20 Mart 2015 Cuma

- İSLAM DEVLETİ VAR OLMALI- - İSLAM'IN AKİDESİNE VE KAYNAKLARINA BAĞIMLI KALINMALI. .

İSLAM DEVLETİ VAR OLMALI
İSLAM'IN AKİDESİNE VE KAYNAKLARINA BAĞIMLI KALINMALI. .
İSLAM' I ALIRKEN SENTEZ VE İHMALLİK OLMAMALI
ÜNVAN SADECE İSLAM OLMALI
İSLAM VASITA DEĞİL GAYE OLMALI
Biz, bu ümmetin karşılaştığı bütün problemler için tek bir çözüm yolunun bulunduğuna kesinlikle inanıyoruz. Bu problemler ister sosyal, ister İktisadî, ister siyasî, ister fikrî ve isterse ahlâkî olsun fark etmez.
Tek bir çözüm yolu, başkası değil... Bu ümmeti, ızdırab, sıkıntı, zillet ve utanılacak durumdan kurtaracak biricik yol budur. Bu sadece ve sadece "İslâmî çözüm yolu"dur. İslâmî hayata dönmektir. Ve bu çözüm yolu, saf bir İslâmî anlayışa sahih İslâmî bir toplumun kurulması ile gerçekleşir. Bu topluma yön, şekil veren ve ona hakim olan islâm'ın akidesinden kaynaklanan fikirler, duygular, mefhumlar, değer ölçüleri, kanunlar ve nizamlardır...
Lâkin, insanlardan bir kısmı İslâmî aldıklarını, onunla hükmettiklerini, onun yabancısı olmadıklarını ve pratikte onu tatbik ettiklerini, yahut kendisine davet ettikleri şeyin İslâmî çözüm olduğunu iddia etmektedirler... Onun için çözümün, istenen "İslâmî Çözüm" sayılabilmesi işin temel şartlarını ana hatları ile burada aktarmak istedik. Bir çözümün  "İslâmî çözüm" sayılabilmesi için bu şartlar kaçınılmazdır

İSLÂM DEVLETİ'NİN VAR OLMASI ŞARTTIR

İslâmî çözüm,. İslâm'a tamamen bağlı İslâmî bir toplumun varlığını gerektirdiğine göre bunun ilk şartı ; herhangi bir yerde İslâmî idarenin saf bir şekilde hakim olması, toplumun Allah'ın emirlerine göre yönetilmesidir... Böylece insanlar bu idarenin ışığında İslâmî faziletlerin örneklerini, kapsamını, ölçülü ve mükemmel oluşlarını, insan fıtratına uygunluğunu
açıklıkla görebilme imkanına kavuşurlar. . . Adeta İslâm'ın faziletlerinin bir ceset olarak müşahhaslaşması gibi. İnsanlar böylece İslâm toplumu ve İslâmın akide, şeriat, ahlâk ve mefhumlarına dayanan İslâm ümmetinin örneğini de muşahade etmiş olacaklardır.,.

İstenen İslâmî toplumu gerçekleştirmek, başka bir ifade ile müslümanlar topluluğunu İslâmın temel yapısına, İslâm şeriatına döndürmek ve bu toplumu fikrî, ruhî ve davranış açısından aramıza sızan yabancı görüşlerden ve gizli mikroplardan arındırmak için İslâm Devletinin kurulması kaçınılmazdır. Ayrıca kurulacak bu idare; lâiklik,milliyetçilik, mezhepçilik ve her türlü beşerî ideolojinin gizli kalıntılarından uzak olacaktır. Bu toplum böylece bir tek kıbleye yönelecek, müslimanların arasını açan her türlü tefrika eriyip yok olacaktır... 0 kıble ki, bu dinin temel prensibi (akidesi) onu temsil eder. Ve bu temel prensib•"La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah" sözüdür...

Daha sonra bu toplumun saf, berrak İslama doğru eğitilmesi, kültürünün yabancısı, kültürlerden arındırılması ve yönetim şeklinin tamamen İslâmîleştirilmesi (ki o Hilâfettir) kaçınılmazdır. .._ Düşüncenin ve davranışların İslamlaştırılması..Böylece o toplum Allah’ın takva ve rızası üzerine temelini atar.Kanun, program ve nizamlarını tamamen İslâmî prensipler üzerine kurar. Toplumun her alanına İslâmî prensipler yayılır, damarlardaki kan gibi öz yapısına sirayet ederek İslâmî şekil ve şahsiyeti kazanmış ve İslâm düşmanlarının her türlü entrika, oyun ve saldırılarından korunmuş olur...

