19 Ağustos 2016 Cuma

ARŞİVLEDİKLERİM.5

Bugün
ŞÛRA’NIN KANSERLEŞMİŞ ŞEKLİ: DEMOKRASİ
Peki bu zulüm nasıl ortadan kalkar?. İşte bunun tek bir yolu var: Başlıkta yazdığımız âyet dikkate alındığı ve o âyete göre davranıldığı zaman.. Bir “çokluk yönetimi” olan demokrasiye îtiraz edildiğinde.. Bu îtiraz aktif şekilde bir “İslâm’i devrim” ile olmuyorsa, oy vermeyerek yapılabilir. Aksi-hâlde sürekli farklı keyiflere göre hareket etmekten ve bu nedenle de zulme uğramaktan kurtulamayacağız. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/05/demokrasi-seytann-diniislam-allahn-dini.htmlBağlantı“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-am 116). Hârûn Görmüş …
KİM KİMDENDİR?
Allah taraftarı olmayanların Allah ve onun düşmanları olan şeytan ve dostlarından yana taraf olduklarını söylemeye bile gerek yoktur. https://vimeo.com/153695185BağlantıZira din: Yaşanılan hayatın kendisidir. Başka bir hayat sistemini yaşayıp o sistemin müdafiliğini yapanlar bütün bunlara rağmen İslam’ın mensubu olduklarını söylemelerinin Allah katında hiçbir değe…
SEYYİD KUTUB *16-CİLT*M.Emin SARAÇ*İ.Hakkı ŞENGÜLER*Bekir KARLIĞA*Hepsinden Allah Razı Olsun: SEYYİD KUTUB TEFSİRİ\7-inci cilt-cihadla alakalı
İslâm devleti ile yeryüzünün diğer devletleri arasındaki münasebetler hakkında nihai hükümler ihtiva etmektedir. Kiza bizzat İslâm cemiyetinin tasnifini, değer ölçülerinin sınırını, bünyesinde bulunan sınıf ve gurupların her birinin durumunu (2), bütünüyle bu cemiyetin ve o gurupların gerçek veçhesinin açıklanmasını da ihtiva etmektedir. Bu itibarla Tevbe Sûresi, dinamik İslâm nizamının programını, gelişme ve ilerlemesini açıklama bakımından özel bir ehemmiyet arzetmektedir. Daha önceki sûrelerde görülen geçici hükümleri de tazammum eden bu nihaî hükümlere gözatmak, İlâhî nizamın ne derece geniş olduğunu anlamağa kâfidir. Bu anlayışa eremediğimiz takdirde hükümler, kaideler ve şekiller birbirine karışır. Nitekim bazı kimseler geçici bir hükmü ifade eden âyetleri nihaî hüküm haline getirmişler ve nihaî hükmü gösteren âyetleri de geçici hükme uydurmak için tefsir ve tevil etmeğe çalışmışlardır. Hususiyle cihad meselesinde ve İslâm cemiyetinin diğer cemiyetlerle olan münasebetleri mevzuunda bu ameliyeye daha çok rastlanıyor. Allah’tan, bu mukaddimede ve bu sûrede gelecek olan âyetlerin izahında, bizi, bu husustaki en doğru açıklamayı yapmağa muvaffak kılmasını dileriz. 1. Müreccah olan kavle göre en son nazil olan sûre Nasr sûresidir. 2. İslâm Cemiyetinin tavsifinde «sınıfa tabiri; bugünkû kadar manasıyla içtimai bir sınıf anlamını ifade edemez. Bu sınıf veya tabaka tabiri: muhacirler, enzar. Bedir ehli, Biatur-Rıdvan ehli, fetihden önce infak eden ve savaşan, fetihden sonra infak eden ve savaşanlar, geri kalıp oturanlar münafıklar, vs.... gibi sırf islami ölçülere bağlı bir değerlendirmeyi ifade eder. Sûrenin âyetleri hem mevzu itibariyle, hem nüzul sebepleri ve bu sebepler üzerinde varit olan rivâyetler yönünden hem de Hz. Peygamberin hayatındaki hadiseler yönünden incelenmelidir. Bu hareket gösterecektir ki, bütünüyle sûre, hicretin dokuzuncu senesinde nazil olmuştur. Bununla beraber biz, dokuzuncu senede nazil olan sûredeki bölümlerin, kati tarihlerini bilmiyoruz. Ancak sûrenin üç merhalede indiği tercih edilmektedir. I — Birinci merhale; Dokuzuncu yılın recep ayında, T e b û k Gazvesinden önce nazil olmuştur. II — İkinci merhale; Tebûk gazvesinin hazırlık ve harbin cereyanı esnasında inmiştir. IH — Üçüncü merhali ise; Tebûk gazvesinden dönüşü müteakip nazil olmuştur. Sûrenin başından 28. âyete kadar olan kısma gelince; bu kısım dokuzuncu senenin sonunda, hac mevsiminden biraz önce, Zilkade veya Zilhicce aylarında nazil olmuştur. Bu tasnif tercih ve kabule şayan olan bir tasniftir. • #• NİHAİ İLİŞKİLER Sûrenin birinci bölümünü teşkil eden, baştan 28. âyete kadar olan