlar. Madem ki, işlerini gerçekleştirdikten sonra memnun kalırlar, toplumun kanunlarına ve fikirlerine isyan etmezler duyguları toplumun duyguları olur. Böylece bu çocuklar diğer yetişkinlerin düştükleri duruma düşerler. Öyleyse çocuklara ilgi gösterip, yetişkinlere niye ilgi gösterilmesin? Yoksa çocuklar birşey anlamadıkları için tartışma yapmazlar. O zaman onlara tesir etmek daha kolay olduğu için mi?! Ama bu çocuklar yetişkin olunca düşünmeye başlarlar, fikirlerini değiştirebilirler ve çok zaman böyle oluyor. Çünkü, toplumun havasından etkilenirler.

İslâm’ın metoduna bakılırsa Rasulullah (SAV) in yalnız çocuklara ilgi gösterip toplumu ihmal etmediği görülür. Rasulullah (SAV) toplumun fikir, duygu ve sistemlerini çürütüyordu bunlara çatıyordu ve insanların bunu terk edip İslâm’a boyun eğmelerine davet ediyordu. Kendisine kim icabet ederse çocuk olsun yetişkin olsun, erkek olsun kadın olsun onu yetiştiriyordu.

Misal olarak Ali 8, Zübeyr8, Talha 11 ve Erkam 12 yaşlarındaydılar. Bunlar çocuk sayılır. Abdullah bin Mes’ud 14, Sa’ad bin Ebu Vakkas 17, Mes’ud bir Rabia 17 ve Cafer bin Ebu Talib 18 yaşında idiler. Said bin Zeyd ve Şuayb 20 yaşın altında idiler. Bunlar ufak yaşta genç sayılır. Zeyd, Osman bin Aflan, Tulayb ve Habbab 20 yaş civarındaydılar.
Amr 23, Mus’ab 24, Mıkdat 24, Abdullah bin Cahş 25, Ömer bin Hattab 26, Ebu Ubeyde 27 ve Utbe 27 yaşında idiler. Ebu Huzeyfe, Bilal, Ayyaş bin Rabia, Amr bin Rabia ve Nuaym 30 yaşındalardı. Mazun bin Habib’in çocukları olan Osman 30, Abdullah 17, Kudame 19 ve Saib 20’sinde idiler. Ebu Seleme ve Abdurrahman bin Avf 30’larda idi. Ammar 43 Ebu Bekir 37 Hamza 42 ve Ubeyde bin Elharis 50 yaşında idi.

Bunlar Rasulullah (SAV) in hizbinin ilk adamları idi, ayrıca değişik yaşlarda bir takım kadınlar vardı. Bunlar Rasulullah (SAV) in hanımı Hatice ve Hz. Ömer’in kız kardeşi vardı. İşte Rasulullah (SAV) yaşlar arasında fark kılmıyordu topluma hitap ediyordu, kim icabet ederse onu derslere katıyordu. Rasulullah (SAV) Kureyş toplumunun fikirlerini, duygulannı ve sistemini sarstı. İnsanlar arasında ki ilişkileri kuvvetlice vurdu. Fakat, Kureyş rejimini kökten değiştirmek için bir gücü elde edemedi. Kureyş Rasulullah (SAV) in çalışmasını gevşetmek ve ondan sonra toplumda eritmek için iktidara geçmesini teklif ettiler. Rasulullah (SAV) bunu red etti. Onları Allah’a ve Rasulü’ne inanmaya ve uymaya davet etti, onlar bu teklifi red ettiler. Bu nedenle Kureyş’in rejiminde iktidara geçmeyi sert bir şekilde geri çevirdi. Başka yerler aramaya başladı. Nihayet Medine toplumunu Mus’ab (r.a) yoluyla değiştirebildi. Medine’de, Mekke’de takip edilen yol takip edilmiştir.

İşte toplumu değiştirmek isteyenler böyle çalışma yapmalılar. Ne iktidara kısmi geçmeyi düşünürler, ne fert fert değiştirme yolunu izlerler ne de gelecek nesilleri beklerler. Hemen, hizb kurup elemanlannı yetiştirdikten sonra topluma hitap etmeye başlarlar, toplumun fikir, duygu ve sistemlerine çatarlar, bunları çürütüp ve mü’minlerden güç ehli olanların yoluyla rejimi kökten değiştirirler. □





1 yorum:

  1. İşte toplumu değiştirmek isteyenler böyle çalışma yapmalılar. Ne iktidara kısmi geçmeyi düşünürler, ne fert fert değiştirme yolunu izlerler ne de gelecek nesilleri beklerler. Hemen, hizb kurup elemanlannı yetiştirdikten sonra topluma hitap etmeye başlarlar, toplumun fikir, duygu ve sistemlerine çatarlar, bunları çürütüp ve mü’minlerden güç ehli olanların yoluyla rejimi kökten değiştirirler. □

    YanıtlaSil