İslâm Devleti olmaksızın bütün değer ve özellikleriyle İslâmî bir toplumun kurulmasını tasavvur edenler iki büyük.hataya düşmüşlerdir :

Birinci hata : İslâmî anlama hatasıdır. Çünkü Devlet, İslâm Dininin farzlarından bir farzdır. Din ile devlet işlerinin ayrılmazlığı, İslâmm en bariz özelliklerinden biri ve akidesinin de gereğidir...

İkinci hata : Toplumu_(cemiyeti) anlama hatasıdır. İslâmî olmayan bir devletin yön vermesi gölgesinde İslâmî bir toplumun kurulabileceğini zannetme hatasıdır. Zannedilir ki, lâik veya milliyetçi veya sosyalist
veyahutta liberalist,ya da demokratik ve cumhuriyetçi bir idarenin, devletin gölges'inde İslâmî bir toplumun kurulabilmesi mümkündür.’..

Özellikle yeni teknolojinin devlete büyük bir güç sağlaması ve çeşitli basın, yayın, eğitim organları vasıtasıyla halka büyük etkilerinin olması göz önünde bulundurulduğunda; yabancı bir ideoloji ile İdare edilen bir ortamda saf bir İslâm toplumunun kurulamıyacağı muhakkaktır. . . Devlet; kitap, dergi, gazete, radyo,televizyon, sinema v.s. gibi eğitim ve öğretim kurumlarıyla, ilk okuldan üniversiteye kadar eğitimin her safhasında kendi ideolojisini halka adeta çaktırmadan zorla kabul ettirmekte; kendi insan ve toplum tipini yetiştirmektedir. Böylece yönetim şekillerinin, halkın zevk ve yönelişlerine, zihin yapılarına etkinlikleri bilhassa çağımızın vasıflarından biri haline gelmiştir...

Yapısı incelendiğinde görülür ki ; cemiyet (toplum) sadece fertlerden meydana gelmez... Cemiyet belli-bir akideden fışkıran fikir, duygu, mefhum ve nizamların fertlere hakim kılınmasından meydana gelir.. Öyle ise; İslâm akidesinden fışkıran kanun ve nizamları insanların hayatına hakim kılacak ve insanları İslâmi fikir, duygu ve mefhumları ile şekillendirecek bir otoritenin, devletin olması kaçınılmazdır. Buna binaen, İslâm Devleti olmaksızın İslâm toplumu, cemiyeti kurulmaz. İslâm toplumu olmadıkça İslâmî hayat yaşanamaz, dolayısıyla »İslâmî Çözüm» gerçekleşemez...

Bunun yanısıra; İslâm Devletinin kurulması İslâm naslarının gerekli kıldığı bir vacib ve de ihtiyaçtır... Şöyle ki ;


İlk olarak : İslâm akidesinin korunması, onları bulandıran ve nurunu körelten hususlardan emniyet altına alınabilmesi için bir devlete ihtiyaç vardır.


Onun için bir çok peygamber gibi Resulullah (S.A.V) de aynı zamanda bir Devlet reisi olarak gönderilmiştir ki; kâfirleri düzeltsin ve putları yere sersin. Fitne ve fesatçılara, sapık ve saptırıcılara fırsat vermesin.. İslam akidesi, şumullü ve İnkılapçı bir akidedir. Hayatdan uzak olarak kalmasına razı olmadığı gibi insanların davranış ve fikirlerinin aşağı bir seviyede olmasına da rıza göstermez. Aksine hayatın tamamına şamil olması, düşünce ve mefhumlara yön vermesi, söz ve davranışlar üzerinde etkili olması onun şanındandır. O toplumun her yönüne yeni ve kendine has bir renk verir. 0, Allah’ın boyası ile boyanır. Allah'ın boyasından güzel boya mı olur?...

İkinci olarak : İslâmın şiar ve ibadetlerinin, ahkâmının hakim kılınması için bir devlete ihtiyaç vardır, Namaz, zekat, oruç, hac gibi.. İslâmın ibadetleri dahi ancak onları gözeten bir devletin gölgesinde hakkıyla yerine getirebilir. Yine ancak İslâm Devletinin gölgesinde Allah'a hakkıyla kulluk yapabilecek bir ortam elde edinilebilir. ..

Üçüncü olarak : Bilhassa yeni nesillerin İslâmî terbiye, ahlâk ve şahsiyeti elde edebilmeleri için İslâm Devletine mutlaka ihtiyaç vardır.. Eğitim ve öğretim metodları ve kurumları; kültür.ve yayın organlarının hepsi İslâm akidesine bağımlı ye İslâmî anlayış doğrultusunda olmak mecburiyetindedirler..Bunların görevleri; halka İslâm kültürünü vermek ve bilhassa yeni nesillere İslâmî eğitim vererek İslâmî şahsiyeti onlara kazandırmaktır. ..