kısım, müslümanlarla Arap Yarımadası’nda yaşayan bütün müşrikler arasındaki münasebetin nihai şeklini tespit etmekte; ancak Kur’an’ın, ruhlara işleyen müessir üslûp ve ifadesiyle yapılan bu tespit ameliyesi; aynı zamanda mevzuun gerçek yönüyle tarihi ve imani sebeplerini de açıklamaktadır. İşte bazı örnekler: Allah’dan ve Peygamberinden, kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklere ihtardır: Yeryüzünde dört ay daha dolaşabilirsiniz. Allah’ı âciz bırakamıyacağınız, Allah’ın kâfirleri rezil edeceğini bilin. Allah ile peygamberi tarafından, Haca Ekber günü malûm olsun ki Allah da peygamberi de müşriklerden beridir. Eğer tövbe ederseniz hakkınızda hayırlı olur. Yüz çevirirseniz bilinki siz Allah’ı âciz bırakamazsınız. Kâfirlere acıklı azabı müjdele!... Yalnız, andlaşma hükümlerinde sise karşı bir eksiklik yapmayan ve aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız andlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Allah sakınanları sever. Hürmetli aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse peşlerini bırakın. Doğrusu Allah Gafur ’dur, Rahim ’dir... Şayet müşriklerden biri sana sığınarak olursa Allah’m sözünü dinlemesi için ona aman ver. Sonra onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur. Mesrid-i Haram ın yanında andlaştıklarınızın dışında, müşriklerin Allah katında ve peygamberi önünde nasıl bir andlaşmaları olur? Size karşı doğrulukla hareket ederlerse siz de kendilerine doğrulukla muamele edin. Allah, sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever. Nasıl ahidleri olabilir ki, fırsat bulup galip gelselerdi size karşı ne akrabalık bağlarına, ne de muahede hükümlerine aldırırlardı. Kalbleriyle istemezlerken sizi ağızlarıyla hoşnud etmeye uğraşırlar, onların pek çoğu fâsıktırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere değişip, insanları O’nun yolundan alıkoydular. Onların işledikleri gerçekten ne kötüdür!.. Onlar bir mümin hakkında ne akrabalık bağlarına, ne de anlaşma hükümlerine riayet ederler. Onlar taşkınların ta kendileridir. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse sizin din kardeşiniz olurlar. Biz âyetleri bilecek insanlar için açıklarız. Şayet ahidlerinden sonra yeminlerini bozarda dininize dil uzatırlarsa sizde küfrün elebaşlarıyla vuruşun, belki vaz geçerler. Çünkü onların andları. ahidleri yoktur. Yeminlerini bozup Peygamberi yurdundan çıkarmağa teşebbüs eden, düşmanlık göstermekte ilk olan kavm ile harbetmez misiniz? Onlardan korkuyor musunuz? Eğer müminseniz bilinki asıl korkmanız gereken Allah’dır. Onlarla savaşın ki Allah sizin elinizle onları azâblandırsın, rezil etsin ve sisi üstün getirsin de müminlerin gönüllerini ferahlandırsın, kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah Alim ’dir, Hakim ’dir. Allah, içinizden cihad edenleri Allah^tan, Peygamberinden ve müminlerden başka sırdaş edinmeyenleri belirtmeden sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır.. Ey iman edenler, babalarınızı, kardeşlerinizi — eğer küfrü sevip onu imana tercih ediyorlarsa — dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, doğrusu kendine yazık etmiş olur. De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış - verişler, hoşlandığınız yurdlar sizin için Allah ile peygamberinden, Allah yolunda savaşmaktan daha değerli, daha sevgili ise, o halde Allah, emrini gönderinceye kadar bekleyin! Allah fâşıklar güruhunu hidayete erdirmez. "—1 ———— Ey iman edenler, müşrikler murdar insanlardır. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız bilinki Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz Alîm ’dir, Hakim ’dir. Bir demet halinde arzettiğimiz bu âyetlerin, bütün Arap Yarımadası’ndaki müşriklerle savaşmaya, vuruşmaya teşvik etmesindeki gaye; o devirde müslümanların — biraz sonra belirteceğimiz gibi — çeşitli sebepler yüzünden bu kati adımı adımı atmakta duydukları tereddüt ve korkuyu izale etmek ve müminlerin ruhlarını sükun ve emniyete kavuşturmaktır. Sûrenin ikinci kısmına gelince; keza bu kısımda, İslâm cemiyeti ile bütün Ehli Kitap arasındaki münasebetin nihaî şeklini tespit etmekte ve bu tespiti gerektiren vakiî, tarihî ve imani sebepleri de beyan etmektedir. Keza İslâmın müstakil mahiyetini açıklarken Ehil Kitab’ın hem akide hem yaşayış itibariyle Allah’ın gerçek dininden uzaklaştıklarını, kendilerine indirilen Allah’ın dini üzerine yürümediklerini ve onlara kitap ehli vasfını kazandıran İlâhî Kitab’a bağlı haber vermektedir: " Kendilerine kitab verilenlerden olup da Allah’a ve âhiret gününe iman etmeyen, Allah ile peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dini kabul etmeyen kimselerle tâ boyun eğip size itaat ederek cizyeyi verinceye kadar savaşın. -v Yahudiler: “Üzeyr Allah'ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar: “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, daha evvel kâfir olanların sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah’dan bulsunlar. Nasıl da uyduruyorlar! Banlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini, Meryem’in oğlu Mesihi Tanrılar edindiler. Halbuki onlar da ancak bir olan Allah’a ibadet etmelerinden başkasıyla emr olunmamışlardır. O’ndan başka bir tanrı yok. O, bunların ey tutageldikleri herşeyden münezzehdir. — Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nuruna mutlaka tamamlıyacaktır. ~~ Müşrikler hoşlanmasalarda, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere Peygamberini doğra yol ve hak dinle gönderen Allah’dır. Ey iman edenler, ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gömüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Biriktirdikleri altın ve gümüş cehennem ateşinin kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak, “Bu, kendiniz için biriktirdiklerinizdir biriktirdiklerinizi tadın”denecek. Âyet-i kerimeler, o gün müminlerin, Ehli Kitab’a karşı ruhlarında duydukları korku ve tereddüdü izale etmek için inmişti. Bu korku bütün Ehli Kitab’a karşı olabileceği gibi, sadece bazı hıristiyan guruplarına karşı da olabilir. Meselâ, Suriye ve havalisindeki Rumlara karşı... Zira Kumlar; Arap Yarımadası’nda tarihi bir şöhrete ve muharip Unvanına sahipdiler. Fakat, âyet, bütün Ehli Kitap hakkında umumi bir ifade kullanmaktadır. Yeri geldikçe tafsilatıyla arzedeceğimiz gibi bu Dâhi kelâm, zikri geçen vasıflara sahip olan her ferdî içine almaktadır. Üçüncü kısım ise; savaş için hazırlanmaya davet olundukları halde ağır hareket eden, yerinden kıpırdamayıp orduya katılmakta tembellik gösterenleri ayıplamakla mevzu ya giriyor... İlerde belirtileceği üzere, şüphesiz ki bunların hepsi münafık değildi!». Bu mevzuda kati hüküm vermek kolay olmamakla beraber yeri geldikçe gerekli bilgiyi vermeye çalışacağız: Ey iman edenler, size ne olda ki, “Allah yolanda savaşa çıkın” dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Abireti bırakıp dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının faidesi âhirete nisbetle pek cüzidir.Bağlantı
Putin müslüman oldu iddiası
Ne konuştular acaba..! Emir komuta...! Planın bir parçası mı.? https://www.youtube.com/watch?v=voMHwJykIvo https://www.youtube.com/watch?v=MvJj6zh6DcUVideoPutin müslüman oldu iddiası
Geçen Hafta
Scholar Points To One Thing Nearly All Major Religions Have In Common
Bu ve bunun gibi kişiler anladıklarını anlatıyorlar. Anlama kapasiteleri bozuk. Din bir tanedir o da islam'dır. Eşyaya bakınca eşyadaki özellikten anlaşılır. Şunu ingilizceye çevirin belki anlarlar. İNSANLIĞIN KURTULUŞUNUN BAKIŞ AÇISI. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fbBağlantı“Almost every major religion in the world has a sentence, a commandment that is a version of, ‘Do unto others as you would have done unto you,’” Reza Asl...
ÖNEMLİ OLAYLAR: Ey insanoğlu..Üç kuruşluk hesabın sağlamasını yapıpta en önemli olan ebedi hayatın sağlamasını sana yaptırmayan ne ?
Bu gün insanların çoğu niye yaşadığını bilmiyor. Müslümanların çoğuda, Müslüman mı değil mi onuda bilmiyor.BağlantıEy insanoğlu..Üç kuruşluk hesabın sağlamasını yapıpta en önemli olan ebedi hayatın sağlamasını sana yaptırmayan ne ?Bir sağlama yap bak bakalım hangi katagoridesin senin yaratanın nezdinde.http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/05/ey-insanoglu.html?spref=fb
BU DURUMDA İSLÂM BİZDEN NE YAPMAMIZI İSTİYOR
BU DURUMDA İSLÂM BİZDEN NE YAPMAMIZI İSTİYOR a-) İslâm'ı Tekrar Hayata Hakim Kılmak İçin Çalışmanın Farziyeti Allahu Teala şöyle buyurdu: "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet, heveslerine (akıllarına) uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bazısından seni saptırmalarından sakın." (Maide 49) Allah (cc), insanları hidayete ulaştırmak ve dünyadaki bütün beşeri toplumların tarz ve şekillerinden farklı, apayrı ve hiç benzeri bulunmayan bir tarzda, evrensel bir toplumu meydana getirmek için Muhammed (sav)'i İslâm risaletiyle bütün dünyaya bir Rasul olarak göndermiştir. Yine bu toplumun akidesi olarak, siyasî ruhî bir akide olan İslâm akidesini kabul etmiştir ki, bu akideden fışkıran ve onun esası üzerine tesis edilen bütün fikirler, dünya ve ahiret işlerinin güdülmesi ile ilgili hükümleri ele alır. Hayata bakışı, ister toplumun üzerine kurulduğu esas olsun, ister kendisini teşrî eden (meydana çıkartan) kaynakta olsun, isterse küllî ve cüzî hükümlerde olsun yine onu dünyada varolan bütün fikir ve hükümlerden değişik, onlardan farklı fikir ve hükümler olarak kabul etmiştir. İslâmiyet'in bu siyasi akidesi; hayatın bütün işleri ve insanlar arasındaki bütün ilişkiler hakkında fikir ve hükümler gösterdiği gibi, bu işleri ve ilişkileri gütmekle ilgili fikir ve hükümler de göstermiştir. Bu işler ve ilişkiler, ister hükmetmekle veya iktisatla ve sosyal hayatla, eğitim veyahut iç ve dış siyasetli ilgili olsun; ister İslâm devletinin diğer devletler, ümmetler ve halklarla olan alakalarıyla ilgili olsun; ister idare edenle idare edilen insanlar arasındaki alakalarla ilgili olsun; isterse fertler arasında cereyan eden muameleler hakkında veya akideye, canlara, mallara, ırzlara, haysiyetlere yapılan tecavüzlerle ilgili cinayetlere ilişkin bütün hususlarda olsun hepsi de bu siyasî akideye bağlıdır. Bunun için, İslâmiyet'in getirdiği bu siyasî akide, şümûllü (kapsamlı) ve kâmil (olgun) bir akidedir. O hayatın bütün tezahürlerini ve şekillerini ele aldığı gibi, hayatın bütün vakıalarını da en ince şekilde ele alıp, tedavi eder tanzim eder. Allahu Teala şöyle buyurdu: "Sana bu kitabı (Kur-an'ı) her şeyi belirtmek için indirdik." (Nahl 89) "Bugün size dininizi tamamladım, sizin için nimetimi tamamladım ve sizin için bir din olarak İslâm'ı kabul ettim." (Maide 3) BU DURUMDA İSLÂM BİZDEN NE YAPMAMIZI İSTİYOR a-) İslâm'ı Tekrar Hayata Hakim Kılmak İçin Çalışmanın Farziyeti Allahu Teala şöyle buyurdu: "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet, heveslerine (akıllarına) uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bazısından seni saptırmalarından sakın." (Maide 49) Allah (cc), insanları hidayete ulaştırmak ve dünyadaki bütün beşeri toplumların tarz ve şekillerinden farklı, apayrı ve hiç benzeri bulunmayan bir tarzda, evrensel bir toplumu meydana getirmek için Muhammed (sav)'i İslâm risaletiyle bütün dünyaya bir Rasul olarak göndermiştir. Yine bu toplumun akidesi olarak, siyasî ruhî