Dördüncü olarakar; Ayrıca hayatın önemli içtimai, iktisadi ve siyasî alanlarını düzeltmek için belirli kanun ve nizamlar getirmiştir... Miras, nafakanın tanzimi, faiz, kumar, içki, karaborsacılığın yasaklanması,hırsızın elinin kesilmesi, zina eden ve içki içene had tatbiki, katile ve mürtede ölüm, evli zaniye recm cezalarının uygulanması v.s.*gibi kanunlardır bunlar.

Bu kanunları kim yerine getirecek. ve teoriden pratiğe aktaracak. Devletsiz kanun olması mümkün müdür? Bu kanunlar var ise ki, vardır. Öyleyse, İslâm Devletinin olması da vacibdir..

Hakları koruyan, kanunları uygulayan, ceza veren ve emniyeti sağlıyan devlet değil midir? Nitekim Peygamber (S.A.V) şöyle buyurur : "Yer yüzünde ikame edilecek bir had (ceza) insanlar için otuz gün (veya kırk gün) yağmur yağmasından daha hayırlıdır." (Nasaî, İbni Mace)

Çünkü, yer yüzünde haklar çiğnenir, her tarafa zulüm, fitne hakim olur ve iş tağutların, zâni ve sarhoşların eline geçerse; gökten gelecek yağmurlardan hayır yoktur... Suçluyu suç işlemekten alıkoyacak ve başkasının onu taklid etmesini engelleyecek, firenleyecek maddi bir kuvvetin varlığı yani devletin varlığı mutlaka gereklidir...

Kitap ve ölçünün hidayeti yanında demirin kuvvetine de ihtiyaç vardır. Yüce Allah şöyle buyurur ;

"And olsun ki, peygamberlerimizi açık bürhanlarla gönderdik ve insanların adaleti kaim kılmaları için beraberlerinde kitap ve mizanı indirdik. Bir de kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için faydalar bulunan demiri indirdik." (Hadid:25)

İmam Takiyyüddin İbn Teymiyye şöyle der ; Kitaptan ayrılan demir ile yola getirilir. 0nun içindir ki, dini ayakta tutan Kur'an ve kılıçtır. Cabir'in şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah (S.A.V) bundan (yani Kur'an'dan) ayrılanı, bununla (yani kılıçla) vurmamızı emretti." (İbni Temiyye, Es-Siyaset 'üş-Şeriyye)


Beşinci olarak : İslâm Nizamını hayata hakim kılmak, onu ve İslâm topraklarını korumak, fitneden eser kalmayıncaya ve Allah’ın dini tamamen hakim oluncaya kadar yeryüzüne İslâm Davetinin taşınması yani cihad farizasının yerine getirilmesi için de İslâm Devletine ihtiyaç vardır...

"Ey iman edenler, düşmana karşı hazırlığınızı görün ve silahlarınızı takınarak cenge hazır olun da birlikler halinde savaşa çıkın. Yahut toptan seferber olun." (Nisa : 71)

"Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar her türlü kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın ki, bununla Allah düşmanını,kendi düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutasınız." (Enfal : 60)

"Ey iman edenler, size ne oldu ki, siz : -Allah yolunda topluca savaşa çıkın, seferber olun- dendiği zaman yere ve meskenlerinize meyledip ağırlaştınız?" (Tevbe : 38)

"Ey iman edenleri Hoşunuza gitmediği halde din düşmanları ile savaşmak üzerinize üzerinize farz kılındı..." (Bakara:216)

"Fitneden eser kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar o müşriklerle savaşın.” (Bakar : 193)

Bu ve bu gibi ayetlerin gereği ancak İslam Devletinin gölgesinde yerine getirilir... Nitekim I'raç'tan o da Ebu Hurey-re'den rivayetle Nebi (S.A.V) dedi ki: "İmam (halife, devlet) kalkandır. Onunla savaşılır ve arkasında korunulur...n

Devlet olmadan bu cihadın yerine getirilmesi mümükün müdür? 

Devlet, ümmeti cihad üzere eğitir.

 Cihad için hazırlık yapar ve fertleri askerî ve İktisadî konularda görevlendirerek genel silahlanma ameliyesinde
bulunur. Zaruret halinde halkın tamamının bu cihada katılmasını sağlar. Bütün bunlar ancak ,İslâm Devletinin hakimiyetinde sağlanabilir...