bir akide olan İslâm akidesini kabul etmiştir ki, bu akideden fışkıran ve onun esası üzerine tesis edilen bütün fikirler, dünya ve ahiret işlerinin güdülmesi ile ilgili hükümleri ele alır. Hayata bakışı, ister toplumun üzerine kurulduğu esas olsun, ister kendisini teşrî eden (meydana çıkartan) kaynakta olsun, isterse küllî ve cüzî hükümlerde olsun yine onu dünyada varolan bütün fikir ve hükümlerden değişik, onlardan farklı fikir ve hükümler olarak kabul etmiştir. İslâmiyet'in bu siyasi akidesi; hayatın bütün işleri ve insanlar arasındaki bütün ilişkiler hakkında fikir ve hükümler gösterdiği gibi, bu işleri ve ilişkileri gütmekle ilgili fikir ve hükümler de göstermiştir. Bu işler ve ilişkiler, ister hükmetmekle veya iktisatla ve sosyal hayatla, eğitim veyahut iç ve dış siyasetli ilgili olsun; ister İslâm devletinin diğer devletler, ümmetler ve halklarla olan alakalarıyla ilgili olsun; ister idare edenle idare edilen insanlar arasındaki alakalarla ilgili olsun; isterse fertler arasında cereyan eden muameleler hakkında veya akideye, canlara, mallara, ırzlara, haysiyetlere yapılan tecavüzlerle ilgili cinayetlere ilişkin bütün hususlarda olsun hepsi de bu siyasî akideye bağlıdır. Bunun için, İslâmiyet'in getirdiği bu siyasî akide, şümûllü (kapsamlı) ve kâmil (olgun) bir akidedir. O hayatın bütün tezahürlerini ve şekillerini ele aldığı gibi, hayatın bütün vakıalarını da en ince şekilde ele alıp, tedavi eder tanzim eder. Allahu Teala şöyle buyurdu: "Sana bu kitabı (Kur-an'ı) her şeyi belirtmek için indirdik." (Nahl 89) "Bugün size dininizi tamamladım, sizin için nimetimi tamamladım ve sizin için bir din olarak İslâm'ı kabul ettim." (Maide 3) https://www.facebook.com/huseyin.sasmaz.566/posts/151549395253204 http://www.hilafet.com/inceleme/sohbet/11.htm https://www.facebook.com/HTMMBTR/photos/a.658710927568437.1073741828.657865830986280/864012523704942/?type=3&pnref=storyBağlantı"Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet, heveslerine (akıllarına) uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bazısından seni saptırmalarından sakın." (Maide 49)
TEFSİR OKUMALARIMDAN NOTLAR (ZİLZALSURESİ)
Kuran Okuyunuz. O’nu okudukça kişiye özel zihinsel yansımalarını keşfedeceksiniz. *************************** Dünyada yaşarken insanoğlunun işlediği hal ve hareketlerin ahiret aleminde nasıl, ne kadar ve ne şekilde bir karşılık bulacağının hesap gününde detaylı olarak gösterileceği ve hesaplamayı kendisinin yapacağı, sonucunun cennet mi? cehennem mi? olduğunu bir başkası söylemeksizin anlayacağı; **************************** Daha kıyamete varmadan önce bu dünyada Cennetlik olup olmadığınızın garantisini öğrenebilirsiniz. Kişi bu istikameti takip ederse Cennete girememe gibi bir lüxü yok. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/06/cennetini-garanti-altina-al-kardesim.htmlBağlantıDünyada yaşarken insanoğlunun işlediği hal ve hareketlerin ahiret aleminde nasıl, ne kadar ve ne şekilde bir karşılık bulacağının hesap gününde detaylı olarak gösterileceği ve hesaplamayı kendisini…
Kurani Kerim Tefsiri
Zilzal O 1- Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, 2- Yeryüzü ağırlıklarını dışarı çıkardığı, 3- Ve insanın "Buna ne oluyor" dediği zaman, 4- İşte o gün yer haberlerini söyler, 5- Çünkü Rabbin ona vahiy ile herşeyi bildirmiştir. Bu "gün" kıyamet günüdür. Çünkü o gün yerinden oynamayan dünya sarsıldıkça sarsılır, sallandıkça sallanır, içinde bulunanları adamakıllı silkeledikçe silkeler. Uzun süre bağrında taşıdığı ve kendisine ağır gelen cesetleri, madenleri ve başka ne varsa dışarı çıkarır. Ve sanki, uzun zamandan beri taşıdığı bu ağırlıklardan kurtulup hafiflemeye çalışmaktadır. Bu sarsıntı, sureyi dinleyenlerin ayaklarının altındaki sarsılmaz gibi duran her şeyi kökünden sarsan ve yeryüzü ayaklarının Altında sarsılıp denizin dalgaları gibi gelip giderken kendilerine sallandıklarını ve adeta salıncakta inişler gibi bir gelip bir gittiklerini zannettiren bir tablodur. Bir tablo ki, yeryüzünde kalplerin kurtulmak için sarıldığı ve değişmez ve sarsılmaz zannettiği ne varsa onların tümünü kalplerden söküp atar. Kur'an'ın canlandırdığı bu gibi sahnelerde ilk ilham ettiği ve içine hareket kattığı bir olgudur bu... Sahneye öyle bir hareket ve canlılık bahşedilmiştir ki, Kur'an'ın eşsiz ifadesini duyan kimsenin onu sadece duymakla nerede ise hemen etkisi altında kalmaktadır. Sunulan bu tablonun karşısında "insan"ın durumu anlatılarak ve tablo ile karşı karşıya geldiği zaman reaksiyonları çizilerek bu etki daha da açık hale getirilmektedir. "İnsan `buna ne oluyor' der." Bu soru, Alışmadığı bir şey gören, akıl erdiremediği bir şeyle karşı karşıya kalan, karşısında sabretmenin ve susmanın mümkün olmadığı bir olaya tanıklık eden kendinden geçmiş, dehşete düşmüş ve neye uğradığını şaşırmış bir kimsenin sorusudur. "Buna ne oluyor?" Onu bu şekilde kim sarsıyor? Kim sallıyor? Ona ne oluyor? Soruyu soran insan, sanki yeryüzünde onunla birlikte yalpalıyor, etrafında neler varsa gelip giderken bir şeye tutunmaya, ona yaslanmaya ve yerinde sabit olarak kalmaya çabalıyor. "İnsan" daha önce birçok depremleri ve yanardağ patlamalarını görmüştür. Depremlerden ve yanardağlardan korkmuş, dehşete düşmüş, helak olmuş ve mahvolmuştur. Fakat insanoğlu kıyamet gününün depremini görünce, onunla dünya hayatında meydana gelen depremler ve yanardağ patlamaları arasında en ufak bir benzerlik kuramayacaktır. Çünkü bu insanoğlunun daha önce tanımadığı yeni bir durumdur. insanın esrarını bilmediği, benzerini görmediği ilk kez olan korkunç bir durumdur. (O gün)... Bu depremin olacağı ve insanın karşısında korkusundan kendinden geçeceği o gün "Yeryüzü haberlerini söyler. Çünkü Rabbin ona vahy ile gerçeği bildirmiştir." O gün şu yeryüzü, haberlerini anlatacak, halini ve kendine ne olduğunu söyleyecektir... Kendisine olacaklar, (Rabbinin ona vahyetmesi ile) harekete geçip "sallan, sarsıldıkça sarsıl", "ağırlıklarını dışarı çıkar" diye emretmesi yüzünden olmuştur. Ve yeryüzü Rabbinin emrini yerine getirmiştir. Rabbini dinleyip boyun eğmiştir. "Ve zaten o boyun eğmeye uygundur." (İnşikak 2) Haberlerini söyleyerek Rabbinin emrine boyun eğmiştir. Yeryüzünün bu durumu, gerisinde saklı olan Allah'ın emrini ve kendisine vahyini anlatan açık bir ifadesidir. Burada "insan" dehşet içinde kendinden geçmiştir. Ayetin ifadesi insanın üzerine korku, dehşet, Hayret, sarsıntı ve çalkantı püskürtüyor. Burada "insan" nefesini tutup "ne oldu buna" diye soruyor. Ne oldu bu yeryüzüne de yüce Allah insanı mahşere gelme ile, hesaba çekilme ile, amellerin tartılması ile ceza ile yüzyüze getiriverdi? 6- O gün insanlar ayrı ayrı gruplar halinde, ilahi divana çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. 7- Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür, 8- Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür. Kısa bir göz atışta mezarlardan kalkış sahnesini görüyoruz: "O gün insanlar ayrı ayrı gruplar halinde ilahi divana çıkarılırlar." Biz yer yüzünün her yöresinden "Sanki yayılan çekirge sürüsü gibi" (Kamer 7) yerden bölük bölük çıkan o insanların tablolarını görmekteyiz. Bu tablo da insanın daha önce bilip tanıdığı bir tablo değildir. Yaratıkların tümünün nesil nesil buradan ve şuradan çıkıp koşma tablolarını daha önce görmüş değildir. "Yeryüzünün onlar için çabucak yarıldığı gün" (Kaf 44) İnsanın gözü nereye ilişirse, yerden fışkırırcasına kalkan sonra hızla koşup gelen hiçbir yere hiçbir tarafa dönemeyen arkasına, sağına ve soluna bakamayan, boyunlarını uzatmış gözleri deli etten bakakalmış "Çağıran sese koşan" (Kamer 8) hayaller yığını görür... "Herkesin o gün kendisini meşgul eden bir işi vardır." (Abese 37) Öyle bir sakine ki bu beşerin dili bunu anlatmaktan acizdir. Sarsıcı mı sarsıcı, korkunç, ürpertici, dehşet verici mi verici, akılları oynatıcı mı oynatıcı bir sahne... İnsan hayalinin gücüne ve yeteneklerine göre kendisinde bu sahneyi canlandırmasının yanında, bütün bu kelimeler ve sözcüklerdeki öteki benzerleri anlatımda, hayalın ulaştığı noktanın zerresine bile erişemezler. "O gün insanlar ayrı ayrı gruplar halinde ilahi divana çıkarlar." ... "yaptıkları işler kendilerine gösterilsin diye." Bu daha da zor daha da beter. Çünkü onlar yaptıklarının kendilerine gösterileceği yere ve yaptıkları ile sonra da onun karşılığı ile yüzyüze gelecekleri alana gidiyorlar. Bazen insanın yaptıkları ile yüzyüze gelmesi her türlü cezadan daha ağır olur. Zaman olur, insan yaptıkları ile -bırakalım başkalarının önünü- vicdanında bile yüzyüze gelmekten bucak bucak kaçmak ister. Bir pişmanlık anında ve vicdan azabı esnasında yaptıkları gözünün önüne gelince, iğrençliğinden onları hatırlamak bile istemez. Peki ya bu kişi, herkesin gözü önünde ve yüce, Ulu, Cebbar (Dilediklerini zorla yapmaya gücü yeten) Mütekebbir (Her olay ve her yerde büyüklüğünü gösteren) olan yüce Allah'ın huzurunda yaptıkları ile yüzyüze gelince acaba ne duruma gelir? İnsanlara sırf yaptıklarının gösterilmesi ve yaptıkları ile yüzyüze gelmeleri çok dehşetli ve akıllara durgunluk verecek bir cezadır. Ve yaptıklarını gördükten sonra tartıya sokulmayan ve karşılığı verilmeyen zerre kadar iyiliği ve kötülüğü dışarda bırakmayan çok hassas ince bir hesaba çekilme gelecektir. "Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür." Evet zerre ağırlığınca... Eski tefsirciler "Zerre"yi sivri sinek diye algılarlardı. Bazıları, zerre: "güneş ışığında görülen toz parçacıklarıdır" demişlerdi.. O zamanlar "zerre" sözcüğünden düşünebildikleri en küçük nesne bunlardı... Bizler şu anda biliyoruz ki, "Atom" bu ismi taşıyan belirli bir nesnedir. Ve güneş ışığı altında görülen toz parçacıklarından çok çok küçüktür. Çünkü toz çıplak gözle güneş ışığında görülebilir. Oysa, atom asla görülemez hatta labaratuvarda kullanılan en büyük mikroskoplarla bile görülemez. Atom sadece bilim adamlarının vicdanlarında olan soyut bir "imaj"dır. Ki daha önce hiçbir bilgin bu görüntüyü ne çıplak gözü ile ne de mikroskopla görebilmiş değildir. Bütün gördükleri sadece atomun fonksiyonlarıdır. İşte bu zerre, ya da bu kadar ağırlıktaki iyilik veya kötülük o gün gelir, ve onu yapanlar görür ve karşılığını da Alır. O zaman "insanoğlu" iyilik olsun kötülük olsun, yaptığı hiçbir şeyi küçük görmez. "Bu küçüktür hesap ve tartıya gelmez" demez. Vicdanı yaptığı her amelin karşısında, şu kefesini zerre kadar ağırlığın kaldırıp indirebildiği hassas terazinin hareketi gibi tir tir titrer. Gerçek şu ki yeryüzü bu terazinin mü'minin kalbinden başka bir yerde henüz eşini ve benzerini görmemiştir. Onun benzeri sadece zerre ağırlığınca iyilik veya kötülük için ürperen mü'min kalbidir. Yeryüzünde dağlar kadar günah, isyan ve kötülük işlediği halde hiç kımıldamayan kalpler vardır. Önünde dağ zirvelerinin hiç kalacağı hayır tepelerine layık olduğu halde bundan etkilenmeyen kalpler vardır. Bu kalpler yeryüzünü sırtlanmışlar ve hesap günü onur ağırlığı Altında ezileceklerdir.Bağlantı