Altıncı olarak : Yukarıda da bir kısmı zikredilen bir çok emir ve nehiyleri getiren naslar .(ayet ve hadisler) müslümanlara "Ey iman edenler, ey mü'minler, ey müslümanlar. . gibi genel hitaplarla geldi...Meselâ, hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerinin kesilmesi genel hitapla emredildi.. Dolayısıyla her müslüman bu farzın yerine getirilip getirilmemesinden sorumlu kılındı... Bunun gibi her müslümanın sorumlu olduğu birçok farzlar var... Fakat bu farzları müslümanların ferd olarak yerine getirmeleri bazen imkansız bazen de doğru değildir. Onun için bu emirleri yerine getirecek, Allah'ın Nizamını müslümanlara vekil olarak hakim kılacak bir halifenin (yani İslâm Devletinin) olması vacibdir.... Madem ki, bu farzlar halife (İslâm Devleti) olmaksızın yerine getirilemiyor öyle ise; "Bir vacibi yerine getirmek için gerekli şeyler de vacibdir." şerî kaidesine göre; halifenin (İslâm Devletinin) olması da vacibdir.

İSLÂM'IN AKİDESİNE VE KAYNAKLARINA BAĞIMLI KALINMALI....

Çözümün islâmî .bir çözüm olabilmesi için ikinci şart, bu çözümün unsurlarının sadece İslâm akidesinden ve onun saf kaynaklarından (Allah'ın Kitabı ve Resulünün sahih sünnetinden) olması gerekir. Unsurlarını tüm şaibe ve şüphelerden uzak, hurafe ve sonradan İslama mal edilmeye çalışılan bidatlardan beri tertemiz Islamdan olmayan her türlü çözüm yolu İslâmî bir çözüm değildir...

Berrak tertemiz İslama dönmek gerek... 
Allah tarafından gönderilen, Resulü muhammed(SAs)
tarafından tebliğ edilip öğretilen, sahabe ve iyilikle onlara tabi olanların anladığı İslâm.. 
Sonradan ithal.-edilen ve bağnazlar tarafından eklenen bir takım şaibeleri beraberinde getiren anlayıştan uzak, sadece temel kaynaklara dayalı İslâm...

Hiç bir çözüm kaynağı, İslama intisab, sentez şerefini hak edemez. Ne kominizmin ne sosyalizmin ne_demokra sinin ne cumhuriyetin ne kapilatizmin ne de liberalizmin ve ne de herhangi bir beşerî düzenin bu.çözümle ilişkisi vardır...

0 halde İslâmî çözüm, bütün sistem ve nizamlarıyla sadece İslâmın_emirlerine uyan çözümdür. .. İslâmî kendi nizam ve sistemlerine uyduran değil!..En üstün İslâmdır; onun üstüne hiç.
bir şey yüceltilemez.. O önderdir,, başkasının peşinde gitmez. Yön verir, kendisine yön verilmez.. Çünkü Allah'ın sözüdür o. Ve Allah'ın sözü en üstün olandır...

İslâmî çözümün kaynağı İslamın kendisidir, onu bağlayan sadece İslâmdır. Onun hem fikir hem de metod kaynağı İslâmın akidesidir...

Faraza, yeryüzündeki felsefenin hepsi bu dünya hayatından sonra bir hayatın varlığını inkâr etse ve Islâm; insan bu fani hayat için yaratılmıştır.. Bu dünya•bir imtihan sahasıdır. Asıl hayat ahiret hayatıdır..diyorsa bu durumda İslâmî. çözüm hangisini seçecektir?.. Elbette ki, onun seçeceği söz İslâmın sözünden ve İslâmın akidesinden düşüncesinden başkası değildir. Hayat anlayışını ona göre düzenler. Eğitim,kültür ve yayın gibi müesseselerin tamamını o doğrultuda tanzim eder. Bütün işlerinde bu düşünceden hareket eder...

. Şayet yeryüzündeki kanunların tamamı, -faraza- içkinin faydalarının zararlarından çok olduğunu, - içki içmenin çağdaşlığın gereği olduğunu ileri sürecek olurlarsa ve İslâm: İçki, şeytanın amellerinden çirkin bir şeydir. Zararı faydasından daha çoktur ve kötülüklerin anası içkidir... diyorsa, İslâmî çözüm elbette Allah’ın sözlerine ve İslâmın hükmüne boyun eğecek ve meyhaneleri kapatıp içkiyi tamamen yasaklayacaktır. İçilmesini de yapılmasını da piyasaya sürülmesini de... Ve bu işlerle meşgul olanları İslâmın öngördüğü şekilde cezalandıracaktır. .

Yine bunun gibi; İslâm :Faizi helal kılmak, Allah ve Resulüne savaş açmaktır... diyorsa, İslâmî çözüm için bu konuda tek bir yol vardır ve o da faizi yasaklayıp İlmî ve maddî yeteneklerin tamamını bunun için harekete geçirmektir. Faiz çirkinliğini necis hale getiren kapitalist bankaları yasaklamaktır.

Eğer İslâm : İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittir ve sizden birinizin diğerinin üzerindeki fazileti takva iledir.. İslâmda birbirini ezen ve kendisini diğerlerinin üzerinde tutan sınıf anlayışı yokrur... diyorsa, İslâmî -çözüm sosyal ve siyasi kurumlarını buna göre düzenler. Bir ferdin diğer bir ferd, bir ailenin diğer bir aile, bir sınıfın diğer bir sınıf bir kavmin diğer bir kavim, bir mezhebin diğer bir mezhebe karşı imtiyazı yoktur.. Aksine fırsat sorumluluk ve cezalarda hepsi eşittir... Hatta halifenin (Devlet reisinin) kendisi bile diğerlerinin mes'ul bulunduğu bütün emirleri yerine getirmek mecburiyetinde olduğu gibi ayrıca ümmetin mes'uliyet emanetini de yüklendiği için ayrıca bir takım mükellefiyetleri vardır..

İslâmî çözüm, elbette ekonomik ve sosyal kurumlarını, İslâmın kendileriyle ilgili açık prensibleri üzerine kuracak : Fakirlik ve açlıkla savaşacak ve zekâtı alıp hak edenlere verecektir. Ayrıca Devletin gelirlerini ve maddi kaynaklarını adil bir şekilde dağıtılmasını sağlıyacaktır. Aslan payı zengin ve idareci sınıfa gerisini de zayıf güçsüz halka terketmeyecektir. Aksine fakirlerin seviyesini yükseltmeye çalışacak olan ve zenginlerin azgınlıklarını , israf larını gemliyecek olan, İslâmî çözümün kendisidir.

Eğer İslâm: Müslümanlar bir tek ümmettir. mü'minler kardeştir. İslâm bağı, kavim ve vatan, mezheb bağından hatta babalık oğulluk, kardeşlik gibi soy bağlarından daha üstündür. . . diyorsa, _elbette ki İslâmî çözüm yolu; İslâm ümmetinin siyasetini bu temel üzere kuracak; İslâm ümmetine dost olan dost ve düşman olana da düşman olacaktır. tek bir siyasî varlık olarak Hilâfet Devletinin çatısı ve kelime-i tevhid bayrağının altında İslâm birliğinin sağlanması 'doğrultusunda samimi çalışmalar sürekliliğini muhafaza edecektir...

İslâmî çözüm, Allah'ın Kitabında ve Resulünün Sünnetinde belirtilen; hırsızın elini kesmek, zâniyi celdetmek, evli zâniyi recm etmek, kasten öldüreni öldürmek, mürtedi öldürmek gibi Allah'ın hudutlarını aşanları te'dib mahiyetindeki emir, had ve cezaları insanların kınamasına bakarak uygulamayan ya da İslâmın bazı hüküm ve nizamlarını uygulamakta ihmallık yapan ya da bazı konularda Islâm dışı hüküm ve nizamları uygulayan çözüm değildir...
Eğer İslâm : "Erkek hırsızla, kadın hırsızın yaptıklarına karşılık ve Allah'tan bir azab olmak üzere sağ ellerini kesin. Allah mutlak galibdir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir." (Kaide : 38) diyorsa; İslâmî çözüm ie şöyle der : Duyduk ve itaat ettik yâ Rab... ve ondan sonra hukukunu, düşünce ve prensidlerini Allah'ın hükmü ve temeli üzere kurar. 0 hüküm ki, ondan daha adaletlisini ve daha merhametlisini, insan topluluklarının maslahatlarını daha mükemmel bir şekilde gerçekleştirenini insan fıtratına daha, uygun olanını düşünmek ve tasavvur etmek mümkün değildir. Devlet Allah'ın cezalarını . : halkın her tabakasından olan suçlulara uygulayacaktır...

İslâmî çözüm, hiç bir konuda Allah'ın emirlerinin dışına çıkmaz. Ona inanmayan ve bilmeden hevalarına tabî olanlar gibî Allah'ın helâl' kıldığını haram, haram kıldığını helal kılmaz. Allah'ın emir ve Nizamlarını uygulamakla tereddüt ve ihmalkârlık göstermez... 

Yüce Allah şöyle buyurur :

"Sonra (ey Resulüm) seni dinde bir yol (şeriat) üzere görevli kıldık. Onun için sen o şeriata uy da ilmi olmayanların arzu ve isteklerine tabî olma. (Casiye : 18)

"Aralarında Allah'ın indirdikleriyle hükmet, heveslerine (akıllarına) uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bazısından seni saptırmalarından sakın." (Maiae : 49)

İslâmî çözüm, diğer milletlerle münasebetinde, İlmî ve teknolojik gelişmeleri takip ederken hadaretle medeniyet mefhumlarını birbirine karıştırmaz. Hadaret,belli bir akideden fışkıran hayatla ilgili mefhumlar, değerlerin toplamıdır... Dolayısı ile başka milletlerden, onların hadaretlerini ya da hadaretlerine dayalı her hangi bir medeni şekilleri (heykeltıraşçılık gibi) almaz... Bunun dışındaki İlmî ve teknolojik gemişmeleri yakînen takip eder ve nerede bulursa alır...

İslâmî çözüm, İslâmın naslarından_kaynaklanır. Onun için dayanak İslâmî kaidelerin kendileridir. Bunu yaparken de cüziyatı sonsuz gibi olan olaylar için İslâmın hüküm çıkarma' yolundan (şartlarına uygun içtihadla) hareketle bütün meseleler çözüme bağlanır... Ve öyle genişler ki hakkında _apaçık nass bulunmayan meselelere kadar uzanır..

İslâmî çözümün manası işte budur.Yoksa, liberalizm, sosyalizm, demokrasi gibi ideoloji  ve nizamlarından bir takım müesseseler aktararak sonradan da bu müesseselerin meşruluğunu göstermek için İslâmî naslardan bir takım kaideleri saptırmak  yahut apaçık olan nass, kaide hüküm ve nizamları bir-.tarafa atarak muhtemel şüphelere yapışmak değildir...

"Nassları harfiyyen almadığımızda İslâmın ruhuna ihanet etmiş olmayız" diyenlerin, bu noktadan hareketle yapmış oldukları içraatları,asla İslâmî çözüm -değildir... Bu ve benzeri sözler ancak; İslama iftira ve onu küçük düşürmektir...Onun ismini istismar etmektir.. Böylesi çözümlerin hepsi İslâm namına kesinlikle reddedilmelidir..

İSLÂM'I ALIRKEN SENTEZ VE İHMALLIK OLMAMALI

Hayat problemleri için İslâmî çözümün tamamının alınması gerekir. Çünkü İslâmî çözüm bir bütündür ve bütün cüzleri birbirine sıkı sıkıya bağlıdır...Bir kısmını ihmal etmek veya onda yama yapmak geri kalan cüzlerini de etkiler...

Onun için Kur'an-ı Kerim'de Allah, hükümlerinin bir kısmının alınıp bir kısmının terk edilmesinden sakındırmıştır.Şöyle ki :

"Yoksa siz, Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şimdi sizden bu ahdi bozan kimsenin cezası ancak dünyada rüsvaylık ve bayağılık, kıyamette en şiddetli azaba atılmaktır. Allah sizin bu ahdi bozmanızdan gafil değildir'.' (Bakara : 85)

"ve şu emri de indirdik : Aralarında Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm ver. Arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni şaşırtırlar.diye kendilerinden sakın. Eğer onlar hükümleri kabulden yüz çevirirlerse, bil ki,-Allah onların bazı günahları sebebi ile.başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliyor.. Her halde insanların çoğu fasıktırlar." (Maide : 49)

"Onlar halâ o cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Kimmiş Allah'tan daha güzel hüküm verecek? Fakat bunu gerçek anlayış sahibi olan bir toplum bilir." (Maide : 50)

Ya Allah'ın hükmü yahut cahiliyyenin...Bir hükmün bir kısmının Allah'ın Kitabından olması; onu, cahiliyye hükmü olmaktan çıkarmaz. Gerek eski ve gerekse yeni cahiliyye hükümleri, düzenleri, bazı işlerde Allah'ın hükümlerine muvafık düşen emirlerden hâlî değildir.

Allah'ın emirlerini bir bütün halinde uygulamayan, hadlerini tatbik etmeyen, marufu emredip münkerden sakındırmayanlar veya namazı eda etmek konusunda İslâmî çözüme uyup eğitim, öğretim, kültür ve yayın müesseselerinde ona uymayanlar, Devletin müesseselerinin bir kısmını İslâma bir kısmını da İslâm dışı esaslara oturtanlar...,

Bütün bunlar, Allah'ın va’z ettiği gerçek İslâmdan uzaktır. Çünkü onlar Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamışlardır. Oysa Allah'ın emri apaçıktır... İslâmın bütün emirlerini uygulayın denilmektedir. Şöyle ki :

"Ey mü'minler! Hepiniz iç ve dışınizla sebât üzere İslâma girin.'.. Şeytanın adımlarına uymayın! Çünkü o, sizin açık bir düşmanızdır." (Bakara : 208)

Onun için İslâmî çözümün, bütün değer ve özellikleriyle İslâm toplumunu vücûda getiren çözüm olduğunu ve bu özellik ve değerlerinden hiç birinin heder edilmemesi gerektiğini daha önce anlattık...


İslâm tüm olarak alınmalıdır. Akide ve düşünceleriyle, prensib ve ibadetleriyle, fikir ve duygularıyla, ahlâk ve faziletleriyle, sistem ve kanunlarıyla,... Daha önce de belirtti ğimiz ve bu konuda muhkem ayetleri naklettiğimiz gibi îslâmın nasslarının kendileri bunu istiyor. İslâm fikir, metod ve nizamları karakter itibariyle İslâm dışı unsurlar ile sentezi asla kabul etmez... İslâm sosyalizmi, İslâm liberalizmi, İslâm demokrasisi, İslâm cumhuriyeti, İslâm milliyetçiliği gibi senzet yapan ya da yapmak isteyenler hem İslâma (yani Allah’ın dinine, ilmine) noksanlık izafe etmiş, iftira etmiş olurlar hem de Allah'ın şu emrine karşı çıkmış olurlar...

"Hakla batılı birbirine karıştırmayın.' Bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin!" (Bakara :46)

Ünvan sadece İslâm olmali.

İslâm ismi alınmadıkça ve çözüm "İslâm" olarak isimlendirilmedikçe o çözüme İslâmî çözüm denilemez. Bir kavmin İslâmın talimat ve kanünlarına uygun talimat ve kanunları uyguladığını farzetsek ve fakat Islâmdan başka bir isim kullanacak olsa, meselâ ; buna-demokrasi, cumhuriyet, ■ sosyalizm yahut kapitalizm, liberalizm diyecek olsak bu çözüm İslâmî bir çözüm olarak değerlendirebilir mi?... Asla...

Yüce Allah bu dinin hükümlerini uygulamamızı emretmiştir Onun için her hususta O'nun Dinini hakim kıldığımızın şuurunda olmalıyız ki O'nun rızısını ve mükâfaatını kazanabilelim..

Allah'ın bize vermiş olduğu İslâm düzeninden şeref duymalıyız. Onun için Yüce Allah şöyle buyurur 

"Ben gerçek müslümanlardanım, deyip salih amel işleyerek
Allah'a (kulluğa) çağıran kimseden daha güzel sözlü kim var?" (Fusîlet : 33)

Kur'an-ı Kerim'in İslâmlığımızın ilanını istemesinde şaşıracak bir durum yoktur. Bu, Islâma verilen önemi gösterir, ümmetin terbiyesi ve İslâmî şahsiyeti ve şuurunu kazanması için gerekli bir davranıştır...

Yine Allahu Tealâ'nın Peygamberine onun şahsında ümmetine emrederek İslâmlığını ilân etmesi: de hayret edilecek bir şey değildir... 

Allah (c.c) Peygamberine bunu emrederken şöyle buyurur :

"De ki: Benim, Rabbim şüphesiz dosdoğru bir yola hidayet buyurdu. 0 öyle bir din ki, gayet sağlam ve devamlı. İbrahim» in Hakka yönelmiş olduğu Tevhid Dini. Ve o (İbrahim); hiç bir zaman müşriklerden olmadı. De ki : Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbı olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim."
(En'am : 16i - 163)

"De ki'.* yani "ilân et" anlamındaki bu emrin tekrar edilmesi, açık ve temiz olan İslâmın hiç bir şüphe ve ortağı bulundurulmadan ilân edilmesini istemektedir... Onun için hiç bir zaman İslâmî hareket, İslâm düzeni ve çözümü İslandan başka bir şeyle isimlendirilemez...

İSLÂM VASITA DEĞİL GAYE OLMALI...

İslâm gaye olmadıkça ve bütün devlet müessesesi imkan ve vasıtaları onun hizmetine sokulmadıkça çözüm, İslâmî çözüm olamaz•••

Belli bir iktidarın hakim kılınması yahut belli bir askerî veya siyasî meselenin kazanılması, bir ülke, kavim, aile,
mezhep, parti, düzen ve görüşün hakim kılınması için İslamın
bir vasıta yapılması İslama yaİslâm  pılan büyük bir ihanet ve onu saptırma hareketidir...

Bazı kişi ve çevreler görürsün; işlerinde İslâmî küçümserler. Onun tabiyatını, hayatları için bir yol edinmeyi benimsemezler. Aralarında bir anlaşmazlık çıktığı zaman onun hükümlerine baş vurmazlar. Onu devlet ve toplumları için tek çözüm yolu, hayat nizamı olarak almazlar. Aksine hayatlarının yolunu kendileri çizer, kendilerine göre bir takım değerler tayin ederler. Kısacası prensib ve davranışlarıyla kendilerine yeni bir din uydururlar. Uydurdukları bu dinin temellerini anayasa adı altında bir kitap; beyanname veya tebliğ ile bildirir. Çeşitli yollarla bu prensiblere davet eder ve onları yüceltirler. .. Tâ- ki halk bu prensiblere yapışıp Allah'ın Kitabını ve Dinini unutsunlar...Bütün bunlarla beraber bu yeni din uyduranlar emellerine ulaşmak için Allah'ın Dini İslâmı istismar ederler... Allah'ın ayetlerini kendi görüşleri doğrultusunda tevil ederler. Bazı alim vasfını taşıyanlardan da bu batıl dinlerinin görüşlerini meşru göstermek için fetva vermelerini isterler. Ne yazık ki, o sözde alimler de onların o hareketlerine ayak uydurup Allah'ın ayetlerini o doğrultuda- yorumlamaya ve haktan saptırmaya çalışırlar... Meselâ, sosyalizmin, liberalizmin, demokrasinin, cumhuriyetin îslâmdan olduğunu söylüyerek bu batıl sistem ve ideolojilerin halk tarafından benimsenmesi için îslâmı vasıta, alet olarak kullanmak isterler.


Bazen de Allah'ın dini, emri, kanunu, nizamı için değil de menfaatlarının gereği - asıl emellerine ulaşmak maksadı ile İslâmın bazı kanun ve nizamını uygulamak isterler... Hayret vericidir ki, büylesi idareciler kendi ülkelerinde İslama savaş  açıp İslâm Davetçilerine olmadıkeziyetlerde bulundukları halde uzak ülkelere 
islam davetçileri gönderirler... Suudî Arabistan, Libya gibi... Bunların gayesi İslâm değil, onu vasıta kılıp siyasî yatırım yapmaktır... . Bunlara kanarak fırsat verilmemelidir. Bunların gösterdikleri çözüm de kesinlikle İslâmî çözüm değildir...

Buraya kadar; yanılmamak ve cahilce ibadet edenler gibi olmamak için; talib olduğumuz İslâmî çözümü müslümanlar olarak iyi tanıyabilmemiz ve tanıtabilmemiz için İslâmî çözümün temel şartlarını ana hatları ile anlatmaya, izah etmeye çalıştık. Tüm müslümanlardan, içinde bulundukları vahim, acı, zelil durumdan ve ahiret azabından kurtulabilmelerini sağlıyacak kendileri için bir hayat menbaı olan İslâmî Hayata dönüşü, İslâmî Çözümü yukarıda izahını yapmaya çalıştığımız şartları dikkate alarak; gerçekleştirmeleri için ihlasla çalışmalarını şu ayetlere tekrar dikkatlerini çekerek bekliyoruz...

"Ey iman .edenler! Hepiniz iç ve dışınızla sebad üzere İslama girin! Şeytanın adımlarına uymayın! Çünkü o, sizin açık bir düşmanınızdır." (Bakara: 208)

"Ey iman edenler.' Allah ve Resulü sizi, size hayat verene davet edince onlara icabet ediniz..." (Enfal : 24)










****************************************************************************

3 yorum:

  1. Allah'ın emirlerini bir bütün halinde uygulamayan, hadlerini tatbik etmeyen, marufu emredip münkerden sakındırmayanlar veya namazı eda etmek konusunda İslâmî çözüme uyup eğitim, öğretim, kültür ve yayın müesseselerinda ona uymayanlar, Devletin müesseselerinin bir kısmını İslâma bir kısmını da İslâm dışı esaslara oturanlar...,

    Bütün bunlar, Allah'ın va’z ettiği gerçek İslâmdan uzaktır. Çünkü onlar Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamışlardır. Oysa Allah'ın emri apaçıktır... İslâmın bütün emirlerini uygulayın denilmektedir. Şöyle ki :

    "Ey mü'minler! Hepiniz iç ve dışınizla sebât üzere İslâma girin.'.. Şeytanın adımlarına uymayın! Çünkü o, sizin açık bir düşmanızdır." (Bakara : 208)

    YanıtlaSil
  2. "Yoksa siz, Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şimdi sizden bu ahdi bozan kimsenin cezası ancak dünyada rüsvaylık ve bayağılık, kıyamette en şiddetli azaba atılmaktır. Allah sizin bu ahdi bozmanızdan gafil değildir'.' (Bakara : 85)

    "ve şu emri de indirdik : Aralarında Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm ver. Arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni şaşırtırlar.diye kendilerinden sakın. Eğer onlar hükümleri kabulden yüz çevirirlerse, bil ki,-Allah onların bazı günahları sebebi ile.başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliyor.. Her halde insanların çoğu fasıktırlar." (Maide : 49)

    YanıtlaSil
  3. Devlet olmadan bu cihadın yerine getirilmesi mümükün müdür?

    Devlet, ümmeti cihad üzere eğitir.

    Cihad için hazırlık yapar ve fertleri askerî ve İktisadî konularda görevlendirerek genel silahlanma ameliyesinde
    bulunur. Zaruret halinde halkın tamamının bu cihada katılmasını sağlar. Bütün bunlar ancak ,İslâm Devletinin hakimiyetinde sağlanabilir...

    YanıtlaSil