ÛLU’L EMR
Bu ayetler bağlamında, ûlû’l emr konusunda en önemli sorun şudur: ûlû’l emr ne tür bir insanı ifade etmektedir? Bir görüşe göre ûlû’l emr, ehlü’l-hal ve’l-akd olan âlimler topluluğudur. Bunlara aynı zamanda icma ehli denmektedir. Bu durumda Nisa suresinin 59. ayeti icma-ı ümmetin hüccet olduğunun da açık delili sayılmaktadır. Fahreddin Razi bu görüşü hararetle savunanlardan biridir. FEYTULLAHDA SAVUNUYOR BU İCMAİ ÜMMETİ. PARALEL YAPININ ASLINDA İSLAM İLE ALAKASININ OLMADIĞINI HALKA İKNA EDERSENİZ BAŞARI ELDE EDERSİNİZ. BAZI DELİLLERİ GÖNDERİYORUM. http://islamadusmanlar.blogspot.nl/2014/04/paralel-yapinin-aslinda-islam-ile.htmlBağlantı“İslam tabi ki baştan aşağı siyasal bir dindir; devlet olmayı önerir ve mevcut rejim, Müslümanların ûlû’l emr-i değildir. Zaten laik rejim de, kendisini dinî terminoloji ile tanımlamayı kabul edeme…
İbrahimî tavrı kuşanmak - İslam ve Hayat
Bugünlerde yapılan mücadeleyi Uhud savaşına benzetip, eylemleri de okçular tepesinde cereyan eden olaylara benzetmek gerçekten de büyük bir saptırma ve zülümdür. Okçular tepesini koruyanlar, Kur’an’ı ve Nebisini koruyorlardı. Bugünküler ise, batıya ait olan batıl, beşerî, cahilî bir sistemi koruma adına bunları yapmaktadırlar. Zulmün bu kadarına pes doğrusu.Bağlantı“İbrâhim´de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır; onlar kavimlerine ‘Biz sizden ve sizin Allah´tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi(n taptıklarınızı) tanımıyoruz. Siz, tek olan Allah´a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir’…
Bilgi ve Cehâlet Üzerine En Ünlü Sözler | Önemli Bilgiler
– Bizi sıkıntılandıran bilmediklerimiz değil, doğru zannettiğimiz şeylerdir. – Gereksiz bilginin bu kadar önemli olduğu başka hiçbir çağ olmamıştır. – Bilgi içinde boğulmamıza rağmen bilgi açlığı çekiyoruz. http://www.onemlibilgiler.com/index.php/insanlar/bilgi-ve-cehalet-uzerine-en-unlu-sozler.htmBağlantı- Tüm insanlar doğaları gereği bilmeyi arzular. Aristoteles - Her şeyi bilecek kadar genç değilim. Oscar Wilde - Pek çok şey hakkında hiçbir şey
KUR’AN’A GÖRE MÜSLÜMAN KİMDİR?(2)
Eğer herhangi bir kimse İlah ve Rab’bin manasının ne olduğunu,İbadet’in ne anlama geldiğini ve Din’in neye isnad edildiğini bilmezse onun için Kur’an’ın tamamı anlaşılmaz bir hal alır.(Çünkü) O (böyle bir durumda) ne tevhidi bilebilecek ne şirki anlayabilecek ne ibadeti yalnız Allah’a mahsus kılabilecek ve de dini Allah’a has kılabilecektir.Aynı şekilde yine bu terimler herhangi bir kimsenin zihninde kapalı ve eksik olursa,o kimse için Kur’an’ın tüm öğretileri kapalı olur ve Kur’an-ı Kerim’e iman etmesine rağmen hem akidesi hem de ameli eksik kalır.BağlantıTevhid; peygamberlerin mesajının kaynağıdır, özüdür. Daha açık bir ifadeyle rabbani davanın değişmeyen esasıdır. Allah-ü Teâla hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor: “Andolsun kî, biz h…
OY KULLANMANIN NETİCELERİ VE ŞİRK...
OY KULLANMANIN NETİCELERİ VE ŞİRK...VideoOY KULLANMANIN NETİCELERİ VE ŞİRK...
ŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ !
ŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ !VideoŞİRK'İN DEVLET ELİYLE RESMİLEŞTİRİLMESİ !
TARİF:
Tarifin tarifi: Vakayı, eşyaları ve olayları anlatım şeklidir.Bağlantı
Geçen Ay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder